OSMAN ÖZBAŞ Yazdı: AŞK'IN BEN'İ, NACİ YENGİN

Naci Yengin yeni eseriyle karşımızda: Aşk’ın Ben’i…

OSMAN ÖZBAŞ Yazdı: AŞK'IN BEN'İ, NACİ YENGİN
02 Ağustos 2018 - 08:50 - Güncelleme: 04 Ağustos 2018 - 11:23

AŞK'IN BEN'İ, NACİ YENGİN

 

Naci Yengin yeni eseriyle karşımızda: Aşk’ın Ben’i…

Yazarın kitabının imza gününde daha eseri alır almaz merakla sayfaları karıştırdım; hemen dikkatimizi çeken bazı hususları anlatmadan önce Naci Bey’den kısaca söz edeyim; kendisi dolu dolu adamdır, tarihi ve edebiyatı iyi bilir…

Bu kitabının üst metninde Şehir (İstanbul) ve medeniyet ilişkisini (Aşkın Kıblesi) imgelerini kullanarak, ‘telmih’ türüne yüklenen bir hayal dünyasında bizi dolaşıyor…

Telmih, yani, bir inanca olaya, kişiye gönderme yapma sanatı’ dır; örneğin, ‘İstanbul, bakireleri gizleyen ve havarileri koruyan gizli cennetim,’ diyor; hemen sonra, bir kadına ait olduğunu düşündüğünüz sesleniş, söylenişlerinden farklı –derinlikte-  bir imge dünyasına çekiyor bizi:

‘Sana söz veriyorum ey sevgili! Dönecek ve tarih kokan kollarına atılacağım.’

Kitapta, Yazarın ‘alınyazısına’ ilişkin arayışı açığa çıkaran sevgiyi buluyorsunuz; ayrıca metinlerarası bağlantılarını kazıdığımızda Aşk’ın Ben’i, köklü bir tutkunun hayalini bizlere hissettiriyor.

‘Sana verdiğim ve yarattığım Sen’i ne zaman benimsin diyeceğim?’ Bu satırlar insanın zihnindeki sıradan akışın üstüne çıkan, kendine saklayan bir sırrın düşünce eşiklerinden haberdar ediyor, öyle ki, ‘Varlığın yokluk yaratıyor ruhumda,’ diyor.

Nitekim yazarın hayallerinden kaçarak yaşadığı heyecanı, benliğindeki huzursuzluğu belli ediyor.

’Keşke bu günü yaşanmamış ve seni özleyerek geçirdiğim tüm günleri yeniden yaşamaya mahkûm edilseydim…’ 

Bu ifade biçimleri, hatta kitap adının her kesmesi, anokrizmi sezdiren bilinçaltına bir gönderme sanki.

‘Anokrizm’ anlamı, ‘olayların geçtiği zamanda var olmayan oluş ve olguların kullanılması’ demek… bu kelimenin farklı imgeleri, nesirde şiirde veya felsefi anlatımdaki kurgu, sanatla bütünleştiğinde edebiyatı çağrıştıran yeni bir anlam dünyasına buyur ediyor. Kelimelerin bu şaşırtıcı dizilimi, birinci şahıstan kendini yansılayan kişiliğin derinliklerinde çoğalıyor

‘Ey Dünya!

‘Belki de bir rüyaydın benim için!’

İşte bu türü çok iyi kullanan bir başka yazar aklıma geldi; Goethe!..

Elbette tarzları farklı fakat duyguları bardaktan taşırırcasına yüklenen kelime kurmacası, Goethe ‘nin şiirsel anlatımına yakın…

Şu ifadeye ne dersiniz:

‘Bekliyorum, aşkın beni beklemesini özler gibi!’

Ama bu işi bütün bütüne aktarabilme zorluğu, yazarın anlatımında, kendinden geçercesine son an’a dönüşen bir vuslatla karşılaşma ümidini doğuruyor:

Ruhunun ta derinliklerinden, söylediği ve düşündüğünün çok üstündeki bambaşka bir çekim alanına sıçrama arzusunu duyuyoruz;

Sonundaki mutluluk bu cümlede gizli olabilir belki:

 ‘Bedellere kapalı bir hayatı yaşamak istiyor ruhum bu çağdan sonra.’

Son olarak; kitabın ana fikrini, Aşk’a dair tasavvufî tecrübenin; tarihten yönelen bir ‘medeniyet kıblesi’ arayışındaki yön bulma kaygısı olarak gördüm. Elbette burada benlik-ruh katmanlarındaki imanî kavrayışa da işaret ediliyor.

Aşk’ın Ben’i ilginç bir okuma tadı veriyor.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum