Libya'daki Osmanlı izleri siliniyor!

Trablus'ta Osmanlı hiç yaşamamış gibi olacak

Libya'daki Osmanlı izleri siliniyor!
02 Haziran 2014 - 10:15
26 Mayıs 2014 / ÜLKÜ ÖZEL AKAGÜNDÜZ

Lübnan’daki iç savaş bitmezse, devlet tescile yanaşmadığı tarihî binaları kendi elleriyle yıkarsa ve Türkiye’nin restorasyon ihmali devam ederse...

Bizim tarihimizde iki Trablus saklıdır, ikisi de Akdeniz kıyısında… Eski bir alışkanlıkla, hangisinden söz ettiğimiz anlaşılsın diye birine Trablusgarp, diğerine Trablusşam deriz bugün bile… Ve her iki şehrin sokağında, camilerin sükûnetli avlusunda, çarşıların cümbüşlü uğultusunda, konakların mahrem yalnızlığında bir kalp gibi atmaya devam eden ortak geçmişimizi hissederiz. Ne var ki, o sokaklar karışır sık sık, çarşılara ve evlerin duvarlarına ölüm sessizliği iner ve kader ortağı bu iki ‘adaş’a dışarıdan bakanlar; "Yazık," derler, "Ne güzel şehirler hâlbuki kıymeti bilinse, eli yüzü temizlense…" Trablusşam sözgelimi, tarihî eser bakımından Lübnan’ın en zengin, en otantik şehridir aslında; ama tavan arasında gizlenen külkedisi muamelesi görür hep, adından söz edilmez, görücüye çıkarılmaz. Kendimize soralım; en az Halep kadar, Üsküp kadar Osmanlı bir şehir daha desek, Trablusşam gelir mi aklımıza? Kendisini Beyrut eğlencelerinden, Finike ve Roma geçmişinden ibaret göstermek isteyen Lübnan’ın eseridir biraz bu kopukluk, biraz da bizim ihmalkârlığımızın… Gerçi diyeceksiniz ki, aklımıza getirsek, gidip görmek istesek ne olur, şehir emniyet telkin etmedikten sonra! Elbette, sözü buraya bağlama gayretindeyiz zaten biz de; Trablusşam’ın bugününe ve ortak geçmişimizin toz duman arasında günden güne silinişine…

Bugün Trablusşam…

Bugün Trablusşam’da, kaldırım kenarlarından mermi kovanları toplayabilir, köprünün üstünden geçerken keskin nişancılar tarafından vurulabilir, günün herhangi bir vakti, herhangi bir caddede canlı bir bombayla talihsiz bir rastlaşma yaşayabilirsiniz. İhtimaller epey heyecan verici görüldüğü üzere! Yollardaki barikatlara, kontrol noktalarına, gecenin bir yarısı patlayan ses bombalarına da şehir rutinleri olarak bakabiliriz. Fakat yine de, hayat bütün bu bilgilerin uzağında, neredeyse vurdumduymaz akıp gidiyor burada; seyyar tablalarda mevsim meyveleri, sokakta ayaküstü yudumlanan acı kahveler, çarşılarda curcuna, fırınlarda pazar kahvaltısına zahterli ekmek yetiştirme telaşı… Şehrin göğünü bir örümcek ağı gibi saran elektrik, telefon, telgraf her ne ise artık bütün o siyah kabloların arasından bir boşluk bulup bakabilirseniz, binaların mecalsizliği ile o hayatın kıpırtısı arasındaki tezadı hemen sezeceksiniz. Trablusşam bizim seneler önce kıyısından döndüğümüz bir yanlışın tam ortasında durmaktadır şimdi; tarihî eserleri yıkıp ya da yıkılmasına göz yumup yerine betonarme binalar, alışveriş merkezleri dikme yanlışı… Şehrin kadim mahalleleri, ölsün diye gözünün içine bakılan zavallı yatalak bir hastaya benziyor, her gün bir taş, bir taş daha çeksek, tez vakitte yıkılır mı bu köhne binalar? Buraya biraz dikkatle ve rikkatle bakmalıyız zira o ‘köhne’ binalar Osmanlı’dan kalma ve ölsün diye beklenen hasta haliyle bizim hastamız…

aksiyon dergisi

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum