Murat Güztoklusu:REVANDUZ HAREKÂTI HÜSRAN MI? YOKSA DESTAN MI?

REVANDUZ HAREKÂTI HÜSRAN MI? YOKSA DESTAN MI?

Murat Güztoklusu:REVANDUZ HAREKÂTI HÜSRAN MI? YOKSA DESTAN MI?
30 Mayıs 2013 - 22:30

REVANDUZ HAREKÂTI HÜSRAN MI? YOKSA DESTAN MI?

Şefik Özdemir Gazi'nin yüz kişilik Başyönergesi ile 22 Haziran 1922'de yüz kişilik müfrezesiyle geldiği, tam on ay süren Revanduz Harekâtı'nın nihai değerlendirmesi nasıl yapılabilir?

Ünlü tarihçilerimizden Erhan Afyoncu 18 Kasım 2007 tarihli Bugün Gazetesi'nde Tarihin Pusulası başlıklı sayfada konuyla ilgili yazısında konuyla ilgili özetle şöyle diyordu:

"İngilizler Birinci Dünya Savaşı sırasında ele geçiremedikleri Musul'u ateşkes döneminde işgal ettiler. Mustafa Kemal Atatürk ve TBMM, Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan Musul'u kurtarmak için her şeyi yaptılar.

1922'de Irak'a giren Şefik Özdemir Bey, İngilizlere karşı isyan eden aşiretlerin başına geçip işgal kuvvetlerinin bölgedeki etkisini azalttı. Ancak İngilizler aşiretlerin bir kısmını parayla kendi yanlarına çektiler. Türk tarafında yer alanları da uçaklarla bombalayarak devre dışı bıraktılar."

Yazının ana başlığı ise "IRAK'TAKİ SON ASİLERİ HAREKÂTIMIZ HÜSRANLA SONUÇLANMIŞTI" şeklindeydi. Özdemir Bey'in önderliğinde Musul'u kurtarmak için başlatılan siyasi-askeri savaşımın sonucuyla ilgili bu yaklaşım, adeta klişeleşmiş tipik bir yaklaşımdır. Öyle ki Özdemir Bey'in yakın arkadaşı ve sırdaşı Sahir Uzel bile 2001 yılında "Musul-Kerkük Harekâtı" adıyla yeniden yayınlanan eserine göre "Gelişen olayların verdiği kanaata ve elde mevcut belgelerin ilhamına göre bu harekatın muhasebesini şu neticelere bağlayabiliriz:

Revanduz milli teşkilatı, İngilizlere ahali kuvveti ile zorluk ihdas etmek gibi bir maksada istinaden meydana getirilmiş olduğuna göre kendisinden beklenen görevi başarı ile ifa etmiş sayılır" idi.(S.176)

Sonuçta varılan noktaya bakılınca ortadan bir hüsran olduğu açıktır. Bu hüsranın ağır bedelini 90 yıldır elbette ki Türkiye ödemiştir. Ancak kişi olarak fatura ise neredeyse tümüyle Özdemir Bey'e çıkarılmıştır. Öyle ki, Temmuz ayında İran'la yapılan yazışmalar sonucunda Müfreze'ye ait silahlar ve donanım geri alınmasına karşın Milli Savunma Bakanlığı'nın 3 Eylül 1923 tarihli emriyle Müfreze mensupları ve Özdemir Bey(Albay rütbesine yükseltilerek) terhis edilmiştir. Genelkurmay ATASE arşivlerinde titiz çalışmalarla konuyu inceleyen Zekeriya Türkmen'in bulguları, bu yanlış kararda Başbakan'ın Rauf Bey'e göre''İsmet Paşa...Ankara'nın  talimatlarıyla öyle bir bağlanmış ki kıpırdamaya bile cesaret edemiyor.''du (sayfa  168)

''İstanbul'daki müttefik temsilcileri ve askeri yetkilileri Yunanlılar'ın Meriç Nehri'ni geçmeleri durumunda uygulamaya konulacak planları hazırlıyor,İngilizler Yunanlılar'ın  İstanbul'a doğru ilerlemesinden ve bunun olası yan etkilerinden özellikle endişeleniyordu....14 Mayıs'ta Rumbold İsmet Paşa ile bir görüşme yaptı ve bu görüşmede onu Yunanlılar'ın  hiçbir şey ödeme imkanının  olmadığına sonunda ikna etti.''(sayfa169)Rumbold'a göre ''taştan kan çıkartılamazdı''.

İsmet Paşa'yı ikna eden Rumbold Venizelus'la bir plan hazırlayarak uygulamaya geçti.Çözüm Kara ağaç'ı Türkiye'ye vererek onu tazminattan  vazgeçirmekti.General Pelle kendi önerisi şeklinde bunu İsmet Paşa'ya bildirdi.Paşa kabul ederse Venizelos Hükümeti'nden bu  konuda yetki isteyecekti.Paşa planı yutmuş  görünerek  24 Mayıs'ta  Ankara'ya bildirdi.

Ama paşa'nın da kendine göre bir planı vardı.Madem Türkiye tazminat talebinden vazgeçecekti,o zaman müttefikler de  Türkiye'den istedikleri tazminat talebinden vazgeçmeliydi.Bu ise özellikle

Fransız ve İtalyanlar'ın hiç istemediği bir durumdu.Onların direnişi İsmet Paşa'nın ünlü inadına çarparak sonuçsuz kaldıkça Yunanlılar Konferansı terk etme tehdidinde diretiyordu.Tarafları uzlaştırma görevi Rumbold'a düşüyordu.

Rumbold Venezillos'u ''sonunda zararlı çıkacakları ahmakça bir macera''konusunda uyardı.İtalyanlar'ı bu konu  çözülmedn Meis'i gündeme almayacaklarını söyleyerek  irkiltti.Ayrıca Curzon'a  Paris ve Roma'yı ''güçlü ve hızlı bir eylemle ''uyarması için başvurdu.Kendi ve arkadaşları ''durumun ciddi bir kaygıdan  gerçek bir tehlikeye dönüşmesini engellemek için  tüm şartları zorluyor''du..(Belgelerle Lozan,S.171)Paşa'nın inadı bu kez Türkiye'nin yararına sonuç veriyordu.İlk dönemdeki acemiliğini attıkça daha usta taktikleri zorluyordu.

Ancak İsmet Paşa'nın asıl sıkıntı kaynağı  Lozan'da  değil Ankara'daydı.Başbakan Rauf Bey Karaağaç karşılığında Tazminattan cayılmasına karşıydı.24 Mayıs'ta artık son evreye geldiğini yazarak Başbakan'ı  ikna etmeye çalışan  Paşa  Rıza Nur'la   görüşbirliği  içinde olduğunu da eklemeyi  de unutmadı.Rauf Bey'e Yunanlılar'ın tazminat ödeyemeyecek  halde olduğunu eklemeyi de unutmadı.Rauf Bey'e  tazminatın ödenemeyeceğini anlatmaya çalışıyordu. Bu amaçla savaşılsa ve kaznılsa bile ödeme güçleri olmadığından bir sonuç alınamazdı.

İsmet Paşa Karaağaç ile yetinilmeyerek Lozan'a ilk gidişle heyete verilen Başyönerge'de  istenen 1913 sınırının (Dimetoka'nın) istenmesinde de yarar görmüyordu,hatta gelecek için zarar görüyordu:
''Bu talep derhal Sırpları bitaraf(tarafsız) vaziyetten  çıkararak  Yunanlılar'a  fiilen  ve maddeten yaklaştırabilir.İstihsal (elde) ettiğimiz halde dahi Bulgarlar'ın ilk hedef-i mesaisini   (çalışma hedefini) Yunan arazisinden Türk arazisine cezp etmiş oluruz ki büyük bir mahzur-u müstakbeldir(gelecek için sakıncadır).Halbuki  Arda ile Meriç arasında  Karaağaç ve civarı ile iktifa ettiğimiz halde Bulgarlar'ın Garbi (Bat ı )Trakya'ya   müteveccih( yönelik)  bir amali (çabası) yineYunanistan'a ekseriyet-i mutlaka ile  (mutlak çoğunlukla) müteveccih olur.''

Paşa'nın asıl kaygısı ise ''Müttefikler  elinde vasıta-i cariye (işleyen araç) olan Yunan Ordusu''idi.Kendisine ait sorunların  halli ile gayesiz ve tarafsız bir duruma sokarak müttefiklere karşı borçlar  sorununu görüşmek daha uygun olurdu.Bu nedenlerle Yunanlılar'la uzlaşmayı sona bırakmak doğru değildi.Açık ve ivedi  bir çözüm önerisi  ile karşıkarşıyaydık.Bu sorun çözülebilirse ,barışa kavuşma ümidi ''cidden  kuvvetli''idi.

Bunları anlattıktan sonra İsmet Paşa son kozunu oynuyor,önerisi kabul edilmediği  takdirde istifa tehdidinde bulunuyordu.

İsmet Paşa Başbakan'a telgrafının sonunu ''Mülahazatımın (değerlendirmelerim) aynen BMM Reisi'ne iblağını (bildirilmesini) istirham ederim''diye ekledi.Bununla da yetinmeyerek aynı gün  (24 mayıs) TBMM Başkanı ''Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne'' de bir telgraf yollayarak Başbakan'a verdiği  ayrıntılı rapordan söz ettikten sonra ''Hükümet'le aramızda ihtilaf-ı esasi(temelde anlaşmazlık''vardır.Mutabakat hasıl olmazsa avdet  (dönüş) mecburiyet ve kararındayım''diyordu.

Paşa'ya göre ''Konferans son günlerine gecikmeye tahammül edemeyecek haldedir.Belirttiği bakış açısına göre barışı olanaklı görem Paşa Gazi'den bu olağanüstü zamanda genel durumu yakından izlemesini ''müsterham''dı.

Lozan'daki ''Öteki Delege''miz Rıza Nur bu krizde Rauf Bey'i  suçlıu buluyor ve ortaya çıkan savaş tehlikesini doğruluyordu.''O vakit Yunanistan'da General Pangalos ve Plastiras diktatör idiler...Pangalos deli fişek biriymiş.Akıllıdan o kadar korkulmaz ,deliden korkulmalıdır.'' diye yazdığı Hatırat'ında  Pangalos'un kurşuna dizdirdiği kendileri açısından ''Büyük Bozgun''un sorumluları için ''Alçaklar Yunana büyük leke sürdüler.Bu belayı ben temizleyeceğim''diye ''diline doladığını'' vurgulamaktadır.(2.Cilt S.405)Doktorun aldığı bilgiye ve vardığı kanıya göre Doğu Trakya'ya saldırmak üzere ''Hakikaten 40-50 bin kişilik bir ordu vucuda getirmişBunu Garbi (Batı Trakya'ya) tahsis etmiş.Bu tazminat meselesini  bahane edip hücuma hazırlanmış.Venizelos yeniden  harp istemiyordu.Bize hususi surette (özel olarak) yalvardı''(S.406).Rauf Bey'in olumsuz yanıtı üzerine Rıza Nur ''Ne yapacağımızı şaşırdık''diye yazıyor''Yukarı  tükürsen bıyık,aşağı tükürsen sakal olmuştu''.

Heyetin '' hususi  tahkikatı'' yapmış hatta  Bulgar'lara sormuştu .Onlar da ülkelerinden aldıkları istihbarata göre aldırının kesin olduğunu söylemişlerdi.

''Hatırat''ında bu bilgileri aktaran  Doktor durumu  ''büyük bir tehlike olarak niteliyor ve ekliyordu:

''Yeniden harbe başlıyoruz demek.Bu hiç işimize gelmiyordu.Ben Lozan Konferansında şimdiye kadar ve sonra da hiç korkmadım fakat  bu meselede dayandım dayandım sonra da pek fena korktum.Adeta ödüm koptu.Çünkü herif delidir.Bizim Mudanya Mütarekesi mucibince (geregince) Rumeli'de 10.000 kişilik bir kuvvetimiz var. Oraya asker geçirmemiz de mümkün değil.İstanbul'daki işgal kuvvetleri bırakmazlar.Bu akıllı işi değil,geçiremeyeceğimizi İsmet söylüyor''(S.406).

Öyle anlaşılıyor ki Rauf Bey'in Musul sorunundaki ''kavrama'' sıkıntısı,Trakya konusunda da  ortaya çıkıyordu.Lozan sürecinde İsmet Pasa ile birlikte hareket eden  Rıza Nur,Rauf Bey'i  ''namuslu'' ama ''akılsız'' ve ''cahil' bir adam olarak görür ve ''haris' olarak niteler.''Mustafa Kemal ve İsmet'le çalıştı.Eline de fırsatlar geçti.Ama zekaca onlardan aşağı olduğundan daima mağlup oldu....büyük mevkilerde bulunduğu halde hiçbir  dirayet gösterememiştir.''şeklinde yargısını açıklar.(Hatırat,3.Cilt,S.407-8).Ağzı bozuk Doktor'un daha sonra amansız muhalifi olduğu  İsmet  Paşa'yı ise ''zeki denilen  insanlardan'' sayar,ona götre Paşa içini ''maharetle saklar'',gayet 'evham ham'lıdır,'rüzgardan hile sezer''(3.Cilt S. 403).Herikisi hakkındaki  hakaretevaran ifadelerden soyutlarsak Rıza Nur bu krizde daha zeki ve yetenekli bulduğu İsmet Paşa'ya destek verir.

Doktorun anlatımlarından 1919-1922 arasında üç buçuk yıla yakın süren Anadolu'daki Türk-Yunan Savaşı'ndan sonra  1923 Mayıs'ın  yeni bir  Trakya Savaşı  tehlikesinin Heyette bir panik yarattığı  belli olmaktadır.Doktor'a göre  İsmet Paşa  Boğaz açık olduğundan Yunan Donanması  Marmara'ya girerek Trakya_Anadolu  ulaşımını da kesecektir.Heyet Trakya'daki 8-10.000 askerimizin fazla direnemeyeceği kanısındadır.Çünkü ''bir tane bile topları yok.Kaçak olarakotuz top yollamıştık.Onu da bir İngiliz harp gemisi yakalayıp almıştı''Bu durumda  doktorun ''ödünü koparan ''sonuç şudur.''O halde Pangalos hatta İstanbul'a da girer.Bu halde İzmir'de kazanılan o şanlı zafer İsmet'in meşhur tabirini kullanayım bu da olur.''(2.Cilt S.406)

Rıza Nur ''Çok düşündüm.Tazminattan  vazgeçmek lazım olduğuna kanaat ettim.İsmet de o fikirde''diyerek yazıyor.Yunanistan'in durumu şimdikinden farklı değildi''...alsak bile Yunan'dan ne alacağız? Müflis ve maliyesi  Avrupa kontrolu altında bir devlet.Tut kelin perçeminden.''Doktor durumu Fransa'nın'' Ruhr havzasını''  işgale benzeterek , maliyetini vurguluyor .Ne yapılacağı hususunda  ''İsmet'le baş başa verdik'' diyor.Öte yandan ''Hükümet  kati emrini vermiş.Rauf ateş püskürüyor ''du.Bekledikleri yanıt gelmiyordu.İ smet Paşa  Ankara'ya giderek işi orada düzeltmek niyetindeydi ve bunu 24 Mayıs tarihli telgrafında Rauf Bey'e bildirmişti.Rıza Nur zaman darlığı nedeniyle  buna karşı çıkar.Aslında uyumaya bile zaman yoktur.Paşa'nın ''o halde ne yapacağız'sorusuna  Rız Nur  tazminattan vazgeçme önerisi getirerek ,Hükümet'in '' kati emrine ''karşı onu ikna eder.Lozan'a gönderdiği 25 Mayıs tarihli telgrafta ''15 Mayıs günü Trakya'da ve de Meriç boyunda  Yunan Ordusu'nun faaliyeti askeriyesi kayda şayandır.''diye yazmaktadır .İsmet Paşa'ya ilettiği bilgiye göre  Yunanistan Başkumandanı  ve İhtilal Komitesi Başkanı,Donanma Komutanı işle birlikte  Batı Trakya'ya yığılmış olan kıtalarını denetlemişlerdi.Meriç'in batısında yedi Yunan Tümeni yığılmıştır.Kavala'da toplanan  iki tümen ise vapurlarla İstanbul'a  Çatalca Savunma Hattı'nın  doğusuna çıkarılacağı biçiminde henüz doğrulanmayan bir istihbarat da alınmıştır.Daha sonra sınırdaki Yunan birlikleri ile ilgili bilgiler veren Başbakan telgrafına ''Meriç boyuna  son günlerde  top ve mühimmat,köprü malzemesi  sevkedilmekte  ve tayyare faaliyetleri çoğalmaktadır.''tümcesi ile poz vermektedir.İsmet Paşa'nın  Rıza Nur'a yaptığı askeri analiz biraz da bu bilgilere dayanmakta olsa gerek.

Sonuçta bu kriz ve savaş tehlikesi  Gazi'nin müdahalesiyle önlenir.Tartışmalı diğer konuların Türkiye yararına çözülmesi isteğiyle tazminattan vazgeçilir.Ama bu krizle Rauf Bey büyük bir  siyasal darbe almıştır.Rauf Bey Lozan'ın ilk devresinde konferansınbaş sorunu  olan Musul konusunda  heyetin 8 Aralık  ve 6 Ocak planlarını yetkisini aşarak  Lozan Başyönergesi'nin 2.maddesine  aykırı biçimde red etmesine ses çıkarmazken Lozan'ın 2.devresinde alınamayacak bir tazminat gerekçesiyle barış sürecini çökertecek ve savaşa yol açabilecek bir inat göstererek kendisini de bir siyasal çıkmaza sokmuştur.

Türkiye Musul'da  yağmurdan (savaştan)kaçarken,Trakya'da doluya (savaşa) tutulmaktan kıl payı kurtulmuştur.Bunda Türk Heyetinde  İsmet Paşa  ile Rıza Nur'un ileri bir zeka  ve kavrayışla  Rauf Bey'e karşı kurduğu  dayanışma ,Rumbold ve Venezilos'la başarıyla yürüttükleri işbirliği ve Ankara'da Gazi'nin desteği  gereksiz ve yararsız bir Trakya Savaşı'nı önlemiş ve Lozan Barışı'nın önünü açmıştır.

Tazminatlar sorununun bu biçimde aşılmasından sonra bu kez Fransızlar'ın borçlar ve imtiyazları konusunda haftalar süren  dayatmaları başladı.

İçişlerimize karışmak sayılan müdahaleleri,kıyılarımız arasındaki deniz taşımacılığına yönelik  engellemeleri,askeri nitelik  taciz ve tazyikleri gündeme gelmiştir.İngilizler ise bu süreçte  Ankara  arasında gidip gelen  telgrafları İsmet Paşa ve Rauf Bey'den önce L ord Curzon ve Rumbold okuyor ve taktiklerini ona göre   geliştiriyordu.Böylece müttefikleri Fransa'ya azami kazanç sağlarken Türkiye'yi masadan kaldırmadan    Musul konusunda  kendilerine sorun çıkarmayacak biçimde yormaya ve yıldırmaya  çalışıyordu.Bu arada İstanbul ve Gelibolu'daki işgal güçlerinin takviyesini de geciktiriyorlardı.Ancak bu Fransız dayatmaları Haziran sonlarına doğru kabak tadı vermeye başladı.Doçent  Sevtap Demirci'nin saptadığı gibi''Haziran'ın son günlerinde beklenmeyen Türk-Yunan yakınlaşması  Müttefikleri rahatsız etti,çünkü.....Müttefikleri ilgilendiren konularda bir sonuç alınamaması durumunda ayrı bir Türk-Yunan anlaşmasını gerçekleştirebileceği yolunda her iki taraftan da tehditler almışlardır.''(Belgelerle Lozan,S.186)

28 Haziran'la Venizelos Rumbold'u ziyaret ederek uyarılarını yapmıştı.Öte yandan Ankara İsmet Paşa'yı tahliye konusunda sıkıştırıyor o da bunu Rumbold'a bu baskıyı yansıtıyordu.Rumbold  Curzon'a gönderdiği raporda işgalin uzamasının Türk tepkisini çekerek  tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini bildiriyor  ve  Fransızlar'ı  sert  biçimde eleştiriyordu.4 Temmuz 1923 tarihli telgrafında şu uyarı önemliydi:''Fransızlar konferansın kesilmesi  anlamına gelecek bir politikaya dahil olmamızı istiyorlar  ama böyle  bir kopmanın  sonuçlarına katlanmayı redediyorlar.(Belgelerle Lozan S.185)

Rumbold'a göre bu tutum ;

-Barışın belirsiz bir süre ertelenmesi

-İstanbul'daki  işgal kuvvetinin güçlendirilmesi

-Türklerin İstanbul ,Çanakkale, Suriye veya Irak cephelerinden birinde veya daha fazlasında saldırıya geçmesi

Tehlikeleri yaratıyordu.

Çatışmaların başlaması durumunda Trakya'da Yunan ordusunu kullanma olanağı  son uzlaşmayla ortadan kalkıyordu.Sırbistan ve Romanya  delegeleri de artık çözüm ve Balkanlar'da istikrar istiyordu.

Bu uyarılar üzerine  Curzon harekete geçerek Fransa'yı sıkıştırmaya başladı.Fransızlar İstanbul'un 'Ruhr  Modeli''ne benzer yeniden işgali için zorunlu takviye birlikler  göndermeye razı olmadığı  halde  kopmaya yol açacak  dayatmalarda ısrar etmesi ni çelşkili buluyordu.İngilizler için bu süreçte Musul Petrolleri ile ilgili olarak kendi denetimlerindeki  TPC  (Turkısh Petroleum Company) tarafından daha önce alınmış imtiyazların tanınmasıydı.Gerçi  Musul Vilayeti'ni artık  tamamen işgal ettiklerinde  bu konu yaşamsal önceliğini ve önemini yitirse de  İngilizler ipi sağlam kazığa bağlamaya  çalışıyordu.Temmuz'un ilk haftası dolarken ,Lozan'da durum  bu merkezde iken  Türkiye için Musul konusunda  yegane tutanak noktası hala Revanduz'un kurtarılmasıydı.

Başbakan Rauf Bey 7 Temmuz tarihinde  İsmet Paşa'ya gönderdiği telgrafta yine Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın uyarısını aktarıyordu.Maresal Lozan'da Musul Sorunu'nun çözümü için belirlenen dokuz aylık sürede tarafların hiçbir askeri ölmem almayacakları şeklindeki haberlerden tarafsız şöyle uyarıyordu:  Revanduz'un  istirdadı  (kurtarılması) için icraatta  bulunduğumuz bir zamanda  Lozan'da... taahüdde bulunurken  hiç  olmazsa  Revanduz emrivakiini  (oldubittisini) kabul etmediğimizi  ve Revanduz'un tahliyesi icap ettiğini kaydetmek muvafak  olur"

Peki Rauf Bey ve İsmet Paşa Mareşal'in uyarıları doğrultusunda Revanduz'un işgaline karşı etkim diplomatik girişimlerle üzerlerine düşeni yapsalardı  İngilizler Revanduz'u boşaltarak teslim ederler miydi ? Buna olumlu bir yanıt vermek zordur.Anca İngilizlerin Bahar Taaruzu için toparladıkları o kadar gücü sürekli seferde tutamayacakları açıktır. Nitekim bir süre sonra Revanduz ve Süleymaniye'den çekilerek burada Nasturi Taburlarını ve Seyid Taha gibi işbirlikçilerini bıraktıklarını Rauf Bey'in Lozan telgraflarından okuduk.Bu nedenle Türkiye anlaşmanın imzalanmasından önce Revanduz oldubittisine ilişkin diplomatik çekincelerini  koysaydı  Anlaşmanın imzalanmasından İstanbul ve Trakya'nın güvenceye alınmasından sonra yerel milislere bırakılmış olan Revanduz'u Fevzi Çakmak'ın öngördüğü biçimde yeniden kurtarılabilirdi.

Kaldı ki Türkiye bunun için düzenli ordu birlikleri kullanmayabilirdi.Ranya Grubu'nun da yurda dönüşüyle mevcudu beşyüzü bulan,silah ve donanımını İran'dan  geri alan Revanduz Müfrezesi bazı  takviyelerle Özdemir Bey komutasında  1923 sonbaharında Revanduz'u kurtarabileceği gibi bombardımanlarla sindirilmiş yerel oymakları ve ve halkı yeniden  toparlayabilirdi.Bu durum Ranya ve Süleymaniye'nin İran'a sığınmış direnişçilerini de  yeniden hareketlenmelerini sağlayacağı kuşkusuzdu.Böylece Türkiye Lozan'dan sonraki  Musul'la ilgili  siyasal sürece ve Haliç Konferansı'na daha eşit koşullarda girebilirdi.

Mareşal bunu sağlayabilmek için son çıkışını bir hafta  sonra yaptığını Rauf Bey'in gönderdiği 14 Temmuz tarihli telgraftan öğreniyoruz.Ömrünün son yıllarına dek siyasete girmemiş olan  Fevzi Çakmak Rauf Bey ve İsmet Paşa'ya şu siyasal formülü önermişti:

''Revanduz'un İngilizler tarafından işgal olunmasını kabul etmemek için Irak hududndaki statükonun ihlal edilmemesi hakkındaki kaydın Mudanya Mukavelesi'nin  tarih-i imzasından (imza tarihinden) itibaren olunması rica edildiğini arz eylerim.''

Tabi Mareşal'in bu uyarısı ve önerisi öncekiler gibi o günlerin karışık ortamında dikkate alınmadı.İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında son günlerde yeniden artan gerilim ve anlaşmazlık,yine Gazi'nin müdahalesi ile aşıldı ve Anlaşma 24 temmuz 1923'te artık Halk Fırkası'na dönüşme(inkilab etme) sürecini yaşayan Müdafaa-i Hukuk hareketinin ezici bir çoğunlukla kazandığı seçimlerden sonra  toplanmış olan 2.TBMM tarafından onaylandı.

On yıldan uzun süredir savaştan savaşa  ülke doğal olarak barışı büyük bir sevinçle karşıladılar.Anlaşma Kurtuluş Savaşı'nın  ve onun son evresindeki Büyük Zafer'in  kazanımlarını asgari düzeyde de olsa tescil etmişti.Ama sekiz aylık Lozan Barışı'nın baş sorunu olan Musul Sorunu çözülmemiş,ertelenmişti.

Anlaşma'nın  ''Siyasal Hükümler'' ile ilgili  ilk bölümünün 3.Maddesi'nin 2.Sırası'nda ''Türkiye ile Irak arasındaki sınır işbu Anlaşma'nın  yürürlüğe girişinden başlayarak dokuz aylık bir süre içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır.''deniyordu.Çözüm bulunamazsa  sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülecektir.Bu karar beklenirken''Türk ve İngiliz Hükümetleri yazgısı bu karara bağlı olan toprakların şimdiki durumunda herhangi bir  değişiklik yapacak nitelikte hiçbir askeri ya da başka bir harekette bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirle''ifadesiyle ise Türkiye'nin Revanduz oldubittisine karşı elikolu bağlanıyordu.Başta Derbent  Harekatı bir destandı ama masadaki sonuç bir hüsrandı.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum