İZMİR'İN İŞGAL DÖNEMİNDE VALİ VEKİLLİĞİ SORUNU

İZMİR'İN İŞGAL DÖNEMİNDE VALİ VEKİLLİĞİ SORUNU
08 Haziran 2023 - 09:43 - Güncelleme: 08 Haziran 2023 - 10:17
İZMİR’İN İŞGAL DÖNEMİNDE VALİ VEKİLLİĞİ SORUNU
Nejdet BİLGİ*
 
ÖZET
 
Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs1919’da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu sırada valilik makamındaİzzet Bey bulunuyordu. Bu göreve 11 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından atanmıştı.İzzet Bey, Yunan işgali altında, ölüm tarihi olan 5 Ocak 1920’ye kadar valilik makamında kaldı.Yunanlılar ise işgalin hemen ardından Stergiadis’i Yüksek Komiser sıfatıyla bölgenin başınagetirdiler. Osmanlı Hükümeti, yeni bir vali atanana kadar vilayet mektupçusu Ali Saip Bey’ivali vekaletine getirdi. Bu sırada Tahsin Bey ve Emin Bey’in valiliğe atandığı haberleri basındayer aldıysa da gerçekleşmedi. Bu aşamada Yunan Yüksek Komiserliği de devreye girerek,Hükümeti İzmir’e vali gönderilmemesi hususunda uyardı. Aynı sıralarda sağlık sorunlarınedeniyle görevini yapamaz hale gelen Ali Saip Bey izne ayrıldı. Yerine, 1920 Mart’ındaDefterdar Ahmet Besim Bey getirildi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması imzalandı veİzmir Yunan idaresine bırakıldı. 11 Ağustos’ta yönetimin Yunanlılara devredilmesininardından, Ahmet Besim Bey’in vali vekilliği kaldırıldı. Yunan Yüksek Komiserliği tarafından Naibzade Ali Bey valilik makamına getirildi. 23 Eylül 1920’de de Yüksek Komiserlik yerineİzmir Yunan İdaresi kuruldu. Bir süre Osmanlı’nın vali vekilliği boşlukta kaldı. 1920sonlarından itibaren İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi ile Mektubi Kalemi Mümeyyizi Haşmet Bey arasında vali vekilliği sorunu çıktı. Bu bildiride konuyla ilgili Osmanlı arşiv belgeleri incelenerek vekillik sorununun sebepleri ve sonucu ortaya konmaya çalışılacaktır.

Giriş 

İmparatorluktan Cumhuriyet’e yaşanılan tarihsel dönemlerin aktörleri kadar ikincil figürleri ve bu figürlerin dönemlerin karakterlerinin oluşumundaki rolleri incelemeye değerdir. Siyasi coğrafyanın genelde bir merkezi, birden çok taşrası olur. Osmanlı için merkez payitaht yani çoğunlukla İstanbul’dur. Taşra ise dönemlere göre eyaletler, vilayetler veya daha da daraltıldığında sancaklardır. Tarihsel dönemlerin merkezdeki oluşum ve gelişimi gibi taşradaki oluşumu ve gelişimi incelemeye değerdir. Bu dönemlerin, taşradaki aktörleri olarak -yaygın kullanılan şekliyle- valiler bağlamında incelenmesi, dönemin daha iyi anlaşılmasına imkan verecektir. Nitekim bu argümanı teyit mahiyetindeki en dikkate değer çalışma Abdulhamit Kırmızı’nın kitabıdır.[1] Valilerin göreve getirilme ve alınma usulleri, merkezle ilişki biçimleri, vilayeti yönetme tarzları ve karşılaştıkları sorunlar bağlamındaki tutumları bu çalışmada çok zengin bir literatüre dayalı olarak ele alınmaktadır. Bu da Abdülhamid Dönemi’nin daha iyi anlaşılmasına imkân sağlamaktadır. Benzer ve daha eski bir dönem taşrası çalışması olarak Kâmil Erdeha’nın[2] ve Cumhuriyet’in ilk dönemi için Ali Galip Baltaoğlu’nun[3] kitapları da anılmaya değerdir. Ayrıca Serap Tabak’ın dönemsel olmamakla beraber, geniş bir zaman dilimini kapsayan kitabı[4] ise konumuz bağlamında bir çalışmadır. Bu çalışma sözü edilen kitaplar kapsamında bir çalışma tabii ki değil. Ama bu çalışmalar bağlamında önemli sayılabilecek bir detaya ilişkindir. İzmir’in işgal döneminde İzmir’deki Osmanlı mülki amiri olarak vali ve vali vekilleri bağlamında ortaya çıkan temsil sorunu ile ilgilidir.  

Mütareke Dönemi İzmir Valileri

İzmir bu yıllarda İzmir, Aydın, Manisa ve Denizli sancaklarından oluşan Aydın Vilayeti’nin merkezi durumundadır. I. Dünya Savaşı yıllarında valilik makamında İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden birisi olan Rahmi (Aslan) Bey bulunuyordu. 14 Ekim 1918’de başa gelen Ahmet İzzet Paşa Hükümeti tarafından 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alınmıştı. Yerine aynı tarihte vekaleten, Aydın’da görevli olup Rahmi Bey’le arası açık ola Nurettin Paşa atanmıştı. Nurettin Paşa, 25 Ekim’de İzmir’e gelerek görevine başlamışsa da5 bu görevi uzun sürmedi.
Bir hafta dolmadan, 30 Ekim 1918 tarihinde, Meclis-i Vükela kararıyla Aydın valiliğine, Suriye valisi Tahsin (Uzer) Bey tayin edildi.[5] 8 Kasım’da İzmir’e gelen Tahsin Bey’in[6] görevi de çok uzun sürmedi. İki hafta sonra, 22 Kasım 1918 tarihinde, yine Meclis-i Vükela kararıyla azledilerek, yerine Beyrut eski valisi Ethem Bey atandı.8 Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na mensup olan Ethem Bey, 2 Aralık’ta İzmir’e gelerek görevine başladı. Uzun süre memuriyet yapmadığı için vilayet idaresinde zorluk çekti. Önceliği İttihat Terakki mensuplarıyla uğraşmaya verdi. Tahsin Bey tarafından kuruluşu resmileştirilen Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin faaliyetlerini engelledi. Türk basınına zorluklar çıkarırken, Rum basınına oldukça hoşgörülü davrandı. Buna rağmen İttihatçı basın tarafından çokça eleştirildiği ve birçok memuru değiştirdiği için rahat iş göremeyeceğini anlayarak 8 Ocak 1919 tarihinde istifa etti. Çok geçmeden de 24 Şubat’ta Posta, Telgraf ve Telefon Nazırı oldu.[7] 
Bu arada 13 Ocak 1919 tarihinde II. Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu. Yeni hükümet Ethem Bey’in yerine, 20 Ocak 1919 tarihinde aldığı kararla, Aydın vilayeti valisi olarak, vekaleten valilik görevini yürüten Mirliva Nurettin Paşa’yı atadı.[8] Ayrıca belirtmek gerekir ki Nurettin Paşa, 28 Kasım 1918 tarihinde, 14 Kasım 1918 tarihinden başlayarak, İzmir’de bulunan 17. Kolordu Komutanlığı’na atanmıştı.11 Valilik görevine getirildikten bir süre sonra, 9 Şubat 1919 tarihinde İzmir ve Havalisi Kumandanlığı’na atanmış ve 17. Kolordu da emrine verilmiştir.12

 
Görev döneminde milli kuruluşlarla işbirliği yapan ve muhtemel bir Yunan işgaline karşı hazırlıklı olunması gerektiğini düşünen Nurettin Paşa’nın da görevi uzun sürmedi. Üstelik Rum cemaati tarafından ortaya atılan ve Nurettin Paşa’nın Aydın Rumlarının katledilmesi için gönderdiği iddia edilen iki belge ortaya çıkarılmıştı. İtilaf temsilciliklerinin de baskısı artınca,  4 Mart 1919’da kurulan Damat Ferit Hükümeti, 8 Mart’ta Nurettin Paşa’yı hem valilik ve hem de İzmir ve Havalisi Kumandanlığı’ndan aldı.[9] Yerine 11 Mart 1919 tarihinde, Meclis-i Vükela kararıyla Evkaf-ı Hümayun eski nazırı Ahmet İzzet Bey atandı.[10] 23 Mart’ta İzmir’e gelen ve özel bir törenle karşılanan İzzet Bey’in, Türkler tarafından kurulan sivil toplum örgütlerine Nurettin Paşa gibi olumlu yaklaşmayacağı basına yaptığı açıklamalardan anlaşılıyordu.15 İzzet Bey’in valilik dönemi tam da söylediği gibi başlamış, 15 Mayıs’ta Yunan işgali ile sürmüş ve 5 Ocak 1920 tarihinde ölümüyle son bulmuştur.[11] 

İşgalin İlk Dönemi Vali Vekilleri

Yunan işgali altındaki İzmir’de, Osmanlı idaresini temsil eden son vali olan Ahmet İzzet Bey’in ölümü ile yeni bir süreç başlayacaktır. Bu süreç vali vekilliği süreci olarak tanımlanabilir. Sürecin ilk vali vekili Vilayet Mektupçusu Ali Saip Bey olacaktır. Ali Saip Bey, İzzet Bey’in ölümü üzerine Dahiliye Nezareti’ni bir telgrafla bilgilendirmiştir. Dahiliye Nezareti’nin cevabi telgrafında, “vali-i cedidin vüruduna kadar umur-ı vilayetin hüsn-i suretle tedvir ve rüyetine tarafınızdan bilvekâle himmet olunması tavsiye olunur” denilmektedir. Ali Saip Bey bunun üzerine 6 Ocak’tan itibaren vekaleten vilayeti idareye başlamıştır.[12] Ali Saip Bey’in ilk işlerinden birisi, 10 Ocak’ta “Yunan merkez kumandanını ziyaret ederek merhum valinin cenaze alayına zabitan ve ordunun iştirakinden dolayı teşekkür” etmesi olmuştur.[13]
Bu arada, yeni vali atamasına ilişkin ilk haber 8 Ocak’ta yayımlandı. Haberde, eski Dahiliye Nazırı Reşit Bey’in valilik görevini kabul ettiği ve eğer atanırsa başarılı olacağı vurgulanıyor. Devamında, valiliğe vekaleten Mektupçu Ali Saip Bey tayin edilmiş olsa da bir iki güne kadar vali atamasının yapılacağı belirtiliyor.[14] Yeni vali atandığına ilişkin bir diğer haber 10 Ocak’ta yayımlandı. Haber şöyledir: “İzzet Bey’in vefatıyla inhilal eden Aydın valiliğine Reşit veya Aydın vali-i esbakı Tahsin Beylerin tayin olunacağı rivayetleri kuvvetle deveran etmekte idi.
Suret-i mevsukada dün istihbar ettiğimize göre Umur-ı Siyasiye Müdir-i Umumi-i esbakı ve Sadaret Müsteşar-ı sabıkı Emin Bey’in Aydın vilayetine tayini Meclis-i Vükela’ca tensip 
edilerek (…) irade-i seniye-i Hazret-i Padişahi’ye iktiran etmiş ve irade-i seniye dün saat üçte Bab-ı Ali’ye bildirilmiştir.” Gazete bu haberin altına Emin Bey’in özgeçmişini de eklemiş.[15] Başka bir İstanbul gazetesi haberi şöyle veriyor: “Münhal bulunan İzmir Vilayeti valiliğine adaret Müsteşar-ı sabıkı Emin Bey tayin edilmiş ve suret-i tayini dahi irade-i seniyeye iktiran etmiştir. Emin Bey Fevzi Paşa ile Anadolu’ya izam edilmiş idi.”[16] İzmir’de Ahenk gazetesi de Vakit’in bu haberini kaynak göstererek nakletmektedir.22 Birkaç gün sonra Emin Bey hakkında şu küçük haber basında yer aldı: “İzmir vali-i cedidi Emin Bey’in birkaç güne kadar mahal-i memuriyet-i cedidesine azimet edeceği istihbar kılınmıştır.”[17] Yakında görevine gideceği belirtilen Emin Bey hakkında birkaç gün sonra şu haber çıkmıştır: “Aydın vali-i cedidi Emin Bey dün Dahiliye Nazırı Şerif Paşa’yı ziyaretle bazı evamir telakki etmiştir.”[18] Aradan yaklaşık on gün geçtikten sonra Emin Bey’in İzmir’e gidemeyeceğine ilişkin şu haber yayımlanmıştır: “Merhum İzzet Bey’den inhilal eden İzmir Vilayeti valiliğine tayin edilmiş olan Emin Bey’in bazı esbap dolayısıyla İzmir’e gidemeyeceği anlaşılmasına mebni yerine Mütareke Komisyonu Reisi Fahrettin Bey tayin edilmesi takarrür ve keyfiyet mumaileyhe teklif edilmiş ise de Fahrettin Bey’in memuriyet-i mezkûreyi kabul eylemediği haber alınmıştır.[19] Emin Bey’den sonra kendisine teklif götürülen Fahrettin Bey’in görevi kabul etmemesi, başka arayışlara yol açmış olmalı ki ertesi gün şu haber basında yer aldı: “Tahran sefir-i esbakı ve Vakit gazetesi muharrirlerinden Mecdi Bey’in pederi Sadrettin Bey’in İzmir Valiliği’ne derdest tayin olduğu haber alınmıştır.”[20] Bu haberden bir iki gün sonra “Aydın Valiliği Bab-ı Ali’ce henüz neticelenmemiştir. Deveran eden rivayetlere göre Şura-yı Devlet Reis-i sabıkı Avni Bey ile Sadrettin Beylerden birinin tayin edilmesi muhtemel addolunuyor.”[21] Benzer bir haber şöyle: “Aydın valiliğine kimin tayin olunacağı meselesi henüz hal edilememiştir. Tayinleri ihtimal mevzuubahis olan zevat meyanında Tahran sefir-i sabıkı Sadrettin Bey ile Şura-yı Devlet mülkiye dairesi reis-i sabıkı Avni Bey’in isimleri zikr olunmaktadır. Tahkikatımıza nazaran bu iki namzetten Sadrettin Bey’in tayini daha ziyade muhtemeldir.”[22] Bir hafta sonra konu tekrar gündeme geldiğinde ne Avni Bey ne de Sadrettin Bey söz konusu ediliyordu.  
Yeni isim yeniden Reşit Bey’di. 8 Şubat 1920 tarihli haber şöyle: “Ahiren İzmir vilayeti valiliğine tayin edilmiş olan Dahiliye Nazır-ı esbakı Reşit Bey dün Dahiliye Nazırı Şerif Paşa’yı ziyaretle memuriyet-i cedidesi hakkında bazı talimat ahz ve telakki etmiştir. Reşit Bey’in harcırahını bir iki güne kadar alıp mahal-i memuriyet-i cedidesine azimet edeceği cümle-i mesmuatımızdandır.”[23] Başka bir gazete haberi şöyle veriyor: “İzmir valiliğine Dahiliye Nazırı esbakı Reşit Bey tayin edilmiş ve keyfiyet-i tayin irade-i seniyeye iktiran etmiştir. Mumaileyh Hazret-i Padişahi’ye kabul buyurularak zat-ı Hazret-i Padişahi’ye arz-ı teşekkür etmiştir. Reşit Bey dün Dahiliye Nazırı’yla da mülakat ederek memuriyeti hakkında talimat ahzetmiş ve mezkûr vilayetin nezaket ve ehemmiyet-i hazırası hasebiyle bir an evvel mevki-i memuriyetine gitmesi lüzumu kendisine tebliğ edilmiştir. Reşit Bey birkaç güne kadar İzmir’e hareket edecektir.”[24] Tasvir-i Efkar ertesi gün bu haberleri şöyle yalanlıyor: “Biz de dahil olduğumuz halde dünkü gazetelerde İzmir valiliğine Dahiliye Nazır-ı esbakı Reşit Bey’in tayini yazılmış ise de ahiren icra ettiğimiz tahkikatta bu haberin doğru olmadığı anlaşılmıştır.”[25] Birkaç gün sonraki haberlerde, Reşit Bey’in tayininin İzmir halkı üzerinde olumlu etki yarattığı, yabancı mahfillerin de memnuniyetle karşıladıkları, Reşit Bey’in de deniz yoluyla beklenmekte olduğu vurgulanmaktadır.[26] Fakat Reşit Bey haberlerinden bir sonuç çıkmadı. Haberler sorgulamaya dönüştü. Alemdar 23 Şubat’ta “İzmir Neden Valisiz?” başlığını atarak, kısa fakat sansürlü bir haber yayımladı: “Yoksa onu da unuttuk mu? – Hiçbir çare-i hal yok mu? // İzmir Valisi İzzet Bey’in irtihali bir ayı geçtiği ve pek sevgili vilayetimiz en mühim ve vahim ânât-ı hayatiyesini yaşadığı halde elan oraya bir vali göndermek mümkün olamadı. [iki satır sansür] o halde böyle en mühim zamanlarda İzmir gibi bir vilayeti valisiz bırakmak nasıl caiz görülür. Hükümet bu hususta mutavassıt bir çare-i hal bulamayacak mı? Esasen aylardan beri nahak yere işgal altında inleyen İzmir bir buçuk aydan beri de muktedir bir valiye malik olamamak yüzünden buhranlar geçiriyor. Şehrimizde bulunan birçok İzmirlilerin hemen her gün bu hususa dair tevali eden müracaatları bir semere veremiyor. Bu halin neticesi mühlik ve vahimdir. Onun için İzmir’e saltanat ve hakimiyet-i Osmaniye’yi bihakkın temsil edebilecek bir valinin müsta’celen izamı hakkındaki tereddüt ve teşettütlere artık nihayet verilmesi lazım gelir kanaatindeyiz. Bu hususta hükümetin ehemmiyetle nazar-ı dikkatini celp ederiz.”33 Bu yayınlara rağmen sonuç değişmez, gündem değişir ve bir süre vali atamasından söz edilmez.  
Aslında konunun kamuoyuna yansımayan yönü meseleyi anlaşılır kılmaktadır. Çünkü Yunan Yüksek Komiserliği, İzmir’e yeni bir vali gönderilmemesini, gönderildiği taktirde karaya çıkmasına izin verilmeyeceği hususunda Osmanlı Hükümeti’ni uyarmıştır.34 İşgal yıllarında İzmir’e bulunan gazeteci Mihail Rodas’ın hatıralarında, İzzet Bey’in ölümünden sonra Osmanlı hükümetinin İzzet Bey’in izlediği siyasete muhalif bir yol izleyecek birisini İzmir’e vali olarak göndermeyi düşündüğü, bunun için de Dahiliye Nezareti erkanından birini göndermeye niyetli olduğu belirtiliyor. Fakat İzmir Fevkalade Komiseri’nin böyle bir valinin İzmir’e gönderilmemesini, gönderildiği taktirde karaya çıkmasına izin verilmeyeceğini Osmanlı hükümetine bildirdiği de vurgulanıyor. Bu uyarı üzerine yeni bir vali gönderilmesinden vazgeçildiği ve Defterdar Besim Bey’in görevini sürdürdüğü ilave ediliyor.[27] Bu bilgiye rağmen İzmir’e vali veya vali vekili gönderme girişimleri sonuçsuz da kalsa sürecektir.
Bu arada vekaleten valilik görevini sürdüren Ali Saip Bey rahatsızdır ve hastalığı, görevini yürütemez hale geldiği için iki ay izne ayrılmıştır. Yerine Vilayet Defterdarı Ahmet Besim Bey vali vekili tayin edilmiştir.[28] Ahmet Besim Bey yaklaşık bir ay bu görevi sürdürmüş iken bu kez onun yerine vali vekili atanmasına dair haberler gündemi meşgul etmiştir. 3 Mayıs’ta hakkında çıkan haber şöyledir: “Aydın vali vekaletinde bulunmakta olan Defterdar Besim Bey’in yerine İstanbul’dan bir diğer vekilin izamı mukarrer olduğu haber alınmıştır.”[29] Nitekim ertesi günkü haberlerde, Besim Bey’in yerine Aydın eski mutasarrıfı Cavit Bey’in vali vekili tayin edildiği belirtilmektedir.[30] 5 Mayıs 1920 tarihinde yayımlanan habere göre, “İzmir vali vekilliğine tayin edilmiş olan Cavit Bey dün Dâhiliye Nazır Vekili Reşat Bey’i ziyaret etmiş ve hemen mahal-i memuriyetine azimet için evamir-i katiye almıştır.”[31] Aynı tarihli başka haberlerde de, Dahiliye Nazır Vekili ile görüşen Cavit Bey’in bir iki güne kadar görev yerine gitmek üzere İstanbul’dan ayrılacağı vurgulanmıştır.[32] Hatta ertesi günkü bir haberde, harcırah işlemlerinin tamamlandığı belirtilmektedir.[33] Nihayet 11 Mayıs tarihli bir haber yola çıkış haberini şöyle veriyor: “İzmir vali vekaletine tayin edilen Aydın mutasarrıf-ı sabıkı Cavit Bey dün İtalya bandıralı Bulgarya vapuruyla mahal-i memuriyetine müteveccihan şehrimizden müfareket eylemiştir.[34] Bu haberlere rağmen Cavit Bey de İzmir’e gidememiştir. Sonuç, 13 Mayıs’ta yayımlanan bir haberde şöyle verilmektedir: “Aydın vali vekaletine tayin edilen Cavit Beyefendi bazı mesalih-i zatiyesinin tesviyesi için daha bir müddet tehir-i azimete mecbur olmuştur.[35] Dolayısıyla Besim Bey’in vali vekilliği kendiliğinden uzamıştır. Başka bir ifadeyle Besim Bey Sevr Antlaşması’nın imzalanması ve uygulanması sürecinde görevini sürdürmüştür. Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis 17 Temmuz 1920 tarihinde Vali Vekili Ahmet Besim Bey’e genel sekreterini ve Naibzade Ali Bey’i göndererek, barış antlaşması imzalanır imzalanmaz uygulamaya konulacağını bildirmiştir. Nitekim 11 Ağustos günü vali vekili Ahmet Besim Bey’e antlaşmanın imzalandığı ve İzmir ve hinterlandının Osmanlı idaresiyle ilgisi kalmadığını söylemiştir. 12 Ağustos sabahından başlayarak hükümet konağı, karakollar ve devlet daireleri Yunanlıların kontrolüne girmiştir.[36] Devir teslim işlemlerinden sonra Vali Vekili Ahmet Besim Bey’e vali vekili sıfatının kaldırıldığı, defterdarlık göreviyle ilgili kararın verilmesine kadar evinde dinlenmesi söylenmiştir. Ardından Yunan idaresi tarafından geçici olarak vilayet makamına Naibzade Ali Bey getirilmiştir.45

İşgalin Sevr Dönemi Vali Vekiller  

Tayin ettiği vali veya vali vekillerini İzmir’e gönderip göreve başlamalarını sağlayamayan Osmanlı Hükümeti, hem vilayeti yeniden tanzim etmeye ve hem de başka bir vali göndermeye çalışmıştır. Meclis-i Vükela tarafından hazırlanan 23 Eylül 1920 tarihli mazbataya göre, Dahiliye Nezareti’nin talebi üzerine, Aydın vilayetinin geriye kalan kısımlarında şöyle bir düzenleme öngörülüyor: Soma ve Kırkağaç kazaları Karesi livasına bağlanıyor, diğer kazalarda Aydın, Denizli ve Alaşehir adıyla üç sancak oluşturularak, Denizli kasabası vilayet merkezi yapılacaktır. Bu yeni Aydın vilayetinin başına da vali olarak Kudüs-i Şerif eski mutasarrıfı Macit Bey’in getirilmesi teklif edilmiştir.[37] Meclis-i Vükela 26 Eylül 1920 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne bir yazı göndererek, vilayetin yeniden düzenlenmesi meselesine değinmeksizin, 25 Eylül 1920 tarihli irade-i seniye ile Macit Bey’in Aydın valiliğine tayin edildiği belirtilerek, gereğinin yapılması istenmiştir.[38] Fakat bazı arşiv belgeleri, Macit Bey’in de görev yerine gidemediğini göstermektedir. Dahiliye Nazırı imzasıyla Sadaret makamına gönderilen 10 Kasım 1920 tarihli yazıya göre, “mevani-i siyasiyeden dolayı” görev yerine gidemediği için maaşını alaadığından şikâyet ettiği, oysa 22 Ağustos 1920 tarihli kararname ile her ne sebeple olursa olsun, bu gibi durumlarda maaş ödenmeyeceği hükmünün yer aldığı belirtilmektedir.[39] Bu arada Macit Bey’in göreve gitmediği süre zarfında ne ile uğraştığı sorgulanmış ve yeniden kurulan Aydın vilayetinin teşkilatlanması ile ilgili merkezdeki işleri takiple meşgul olduğu tespiti yapılmıştır.[40] Macit Bey’in kendisi de Dahiliye Nazırı’na bir yazı göndererek nelerle meşgul olduğunu anlatma ihtiyacı hissetmiştir.[41] Konu Şura-yı Devlet’e havale edilmiş ve 23 Mart 1921 tarihinde, söz konusu kararname gereği maaş ödemesinin yapılamayacağına karar verilmiştir.[42] Macit Bey, 4 Haziran 1922 tarihli bir belgeye göre artık eski Aydın valisidir.[43]
 
Nitekim başka bir belgeye göre Macit Bey, Dahiliye Nezaretinin de onayı ile 3 Şubat 1921 tarihli bir mektupla İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi’yi vali vekili tayin etmiştir.[44]
İzmir’deki vali vekilliği meselesi bu noktadan itibaren daha da karmaşık bir şekil almıştır. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla bunun sorumlusu Vilayet Mektubi Kalemi Mümeyyizi Haşmet Bey’dir. Haşmet Bey’in kendisini vali vekili olarak sunduğu ve birçok usulsüzlük yaptığına ilişkin iki mektup bulunmaktadır. İlk mektup Alaşehir Komiser muavini Aziz Efendi’ye ait olup 15 Ekim 1921 tarihlidir. Aziz Efendi mektubu İzmir’de Polis Müdürlüğü’ne hitaben yazmış ve Haşmet Bey’in vali vekili sıfatını kullanarak Alaşehir’deki memurların bir kısmını mağdur ettiğini ayrıntılı anlatmaktadır.[45] İkinci mektup ise İzmir’de Aydın Vilayeti Polis Müdürü Mehmet Zeki Bey’e aittir ve o da 15 Ekim 1921 tarihlidir. Mektup İzmir Kadılığı’na hitaben yazılmış ve bir hayli uzundur. Mehmet Zeki Bey’in, Aziz Efendi’nin mektubunu aldıktan sonra bu mektubu kaleme aldığı anlaşılıyor. Hem Aziz Efendi’nin iddialarını hem de kendi bildiklerini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Alaşehir’deki olumsuzlukların, “vaziyet ve siyaset-i hazırayı idrak meziyetinden mahrum” olanlarca sergilendiğini yazıyor. Sözü Haşmet Bey’e getirerek, “bazan emr-i muhabere ve tavassutta Dahiliye Nezaret-i Celilesi’nden mumaileyh Haşmet Bey’e tevdi olunan emniyet ve itimadı suiistimal ile salahiyet ve mezuniyeti olmaksızın hodbehod vali vekili sıfatında görünerek” hukuksuz işler yaptığını vurguluyor. Haşmet Bey’in İzmir’de de yolsuzlukları olduğunu şöyle belirtiyor: “Mülhakat memurin-i Osmaniyesine karşı takındığı vaz’ı nasezasından bir nebze bahis olunan mumaileyh Haşmet Bey’in ber-muceb-i emr İzmir’de mukim vilayet memurları hakkında reva gördüğü muamelattan da bahsetmeyi muvafık-ı vicdan ve maslahat görmekteyim. Şöyle ki: Bir seneden beri maaş alınamamak yüzünden duçar-ı perişani olan vilayet memurlarına muavenet-i nakdiyede bulunulacağı” vaadinde bulunarak mağdur ettiğini söylemektedir. Sözü Müftü Rahmetullah Efendi’ye getirerek, idarenin sorumluluğunu Haşmet Bey’e Müftü’nün verdiğini iddia etmektedir. Dahiliye Nezareti’nin de Haşmet Bey’le yazışarak ona görevi kötüye kullanma alanı açtığını vurgulamaktadır.[46] 
Mehmet Zeki Bey’in ve ekindeki Aziz Efendi’nin mektubunu alan Kadı Mehmet Suphi Efendi, konuyu 17 Ekim 1921 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne yazar. Suphi Efendi, “İzmir’in iktisab eylediği şekl-i ahir üzerine” diyerek, Sevr Antlaşması ile İzmir ve hinterlandının Yunanistan’ın idaresine bırakılmasını kastederek, Yunan idaresine bırakılan ve onun dışında kalan yerlerin işlerinin yürütülmesi için kendisine vali vekilliği görevi verildiğine vurgu yapıyor. İzmir valisi Macit Bey’in Nezaret’in onayı ile 3 Şubat 1921 tarihli mektubuyla vali vekili atandığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Şimdiye kadar icrası mümkün olan vazife fedakârane bir surette ifa edilmiş ve edilmekte bulunmuş ve maruzat ve muhaberat-ı vakıa-i acizanem ile şahsım hakkında ilka-yı emniyet ve itimat eylediğine ümitvar  bulunmuş iken Mektubi Muavini Haşmet Efendi’nin vali vekili olduğundan bahs ederek Hükümet-i Osmaniye’ye müteallık işlere izhar-ı alaka ve müdahale eylemekte ve Nezaret-i Celileleri’nden vaki olan bazı evamir ve tebligata karşı mumaileyhümü mütalaat-ı indiyeye müsteniden maruzatta bulunmakta olduğu cümle-i mesmuat ve malumat-ı acizanemden bulunmuştur. İzmir’de ve mülhakatında hukuk ve menafi-i İslamiye ve Osmaniye’yi temin hususunda şahsi ve mevkiin derece-i tesiri müstağni-i arz ve beyan olup bunun aksi faideye bedel mazarrat ve her türlü idari ve siyasi  müşkilat tevlit edebileceğine ve mumaileyh Haşmet Efendi’nin şahıs ve tecrübesi ile vaziyet-i siyasiye ve idariyeyi idrake gayrı müsaid ve mesail-i resmiyede muhafaza-i mahremiyet edememesi yüzünden zuhuru melhuz olan münasebetsizlikten vukua gelecek mehaziri müstağni-i arz ve izah bulunduğuna nazaran gerek şuun ve hadisat-ı siyasiye ve gerek muamelat-ı saire-i resmiye için mumaileyh ile muhabereye nezaret-i celilelerince lüzum-ı siyasi veya idari var ise badema teşevvüş ve teşettüt-i muamelata mahal kalmamak üzere keyfiyetin taraf-ı acizaneme emr ve işarına müsaade buyurulmasını arz ve istirham eylerim.”[47] Mehmet Suphi Efendi Nezaret’in Haşmet Efendi ile yazışmasından duyduğu rahatsızlığı hem açık hem de dolaylı olarak ifade etmektedir. Bu tutumun karışıklığa neden olduğunu belirtiyor ve duruma açıklık kazandırılmasını talep ediyor.
Vali vekili Mehmet Suphi Efendi’nin beklediği cevap on gün sonra geldi. Dahiliye Nazırı Ali Rıza Paşa 27 Eylül 1921 tarihli cevabında, “Vilayet Mektubi Kalemi Mümeyyizi bulunan Haşmet Bey’e vilayet vekaleti sıfatı tefviz edilmiş olmayıp ancak mektupçu tayin ve izamı keyfiyetinin hasbelmisal müşkilatı dai görülmesinden dolayı mektubi vekaletinin de mumaileyh tarafından ifası tensip kılınarak icap ve ilca-yı maslahatla ara sıra bazı husus için kendisiyle muhabere edilmekte olduğunun ve vilayet vekaleti mazbatasının kemakan taraf-ı valalarınca ifasına müdavemet buyurulması muktezi bulunduğunu” belirtiyor.57 Yani Haşmet Bey’e vali vekaletinin verilmediği, sadece Mektupçuluk vekaleti ile görevli olduğu vurgulanıyor. Cevapta vali vekili olarak Mehmet Suphi Efendi işaret edilmektedir.  
Nazır’ın bu cevabı, konuya açıklık getirmeye ve kapatmaya yeterli görünse de başka bir şikayetle yeniden yazışma konusu oldu. Mehmet Suphi 29 Ekim 1921 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği bir yazı ile Haşmet Bey’in başka bir vukuatını aktarıyor. Buna göre
Bozdoğan eski kaymakamı Ethem Bey 20 Ekim 1921 tarihli bir yazı ile Mehmet Suphi Efendi’ye başvurarak, Buldan kaymakamlık vekaletine atanmasını anlatıyor. Buna göre Dahiliye Nezareti’nden Haşmet Bey’e bu bilgi gelmiş. Ethem Bey bunun üzerine görevine gitmek için Fevkalade Komiserliğe başvurmuş. Komiserlik Ethem Bey’i ilgili birime yönlendirerek, atama yazısını sunması gerektiğini belirtmiş. Mehmet Suphi Efendi konuyu açıklığa kavuşturmak için Haşmet Bey’den bilgi istese de yeterli bilgi alamadığını söylüyor. Ethem Bey’in Haşmet Bey aracılığı ile bu göreve atandığını ve bunun da hükümeti zor duruma düşürdüğünü vurguluyor. Mehmet Suphi şöyle devam ediyor: “Haşmet Efendi’nin henüz buralarının vaziyet-i hazırasını olduğu gibi takdir ve bu kabil tayinlerden evvel imkân-ı mahalli dairesinde (…)  ittihaz-ı tedbirden aciz olduğuna delil-i alenidir. Evvelce de arz eylediğim veçhile acizleri gerek İzmir’de ve gerek haricinde tahaddüs edegelen mesail-i şeriyye ve vakfiye ve vezaif-i asliye ile hakikaten pek meşgul bulunduğum halde İzmir’in ve haricinde kalan mahallerin umur ve muamelat-ı mülkiye ve idaresinde mahza mukteza-yı hamiyyet olarak mümkün mertebe ifaya gayret ve istihsal-i muvaffakıyet etmekte iken tedbirsizlik yüzünden (…) bu kabil netayic-i müessife-i mülevvesenin tevellüd etmekte olduğu…”[48] Mehmet Suphi Efendi, Haşmet Bey’in hem işgal altındaki şartları anlayamadığını hem de iş bilmediğini vurgulamaya çalışıyor. Haşmet Bey konusu muhtemelen bu yazışmaların ardından kapanıyor. En azından bu tarihten sonra arşivde konuyla ilgili belgeye rastlanmıyor.
Mehmet Suphi Bey’in vali vekilliği sıfatı ise muhtemelen işgal sona erene kadar sürüyor. Fakat Suphi Efendi vali vekilliği vurgusunu çeşitli şekillerde yapmaya devam ediyor. Nitekim Suphi Efendi 2 Ocak 1922 tarihinde İzmir’deki Papa Vekili’nden kendisine bir ayine katılma davetiyesi gelmesi üzerine davete katılmayarak kartvizit gönderiyor. Konuyu, 11 Şubat 1922 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne de aktarıyor ve şunları söylüyor: “Taraf-ı acizaneme gönderilen tezkere üzerine öteden beri her vesile ile hayırhah bir Türk muhibbi olduğunu izhar ve ispat etmiş olan Osmanlı Katolik Cemaati Marhasası Siliyan Efendi’den bilmünasebe aldığım izahatta rüesa-yı ruhaniyeden İzmir Metropolidi Hrisostomas Efendi’den sonra Ermeni Marhasası’nı takiben ihzar edilen mevki-i mahsusta bulunmak suretiyle merasim-i mezkûreye iştiraki Makam-ı Celil-i Hilafet-i Uzma’(…) mensup olup hakimiyeti celile-i Osmaniye’yi İzmir’de yegâne olarak temsil eden şahıs-ı acizanemin mevki-i siyasi ve manevisi nokta-i nazarından münasip göremediğimden mazeret-i sıhhiye serdiyle ertesi günü mumaileyhin ikametgahına beyan-ı tebriki havi bir kart dövizit irsal ve tevdiiyle idare-i maslahat edildiği…”59 Suphi Efendi vali vekili olarak kendisini Halife’nin ve Osmanlı hakimiyetinin İzmir’deki tek temsilcisi olarak görmektedir. Bu yüzden siyasi ve manevi açıdan bu törenlere temsilci olarak katılmayı doğru bulmadığı için kartvizit göndermeyi tercih ettiğini Nezaret’e bildiriyor. 
Vali vekilliği yaklaşık bir ay sonra başka bir boyutta sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu kez Mehmet Suphi Efendi’nin vali vekilliğini Yunan işgal yönetimi sorguluyor. Konunun ayrıntıları Suphi Efendi’nin Dahiliye Nezareti’ni gönderdiği 11 Mart 1922 tarihli resmi yazıda yer almaktadır. Suphi Efendi bu yazıda Nezaret’e olayı özetle şöyle anlatmaktadır: 22 Şubat 1922 tarihinde Naipzade Ali Bey ile Umur-ı İslamiye Müdürü Dimitraki Efendi Suphi Efendi’nin makamına gitmişler. Kendisine Nezaret tarafından verilen Aydın Vilayeti vekaletinin Yunan Olağanüstü Komiserliği tarafından tanınmış olmasına rağmen, bazı şikâyet içeren yazışmalarının ve bunlarda kullanılan sert ifadelerin Komiserlik makamında hoşnutsuzluk yarattığı söylenmiştir. Vali vekilliğinin Yunanlıların uygulamalarını eleştirmeye sebep olamayacağı, kadılık göreviyle ilgili idari işlemlerle yetinilmesinin uygun olacağı vurgulanmıştır. Suphi Efendi, hinterland dışında kalan vilayete ait birimlerin idari işlerini görme yetkisinin sürdürülmesi için Komiserlikçe verilen izin üzerine, Osmanlı tebaası ve İslam hukuku ile ilgili işlemleri her durumda kolaylaştırmasının Fevkalade Komiser Stergiadis tarafından desteklendiğini söylemiştir. Dolayısıyla hinterland dışındaki Osmanlı hukukunun geçerli olduğu yerlerde ortaya çıkan tecavüzlere ilişkin belgeleri delilleriyle Komiserlik makamına bildirerek engellemeye çalışmanın herkesin medeni görevi olduğu ve bunun dışında bir durum olmadığı gibi, yazışmalarda uygunsuz sözler kullanmadığını kendilerine ifade etmiştir.[49]
Suphi Efendi hakkındaki bu tutumu başka nedenlere bağlamaktadır. Yazının devamında kendi görevlerinde gözü olan fakat nail olamayan Hulusi Efendi adında birinin kendisine karşı Komiserlik nezdinde şüphe oluşturduğunu şöyle belirtiyor: “pek menfur bir kin ve iğbirar hasıl ederek bu defa da hempalarından ve Yunan hükümeti perverdelerinden birkaç sefil şahıs ile birlikte biraderim Adnan Bey’in Ankara Millet Meclisi’nde işgal ettiği riyaset-i saniye mesnedi dolayısıyla şahs-ı daiyanemin calib-i şüphe bir vaziyette olduğundan bahisle zemin ve zamana muvafık olarak Komiserlik nezdinde ilka-yı endişeye muvaffak olmuş ve hakk-ı acizanemde birçok güft ü gûlar edilmiş olduğunu mülakat-ı vakıadan bir iki gün evvel istihbar eylemiş idim.” Özellikle kardeşi Adnan (Adıvar) Bey’in TMMM ikinci başkanı olmasının kendisine karşı kullanıldığını vurguluyor.[50] Naipzade Ali Bey’in Dimitraki Efendi’den uzaklaşarak kendisine işin bu yönünün de söz konusu olduğunu söylemesi üzerine, çeşitli zorluklara rağmen siyasetle ilgilenmeyerek İslamların hukuk ve menfaatlerini korumaya çalıştığını bunun da hiss-i hamiyet ve lazıme-i diyanet olduğunu” vurgulayarak, “hinterland haricindeki kazalar mal sandıklarına vukua gelmekte olan müdahale ile jandarmaların ifa-yı vazifeden meni ve mezkur kazalar ahalisinden bazılarının kurşuna dizilmek suretiyle idamları gibi hukuk-ı hakimiyet-i Osmaniye’ye fiilen vukua gelen tecavüz ve taarruzun men-i tekerrürü ve muamelat-
ı sevkiye ve adliye” görevini yaptığını söylemiştir. İyi niyetli bu çabasının şüpheli bulunmasını esefle karşıladığını belirttikten sonra yazısını şöyle bitiriyor: “Havali-i meşgulede sakin ahalii Müslime haklarında icra-yı zulm ve şenaate hahişger bulunan Yunanlılar efal ve harekat-ı şenialarının muzmer kalmasını üssülesas edinmiş olduklarından İslamların hayat mal ve ırzlarına her gün vukuubulan tecavüzlerini beyan ve isbat sadedindeki işarat-ı acizanem nahoş tesirat ikaından hali kalmadığına ve tehdidini ikaa kadir olan şu kuvve-i musallatanın siyaseti imhakâranesinden sıyanet-i nüfus için hinterland haricindeki ahval ve harekat hakkında şimdilik Komiserlik ile kat’-ı muhabereye ve yalnız Makam-ı Celil-i Nezaretpenahilerine arz-ı malumat ile iktifaya mecburiyet his eylediğimin arz ve işarına müsareat olunur…”[51] Dolayısıyla Mehmet Suphi Efendi hinterland dışındaki konuları Komiserlikle paylaşmamayı kararlaştırdığını belirtiyor. [52]
Mehmet Suphi imzasını en son 28 Mayıs 1922 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği kısa yazıda görüyoruz. Ramazan Bayramı münasebetiyle makamına kimlerin tebrike geldiklerini veya kart gönderdiklerini belirtiyor.[53] 
Sevr Antlaşması’nın İzmir ve hinterlantı ile ilgili kısmının uygulamaya konulması ile birlikte, Defterdar Ahmet Besim Bey’e Osmanlı Hükümeti tarafından verilen vali vekilliği görevi Yunan işgal yönetimi tarafından 12 Ağustos 1920’de kaldırılmıştır. Kısa bir süre sonra Macit Bey valiliğe atandıysa da siyasi gerekçelerle göreve başlayamadı. Macit Bey 3 Şubat 1921 tarihinde, Dahiliye Nezareti’nin onayı ile İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi’ye vekalet verdi. Bu tarihten itibaren vali vekaleti sıfatı muhtemelen kurtuluşa kadar Suphi Efendi’nin üzerinde kaldı.  

Sonuç

İzmir’in Mondros Mütarekesi ile başlayan sıkıntılı günleri 15 Mayıs 1919’da Yunan işgaliyle başlayan karanlık ve acı dolu yıllara evrildi. 3 yıl 3 ay 25 gün süren bu dönemin belirleyici gücü şüphesiz Yunanlılardır. İşgal öncesini Mütareke Dönemi şeklinde adlandırırsak, işgal altında geçen yılları da iki alt döneme ayırabiliriz: İşgalin İlk Dönemi ve İşgalin Sevr Dönemi.
Mütareke ve İşgalin ilk döneminin başlarında vilayetin başında genellikle valiler bulunuyordu. İşgal başladıktan yaklaşık sekiz ay sonra vali ölünce, yerine geçici olarak düşünülen vali vekilliği, Osmanlı hükümetlerinin tüm çabalarına rağmen asalete dönüştürülemedi. İşgalin ilk döneminde valinin ölümüyle başlayan vali vekilliği süreci kurtuluşa kadar sürdü. Bu durumun temel belirleyicisi Yunan işgal yönetimiydi. Vali atamalarını uygun bulmadığını ve atanan vali olursa karaya çıkarmayacaklarını açıkça Osmanlı hükümet yetkililerine bildirmişlerdir. Nitekim ataması yapılan hiçbir vali İzmir’e gidememiştir. Bunlardan birisi şahsi işlerini gerekçe göstermiş, diğeri ise siyasi engeller anlamında “mevani-i siyasiyeden” dolayı görevine başlayamadığını beyan etmiştir. Dolayısıyla vilayet idaresi vali vekillerine kalmıştır. Bu sefer vali vekilliğinde sorunlar yaşanmıştır. Önce vilayet memurlarından birinin kendini vali vekili olarak sunarak iş görmesi ve mağduriyetlere neden olması sorunu, aynı kişi ile asıl vekil arasında yaşanan dolaylı yetki sorunu ve Sevr’in uygulanması ile başlayan Yunan idaresinin müdahalesi sorunu. Aslında bütün bunların toplamını oluşturan sorun işgal sorunudur. Nitekim 9 Eylül 1922 tarihi bu sorunları adeta buharlaştırmıştır.

*
Doç. Dr. Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü 

KAYNAKLAR
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)

BOA, Bab-ı Ali Evrak Odası (BEO), 4655–349070-001 (26 Eylül 1336).
BOA, Dahiliye Nezareti İdare-i Umumiye (DH.İ.UM), 00019.21.00001.30.002.001 (28 Mayıs
1338).
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.31.002.001-3 (15 Teşrinievvel 1337).  
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.31.003.001 (15 Teşrinievvel 1337).
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.31.004.001 (17 Teşrinievvel 1337).
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.31.005 (27 Teşrinievvel 1337).
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.31.005 (29 Teşrinievvel 1337).
BOA, DH.İ.UM, 00020.29.00014.74.002.001 (11 Şubat 1338).
BOA, DH.İ.UM, 00020.30.00014.46.002.001 (11 Mart 1338).
BOA, Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası (HR. HMŞ.İŞO.), 236-85 (4 Haziran
1338). 
BOA, Meclis-i Vükela (MV), 252-102 (23 Eylül 1336).  
BOA, Şura-yı Devlet (ŞD), 54-27-01 (23 Mart 1337).
BOA, ŞD, 54-27-03 (10 Teşrinisani 1336)  
BOA, ŞD, 54-27-03 (23 Teşrinisani 1336-8 Kânunıevvel 1336). BOA, ŞD, 54-27-04 (2 Kânunıevvel 1336).
 Gazeteler ve Gazete Haberleri
“Aydın Vali Vekili”, Alemdar, 13 Mayıs 1336, s.2.
“Aydın Valiliği’ne Reşit Bey’in Tayini Haberi”, Tasvir-i Efkâr, 8 Kânunısâni 1336, s.2.
“Aydın Valiliği”, Tasvir-i Efkâr, 1 Şubat 1336, s.3.
“Aydın Valiliği”, Tasvir-i Efkâr, 11 Kânunısâni1336, s. 4.
“Aydın Valiliği”, Vakit, 3 Mayıs 1336, s.2.
“İzmir Neden Valisiz?”, Alemdar, 13 Şubat 1336, s.2.
“İzmir Vali Vekaleti”, Vakit, 4 Mayıs 1336, s.1.
“İzmir Vali Vekili”, İleri, 11 Mayıs 1336, s. 2.
“İzmir Vali Vekili”, Vakit, 5 Mayıs 1336, s.1.
“İzmir Valiliği Meselesi”, Tasvir-i Efkâr, 9 Şubat 1336, s.2.
“İzmir Valiliği”, Alemdar, 11 Kânunısâni 1336, s.1.  
“İzmir Valiliği”, Alemdar, 28 Kânunısâni 1336, s.2.
“İzmir Valiliği”, Tasvir-i Efkâr, 8 Şubat 1336, s.1.
“İzmir Valisinin Azimeti Hakkında”, Tasvir-i Efkâr, 18 Kânunısâni 1336, s. 4.
“Yeni Aydın Valisi”, Vakit, 11 Kânunısâni 1336, s. 2.
Ahenk, 7 Kânunısâni 1336, s. 2-3; 8 Kânunısâni 1336, s.3; 12 Kânunısâni 1336, s.3; 14 Kânunısâni 1336, s.3.
Akşam, 5 Mayıs 1336, s.2.  
Alemdar, 14, 18, 29 Kânunısâni 1336, s.3; 1 Şubat 1336, s.2; 8 Şubat 1336, s.3; 11 Şubat 1336, s.1.
İleri, 4, 5, 6 Mayıs 1336, s. 2.
Müsavat, 28 Nisan 1335, s. 2.
Takvim-i Vekayi, 31 Teşrinievvel 1334, s. 1; 24 Teşrinisani 1334, s. 1; 2 Kânunıevvel 1334, s. 1; 22 Kânunısâni 1335, s. 1; 12 Şubat 1335, s. 1; 16 Mart 1335, s. 1; 16 Nisan 1335, s. 1.
 Tez ve Kitaplar
Baltaoğlu, Ali Galip, Atatürk Dönemi Valileri (29 Ekim 1923-10 Kasım 1038), Ocak Yayınları,
Ankara 1998.
Berber, Engin, Sancılı Yıllar: İzmir 1918-1922 Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde İzmir Sancağı, Ayraç, Ankara 1997.
Berber, Engin, Yeni Onbinlerin Gölgesinde Bir Sancak: İzmir (30 Ekim 1918-15 Mayıs 1919), Tarih Vakfı, İstanbul 1997.
Çankaya, Ali, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, III. Cilt, Mars Matbaası, Ankara1968-1969.
Dursun, M. Kâmil, İzmir Hatıraları, Haz. Ünal Şenel, Akademi, İzmir 1994.
Erdeha, Kâmil, Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul 1975. Kırmızı, Abdulhamit, Abdülhamid’in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, Klasik, İstanbul 2007.
Özkes, Sevilay Mihail Rodas’ın Anıları ve Önemi, DEÜ AİİTE, Yüksek Lisans Tezi, İzmir
1992.
Tabak, Serap, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İzmir’de Mülki İdare ve İdareciler (1867-1950), Kömen, Konya 2016.
Taş, Necati Fahri, Nurettin Paşa, ATAM, Ankara 2014.
 

Kaynak: Nejdet Bilgi," İZMİR’İN İŞGAL DÖNEMİNDE VALİ VEKİLLİĞİ SORUNU",INTERNATIONALAEGEAN CONFERENCES ON SOCIAL SCIENCES & HUMANITIES-VII,April 26-27, 2023 / Izmir, Türkiye, (ss.243-257).
 
Makalenin orjinali için: 
https://www.academia.edu/103033649/%C4%B0zmirin_%C4%B0%C5%9Fgal_D%C3%B6neminde_Vali_Vekilli%C4%9Fi_Sorunu?email_work_card=title (08.07.2023, 10.11)

Not: Dipnotlar makalenin orjinal metnindedir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum