MEDENİYET VE NÖROBİLİM PENCERESİNDEN ŞAHSİYET PSİKOLOJİSİ - DR. ÖMER HAKAN YAVAŞOĞLU

MEDENİYET VE NÖROBİLİM PENCERESİNDEN ŞAHSİYET PSİKOLOJİSİ - DR. ÖMER HAKAN YAVAŞOĞLU
27 Nisan 2021 - 18:55

MEDENİYET VE NÖROBİLİM PENCERESİNDEN ŞAHSİYET PSİKOLOJİSİ

DR. ÖMER HAKAN YAVAŞOĞLU

ŞAHSİYET PSİKOLOJİSİ-1

Sadece tıbbın makro bakış açısıyla fizyonomik yönden, makroskobik/mikroskobik anatomi yönünden irdelendiğinde bile her insan tekinin orijinalliği/biricikliği alenen farkedilir.İnsanlık tarihinde gelmiş geçmiş kaç insan yaratılmış ve ölmüştür bilinmez ama halihazırda 6,5-7 milyar civarındaki insanın hiçbiri bir diğerine benzememektedir.Örneğin bir çok cerrah, adını çok sık duyduğumuz apandisit ameliyatıyla çıkarılan en basit zannettiğimiz Appendiks’ in yerleşiminin ve boyutunun her insandaki , farklılığını dile getirir.Örneğin birçok damar yapıları, bazı organ sayıları, beyin kıvrımları, parmak izleri, retina (göz) hücreleri vd .aynı olması gereken başka yapıların birçok varyasyonları (herbir insan daki çeşitlilik)vardır.Yani Yaradan orijinal yaratmıştır her bir gözbebeğim dediği insanı…Peki dış-iç fizyonomi açısından böyle de, karakter, şahsiyet açısından durum farklı mıdır sanki? değildir,tabi ki…

Her insanın en başta, genetik programda aynen yazıldığı gibi 120.gün civarında (yaklaşık 3. Ayda) kalp atışıyla başlayan hayat enerjisi(aslında aynı zaman diliminde meleklerin start düğmesine basmaları ne kadar  tevafukdur değil mi?) yazılan nefes sayısı hitama erene dek devam eder.Ve her insanın yolculuğu da ,biricik ve kendi yolundandır(Bir bilgenin söylediği kelam-ı kibar da olduğu gibi: Allah’a ulaşan yollar insanların nefeslerinin sayısı kadardır).Hatta yolculuğun daha anne karnında başladığını düşünürsek ,geçirilen merhalelerin( anneden kaynaklanan psikojen ve fiziksel travmalardan başlarsak) çok çeşitliliğini ve yetiştiği aile ortamının ve bireylerinin hafızasında yer ettiği sayısız olumlu-olumsuz etkiyi, okul hayatının üzerindeki etkileri, sosyal ilişkilerinin ve çocukluktan çıkıp ergenlik, evlilik, orta yaş, kendi çocukları ve torunları ve hakeza kendi anne babasıyla ilişkileri, iş yaşamının karakter-şahsiyet oluşumundaki etkileri o kadar çok fazladır ki kişiyi an be an değiştirir…Yani şunu demek istiyoruz, her aynı olay ve durumda, insanların çoğunluğu benzer-ortak tepki ve davranışı sergilese de aslında sağlıklı olan bireyler; daima sorgulayarak, tartışarak, olayların hikmetini anlamaya çalışarak, daha evvelki yaşadığı tecrübelerle irtibatını kurarak daima farklı, otantik ve orijinal yaklaşırlar…

            Asr suresinde sevgili yaradanımızın, büyük çoğunluğumuzun gaflet/hüsran da  olduğuna dair ettiği yemininde belirttiği üzere, zaten büyük çoğunluk (yani sağlıksız olan/na-makbul olan şahsiyet) hayatı organizmaya indirgediği için(bilinçaltı genetik programla ;yiyen-içen-çıkaran-üreyen) yaşamı idame için daima taklit ehlidir, her konuda, etrafına sunacağı orijinal/dik duruşu yoktur, kabuk görüntüyle yaşar, içini dolduramaz, sanal olanı seçer, imaj parlatır ve dolayısıyla en küçük acı olay bela/sıkıntı veya hastalık da yıkılır gider.

            Oysa gerçek insan, orijinal olan ne yapar, hemen karşılaştığı sorun konusunda tecrübeli bir dost veya arkadaşıyla irtibat kurar veya kendi tecrübesini test eder, çaresizliğini acizliğini güzelce kabul edip sonsuz kudrete dayanıp ondan yardım ister, çözüme odaklanır ve olayın akut dönemi yatışıp sorun çözülmeye yüz tutunca hızla bu hadisenin hikmetlerini, neden bu olayla karşılaştığını?(başına gelenlerin kendi elleriyle işledikleri yüzünden olduğu,ayetini-Şura.30- hatırlar)sorgulayıp yaşadığını hem kendisine hem de dostları için birikmiş sermayeye dönüştürür(her an karşılaşacağı hayat sürprizinde heybesindeki tecrübeyi karşılıksız paylaşacağı günü bekler sabırsızca).İşte bu güzel niyetleri Orijinal-otantik olan şahsiyeti hem yaradan nezninde hem O ‘nun kulları gözünde makbul insan haline getirir.

            Ya sahte kişilik; karşılaştığı en küçük olumsuz ve sıkıntılı durumda menfaatine faydası olmayacak bir iş için hemen ve çoğu kez maske takıp yan çizer(o işe,göreve,yardıma talib olmadığı gibi, bahaneleri çoktur, değişik kaçış yolları hazırlar her an kendine)

            Sağlıksız olanlar zaten asalak tipdirler, hep karşıdan beklerler ve asla vermeyi değil daima almayı kollarlar. Bencil/egoist yapıları sencil/verici olmayı reddeder.  Sorumluluklarını astıkları için , yetkiyi alıp kendi menfaatlerine yontarlar, maiyeti altındakileri asla kollamayıp, diğer gördüğü sahte ve sorumsuz , emek hırsızı idarecileri örnek alırlar kendilerine , hele hesap verme endişeleri yoksa…!

            Zaten tüm ana sorun, temel de hesap vermeye inanmayla ilgilidir. İman ehlinin bu konuda şüphesi olmadığı için yaptığı ,yapacağı her eylemde hesaba çekileceği korkusuyla yaşar ve dolayısıyla tekamül ederek her geçen gün güzel ahlakta ,Cenab-ı Rasül efendimizi örnek alır ve kendi orijinal, otantikliğiyle HAkka doğru yol alır yol aldıkça güzelleşir, kalbi incelir…Ta ki kab-ı kavseyn-e kadar gider…

            Oysa diğer sağlıksız olan na-makbul şahsiyet hep menfaat odaklı ve beklentili yaşadığı için  kendince doğru(aslında na-makbul olan)şahsiyetleri taklitle mutlu olmaya çalışır güya…Halbuki kartezyen felsefeyle yetişen batı modernistlerinin dünyaya hediye ettiği hedonizm(zevkperestlik/haz odaklı yaşam) in kültür ağına/pençesine yakalanmış na -makbul insan böylelikle her hazzın sonrasında büyük boşluklar yaşar(nörokimyasal olarak bunun adı anlamsızlık hastalığı dır-yani depresyon öncesi beyindeki kimyasal değişim)işte aslında bu taklitçi şahsiyet böylelikle farkında olmadan başına gelenlerin kendi elleriyle işledikleri yüzünden olduğu ayetini tahakkuk ettirecek fiilleri kendi oluşturur ve kaçınılmaz sonuçlarını yaşar.Modernizmin insanlığa hediye ettiği artışı önlenemeyen depresyon…

            Modern tıbbın son 3-5 yıl içinde tanımladığı Burn-out (Tükenmişlik )sendromu işte şu an dünyada hayli yaygınlaşmış ama sinsi olan bu durum aşikare edil(e)mediğinden (çoğunlukla, aydın denilen entellektüellerde rastlanılmaktadır) tedavisi çok ama çok güçtür. Tükenmişlik sendromunun tedavisi ,modern dünyanın yitirdiği insani/manevi değerlerin yeniden ihya edilmesiyle mümkündür,ancak  bu sendroma duçar olanların çok azı bu rahatsızlığı itiraf ederler  ve şifa arayışına girmedikleri gibi tedavideki açık yolları da, kurnazca hastalıklarını gizleme/ kılıf bulma yetenekleri sayesinde kapatırlar…

            Tükenmişlik sendromuna duçar olan insanın bu sıkıntıya yakalanmasında hiç mi çevre faktörleri rol oynamaz? Tabi ki insan toplumun içinde yaşayan bir birey olarak sosyolojik olarak çevresiyle etkileşir, o bir “karadelik” misali insanı içine alan bu dijital çağın girdaplarında can çekişir.İmdi bu modern hayatın neden “karadelik” girdabı gibi insanı yok ettiğini anlamaya çalışalım.

Makalenin Tamamını Okumak İçin Tıklayınız

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum