ÖZGECAN ASLAN'IN ARDINDAN

ÖZGECAN ASLAN’IN ARDINDAN: HAKAN ÖZEN YAZDI

ÖZGECAN ASLAN'IN ARDINDAN
16 Şubat 2015 - 21:58

    ÖZGECAN ASLAN’IN ARDINDAN…

 

    13 Şubat gecesi hayatının baharında bir Üniversite öğrencisi olan Özgecan Aslan Tarsus’ta evine gitmek üzere bindiği minibüste insanlıktan nasibini almamış araç şoförü tarafından tecavüze uğradı ardından da yakılarak öldürüldü. Gazetecilik mesleğinde bu tür vahşet olaylarıyla birçok kez karşılaşmış ve haber yapmıştım ama inanın bu satırları yazarken aklım duruyor, ellerim klavyeye giderken zorlanıyor ve mantığım almıyor. Bu nasıl bir insafsızlıktır, hainliktir, caniliktir. 20 Yaşında bir genç kız alışveriş yaptıktan sonra güvenli bir şekilde evine gidemiyorsa, insanlıktan nasibini almamış caniler tarafından öldürülüyorsa bu caniler gereken cezayı almadan kimse bu saatten sonra bana eşitlik, insan hakları ve eğitimde reform yaptık hikayelerini anlatmasın…

 

     Sürekli olarak sosyal paylaşım sitesi üzerindeki sayfamdan ve köşe yazılarımda üzerine basa basa “Eğitim sadece tahsil değildir. Diploma bir belgedir asıl öğretilmesi gereken hayat okuludur. Toplum olarak sürekli kutuplara, kamplara ayrılıyoruz. Bu nedenle kamplaşmaya son, eğitime önem vermeliyiz” diyordum. Bu vahşet, bu cinayet, insanlık dışı hadise maalesef eğitimde ne derece sınıfta kaldığımızın da bir belgesidir aynı zamanda. Güvende değiliz değildik de zaten. Üzerimizde ki karabulutlar dağılmadı yıllardır, içimizde ki fitneyi, fesatı tamamen yok etmeyene kadar kendi benliğimize dönmeyene kadar da dağılmayacak ama Kadınların öncelikle Mersin’de, Özgecan Aslan’ın hunharca öldürülmesine karşı cenaze namazına katılmaktan, tabutu taşımaya uzanan eylemlerine bakıldığında Türkiye’de de belli bir eşiğin nihayet geçildiğini belki düşünebiliriz. Bugüne dek her vahşi eylemi, meşrulaştıran ya da mazur göstermeye çalışan her söylemi bir şekilde tedavülde tutan “adam sendeci”lik sanki Özgecan’ın feci ölümüyle bir sarsıldı. Eğer bu toplum nihayet böyle bir tepkiyi gösterebilecekse, saldırgana karşı kendisini tırnağıyla, biber gazıyla, tüm gücüyle savunan Özgecan Aslan’ın mücadelesi boşa gitmemiş olacaktır.

 

     Şiddet, taciz, tecavüz, öldürülme; aslında bu sorunlar sadece Türkiye’de mevcut sorun ve olaylar olmayıp, tüm dünya ülkelerinde yaşanan gerçeklerdir. Dünya genelinde kadın genelde her zaman ikinci sınıf kategoride görülmektedir. Türkiye’de kadına yönelik şiddet olayları son yıllarda artış göstermiştir. Her ne kadar ülkeyi yönetenler artış olmadığını, aksine düşüş yaşandığını söylese de istatistiklere baktığımızda, rakamlar durumun pekte onların dediği gibi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Kadınların konumunun Türkiye’dekinden pek farklı olmadığı belki de daha beter olduğu Hindistan’da 2012 yılının Aralık ayında yaşanan bir olay, ülkeyi sarsmış ve müthiş bir toplumsal tepkiyi harekete geçirmişti. Tıp fakültesi öğrencisi bir genç kız ve erkek arkadaşı bindikleri otobüsteki altı kişinin saldırısına uğramış, genç kıza şoför dahil otobüsteki erkekler tecavüz etmişti.

 

    Türkiye’de uzun zamandır kadına yönelik şiddet karşısında bir bilinçlenme ve buna yönelik esaslı bir mücadele var. Lakin Türkiye’de son yıllarda iyice hissedilen, hayatını bildiği gibi yaşamak, haklarından özgürlüklerinden yararlanmak isteyen kadına haddini bildirmeye yönelik bir ortamda var. Bu ortamın giderek daha boğucu hale gelmesinde yöneticilerin sözlerinin ve söylenmesine izin verdiklerinin payı yüksek. Kadın ve erkeği eşit görmeyen muktedirlerin; öldürülüp asansör boşluğuna atılan dudakları rujlu bir kadının bunu hak etmiş olabileceğine dair pek felsefi yazılar yazan başka kadınların; kadınların kahkaha atmasına itiraz edenlerin; 6 yaşında bir kız çocuğu evlenebilir diyenlere ses çıkarmayanların sorumluluğu geçiştirilecek gibi değil. Bu yaşananlardan da anlaşılacağı üzere erkek egemen zihniyeti yaklaşımıyla kadın sorunları çözülemez. 

 

     Sorunun çözülebilmesi için; kadın sığınma evlerinin sayısının artırılması ve sığınma evlerinin ekonomik yönden desteklemesi, kadınları öldüren erkeklere uygulanan haksız tahrik indiriminin kaldırılması,(şiddete uğrayan kadınlar jandarma, karakol, adliye kapılarından aile meselesi denilerek geri çevrilmektedir.) cezai müeyyidelerin suçun niteliğine göre artırılarak en hızlı şekilde kesin olarak uygulanması, şiddet tehlikesi altında ki kadını koruyucu güvenlik tedbirlerinin alınması, can güvenliği nedeniyle gerekiyorsa kent, kimlik, barınma yerlerinin değiştirilmesi ve geçinme sorununun çözülmesi, çocuklarının eğitimine devam etmesinin sağlanması… gibi somut tedbirlerle kadına yönelik şiddet olaylarında azalma sağlanabilir. İktidar, ailenin önemi üzerinden siyaset yaparken aileler hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde dağılmaktadır. Ülke yöneticilerinin iddia ettiklerinin tam aksine de kadına yönelik şiddet olaylarında azalma değil artış yaşandığı verilerden de anlaşılmaktadır. Saygılarımla….

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum