"İsrail İran'ı bu yıl vuracak"

“İsrail, İran’ı vuracak mı?” Uluslararası kamuoyunu uzun bir süredir meşgul eden bu soru New York Times Magazine’in bu haftaki kapak konusu oldu.

"İsrail İran'ı bu yıl vuracak"
30 Ocak 2012 - 20:41

Ünlü gazeteci Ronen Bergman, İsrail’de karar mekanizmalarının başındaki bakanlar, ordu komutanları ve istihbarat şefleriyle yaptığı röportajlar sonucunda kaleme aldığı 13 sayfalık makalesinde, bu soruya net bir yanıt verdi: “Evet, İsrail, 2012’de İran’ı vuracak.”


Bergman’ın makalesinin tam metnini, Hürriyet Planet editörleri sizler için Türkçeleştirdi. İşte Türk basınında sadece Hurriyet.com.tr’de bulabileceğiniz o makale:

 

 

İSRAİL İRAN'I VURACAK MI?

Ehud Barak, 13 Ocak günü Şabat akşamı yaklaşırken, Tel Aviv’in kuzeyindeki evinde, duvarları kitaplarla kaplı oturma odasında geziniyordu. Hem ülke tarihinin gelmiş geçmiş en fazla madalyaya sahip askerlerinden hem de en deneyimli ve tartışmalı politikacılarından olan İsrail Savunma Bakanı Barak bu görevinden önce, genelkurmay başkanlığı, içişleri bakanlığı, dışişleri bakanlığı ve başbakanlık mevkilerinde de bulundu. Şimdiyse, Başbakan Binyamin Netanyahu ve İsrail’in iç güvenlik kabinesindeki 12 kişiyle birlikte hayatının en önemli kararını verecek: İsrail İran’a saldırsın mı? Barak’la öğleden sonra bir araya geldik ve iki buçuk saat boyunca ciddi bir konuşma yaptık. “Bu, soyut bir fikirle ilgili değil, gerçek bir endişe” diyen Barak şöyle devam etti: “Unutulmamalıdır ki İranlılar, liderleri tarafından, İsrail’in harita üzerinden silinmesini stratejik hedef bellemiş bir ulustur.”  

 

Barak’a, Mossad eski Direktörü Meir Dagan ve Genelkurmay eski Başkanı Gabi Aşkenazi’nin dile getirdiği İran tehdidinin, kendisi ve Netanyahu’nun sandığı kadar yakın olmadığı, askeri bir müdahalenin felakete yol açabileceği ve Barak ile Netanyahu’nun ulusal güvenlik pahasına popülist yaklaşımlar benimsedikleri yönündeki görüşlerinden söz ettim. Barak benzersiz bir öfkeyle tepki verdi. Kendisinin ve Netanyahu’nun “İsrail devletinin varlığından doğrudan ve somut bir biçimde” sorumlu olduklarını söyledi. Görüştüğüm üst düzey askeri personelin, İran’a saldırmanın hem gereksiz hem de bu aşamada etkisiz olacağı yönündeki fikirleri içinse Barak, “İnsanların düşüncelerini dile getirmeleri ve fikir çeşitliliği güzel. Ama günün sonunda, askeri yönetim yukarı bakınca bizi, yani Başbakanı ve Savunma Bakanı’nı görüyor. Bizse, yukarı bakınca gökyüzünden başka bir şey görmüyoruz.”

 

KARAR ÜÇ KRİTERE BAĞLI

Netanyahu da Barak da [İran konusunda] henüz bir karar alınmadığını ve herhangi bir kararın için bir son tarih belirlenmediğini vurguladı. Konuşmamız sırasında Barak, saldırı kararı alınmadan önce “İsrail’in hareket kabiliyeti”, “uluslararası meşruiyet” ve “gereklilik” olarak nitelendirdiği kategorilerde sorulacak şu üç soruya olumlu yanıt verilmesi gerektiğini söyledi:

 

1. İsrail, İran nükleer tesislerinde ciddi zarara ve İran’ın nükleer projesinde önemli bir gecikmeye neden olabilecek güce sahip mi? İsrail ordusu ve halkı, kaçınılmaz bir karşı saldırıya direnebilir mi?

2. İsrail’in saldırısına özellikle ABD’nin açık ya da üstü kapalı desteği var mı?

3. İran’ın nükleer tehdidi karşısında bütün diğer olasılıklar tükendi ve İsrail son çare olarak bu noktaya mı geldi? Eğer öyleyse, saldırı için bu son fırsat mı?

 

İran’ın nükleer tehdit yaratmaya başladığı 1990’ların ortalarından bu yana, ilk kez İsrail’in en güçlü liderlerinden en azından bir kısmının tüm bu sorulara yanıtı “evet”.

 

Barak, konuşmamızın farklı noktalarında, İsrail ve dünyanın çok fazla beklemesi durumunda artık harekete geçmenin imkansız olabileceği bir aşamaya gelineceğinin ve bunun da önümüzdeki yıl içerisinde olabileceğinin altını çizdi. “[İran'ın nükleer programında] Kayda değer bir gecikme sağlayacak bir müdahale yoluna başvurmak mümkün olmayabilir” diyen Barak, “Hem bizim için, hem Avrupa hem de ABD için. Bundan sonra, sorun çok daha önemli bir biçimde mevcudiyetini sürdürse de artık tamamen teorik hale gelir ve devlet adamları ile karar alıcılar olarak bizim ellerimizden çıkıp, gazeteci ve tarihçiler olarak sizin ellerinize geçer.”

Hürriyet Planet

"KENDİMİZİ SAVUNMAYA HAZIR OLMALIYIZ... HER KOŞULDA VE HER YERDE"

İsrail Başbakan Yardımcısı ve Stratejik İşler Bakanı Moşe Ya’alon, İran’a karşı en saldırgan tutumu destekleyen sacayağının üçüncü ismi. Barak’ın, İran’a saldırma ihtimalinin “çok uzak” olduğu yönündeki açıklamasını yaptığı gün, yani 18 Ocak’taki görüşmemizde Ya’alon, saldırının son seçenek olduğunu defalarca belirtse de İsrail’in çözümünü anlatmakta güçlük çekti. “Öyle ya da böyle, bizim politikamız, İran’ın nükleer programını durdurmaktır” diyen Ya’alon, “İranlılar, aylar içinde, askeri nükleer kapasiteye sahip olabilir. İsrail, İran’a karşı mücadeleye liderlik etmek zorunda olmayabilir. İran rejimine karşı gelmek uluslararası topluma kalmış. Ama yine de İsrail, kendini korumaya hazırlıklı olmalı. Bizler de, kendimizi savunmaya hazır olmalıyız… Mümkün olan her koşulda ve her yerde” diye konuştu.  

 

İsrail ve ABD istihbaratı, “İran nükleer bomba imal etmeyi; Buşehr isimli tesisinde İran için nükleer reaktör üreten ve onlara füze geliştirme programında destek olan Rusya sayesinde başarır” düşüncesini taşıyor. İsrail ve ABD, 1990’lar boyunca önemli kaynaklarını Rusya ve İran arasındaki nükleer bağı zayıflatmaya tahsis etti. Rusya’ya, İran’la ilişkileri kesmesi için çok büyük diplomatik baskı uyguladı. Sonuç olarak, Ruslar, İran reaktörünün yapımını yavaşlatmak için ellerinden geleni yapacaklarını ve imalat bitse bile, nükleer silahlar için gereken işlenmiş uranyum ve plütonyumun orada üretilmesinin mümkün olmayacağını açıkladı. 

 

RUSYA İRAN'A NE GÖNDERİYOR?

Ancak, Rusya, İran’ın nükleer alanda ilişkide olduğu tek ülke değildi. Şu an, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda silah kontrolünden ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesinden sorumlu özel danışman olarak görev yapan Robert Einhorn, 2003’te bana şöyle demişti: “İki ülke de Rusya'nın İran'a tam olarak ne gönderdiğini anlamak ve bu sevkıyatları engellemek amacıyla örtülü ve açık çok büyük çabalar sarf etti. İran'ın Kıyamet Günü silahı elde etmek için başvurduğu esas yolun bu olduğuna ikna olmuştuk. Ancak geç de olsa ortaya çıktı ki, İran bir gün amacına ulaşırsa, bu, Ruslar sayesinde olmayacak. İran nükleer çalışmalarındaki büyük ilerlemeyi gözümüzden kaçan bambaşka ve gizli bir yoldan yaptı.” 

 

Gizli yol, İran’ın, Pakistan’ın nükleer silahının babası kabul edilen Abdül Kadir Han ile kurduğu gizli ilişkiydi. ABD, İngiltere ve İsrail istihbarat birimlerinin ortak yürüttüğü çalışma sonucunda, 2002’de, Tahran’ın 200 mil kuzeyinde Han’ın yardımıyla inşa edilen Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisleri keşfedildi. Bu bilgi, doğrulandığı zaman İsrail ordusu ve istihbarat teşkilatında infial yaratırken, tesisin bir seferde bombalanıp imha edilmesini önerenler de oldu. Başbakan Ariel Şaron, saldırı yapılmasına izin vermedi. Aksine, bu bilgi, İran’ın Natanz’da bir santrifüj yaptığını açıklamış olan İranlı muhalif grup, Ulusal İran Direniş Konseyi’ne sızdırıldı. Bu gelişmeyi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan bir grup müfettişin tesisi ziyareti takip etti. Heyet, İran’ın nükleer yakıt döngüsünü, yani, bomba üretmenin kritik bir safhası olan uranyum zenginleştirme süreçlerini tamamlamaya yaklaştığını görerek şaşırdı.

Hürriyet Planet

ŞARON'DAN DAGAN'A TAM YETKİ

Natanz’ın keşfine ve bunu takiben uygulanan uluslararası yaptırımlara rağmen, İsrail istihbaratı 2004’te, İran’ın nükleer projesinin ilerleme kaydettiğini bildirdi. Şaron, Meir Dagan’ı bu programa son vermekle görevlendirdi. İkisi birbirlerini 1970’lerden beri tanıyordu. O zamanlar Şaron, İsrail ordusunun güney kesimdeki komutasından sorumlu generaldi. Dagan da Şaron tarafından Gazze Şeridi’ndeki Filistin Kurtuluş Örgütü milislerine sistemli bir şekilde suikast düzenleyen çok gizli birliğin başına atanmış genç bir subaydı. Şaron’un zamanında belirttiği gibi, “Dagan’ın uzmanlığı, bir Arap’ın kafasını vücudundan ayırmaktır.”

 

Şaron, İran’ın nükleer bomba programını bitirmesi amacıyla Mossad’ın kullanımına sınırsız para ve güç verdi. Emekli bir Mossad yetkilisinin bana söylediği şuydu: “Finansman eksikliği nedeniyle gerçekleştirilemeyen hiçbir operasyon ya da proje yoktu.”

 

ABD yetkilileriyle 2004–2007 arasında gerçekleştirilen toplantılardan birinde Dagan; siyasi baskı, gizli önlemler, nükleer silahların yayılmasıyla mücadele, yaptırım ve rejim değişikliği içeren “beş-cepheli strateji”nin detaylarını açıkladı. Ağustos 2007’de ABD’ye gönderilen gizli bir yazıda, “ABD, İsrail ve onun gibi düşünen ülkelerin, ortak bir şekilde harekete geçerek bu cephede birden eşzamanlı baskı kurması” gerektiğini vurguladı. Yazı şöyle devam ediyordu: “Bazıları şimdi meyve verir. Diğerleriyse (burada özellikle İran’da etnik temelli bir direnişin kışkırtılması kastediliyor) gereken zamanda, özellikle gereken ilgi gösterildiğinde meyve verir.”

Hürriyet Planet

MOSSAD 2005'TEN BERİ ÇALIŞIYOR

Çeşitli istihbarat birimleri ile ABD Hazine Bakanlığı, 2005’ten bu yana İran’ın nükleer projesini finansal açıdan destekleyenleri bulmak ve mali kaynaklarını kurutmak amacıyla dünya genelinde Mossad ile beraber çalışıyor. Mossad, ABD’lilere, İran'ın nükleer alandaki satın almalarını yapan şirketler ve terör örgütlerine finansman sağlanmasına yardımcı olan mali kurumların yanı sıra bu tarz faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla İran ve Suriye tarafından kurulan bankacılık kuruluşlarıyla ilgili bilgi sağlıyor. ABD de bazı büyük şirketleri ve Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa hükümetlerini İranlı finans kuruluşlarıyla yaptıkları işbirliğini sonlandırmaları için ikna etmeye çalışıyor. Son olarak geçen ay Senato, İran Merkez Bankası’na yönelik yaptırımları onayladı.

 

Tüm bu girişimlere ek olarak, 2005’ten beri, İran’ın nükleer projesi, İranlıların başta Mossad olmak üzere Batılı gizli örgütleri sorumlu tuttuğu bir dizi terslik ve felaketlerle karşılaşıyor. İran medyasına göre, 2006 yılının Nisan ayında Natanz’daki tesise yapılan ilk teşebbüste, iki dönüştürücü patladı, 50 santrifüj harap oldu. İran Atom Enerjisi Konseyi Sözcüsü hammaddelerin tahrif olduğunu açıkladı. Ocak 2006 ve Temmuz 2007 arasında, İran Devrim Muhafızları’na ait üç uçak gizemli bir biçimde düştü. Bazı raporlarda, uçakların basit bir şekilde “çalışmayı durdurduğunu” bildirildi. İranlılar, iki yok edici virüsün nükleer projenin bilgisayar sistemine girip büyük bir zarar verdiğini, santrifüjlerin önemli bir kısmını devre dışı bıraktığını fark ettiklerinde olduğu gibi, yine Mossad’dan şüphelendiler.

 

Ocak 2007’de, Doğu Avrupa karaborsasındaki bir aracı tarafından satın alınan santrifüjlerin bağlantı bölümlerindeki bazı yalıtım üniteleri hata verdi ve kullanılmaz hale geldi. İran, malzeme aldığı perakendecilerin bir kısmının, nükleer programı hatalı parçalarla donatmak isteyen sahte şirketler olduğu kanaatine vardı.

Hürriyet Planet

SUİKASTLAR ZİNCİRİ

Tüm bu gizli operasyonlar arasında en çok polemik konusu olanlarsa, nükleer proje üzerine çalışan İranlı bilim adamlarına yönelik suikastlardı. Ocak 2007’de, İsfahan uranyum tesisinde çalışan 44 yaşındaki Dr. Ardaşir Hüseyinpur, gizemli bir biçimde öldü. Ölümünden sonra yapılan resmi açıklama “gaz sızıntısı sonucunda boğulduğu şeklindeydi. Ancak İran istihbaratının düşüncesi, bilim adamının İsrail tarafından öldürüldüğü yönündeydi.

 

Parçacık fizikçisi Mesud Ali Muhammedi, otomobilinin yakınına park edilmiş bubi tuzaklı bir motosikletin infilak etmesi sonucu Ocak 2010’da hayatını kaybetti. (Bazıları Muhammedi’nin Mossad tarafından değil, muhalefet lideri Mir Hüseyin Musavi’ye yakınlığı dolayısıyla İranlı ajanlar tarafından öldürüldüğünü öne sürdü.)

Hürriyet Planet

KURTULAN UZMAN AHMEDİNEJAD'IN YARDIMCISI OLDU

Aynı yıl, 29 Kasım’da, iki motosikletli İran nükleer projesinin en önemli isimlerinden Mecid Şehriyari ve Feridun Abbasi-Davani’ye saldırı düzenledi. Bilim adamlarının otomobillerine mıknatıs bombası yapıştırıp kaçan motosikletli saldırganlar için bir insan avı başlatıldı. Şehriyari, Peugeot 405’inin içinde öldü ama Abbasi-Davani ve eşi araçları infilak etmeden kaçmayı başardı. Bu suikast girişimin ardından, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Abbasi-Davani’yi kendi yardımcısı ve İran Atom Enerjisi Kurumu’nun başkan yardımcısı olarak atadı. Abbasi-Davani, bugün nereye gitse yakından korunuyor. Aynı şey Tahran Üniversitesi’ndeki derslerine tedbir olsun diye son verilen, nükleer projelerin başkanı Muhsin Fekri-Zade için de geçerli.

 

Geçtiğimiz Temmuz ayında, bir motosikletli saldırgan, İran Atom Enerjisi Kurumu araştırmacılarından, nükleer fizikçi Daryuş Rızai Necad’ı evinin önünde otomobilinin içinde otururken pusuya düşürdü. Silahını çeken motosikletli kişi, Necad’ı öldürdü.

Hürriyet Planet

 

DEVRİM MUHAFIZLARI ÜSSÜ YERLE BİR OLDU

Dört ay sonra, Kasım’da Tahran’ın batısındaki Devrim Muhafızları üssünde çok büyük bir patlama meydana geldi. Duman bulutlarının şehirden görülebildiği, Tahran sakinlerinin yerin sarsıldığını hissedebildiği bildirildi. Uydu fotoğraflarında üssün neredeyse tamamının yerle bir olduğu görüldü. Devrim Muhafızları Füze Geliştirme Birimi komutanı Tuğgeneral Hasam Mukaddem ve 16 personeli saldırıda öldürüldü. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, generalin cenazesine gidip, dul eşine başsağlığı ziyaretinde bulundu. Hamaney, Mukaddem’i “şehit” ilan etti.

 

Bu ay 11 Ocak tarihinde ise arkadaşı ve meslektaşı Mesud Ali Muhammedi’nin öldürülmesinden iki yıl sonra bu kez Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi Yardımcı Direktörü Mustafa Ahmedi-Ruşen evinden Tahran’daki laboratuarına giderken öldürüldü. Birkaç ay önce, Ruşen’in bir nükleer tesis ziyareti sırasında Ahmedinejad’a eşlik eden fotoğrafları dünya basınında yer almıştı. İki motosikletli saldırgan Ruşen’in aracını mıknatıs bombalarıyla havaya uçurdu.

Hürriyet Planet

 

 

"MAVİ-BEYAZ İLKE"

İsrailliler İran’a giremiyor. Dolayısıyla, İranlılar, İsrail’in ülkeleri iş seyahatleri için terk eden vatandaşları ajanlara dönüştürdüğüne inanıyor. Bazıları farklı ülkelerden geliyormuş gibi davranıyor, böylece İranlı ajanlar bu kişilerin maaşlarının “Siyonist düşman” tarafından ödendiğini bilmiyor. Dahası, Mossad, adını İsrail bayrağındaki renklerden alan “mavi-beyaz ilke”den mümkün olduğunca vazgeçmiyor. Bu şu demek: Mossad operasyonları sadece Mossad’ın yetiştirdiği İsrailli ajanlar tarafından gerçekleştiriliyor.

 

Ama İran’da operasyon yapmak Mossad’ın Caesarea olarak bilinen sabotaj ve suikast birimi için imkansız. Dolayısıyla suikastçıların başka yerlerden gelmesi gerekiyor. İran istihbaratı, son yıllarda Mossad’ın İranlı iki muhalif gruba kaynak aktardığını ve silahlandırdığını biliyor. Bunların bir tanesi Halkın Mücahitleri Örgütü (MEK), diğeri de İran’daki Kürt azınlığı harekete geçirmek için çalışan Cundullah.

Hürriyet Planet

 

PERES: BİLGİM YOK

Resmi olarak, İsrail hiçbir zaman bu suikastlarla bağlantısı olduğunu kabul etmedi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın bu ay, Ahmedi-Ruşen suikastının aleyhinde konuşmasının ardından ise İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, İsrail'in bu konuyla bir ilgisi olduğuna dair bilgisi olmadığını söyledi.

 

İranlılar bu cinayetin ardından intikam sözü verdi ve 13 Ocak'ta ben Ehud Barak'la Tel Aviv'deki evinde konuşurken, İsrail'in istihbarat birimleri Bangkok'taki İsrail ve Yahudi hedeflerine yönelik İran ve Hizbullah tarafından gerçekleştirilebilecek ortak bir saldırıyı engellemek için acil durum operasyonlarını yürütmeye başlamışlardı.

 

Mossad'dan sağladıkları bilgi ile hareket ettikleri bildirilen Taylandlı yerel güvenlik güçleri, Bangkok'taki bir Hizbullah sığınağına baskın düzenledi ve ardından da terör hücresinin bir üyesini ülkeden kaçmaya çalışırken tutukladı. Bu mahkumun, içerideyken kendisinin ve hücre evindeki arkadaşlarının İsrail Büyükelçiliği'ni ve bir sinagogu havaya uçurmayı planladıklarını itiraf ettiği bildirildi.

Hürriyet Planet

 

"BİZ YAPMADIK, YAPANI TEBRİK EDERİZ"

Meir Dagan, bu suikastlardan kendine pay çıkarmadı ancak İranlı bilim adamlarını hedef alan ve Mossad'a atfedilen bu eylemleri övdü. Dagan, cinayetlerin, "önemli beyinlerin ortadan kaldırılmasının" yanı sıra Mossad jargonuyla "zararsız çekilme"yi gerçekleştirdiğini, yani, İranlı bilim adamlarının sivil projelere yönlendirilmelerini talep edecek kadar korktuklarını söyledi.

 

11 Ocak'ta Tahran'dan Ahmedi-Ruşen'in suikast sonucu öldürüldüğü haberinin gelmesinden sadece birkaç saat sonra eski bir üst düzey Mossad yetkilisi, kahvaltıda bana şunları söyledi:

 

"Şuna şüphe yok ki, devlet tarafından cömertçe finanse edilen prestijli bir nükleer projede yer almak, bir bilim adamına statü, terfi, araştırma bütçeleri ve dolgun maaş getirecektir. Ancak diğer yandan, bir bilim adamı, eğer eğitimli bir asker veya ölüm tehditleriyle karşılaşmaya alışık biri değil, eşi ve çocukları olan biriyse, meslektaşlarının art arda havaya uçmasını izledikten sonra bir gün sıranın kendisine gelmesinden korkmaya başlayacaktır."

Hürriyet Planet

 

HERKES BUNU SORUYOR: SAVAŞ NE ZAMAN ÇIKACAK?

Biz konuşurken, benim bu konularda haber yapan bir gazeteci olduğumu bilen bir adam yaklaştı ve özür dileyerek sordu: Savaş ne zaman çıkacak? İranlılar ne zaman bizi bombalayacak?

 

Ben adama yarın üzerimize bir atom bombası atılmayacağı konusunda güvence verirken, Mossad yetkilisi gülümsüyordu. Neredeyse her gün benzer sahneler gerçekleşiyor. İsrailliler haberleri izliyorlar, bomba sığınaklarının hazırlandığını duyuyorlar, İsrail'in iki ay önce denizde füze denemesi yaptığını biliyorlar ve İsrail toplumunu bir çeşit panik havası kaplıyor. İnsanlar yakında üstlerine füzelerin yağmaya başlamasından endişe ediyor.

 

Dagan beş cepheli stratejisinin, İran'ın nükleer silah üretmeye yönelik gelişimini önemli derecede geciktirme başarısı gösterdiğine inanıyor. Benim de aralarında bulunduğum küçük bir gazeteci topluluğuna geçen sene söylediği gibi, özellikle de "tüm silahların birlikte kullanılmasının" bunda etkili olduğunu düşünüyor.

 

"İran vatandaşının kafasında, yaşadığı ekonomik güçlüklerle nükleer proje arasında bir bağlantı yaratıldı. Bugün İran'da, bu konu hakkında İranlı liderleri de bölen derin bir tartışma var. Bu projenin zaman çizelgesinin 2003'ten bu yana bu tarz gizemli aksaklıklar nedeniyle birçok kez ileri atılması, beni memnun ediyor."

Hürriyet Planet

BARAK VE NETANYAHU MOSSAD'A GÜVENMİYOR 

Barak ve Netanyahu, Mossad'ın uzun dönemde başarılı olacağı konusunda daha inançsız. Görevlerine başladıklarından bu yana, (Barak Haziran 2007'den beri Savunma Bakanı, Netanyahu da Mart 2009'dan beri Başbakan) İsrail'in gizli çabalarının başarısız olması halinde askeri seçeneğinin hazır olması gerektiğini düşünüyorlar. Barak İran'a saldırı için yoğun askeri hazırlıklarda bulunulmasını emretti. Bugüne kadar devam eden bu hazırlıkları son aylarda hızlandırıldı. Yaptırımlarla müşterek yürüyen gizli Mossad operasyonlarının yeterli olmayacağından korkan tek kişi Barak değil.

 

İsrail Ordusu ve askeri istihbarat birimlerinin gayretinde de bir azalma söz konusu. İkisi son dönemde emekli olan, biriyse halen görev yapan üç üst düzey askeri istihbarat yetkilisiyle yaptığım görüşmelerde, üç isim de Dagan'ın İran'ın nükleer projesini yavaşlatma başarısı gösterdiğini kabul etmekle birlikte, Tahran'ın halen daha ilerleme gösterdiğini söyledi.

Hürriyet Planet

 

1970'LERDEN BUGÜNE

İçlerinden biri, İsrail'in 1970'lerde Irak'ın nükleer programına yönelik operasyonlarını hatırlattı. Mossad o dönem Irak'ın nükleer projesi için çalışan bilim adamlarının bazılarını ortadan kaldırmış, diğerlerine ise gözdağı vermişti.

 

6 Nisan 1979 gecesi bir grup Mossad ajanı, Fransız limanı kasabası Seyne-sur-Mer'e girdi ve Fransa'da üretilen Irak reaktörünün çekirdeğinin soğutma sistemi için gerekli bir kargoyu havaya uçurdular. Fransız polisi olayın faillerine dair ipucu bulamadı. Daha önce adı duyulmamış çevreci bir örgüt olayı üstlendi.

 

Saldırı başarılı olmuştu ancak bir yıl sonra hasar giderildi ve sonraki sabotaj girişimleri de engellendi. Proje 1980'lerin sonuna kadar ilerledi. O tarihte Fransa'dan Bağdat'a zenginleştirilmiş uranyum içeren yakıt çubukları gönderildiği ve bunların reaktörün çekirdeğine yerleştirilmek üzere olduğu ortaya çıktı. İsrail'e Opera Operasyonu'nu hayata geçirmekten başka seçenek kalmamıştı. İsrail Haziran 1981'de Bağdat'ın dışındaki Temmuz-Osirek reaktörüne sürpriz bir hava saldırısı gerçekleştirdi.

Hürriyet Planet

 

İRAN EKSİKLERİ KAPATIYOR

Benzer bir şekilde, Dagan'ı eleştirenler, İranlıların birçok aksiliğin üstesinden gelmeyi ve öldürülen bilim adamlarının yerini doldurmayı başardığını söylüyor.

 

Son istihbarata göre, şu an yaklaşık 10 bin faal santrifüje sahip olan İran, zenginleştirme sürecini düzene koydu. İran'ın bugün beş ton düşük kaliteli parçalanabilir materyali var. Bu yüksek kaliteye dönüştürüldüğünde beş ya da altı bomba yapmaya yetecek kadar bir miktara tekabül ediyor.

 

İran aynı zamanda 175 pound orta-kalite materyale sahip. Bu materyalden bir bomba üretebilmesi için bunu 500 pound'a çıkarması yeterli.

 

İranlı nükleer bilimcilerin, kendilerine talimat verilmesi halinde tahminen dokuz ay içinde ilk patlayıcı maddeyi oluşturmayı başarabilecekleri, sonraki altı ayda ise İsrail'i vurabilecek menzile sahip Şahab-3 füzelerine yüklenecek boyutlara indirmeyi başarabilecekleri düşünülüyor. Parçalanabilir materyali, çoğu Kum kenti yakınlarındaki Fordo tesisindeki bir sığınakta olmak üzere ülke genelindeki farklı alanlarda tutuyorlar. İsrail bu sığınağın 220 feet derinlikte olduğunu düşünüyor. Bu, ABD'nin elinde olan en gelişmiş sığınak bombalarının da ötesinde bir derinlik.

 

Barak, bu konuda ABD'yle kurulan karmaşık diyalogda en üst düzey İsrailli temsilci. Ahmedinejad ile Adolf Hitler arasında paralellik kuran ve içlerinde patronu Netanyahu’nun da bulunduğu bazı İsrailli politikacılarla aynı düşüncede olmayan Barak, çok daha ılımlı görüşlere sahip.

Hürriyet Planet

 

"RİSKİ GÖRMEZDEN GELEMEYİZ"

Barak, bu ay başında bana, "İran'ın nükleer bomba geliştirmek için, İsrail'i ortadan kaldırma arzusu dışında da sebepleri olduğunu kabul ediyorum. Ama riski görmezden gelemeyiz" dedi.

 

"Bir İran bombası, mevcut rejimin kurtuluşunu sağlayacaktır. Aksi takdirde, genç jenerasyonun Batı'ya duyduğu hayranlığı da göz önünde bulundurursak, bu rejimin 40'ıncı yıldönümünü göremeyeceğini söyleyebiliriz. Bomba olursa, yönetimi yerinden oynatmak çok zor olur."

 

Barak şöyle devam etti:

 

"İran nükleer silah sahibi olduğunda, bölgedeki diğer ülkeler de kendilerini aynısını yapmak zorunda hissedeceklerdir. Suudi Arabistanlılar Amerikalılara bunu söyledi ve bu bağlamda Türkiye ve Mısır'ın da bu doğrultuda hareket edebileceğini düşünebilirsiniz. Nükleer silah yapımı için uygun materyallerin terör gruplarının eline geçmesi tehlikesini hiç saymıyorum bile."

Hürriyet Planet

 

"SORUNUN ÜSTESİNDEN GELMELİYİZ"

Barak, "Bizim açımızdan, nükleer bir devlet, mümessillerine tamamen farklı bir koruma şekli sağlar. İsrail topraklarının tamamını tehdit eden ve binlercesi Tel Aviv'e ulaşabilecek 50 binden fazla rokete sahip olan Hizbullah'la yeni bir askeri çatışmaya girdiğimizi hayal edin. Nükleer silah sahibi bir İran, Hizbullah'a saldırının İran'a saldırmakla eşdeğer olduğunu duyuracaktır. Bu bizi vazgeçirmez, ama operasyonlarımızın kapsamını kısıtlamamıza neden olacağı muhakkaktır."

 

Bu noktada Barak öne doğru eğildi ve büyük bir ciddiyetle: "Ve eğer nükleer silah sahibi İran bir Körfez ülkesine göz dikip işgal ederse, o ülkeyi kim kurtaracak? Sonuç şu ki, bu sorunun üstesinden şu an gelmeliyiz."

 

Barak, İran'ın nükleer silah sahibi olmasını engellemek için bir yıldan fazla bir süre kalmadığı konusunda uyardı. Bunun nedeni, İran'ın "dokunulmazlık alanı"na girmeye yakın olması. Barak tarafından türetilen bu kavram, İran'ın birikmiş teknik bilgisinin, ham maddelerinin, tecrübe ve donanımının artık bir saldırı gerçekleşse dahi Tahran'ın nükleer projesinin bundan etkilenmeyecek noktaya erişmiş olması anlamına geliyor. İsrail'in hesaplarına göre, İran'ın nükleer programının bir İsrail saldırısına karşı dayanabilecek noktaya ulaşmasına yaklaşık dokuz ay var. Üstün ateş gücüne sahip Amerika, 15 aylık bir zaman çerçevesi çiziyor. Her iki durumda da, çok dar bir fırsat penceresi mevcut. Üst düzey bir İsrailli güvenlik kaynağı bana şöyle dedi: "Amerikalılar bize zaman olduğunu söylüyor. Bizse onlara, altı ila dokuz ay arasında zamanları olduğunu, bu yüzden yaptırımların artık bir sonuca varmak zorunda olduğunu söylüyoruz."

Hürriyet Planet

 

IRAK SAVAŞI İSRAİL'E YARADI

Birçok Avrupalı analist ve bazı istihbarat kurumları geçmişte İsrail'in uyarılarına şüphe ile yaklaştı. Bazıları İsrail'in, Avrupa'yı İran'a karşı yoğun bir ekonomik kampanyaya sürükleyecek bir korku atmosferi yaratmak için değerlendirmelerini kasıtlı olarak abarttığını savundu. CIA'in Irak Savaşı öncesinde, Irak'ın kitle imha silahları olduğu yönündeki değerlendirmesinin, İsrail'in değerlendirmelerine yönelik şüpheciliği yarattığını söyleyebiliriz.

 

İsrail ve ABD'nin, İran'ın nükleer projesi konusundaki söylemi, Avrupa ile olduğundan daha net ve daha endişeli. İran'a yönelik yaptırımların ağırlaştırılması için çabalayan ABD, verdiği önemli tavizler karşılığında Rusya ve Çin gibi ülkeleri de yaptırımları uygulama konusunda harekete geçirmeye çalıştı. Ama bu işbirliğinin altında, karşılıklı şüphenin de belirtileri var. İsrail'in, İran'ın 2012'ye kadar eksiksiz bir nükleer cephaneliğe sahip olacağını açıklamasının ardından ABD'li bir üst düzey yetkilinin Kasım 2009'da Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'a yazdığı gibi: "İsrailliler buna cidden inanıyor mu yoksa ABD'den gelecek baskıyı artırmak için en kötü durum tahminlerini mi kullanıyorlar belli değil."

 

İsrailliler, kendi paylarına, Obama yönetiminin İran'ın nükleer silah sahibi olmasını engelleyecek agresif bir strateji izlemekten vazgeçtiğinden ve sadece kelime oyunlarıyla onları yatıştırmaya çalıştığından şüpheleniyor. İsrailliler bunun delilini Obama yönetimi tarafından kullanılan dildeki değişiklikte buluyor: İran'ın silah üretebilecek yeteneğe erişebilmesini sağlayacak nükleer enerji programına sahip olmasının ABD tarafından engellenmesi anlamına gelen "eşik önleme" kavramından, "şartlar oluşabilir ama asıl amaç İran'ın gerçek bir bomba yapmasının önüne geçilmesi" anlamına gelen "silah önleme" noktasına gelinmesi.

Hürriyet Planet

 

"AMERİKALILARI ANLAYAMIYORUM"

İsrailli üst düzey bir istihbarat kaynağı bana, "Amerikalıların mantığını çözmekte zorlanıyorum" dedi ve ekledi: "Eğer birisi kalkıp da bana (İranlıların) o noktaya ulaşmalarını engellemek için santrifüjlerinde daha fazla sorun çıkması için dua ettiğini söylese anlarım. Eğer birisi onları durdurmak için saldırmamız gerektiğini söylese de anlarım. Ancak birileri kalkıp da o noktaya ulaştıklarında onları durduracaklarını söylese, işte bunu anlayamıyorum."

 

Geçtiğimiz yıl içerisinde başta CIA olmak üzere Batılı istihbarat kurumları, İran'ın nükleer projesi konusunda İsrail'in değerlendirmelerine daha yakın bir noktaya geldi. Savunma Bakanı Leon Panetta, İran'ın nükleer silah kapasitesine bir yıl içerisinde ulaşabileceğini söylediğinde bu görüşü de açıkça dile getirmiş oldu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasının Engellenmesi Anlaşması'nı ihlal ettiğini ve nükleer silah üretme olasılığının olduğunu belirten sert bir rapor yayınladı. Bu bulgulardan cesaret alan İsrailli liderler de İran'a karşı söylemlerini sertleştirdi. Başbakan Yardımcısı Ya'alon, Ekim ayında yaptığımı sohbet sırasında, "Son iki yıl içerisinde ABD yönetimiyle görüş ayrılıklarımız oldu ancak İran konusunda bu ayrılıkları belli bir noktaya kadar gidermeyi başardık. Başkan'ın Başbakan ile yaptığı son toplantıda dile getirdiği 'engellemeye kararlıyız' ve 'tüm seçenekler masada' görüşleri çok önemli. Yaptırımlara çok geç başladılar ancak zamanla İran'a karşı daha aktif bir (yaptırım) politikası uygulama koydular. Tüm bunlar olumlu gelişmeler" dedi. Diğer yandan Ya'alon sohbet sırasında derin bir iç çekerek, "Ana görüş ayrılıkları varlığını koruyor. Bu çok net" itirafında bulundu.

 

Artık tüm bulguların üzerinde görüş birliğinin sağlanmasıyla birlikte Ya'alon da nasıl harekete geçileceği ve İsrail'in harekete geçme zamanı geldiğine karar vermesi durumunda ne olacağı sorularından kaynaklanan meselelerin ortaya çıkacağını tahmin ediyor. İki ülke arasındaki en hassas konu da Amerika'nın İsrail'e ne tür sinyaller gönderdiği ve İsrail'in bir saldırı sırasında ABD'de önceden bilgi verip vermeyeceği oluşturuyor.

Hürriyet Planet

 

WASHINGTON BİLGİLENDİRİLMEK İSTİYOR

Matthew Kroenig, Washington merkezli düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi bünyesindeki Stanton Nükleer Güvenlik Kürsüsü'nde çalışmalarını sürdürüyor. Temmuz 2010'dan Temmuz 2011'e kadar Pentagon'da özel danışman olarak çalışan Kroenig'in görevlerinden biri de İran konusundaki savunma politikası ve stratejisiydi.

 

Kroenig'le geçen hafta konuştuğumda şöyle dedi: "Benim anladığım kadarıyla ABD, İsrail'den İran'a saldırmamasını ve saldırmaya niyetlenirse de Washington'ı bu konuda bilgilendirmesini istedi. İsrail her iki talebe de olumsuz yanıt verdi. Saldırmayacağının veya sald

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum