Oğuz ÇETİNOĞLU: Geraylar ve Osmanlılar Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti'ndeki Hikâyesi

Geraylar ve Osmanlılar Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti’ndeki Hikâyesi 27 07 2022 Oğuz ÇETİNOĞLU [email protected]

Oğuz ÇETİNOĞLU: Geraylar ve Osmanlılar Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti'ndeki Hikâyesi
29 Temmuz 2022 - 16:34

Cengiz Han’ın, oğlu Cuci Han’dan gelen torunu Batu Han, 1242 yılında Altın Orda Kağanlığı’nı kurdu. Berke Han döneminde yapılan fetihlerle kağanlık, imparatorluk seviyesine yükseldi. 1395 yılında Emir Timur’un saldırıları sebebiyle Altın Orda İmparatorluğu şehzâde kavgalarına sahne oldu ve dağılma sürecine girdi. Han âilesine mensup Hacı Geray, Altın Orda hâkimiyetinde bulunan Kırım’a geldi ve 1449 yılında Geray Hânedânı’nın ilk ferdi olarak Kırım Hanlığı’nı kurdu.
Hacı Geray’ın, Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin 13. kuşaktan torunu olan Togay Timur’un neslinden geliyor olması, ona han olmak için sağlam bir meşruiyet kazandırıyordu. (Bilindiği gibi Cengiz Han İmparatorluğu’nun devamı veya kolu olan ülkelerde, ancak Cengiz Han soyundan gelen insanlar hükümdar olabiliyordu. Bu sebeple Emir Nogay ve Emir Timur, Altın Orda ve Çağatay imparatorluklarında tam yetkiyle hükümdar olduğu halde, ‘han’ unvanını kullanamamışlardı.)
Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti ile 1475 yılında yaptığı anlaşma sebebiyle (bu anlaşmanın yazılı metnine ulaşılmamış olmasına rağmen, Kırım Geray Hânedânının hükümran olduğu 334 yıl boyunca, bütün hükümleriyle aynen uygulanması dikkat çekici bir husustur.)
Hânedânlıktaki ‘Geray’ kelimesi, Hacı Geray Han’ın isteği üzerine oğlu Mengli Geray Han tarafından da kullanıldı ve sonraki hanlar tarafından da kullanılması gelenek hâline geldi.
Geray’ kelimesi, değişik kaynaklarda ‘Gerey’, ‘Kerey’ ve ‘Giray’ şeklinde geçmektedir.
Kırım Hanlığı’nın; kökeni olan Altın Orda ve onun devamı olan Kazan, Astrahan (Hacı Tarhan), Kasım ve Sibir hanlıklarından daha uzun ömürlü olmasının sebebi, şüphesiz 1475 yılında Mengli Giray Han ile Osmanlı Cihan Devleti’nin Sultanı Fâtih Sultan Mehmed Han arasında yapılan sözlü anlaşmadır.
Bu anlaşmaya göre;
1-İki devletten birine saldırı olduğunda diğeri, saldırı kendisine yapılmış gibi müdâhil olacaktır.                     2-Osmanlı Devleti, herhangi bir ülke ile savaşa girdiğinde, talep üzerine görevdeki Kırım hanı, ordusunun başında Osmanlı ordusu ile birlikte savaşa katılacaktır.                                                                            3-Kırım Hanları, Osmanlı devlet protokolünde Sadrazamla aynı seviyede kabul edilecektir.                                     4-Osmanlı yönetimi, gerekli gördüğünde Kırım hanını görevden alabilir, sürgüne gönderebilir fakat idam cezâsı veremez.
Osmanlı Hânedânı ile Geray Hânedânı bu anlaşma ve dayanışma sebebiyle öylesine yakınlaşmıştır ki… Osmanlı Hânedânında herhangi bir kesinti olursa, Geray Hânedânı’ndan bir kişinin, Osmanlı’nın yönetimini üstlenebileceği bile söylenebiliyordu.
***
17 X 24 santim ölçülerinde, sıvama sert kapak içerisinde lüks Ivory kâğıda basılı 1088 sayfalık muhteşem görünümlü eserin müellifi Kırım Türklerinden, târih alanında felsefe doktoru Hakan Kırımlı, Geray Hânedânı ile alakalı her türlü bilgiye, en ince teferruatına varıncaya kadar eserinde yer vermiştir.
Birkaç örnek;
-Geray Hânedânı mensuplarının; Hıristiyanlar ve esirlerle, Osmanlı Hânedânı mensuplarıyla, Safevî Hânedânıyla Şirvanşahlarla, Kumuklarla, Kalmuklarla evlenebilme şartları, Hânedân içi evlilikler hakkında bilgiler…
-Geray Hânedânı’nın kadın mensupları…
-Geray Hânedânı’nın Osmanlı Devleti nezdindeki özel konumu, 
-Geraylar üzerindeki Osmanlı kültürünün tesirleri…
-Gerayların Osmanlı Devleti’nde iskânları…
-Gerayların İstanbul ve Anadolu’da, ikametlerinin özel izne bağlı olması…
Osmanlı Devleti esas olarak gerek han gerekse sultan olan Gerayların İstanbul'da dâimî olarak ikamet etmelerine sıcak bakmamaktaydı. Normal olan uygulama Gerayların kendilerine Rumeli'nde tahsis edilmiş olan çiftliklerinde yaşamalarıydı. Osmanlı kayıtlarında ‘de'b-i kadîm ve âdet-i eslâf’ (kadîm-usûl ve seleflerin âdeti) üzere Geray Hânedânı’ndan sâbık hanların ve sultanların İstanbul ve civârında ikametlerinin uygun görülmediği açıkça belirtilmekte ve bunu ihlâl eden Geraylar uyarılmaktaydı. Buna göre, dâvet edilmedikleri takdirde Geraylar İstanbul'a gelip gitmemeli ve sâlyânelerini* tahsil için de vakti geldiğinde                        -bunun dışında değil- adamlarını gereken belgelerle birlikle İstanbul'a göndermeliydiler.
Osmanlıların, Gerayların İstanbul'da daimî olarak ikamet etmelerini arzu etmemesi, nihâyetinde kendilerine alternatif kabul edilebilecek olan bir hânedânın mensuplarının saraya fazla yakın bulunmalarının verebileceği rahatsızlık ile ilişkili olmalıdır. Osmanlı payitaht siyâsetinin yeteri kadar entrikalı ortamında bir de Gerayların dâimî mevcudiyetlerinin Osmanlı Padişahını ayrıca huzursuz edeceği tahmin edilebilir.
Bununla birlikte, Osmanlıların gayet hassasiyetle uyguladıkları bu kaidenin birtakım istisnaları da vardı. Özellikle, 17. yüzyıldan önceki dönemde ‘rehin’ sıfatıyla Osmanlı Devleti'nde bulunan Geraylar birçok halde İstanbul'da ikamet ettirilmişlerdir. Rehineler hâricinde de istisnaî olarak bâzı Gerayların uzun süreler İstanbul'da yaşadıkları ve kendilerine konak tahsis edildiği görüldüğü gibi, muhtelif sebeplerle İstanbul'a gelen Geraylara da en azından belirli süreler için ikamet izni verilmekte ve bunlar unvanlarına uygun şekilde ağırlanmaktaydı. Hattâ Birinci Saadet Geray Han 1532 yılında Kırım'daki iç kriz dolayısıyla tahtından feragat etmek mecburiyetinde kaldığında İstanbul'a yerleşmeyi arzusu etmiş ve bu arzu kabul görmüştü. Osmanlı payitahtında Kanûnî Sultan Süleyman Han tarafından kendisine Eyüp semtinde bir konak tahsis edilen ve sâlyâne bağlanan Saadet Geray Han burada 6 yıl yaşadıktan sonra Nisan 1538'de 46 yaşındayken vefat etti, Eyüb Sultan türbesi yakınlarında defnedildi. (s: 230)
*salyâne: Osmanlı mâlî teşkilâtında bâzı şahıslara ve vazifelilere yıllık olarak yapılan ödemelere verilen isim. Taşra teşkilâtının yıllık olarak merkeze ödemek mecbûriyetinde olduğu para için de aynı kelime kullanılır.     
***
Kırım Türklerinin 47. ve son hanı Şâhin Giray, uzun yıllar St. Petersburg’da kalmış ve Moskoflaşmıştı. Çarlık Rusya’sı Ali Cengiz oyunlarıyla onu han seçtirdi. Türk-İslâm örf ve âdetlerine aykırı uygulamaları sebebiyle Kırım Türkleri ayaklandı. Şâhin Giray, ayaklanmayı bastırması için Moskova’dan yardım talep etti. Çariçe İkinci Katerina, General Potemkin komutasında ordu gönderdi. Kırım 1782 Ekiminde Rusya tarafından işgal, 8 Nisan 1783’te resmen ilhak edildi. Ruslar sâhip çıkmayınca Şâhin Giray, Osmanlı Devleti’ne sığınma talebini iletti. Talep kabul edilip geldiğinde, bâzı emirlere riâyet etmediği ve Osmanlı’nın otoritesini hiçe saydığı için Rodos Adası’na sürgün edildi. Orada da rahat durmayınca 15 Ağustos 1787’de idam edildi. Ailesi fertleri, Osmanlı himâyesine alındı. Kendilerine çiftlik arazisi bağışlandı ve maaş bağlandı.
Ruslar Kırım’ı ilhak edince, Hânedân’ın diğer mensupları da gruplar hâlinde Trakya’ya yerleştirildi.
Eserin müellifi Hakan Kırımlı, sonraki gelişmeleri; ‘Tanzimat Devrinde (1839-1876) Osmanlı Devleti’ndeki Giray Hânedânı Mensupları’, ‘Osmanlı Devleti’nin son döneminde (1877-1922)  Giray Hânedânı Mensupları’, ‘Kuzey Kafkasya’ya yerleşen Giraylar’ başlıkları altında anlatıyor.
Sonraki başlıklar: ‘Geray Hânedânı’nın bu günkü Kırım, Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan’daki hâtıraları ve izleri’ (s: 481-570), ‘Osmanlı Devleti’nde Geray Hânedânı mensuplarının çiftlik, ikametgâh ve mezarlarının bulunduğu yerleşim yerleri’ (s: 573-864), Geray Hânedânı mensuplarının Osmanlı Devleti’nde sürgün edildikleri adalar’ (s: 867-930), ‘Geray Hânedânı Mensuplarının Osmanlı Devleti’nde Kurdukları Vakıflar’ (s: 933-944), ‘Netice’ (s: 947-957)
Netice’ başlıklı bölümün son iki paragrafı:
Türkiye Cumhuriyeti dönemi ile birlikte Geray Hânedânı mensuplarının devlet nezdinde maddî yahut mânevî herhangi bir imtiyazı kalmamıştır. Bu dönemde, çok geniş Geray sülâlesinin mensupları yeni cumhuriyetin standart vatandaşları oldular. Artık kimliklerinin devlet ve toplum nezdinde özel bir ilgi yahut muameleye konu olmaması dolayısıyla bu konudaki bilgileri de erimiştir. Bu bakımdan, günümüzde Geray soyundan gelen ancak bu soyla ilişkili olduğundan tamamen habersiz birçok kimse bulunduğu gibi, bunun bilincinde olanların çoğunun da yeterli bilgi seviyesinde olmadığı müşâhede edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde çok farklı sosyal konumlarda ve mesleklerde görülebilen Geray sülâlesinin bugünkü ahfadının bu rollerini soylarına bağlı olarak sâhip oldukları özel bir statü sâyesinde değil, bütünüyle şahsî tercih ve kabiliyetleriyle çevre ve zaman şartlarına göre edindikleri açıktır.
Günümüzde soyu Geray sülâlesinin farklı kollarına dayanan pek çok kimse bulunmaktadır. Ancak, bu insanlar arasında kolektif bir kimlik, sistematik bir ilişki ve bağ kalmadığından, aralarında genel kabul gören bir hiyerarşi ve kıdem söz konusu değildir. Bu bakımdan, artık teknik hattâ teorik olarak dahi bir ‘Geray Hânedânı’nın mevcudiyetinden söz edilemez. Böyle olmakla birlikte, bu hânedânın Kırım, Osmanlı, İslâm ve Avrupa târihlerindeki yeri ve önemi bir yana, Kırım Hanlığı'nın ortadan kalkışından çok sonraları bile modern Kırım Türkleri kimliğinin ve sembollerinin şekillenmesindeki dolaylı rolü, hâtırâsının hiç de sanıldığı kadar uzakta olmadığını göstermektedir.
Eserin son sayfalarında: ‘Osmanlı devrinde Geray Hânedânı mensuplarının tasarruflarında yahut mülkiyetinde bulunan çiftliklerin ve ikamet yerlerinin genel listesi’ (s: 959-964), ‘Türkiye’de, Bulgaristan’da ve Yunanistan’da bulunan Geray Hânedânı mensuplarına âit mezar taşları ve yapıların genel listesi’ (s: 965-970), ‘Bulgaristan’da Mezar Taşları’ (s: 971-972), ‘Yunanistan’da Türbe ve mezar taşları’ (s: 973).  
Geraylar ve Osmanlılar isimli muhteşem eser, ‘Bibliyografya / Arşivler v Kütüphâneler’, ‘Geray Sülâlesi’ne mensup yahut akraba olup kendileriyle mülâkat yapılan kişiler’, ve bu tür kitaplarda mutlaka bulunması gereken ‘Dizin’ başlıklı bölümlerle bitiyor.
***
Eserin arka kapak yazısı:
Üç buçuk yüzyıl Kırım Hanlığ’ının başında bulunan Geray Hânedânı Cengiz Han’a istinat edilen kökeni ile İslâm âleminin meşruiyeti en tartışılmaz hükümdarlık soylarından biridir. Geraylar kökenleri itibâriyle kendilerini dâimâ Altın Orda İmparatorluğu’nun vârisleri olarak tanımlamakta ve bu durum diplomatik açıdan da kabul görmekteydi. Geray hânedânı bütünüyle kendine has ve köklü geleneklere, kimliğe ve hiyerarşiye sâhipti.
I475’ten itibâren Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti arasında himâye yahut tâbilik bağı kuruldu. Bu târihten itibâren, gerek Kırım Hanlığı gerekse Geray Hânedânı Osmanlı Devleti nezdinde çok önemli bir konuma sâhip oldu. Geray ve Osmanlı hânedânları arasında da özel bir ilişki ve karşılıklı etkileşim ortaya çıktı.
Böylelikle kurulan bağlar iki devletin yakın ilişkilerinin de ötesine geçti. Bu süreç içinde, Geray Hânedânı’nın pek çoğu peyderpey Osmanlı topraklarında iskân edilmeye başlandı ve müteakip yüzyıllarda sayısı belirlenemeyecek kadar çok Geray, Osmanlı topraklarında yaşadı ve orada toprağa verildi. Bilhassa, Kırım'ın 1783’te Rusya'nın eline geçmesini müteakip Geray Hânedânı’nın Kırım’daki erkek mensuplarının büyük çoğunluğu Osmanlı Devletine göç etmeye mecbur kalırken, bir kısmı da Kuzey Kafkasya’ya yerleşti. Osmanlı Devletindeki Geraylar Rumeli’nde kendilerine ait veya tahsis edilmiş bulunan geniş çiftliklerde yaşamışlardır. Rumeli’ndeki Geraylar, Osmanlı Devletinin fevkalâde karışık bu dönemlerinde bâzen ülke ölçeğinde, bâzen de mahallî çapta gayet kayda değer roller üstlenmişlerdir. Bunun yanı sıra, Kırım Hanlığı’nın yıkılmasından sonra dahi Gerayların Osmanlı ordusunda özellikle Kırım Türklerinden müteşekkil birliklere kumandanlık yaptıkları görülmektedir. Kuzey Kafkasya’ya yerleşen Geraylar ise bu bölgede önce Osmanlı, daha sonra da Rusya hâkimiyeti altında çok önemli roller oynamışlardır.
Çok zengin arşiv malzemesine ve 200’e yakın yerleşim yerinde sâha araştırmalarına dayanan bu çalışma, Geray Hânedânı’nın temel özelliklerine ve onların Osmanlı Devleti’ndeki ilgi çekici, ancak şimdiye kadar hemen hiçbir monografiye konu olmamış olan hikâyelerine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Buna bağlı olarak, bir yandan Geray Sülâlesi mensuplarının yerleştikleri Osmanlı Devleti ve toplumu içinde üstlendikleri rolleri ortaya koymak, öte yandan günümüz Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan devletleri sınırları dâhilinde bulunan bu arazide Gerayların ikamet yerlerini belirleyerek onlardan kalan izleri göstermek de bu kitabın temel yönelişlerindendir.
***
Kırım Türklerinin 8 Nisan 1783 târihinde Rus işgal ile başlayan çilesi, 18 Mayıs 1944 topyekûn sürgünü ile devam etti. Sürgün yıllarında; Kırım Türklerinin lideri; bedeninin her zerresi vatan sevgisi ile dopdolu Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun vatana dönüş mücâdelesi yazılmamış bir destan olarak hâfızalarda yaşamaktadır. Dünya târihinde eşi ve benzeri görülmemiş mücâdeleli ve çileli uzun yıllar sonrasında zafere ulaşılmış, vatana dönüş hakkı elde edilmiştir. Bu zaferin de dünya târihinde bir benzeri yoktur. Mücâdelenin kahramanları silâh olarak bir toplu iğne dahi kullanmamışlar, bir tek kişinin bile burnunu kanatmamışlardır. Kırım’ın topraklarını, ırmaklarını ve göllerini ve de gökyüzünü Türk-İslâm kültürü ile bezemeye, tezyin etmeye çalışırlarken Kırım, 18 Mart 2014 târihinde Ruslar tarafından tekrar işgal ve ilhak edildi.
Çile hâlâ devam ediyor…
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

Dr. HAKAN KIRIMLI:
1958'de Balıkesir'de doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini 1965-1976 yılları arasında Ankara'da Ankara Koleji'nde yaptı. 1981'de Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden mezun oldu. 1985'te Hacettepe Üniversitesi'nde târih dalında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Aynı yıl Batı Almanya'nın Münih şehrindeki Ukrayna Hür Üniversitesi Târih Bölümü'nde başladığı doktora eğitimine Amerika Birleşik Devletleri'nin Wisconsin eyaletinin Madison şehrindeki Wisconsin Üniversitesi Târih Bölümü'nde devam etti ve 1990'da bu üniversitede târih dalında Felsefe Doktoru unvanını kazandı. 1991 yılından bu yana Bilkent Üniversitesi Milletlerarası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Hakan Kırımlı, 2000 yılında Harvard Üniversitesi'nde, 2016 yılında da Stanford Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur.

Hakan Kırımlı'nın yerli ve yabancı dergilerde çıkmış pek çok makalesinin yanı sıra, National Movements and National Identity among the Crimean Tatars (1905-1916) (Leiden, 1996), aynı çalışmanın Türkçe versiyonu mâhiyetindeki Kırım Türklerinde Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916) (Ankara, 1996), Türkiye'deki Kırım Türk ve Nogay Köy Yerleşimleri (İstanbul, 2012), Dmitriy Vasilyev ve Galina Dlujnevskaya ile birlikte yazdığı Eski Fotoğraflarda Bir Zamanlar Kırım / KpuM e npomnoM e cmapux (pomoapcKpusüc (1. Baskı: Ankara, 2006; Gözden geçirilmiş 2. Baskı: Ankara, 2017), Nicole Kançal- Ferrari ile birlikte hazırladığı Kırım'daki Kırım Türk (Türk-İslâm) Mimarî Yadigârları (1. Baskı: Ankara, 2016, Gözden geçirilmiş 2. Baskı: Ankara, 2021) ve İsmail Türkoğlu ile birlikte yazdığı İsmail Bey Gaspıralı ve Dünya Müslümanları Kongresi (Tokyo, 2002) başlıklı kitapları ile İsmail Bey Gaspıralı (Ankara, 2001) başlıklı bir kitapçığı bulunmaktadır. Ayrıca, başta İsmail Bey Gaspıralı İçin (Ankara, 2003) başlıklı geniş makaleler derlemesi olmak üzere birçok kitabı da yayına hazırlanmıştır.  
http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazilar/YaziDetay/14133


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum