Kanuni var Süleyman’dan içeri, Muhibbi var Kanuni’den içeri

Kerime Yıldız [email protected] Tarihler, hicri onuncu asrın başını gösterdiğinde, Trabzon’da Şehzade Selim’in , Ayşe Hafza’dan bir oğlu dünyaya geldi.

Kanuni var Süleyman’dan içeri, Muhibbi var Kanuni’den içeri
09 Şubat 2012 - 13:33

Tarihler, hicri onuncu asrın başını gösterdiğinde, Trabzon’da Şehzade Selim’in , Ayşe Hafza’dan bir oğlu dünyaya geldi. İsmi için Kuran-ı Kerim açıldı ve bahtını da tahtını da yapan isim çıktı: “İnnehü min Süleyman” Artık kudret ve ihtişam O’nun kaderiydi. Annesinin sütü kesilince, aynı günlerde dünyaya gelen ve ileride İstanbul’un manevi muhafızlarından biri olan Yahya Efendi’nin süt kardeşi oldu.
Çok iyi bir eğitim alan Şehzade Süleyman, 1520′de tahta çıktı ve 1566′da Zigetvar Kalesi’nin muhasarası esnasında vefat etti.Hicri onuncu asrın başında doğdu. Onuncu Osmanlı padişahı idi. On büyük sefer yaptı.Devrinde her sahada on büyük insan yetişti. On evladı oldu. İstanbul’un dördüncü, Osmanlı ülkesinin onuncu padişahı olmasını, ileride Koca Sinan, Süleymaniye Camii’ne, dört minare , on şerefe koyarak iz düşecekti.
Devrinin en kudretli hükümdarı olan l. Süleyman, kanunları uygulamadaki titizliği ile halkının “Kanuni”si, cihangirlikteki üstünlüğü ile batılıların “Muhteşem”i, söz ustalığı ile şiirin ” Muhibbi” si oldu. Kibirli değildi. Alalara alalanıp, pest ile pest idi. Biliyordu ki dosta kibirli, düşmana mütevazi olmak olmazdı. Diklenene baş eğdirdi, dilenene merhamet etti. Düşene el uzattı. Hiçbir zaman zafer sarhoşu olmadı. Rodos’un fethi sonrası, adanın ihtiyar hükümdarını karşısında görünce, onu yerinden oynattığı için kendine esef edip, onu istediği yere uğurladı.

İsmini ve saltanatını Hz. Süleyman’dan alan Kanuni, O’nun merhametinden de nasibini aldı. Nice düşmanı savaş meydanında kıran Padişah, ağaçları saran karıncaları kırmak için kireç dökülmesini Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’ye şöyle sormuştu:
“Dırahtı ger sarmış olsa karınca /Zarar var mı karıncayı kırınca”
Zenbilli’nin cevabı muhteşemdir.
“Yarın Hakk’ın divanına varınca / Kanuni’den hakkın alır karınca”
Karınca bahsi, Kanuni’nin gazellerinde de karşımıza çıkar.
“Mur gibi payumal etdürme gel miskinleri / Saltanat geçer Süleyman dahi olsan hemçü bad” (Miskinleri karınca gibi ayak altında ezdirme, Süleyman bile olsan saltanat rüzgâr gibi gelir geçer)
Kanunları tatbik etmede hassasiyeti ile” Kanuni” vasfını haketmiş olan l. Süleyman’ın yarım asra yaklaşan saltanatı tam bir huzur devri olmuştur. Bunun en önemli sebebi ise Kanuni’nin şeriat karşısında boynunun kıldan ince oluşu ve tasavvufa olan alakası idi. Ebussuud Efendi, padişahın bir fermanına, ” Haram nesne ferman ile helal olmaz. Emr-i şerif budur” deyince susmuş; bir papazın, ölmüş bir zımmiden cizye alındığına dair şikâyeti Yahya Efendi aracılığı ile kendisine ulaşınca derhal yanlışı düzeltmişti. ” Ağabey” diye hitab ettiği süt kardeşi Yahya Efendi’ye “Devlet ne zaman çöker?” diye sorup, ” zulmü işitenler neme lazım deyince” cevabını aldığında, kendisini böyle ikaz edenler var olduğu için Allah’a şükretmiştir. Başı neyse peşi odur misali böyle adil bir hükümdarın emrindeki ordu da adalet ve nizam üzere idi. Bir sefer esnasında, bir üzüm bağından geçerken yeniçerilerin kopardıkları salkımların yerine, herhangi bir emir almadan akçe asmaları bunun en güzel misallerindendir.

Kanuni dönemi, sadece fütuhatda değil ilim ve sanatta da en görkemli devirdir. Bir tarafda Ebussuud Efendi, tam bir ilim haysiyeti ile Meşihat makamını temsil ederken, diğer tarafda Mimar Sinan taşı nakış gibi işliyordu. Bir tarafda, Barbaroslar denizlerde fırtına gibi esip suya hükmederken, diğer yanda Baki, Fuzuli ve Taşlıcalı Yahya sular gibi çağlıyordu. Devrinin en kudretli hükümdarı olan Kanuni, şiir ülkesini de fethe çıkmış, Muhibbi ve Meftuni mahlasları ile şiir yazmıştır. Şairlerin en muhteşemi olmasa da şair sultanların en muhteşemidir. İkibin yediyüzü aşkın gazel ile divan edebiyatında birinci sıradadır. Sanat ehline gösterdiği hürmet ile bilinen Kanuni, fetihlerinden ziyade, “şairler sultanı” Baki’yi sanat âlemine kazandırdığı için öğünmüştür. Fakat, dünyaya baş eğdiren Cihan Sultanı, gönlünün sultanı karşısında başını eğmiş ve aciz kalmıştır. Şiirlerinde net bir şekilde ifade ettiği bu acziyet, maalesef siyasete de yansımış ve büyük aşkı Hürrem Sultan’ın tesiriyle Şehzade Mustafa’sına kıymıştır. Gerçi Osmanlı hanedanının, devleti karıştıracak bir fitne karşısında ahara değil, kendi ailesinden birine kıymayı tercih ettiği bilinmektedir. Kanuni gibi kudretli bir padişahın basit bir iktidar oyununa inanması beklenemez ama nihayetinde o da bir âdemoğludur. Hem de âşık sıfatını taşıyanından. Hem, kadına kanmak, erkeğe Hz Âdem’den miras değil midir? Sebebi ne olursa olsun Şehzade Mustafa’nın katli büyük bir üzüntüye sebeb olmuş, herkes sussa da Padişah, Taşlıcalı Yahya’nın attığı taşdan nasibini almıştır.

Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı
Ecel celalileri aldı Mustafa Han’ı

Bir rivayete göre, bu elim hadiseden dolayı, süt kardeşi Yahya Efendi ile de arası açılmıştır.
Aslında Süleyman Han, her daim hem cihangir bir Kanuni, hem Muhibbi idi. Birini diğerine karıştırmadı. Kanuni’yi terketse devlet mahvolur; Muhibbi’yi terketse kendi mahvolurdu. Bu yüzden kılıcını çekince ya da tahtına oturunca kalbi susar, tenhaya çekilince aklını sustururdu. Dışı kudretli bir hakan, içi alev alev bir aşıktı. Hem fenafillah, hem fenafiddevle, hem de fenafilaşk üzere ömür sürdü. Sıhhatli olmanın, devletli olmakdan daha mühim olduğunu ifade eden beyiti darb-ı mesel oldu.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Maalesef, günümüz insanı tarihi, magazin programlarından ve dizilerden öğrenme bahtsızlığını yaşıyor. Ecdadımızı devrine göre değil de, kendi yaşadıkları ana göre ve üstelik sıfır derecelik kuş beyinli bir bakış açısıyla anlatmaya kalkan niyeti bozukların ve onlara şöhret adına çanak tutan talihsiz tarihçilerin, Kanuni’nin ihtişamına gölge düşürmesi elbette imkansızdır. Sefer esnasında vefat edecek kadar ömrü savaş meydanlarında geçmiş bir padişahı, harem mübtelası gibi göstermek, tarih bilenler için bir şey ifade etmez. Ancak, Kanuni’nin zaafları ile uğraşarak akılları karıştırmak maalesef hedefine ulaşıyor. Bu gibi tezvirat ile aklı karışan ecdad muhibbi insanlara ise, şair Muhibbi yüzyıllar öncesinden zarif bir beyit söylüyor.
Genc bi-mar u gül-i bi-har olmaz ey Muhib ( hazine yılansız, gül dikensiz olmaz)
Yarsuz kalur cihanda aybsuz yar isteyen

milat gaz.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum