Mehmet YARDIMCI: Kent arşivi ve Zile Müzesi
Her kentin kendine özgü bir kültürü vardır. Kent arşivi, kentlilik kültürünü koruyup arşivlemek için kent bünyesinde oluşan birikim merkezi olup kente değer katan en önemli unsurdur.
Bir kentteki tarihî birikim ve kent kültürünün getirileri, 'Kent Arşivi'nin temel kaynağını oluşturur. Her türlü bilgi, belge, müzelik malzemeler, arkeolojik kazılardan çıkarılan eserler o kentin kültürel değerleri olup yaşamın aynası konumunda kültürel motifler olarak kent arşivinde yerini almalıdır. Kadın el sanatlarından motiflerin dili olan oyalar, halı ve kilimler mutlaka arşivlenmelidir.
Tarih içinde sistemli olarak toplanan belgeler ve materyaller paha biçilemeyen hazinelerdir. Bir kentte bulunan çeşme, mezar taşı, kale ve cami kitabeleri, yatır, türbe, zaviye üzerine belgelenen halk anlatıları, âşıkların doğaçlama söyledikleri deyişlerin kaydedildiği cönkler ve toprak altından çıkarılan herhangi bir kaynak o kentin kimliğini temsil için önemli değerlerdir.
Kent kimliğini oluşturma ve kentli bilinci yaratabilme açısından, çevresiyle birlikte kentin hafızası olan arşivlerin kurulması, son derece önemlidir. Yalnız bu birikim sadece depo olarak algılanmamalı iyi sergilenip araştırmacıların incelemelerine açılmalıdır.
Kent arşivi, kaynaklarını kentin özünden almaktadır. Bu kaynaklar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla derlenip kent bilgi merkezlerinde hizmete sunulmalıdır. Kent arşivlerinin güzel örnekleri İzmir Ahmet Priştina Kent Müzesi ve Arşivi, İstanbul'da Vitali Hakko Güzel Sanatlar Kütüphanesi, Bursa'da açılan kent müzesi ve arşivi, Koç Vakfı Ankara Arşivi (VEKAM), Balıkesir ve Karabük Kent Arşivleridir. Bir de takdirle karşıladığım Türkiye'nin ilk özel kent arşiv merkezi olan bugüne kadar yayımlanmış Sivas ve ilçelerine dair Sivas kitaplarının tamamına yakınının bulunduğu Sivas Kent Arşiv Merkezi'dir.
Kentli kimliği ve kentli bilinci yaratmanın önkoşulu, kenti 'o kent' yapan tarihsel serüveni tarihsel dokusuyla, mekânlarıyla, âdap erkânıyla canlı tutmaktır.
Birbirinden bağımsız ama birbirleriyle de sıkı ilişki içinde olan müze, arşiv ve kütüphaneler, yaşantılarla ortaya konmuş, bir amaç doğrultusunda üretilmiş her türden kültür ve sanat ürünlerini toplayan, düzenleyen ve gelecek kuşaklara aktarmada köprü işlevi üstlenen kurumlardır.
Zile Anadolu kentleri arasında en önde gelenlerinden biridir.
Yıllardır Zile etnoğrafya müzesinin açılacağını duyar, bu habere sevinir ama hep sükutu hayale uğrardım. Zile'de müzelik nice küpün küpeciğin toplanıp kamyon kamyon götürülüşüne bakar içim yanardı. Nihayet Facebook paylaşımlarında Zile Müzesi dizaynının son aşamaya geldiğini görünce Zile adına çok sevindim. Başta Zile Belediye Başkanı Sayın Şükrü Sargın olmak üzere, Kültür Müdürü Necmettin Eryılmaz ve Müze oluşumu için çaba gösteren önceki belediye başkanlarıyla tüm emeği geçenleri yürekten kutlarım.
Zile Etnoğrafya Müzesi'nde bir köşenin 16 Yüzyılda yaşamış Muharrem Efendi (Muallim Dede)'nin ağabeyi Şemseddin Sivasî adı ile ünlenen Zileli Şemsî ile başlayıp, 18. Yüzyılda yaşamış;
Hüseyin'im eydür kemal isterler
Ne rızk isterler ne mal isterler
Sorgu sual var diye amel isterler
Varınca Zile'de kabir yerine
diyen Âşık Hüseyin'den, 18. Yüzyıl âşıklarından;
Niçin beğenmezsin şehri Zile'yi
Şeyh Ethem Çelebi burada yatmaz mı
Velilerin hocasının ulusu
Koca Kayser Sultan burada yatmaz mı
diyen Seyid Derviş'ten, 18. Yüzyılın usta âşığı;
Varlığını verse ağalar beyler
Yine yarin bir telinden vaz geçmem
diyen Kul Yusuf'tan, 18. Yüzyıl sonu, 19. Yüzyıl başında yaşamış ve mezar taşında:
Ben garip başım garip
Sılada eşim garip
Ölsem mezara girsem
Mezarda taşım garip
yazan ve:
Tâlibî'yim kurtulmadım çileden
Mültezimler öşür alır kileden
gibi yeri geldiğinde düzen eleştirisi yapan Tâlibî'nin,
Dediler mevlidin olur nereden
Dedim ki aslımız olur Zile'den
Dediler Tâlibî n'oldu oradan
Dedim bir Fâtiha ihsan İstanbul
diyerek ustası Tâlibî'nin vefatını İstanbul âşıklar kahvesinde doğaçlama söylediği bir destanla duyuran ve:
Sağ olur da ben Zile'ye varırsam
Kömür gözlüm mah cemalin görürsem
Bunca yıllık ah ü zârım alırsam
Artar ömür imanımız yeniler
biçiminde özgün deyişleri olan Zileli Fedaî'nin;
Düştü nasibimiz gurbet ellere
Gözle yollarımı yar dertli dertli
gibi türkü formunda deyişleriyle 19. Yüzyılın usta âşığı Zileli Sıtkı'dan, 18.Yüzyıl sonu ile 19. Yüzyıl başlarında yaşayan ve;
Dostum beni niçin zarıncıdırsın
Verdiğim ikrardan dönen değilim
biçiminde türkü formunda deyişleri olan Zileli Ârifî'nin, Sadık Doğanay'ın dedesi olup;
Gökyüzünde turnaların sesi var
Eşinden ayrılmış yaz havası var
Şu garip gönlünüm bir davası var
Turnam böyle niyetiniz neredir
diyen 1841-1921 yılları arasında yaşamış Kemterî'den, 1882-1942 yılları arasında Zile'nin Çiftlik köyünde yaşayıp;
Pazarlık eylersen ustayla eyle
Dükkânı boş çürük hanı ne eylersin
Eylersen iyinin methini eyle
Çerçinin sattığı pulu neylersin
biçiminde olgun söyleyişleri olan Nurettin Seyfi ve 1835-1912 yılları arasında yaşamış Zile'nin en tanınmış âşıklarından olup Zileli âşıklar içinde Türk Halk Şiirine en kalıcı mührünü vuran;
Kadir mevlam hikmetinden sorulmaz
Kimi kullarını azîz eyledin
Kiminin sözleri zehirden acı
Kimini şekerden lezîz eyledin
biçimindeki söyleyişlerle adı belleklerde kalan Ceyhunî'nin, Yaşamının büyük bir bölümünü Maşatova'da geçiren;
Feryâd u figânım âh ü zâr oldu
Saz oldu vücudum tel ne ilâzım
biçimindeki deyişleriyle Zefil Necmî'den ve sazıyla, sözüyle Zile'nin iftihar kaynağı Sadık Doğanay'ın;
Bu ilimin yazanıyım
Bozuk değil düzeniyim
Ben halkımın ozanıyım
Şu Zile'nin ellerinde
biçiminde birer dörtlüğünün yanı sıra, en azından Şemsi, Nurî, Seferoğlu, Çakerî, Sıtkı, Perverî, Raşit, Sofoğlu, Âşık Mümin, Kâmilî, Sezaî, Ceyhunî, İsmail, Şermi, Himmetî, Ali, Fehmi, Kâmil. Halil, Gulam Haydar, Fikrî, Sırrı Baba, Rıfat, Hulusî, Remzî, Hubbî, Recaî, Nurettin Seyfî, Elhadmdü Zikriye, Âşık Fânî, Talat, Ahmet Hurremî, Vâsıf, Yiğit, Sabri, Sadık, Mevci, Katibî, Büryan Ana, İbrahim, Fevzî, Hamdi, Sûzî, Dabak Hürremi, Zileli Hulusi, Lütfi, İlhamî, Ebuzer Doğanay (Sefil Ednâ), Sadık Karadağ, Tayyip, Abdullah Şankaynağı, Hüseyih Ceylan, Lütfi Gerçek, Otman Baba, Gulamî, İskânî, Âşık Aydın Ali, Ali Kurt, Nevruz Bacı, Şehriban İşler, Rıza Hasgül, Sadık Doğanay, Kaynarî, Remzanî, Fakir Köroğlu, Aziz Koçak, Âşık Kul Aşur, Cemal Çelebi, Güvencî, Emin Düştü, Söylerî, Ali Bayar, Rahmetî, Tayyarî, Tufan, Dermanî, Ferruzî, Bahattin Avcu, Hakiroğlu, Kemal Doğanay, Haydar Güpür, İkrarî, Gül Ali, Haydar Tezel, İsmail Çelebi, Hatır Tunç, Kul Arif, Mustafa Sancar, Kuldanî'nin sadece adlarının yazılarak 16. Yüzyıldan günümüze âşıklık geleneğini sürdüren saz ve söz ustalarına vefa borcumuzu ödemiş olur, sanata saygı ve sevgimizi kanıtlamış oluruz düşüncesindeyim.
Kirampalı Davulcuoğlu Bin Memed tarafından tutulan ve üzerinde "Padişah fermanı gelse bu defteri kimseye vermem" ifadesi olan arşivimdeki orijinal cöngü de bu müzeye hediye edeceğim.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazarlar/
FACEBOOK YORUMLAR