İŞTE BENİM BABAM: RUMEYSA ERTEM

Bir çınardır benim babam. Büyüdükçe büyüyen, yeşerdikçe yeşeren…

İŞTE BENİM BABAM: RUMEYSA ERTEM
08 Ocak 2013 - 09:13

 

İŞTE BENİM BABAM

Bir çınardır benim babam.

Büyüdükçe büyüyen, yeşerdikçe yeşeren…

Her türlü olumsuzluğa kılıcını çekip, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan savaşan askerdir.

Benim babam, yüreklerin komutanıdır.

Kimi zaman, çatık kaşlarının derinliğinde boğar insanı, kimi zaman saklamaya çalıştığı gözyaşlarında.

 

Adam gibi adam denilen varlık, mermer gibi sert, ama cam gibi kırılgan.

 

Kara saçları ak da olsa, titrek ellerinin altında çatlak bir bastonla da gezse, esbaklaşmış bedeninde derman da kalmasa, yine de, yine de birçok yüreğin karnını doyuracak kadar cesurdur. Meramı; değil düşmana, dosta bile muhtaç kalmamak.

 

Adam gibi adam denilen varlık, bulut gibi yumuşak yürekli, ama yıldırım gibi sert.

 

İstemez öyle cebi parayla dolsun. İstemez bereketi bol bol olsun. İftihar etmez, çok şükür der geçer. Bir ilkokul diploması bir de ustalık belgesiyle akıtır fırının başında ak, alın terini. Nasırlı ayakları her gece sorun çıkarırdı ona, içten içe, olsun varsın nasırlı da olsa bir ayağım var diye düşünür gibime gelirdi.

 

Adam gibi adam denilen varlık, pejmürde cepli, ama zengin gönüllü.

 

Her duygudan biraz biriktirir yürek ceplerinde. Zengin gönüllü buna denirdi işte. Yavanlaşmış gönüllerden uzak, sessiz bir köy gibi içli, yoğun trafikte çalan kornalar gibi gürültülü.

 

Adam gibi adam denilen varlık, içi vaveyla ile dolu, yüzü mütebessimlerle.

 

Fevç arasında kaybolmayan, her daim yolunu bilen, yolu bildirten adamdır. Karanlığında ışık, üşüdüğünde ceket, kaybolduğunda yol gibidir.

Tanıdık tanımadık demez, yanından geçene selam verir, ya da aşevine gelen her müşteri Allah’ın onun rızkı için gönderilen misafiriydi. Bir kuru ekmeğe muhtaç olana bin taze ekmek vermeye çalışır.

 

Adam gibi adam denilen varlık, biraz nadan, biraz naip, biraz fedai.

 

İlle velâkin, tadına doyulmaz yaptığı yemeklerin. Amma velâkin tek yemeyi sevmez; amca, dayı, hala, teyze her birini görürdük sofrada. Bereketli olsun der çağırır konu komşu kim varsa. Pek sesli konuşur, kalabalıkta yalnızlıkta. Duyurmak ister sesini tüm dünyaya. İmtina etmezdi kimseden, siyasal, sosyal ne düşünürse söyler rahatça.

 

Adam gibi adam denilen varlık, politikacı değil, ama her zaman adaletin yancısıydı.

 

“Kız babaya düşkün olur” derler. Düşkünüm sana baba. Düştüğümde tutunacak el de sensin, boğulduğumda açılacak yelken de. Ceberut insanlığın arasında, fasık toplumun denize vuran dalgalarının içindeyken, can simidim ol baba. En kesif kavgaların içinden, beni çıkaracak el ol baba.

 

Tut elimi baba, tut ve bırakma. Elimi bırakırsan, bedenime sarıl. Bedenime sarılamazsan, gözlerime bak. Göz bebeklerimin içindeki kendine bak. Beni kucağına aldığın ilk günleri getir gözünün önüne, yürümeye başlarken ki çırpınışlarımı, baba kelimesini ilk söyleyişlerimi ve yıllar sonra ne kadar rahatça baba diyebildiğimi düşün. Sana ve anneme çizmeye çalıştığım karalama resimlerin, artık birer yazıya dönüştüğünü düşün.

Uzunca düşün babacım, uzun bir yolculuğa çıkan otobüse bilet al düşüncelerini koy ve sonsuzluğa gönder. Su dökme arkasından bırak düşüncelerimiz sonsuzluğa ulaşsın. Ulaşsın ve mutlu olsunlar. Her yağmurun ardından elbet çıkacaktır renk cümbüşünde ki gökkuşağı.

 

İşte benim babam,

Şimdi aç gözlerini, elinin tersiyle it olumsuzlukları.

Ve her zaman yanımızda kal, başucumuzda…      05.01.2012   Rümeysa Ertem  

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum