İrem UZUN yazdı: Benden Bana Yansımalar

 İnsanoğlu kitap gibi. Aynı kitabı birden fazla kez okuyup her seferinde farklı bir ayrıntıyı bulmak, hayatına katmak sayıyorum bu durumu. Kendimi okumayı seviyorum.

İrem UZUN yazdı: Benden Bana Yansımalar
12 Eylül 2021 - 09:27 - Güncelleme: 12 Eylül 2021 - 17:33

Benden Bana Yansımalar

Tek başına bir hayat kurmak, var olan bir hayata dahil olmaktan daha mı zordur? Peki ya dahil olduğun hayatın içinde yapayalnız kalmak?
Yalnızlık bana ilk tokadını vurduğunda henüz 16 yaşındaydım.

O yaşlarımı çok özlüyorum şimdi. Elle tutulur pek bir şey yapmamıştım oysa ki ama yapabileceğimi zannediyordum.

Şimdi bazı şeylerin sonunu bilerek yaşamak çok ağırıma gidiyor.

Büyüyemedim, içimdeki çocuk hala benimle diyebilmek çok isterdim. Ama ruhuma bir çocukluk defnetmişken bunu söylemek haksızlık olur. İçimde ölen çocukluğuma saygı duymak zorunda hissediyorum. Çünkü o ölüm beni ben yapandı. Her on adımda bir kendime daha güçlü olmam gerektiğini hatırlatmam gerekti ama düşmedim o kaldırımlarda yürürken. Çiçekli tül çorabım yırtılmadı, dizlerim kanamadı bir daha. Gerek var mıydı, o zaman için vardı. 

Şimdiki aklım olsaydı ile başlayan cümleler kuramayacağım çünkü tüm bu olanlar olmasaydı şimdiki aklım diye bir şey söz konusu bile olamazdı. O ilk adımı attığımda on sekiz yaşımın son aylarını yaşıyordum. On sekiz ile yirmi beş arasını pek hatırlayamıyorum. Ara ara zihnimi yokluyorum ama parçaları yerine oturtamıyorum çoğu zaman. Bir kaç keskin his var sadece içime tekrar tekrar batan o kadar. Anılar silinir değil mi gözlerinin önünden insanın? Bazı anlar vardır ölsem bile bunu unutamam dersin. Günlerce hatta aylarca gözlerinin önünde gezinir durur, açık hava sineması gibi anılarını seyredersin ve bazen henüz bir kaç yıl olmuşken siliniverir aniden gözlerinin önünden. Gözlerin zaten eskisi gibi parlamıyordur artık. Tekrar ışıldayacağı günü beklerken aynanın başında bir ömür geçirirsin. Tozlanır aynanın tahta çerçevesi, anıların gibi. Üfledikçe burnuna kaçar, rahatsız etmeye başlar seni. Kabullenmek gerekiyor sanırım. 35 yaşına geldim. Sokaktaki çocuk sesleri eskisi kadar rahatsız etmiyor artık. Sadece kuru gürültüye tahammül edemiyorum o kadar. Migrenden olsa gerek diye avutuyorum kendimi. Güneşe çıkmayı eskisinden daha fazla sevmeye başladım çünkü gözlerimin bir zamanlar güneşten daha parlak baktığını zannediyordum. Belki içimde bir yerde hala anılar gizleniyordur, belki kendimi kandırıyorumdur diye bekliyorum. 

Yaş otuz beş yolun yarısı edermiş. Peki ya yolun başında tek başına kalanlar içinde geçerli olur mu bu? Pek sanmıyorum. İnsanlar pek çok kez ölür. Fakat sonuncusu herkes tarafından bilenendir. Çok zamandır bunun üzerine düşünüyorum. Ben yaşarken bana sunulmayan çiçekleri kuru toprağın üstünde görmek istememek suç mu?

Ben hala yaşamak için çabalarken, gözyaşlarımla kalbimin yangınını dindirmeye çalışırken üzerime sular serpilmesini istememek nankörlük mü?

Tek başıma dışarda kahve içmek dışında birçok şeyi kabullenmem daha kolay oldu. Kahve... Bir fincanda kırk yıl hatır bırakırdı. Kırk yıl hatrına layık olamadım kimsenin aynada gördüğümün dışında. 

Okula giderken resim çantası taşımaya utanırdım. Günün birinde tek başıma kahve içmekten utanacağımı bana söyleselerdi inanmazdım o yıllarda. Salıncak sırasında bile beklemeye çekinirdim ama tek başıma kahve içmekten utanacak kadar da çekingen biri olduğumu bilmiyordum. 

    İnsanoğlu kitap gibi. Aynı kitabı birden fazla kez okuyup her seferinde farklı bir ayrıntıyı bulmak, hayatına katmak sayıyorum bu durumu. Kendimi okumayı seviyorum. Her seferinde en ince ayrıntıları yakalayıp beni yaralayan şeylerin nedenini bulmayı, kendi eksiklerimi bilmeyi seviyorum. Su sızdıran delikleri kapatmak gibi ya da bir havuzu doldurmak gibi. İkisi arasında kararsız kalıyorum. Eksiklerimi farketmek aynılarını tekrar yaşamamak için mi yoksa bir birikim yapmak için mi? Bilemiyorum. 

Yarısındayım kitabın, yolun yarısında olduğum gibi...

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum