Özgür Çelik yazdı: -KARANLIK-

İklimi neydi yaşadığım yerin? Yazları gönülleri çatlatacak kadar kurak,

Özgür Çelik yazdı: -KARANLIK-
08 Şubat 2018 - 11:27

-KARANLIK-

 

İklimi neydi yaşadığım yerin? 

Yazları gönülleri çatlatacak kadar kurak, kışları da gönülleri buhrana sokacak kadar soğuk muydu?

Bilmemin ne önemi vardı ki. Yaşadığım yerin izbe bir köşesinde yabancılardan uzakta olmam yetiyordu bana. Her ne yapıyorsam içimden geldiği için yapmam da yeterliydi benim için. Dolayısıyla iklimin bir önemi yoktu. Mevsimlerin de yoktu. Ayların, haftaların hatta günlerin de. Günleri öğrenmek için takvime bakmama da gerek yoktu. Bir ağaç yetiyordu bana. Çünkü zamanı bir ağacın hâlinden anlayabiliyordum. Ve hemen yamacında bulunan mantarların yaşama serüveninden. 

 

Yine takvim yapraklarının önemini kaybettiği günlerden bir gündü. Aklıma yürüdüğüm yollar geldi. Yolların dekorunu tamamlayan kaldırımlar ve kaldırımların süsü olan sokak lambaları. Hani bazen bozuktur ve hiç yanmayan. Ya bozulduğundan yanmaz ya da hamarat sokak çocuklarından birisinin elindeki taşın hedefi olmuştur. Hamarat diyorum çünkü bu isabeti yapmak için elini iyi kullanmak gerekir. Sokağın ışıksız fotoğrafının insanda bıraktığı hisler vardır ve hislerin kalbe giden, ruha giden izleri.

Sokak lambaları bende anlamadığım bir his uyandırır. Onların yandığını gördüğümde içimde bir şeyler kıpırdanır. Birinin sokak lambasına duyduğu bu hissi anlayamıyordum. Yani kendimin...

Yoksa onu göklere kadar uzanmasını sağlayan direklerin ihtişamına mı kapılıyordum. Bilemiyordum. Dikildiği yerin en yüksek noktasına sahip olma gibi bir özelliği vardı onun. Bu yüzden mi acaba? Yüceliğinden dolayı mı? Nedense ellerimizi hep göklere açarız. Yardım dileriz biricik Yaradanımızdan. Ve O hep en yüksektedir. O ulaşılamayan yerdedir. Aslında O her yerde değil midir? En yakında da en uzakta da. Böyle bir bağlantı olamazdı. Başka bir şey olmalıydı. Beni tatmin edecek başka bir şey olmalıydı. Belki de sokak lambalarının yanmasına sebep olan karanlığaydı içimdeki bu tarifsiz his. Bütün ihtişamıyla beni içine alan, uğruna sayısız sözler söylenen, şiirler yazılan...  Kendisiyle birlikte edindiğim o kadar çok tecrübe var ki bu cevaba sığınmam doğru olacak sanırım. Bu nedenle ona bir öğretmen gözüyle baksam yanılmış da olmam. Aslında her şey doğru bakış açısıyla baktığımız zaman bizlere bir takım bilinmezlikleri fısıldar. Onları görmemizde bize yardım eder. Gözümüzdeki perdeyi kaldırır. Bizi kendi evreninde seyahate çıkarır. Karanlığında bana öğrettiği şeylerden biri herkesin uyuduğu vakitte hayatı gözlemlemek her zaman bir başka olduğudur. Karanlık yeryüzüne inmiştir çünkü. İnsanlar çok gerekiyormuş gibi yataklarına geçip uyurlar. Oysa bana göre uyku zaman kaybı gibi geliyor. Gözlerini kapatıp kendinden bihaber geçen saatlerden ibaret. Bedeni uykuya teslim etmek ne kadar akıl karıdır ki? Yüzlerinde bir hissizlikle kendilerini çirkin bir hale sokmaktan başka bir şey değildir.  Beni böyle düşünmemden vazgeçirmeyecek satırları yazan Rilke yıllar önce bir şiirinde,

“Korkunç çirkinleşmiştir insanlar, 

yüzlerinden damla damla akan ışıkla, 

ve gece toplanmışlarsa bir arada, 

sallantıda bir dünyadır gördüğün, 

ne varsa karışmıştır birbirine.” der. 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum