Millî Kültüre Yabancılaşma - Ahmet Arvasi

Millî Kültüre Yabancılaşma - Ahmet Arvasi
12 Ekim 2019 - 22:03 - Güncelleme: 31 Aralık 2019 - 23:07

Millî Kültüre Yabancılaşma - Ahmet Arvasi

İster kendi tecrübeleri ile edinmiş bulunsun, ister sosyal temaslarla zenginleştirilmiş bulunsun, her milletin kendine has bir kültürü vardır.

Bir insan grubu, diğer insan grupları ile hiç bir temasta bulunmasa bile, ilkel de olsa yine kendine mahsus bir dile, bir sayı sistemine, kaba da olsa bir tekniğe, basit de olsa bir dünya görüşüne ve estetiğe ulaşabilmektedir. 15.asırdan beri, yeni kıtalar, topraklar ve diğer insanlarla temas halinde olmayan birçok ada keşfedildi. Buralarda yaşayan insan gruplarının hepsinin de kendi seviyelerine uygun bir kültüre sahip oldukları görüldü.

İnsanı, hayvandan ayıran en önemli özellik, insanın tabiatı işleyerek ve değiştirerek kültüre ulaşabilmesidir. İnsan, tabiatla yetinmez, kültüre ihtiyaç duyar, madde ile yetinmez, manayı özler,yaratıkla yetinmez. Yaradan’ı arar. Bu insanın tabiatıdır. İnsan, bu tabiatı ile kâinatın en güçlü canlısı durumuna gelmiş, bu sayede büyük kültür ve medeniyetler kurmuş bulunmaktadır. Bir insan grubunun, yahut milletlerin gücü ise, ulaşabildiği kültür ve medeniyet seviyesine göre değişik olmuştur. Güçlü milletler, güçlü ve orijinal kültür ve medeniyetlere sahip olabilenlerdir.

İnsanlık aleminin, çeşitli kültür dairelerine ayrıldığını biliyoruz. Bu durum, kültürlerin milli karakterinin inkâr edilemeyeceğini ispat eder. Bütün bunlarla beraber, komşu kültür daireleri arasında, çeşitli sebeplerle ve vasıtalarla karmaşık bir etkileşim görülür. Sosyal temasların ve bu teması sağlayan tekniklerin gelişmesi ile bu karşılıklı etkileşim artar. Böylece, istense de istenmese de milletler arasında kültür mübadelesi görülür. Türk kültür ve medeniyeti incelenirse görülür ki, her büyük millet gibi biz de, diğer kültürlerle karşılıklı bir etkileşime girmişiz. Kültür emperyalizmine dönüşmemek şartı ile bu sosyolojik vakıadır.

Ancak, zamanımızda, milletler arası mücadele, mahiyet değiştirerek planlı ve sistemli bir kültür savaşına ve medeniyet boğuşmasına dönüşmüş bulunmaktadır. Yeni sömürgecilik, adı verilen bu savaşta, kalkınmış devletlerin hedefi, artık her şeyden önce, insan unsurunun kafası ve gönlüdür. Bir ülkenin madenlerini, bitkilerini ve hayvanlarını ele geçirmeden önce, insanını ele geçirme stratejisi üzerine kurulu olan bu savaş; çok sinsi ve ustaca yürütülmektedir. Sömürgeci devletler, sömürmek istedikleri ülkede okul açmaya, o ülke çocuklarını kendi ülkelerine götürüp okutmaya, sömürmek istedikleri ülkeye öğretmen, kitap, film göndermeye can atıyorlar. Çok defa beynelmilelci sloganlara yapışarak vatan çocuklarını, kendi öz tarihlerine, milli ve mukaddes kültür ve medeniyetlerine, milli ülkülerine yabancılaştırmaya, dinlerine, dillerine, bayraklarına ve tarihi mefahirine düşman etmeye çalışıyorlar.

Yabancılar, çeşitli kültür programları ile ülke çocuklarını her şeyden önce kendi milli varlıklarına ve değerlerine yabancılaştırma yolunu tutuyorlar. Milli ve mukaddes değerlerine bağlı, milli kültür ve medeniyetlerini savunan milliyetçi kadroları, faşist, gerici ve şoven olmakla lekeleyip milli kültür ve medeniyet değerlerine yabancılaşmış, grupları çoğaltmaya çalışıyorlar. Bu suretle milli tarih, milli kültür ve ülkülerden koparılmış yığınlar, yabancı kültür ve medeniyetlerce yağma ediliyorlar. Gönüllere ve kafalara yabancı bayraklar dikiliyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum