İbrahim Güray AYTEKİN: 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN 

İbrahim Güray AYTEKİN yazdı:  29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN 

İbrahim Güray AYTEKİN: 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN 
29 Ekim 2021 - 12:36 - Güncelleme: 29 Ekim 2021 - 14:18

İbrahim Güray AYTEKİN
Özel Haber Araştırma


29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN 


 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine, Türk milletinin kurduğu yeni bir devlettir.

Bu genç ve dinç devlet, Atatürk’ün önderliğinde, kısa zamanda dünyanın hayranlığını kazanan ilerlemelerle, Batı medeniyetleri arasında Türk milletini layık olduğu mevkiye yükseltmiş ordusu ile medeni kurumları ile bilim ve sanat alanındaki başarıları ile yirminci yüzyıl dünyasında saygıdeğer bir devlet haline gelmiştir.
 
Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ve perişan çıkmıştık. Üç kıtada emperyalist ülkelerin işgallerine karşı direnen milletimize karşı Galip devletler merhametsiz davranıyorlardı. Mondros Mütarekesi hükümlerini tatbik ederken yalnız ve yalnız kendi menfaatlerini düşünüyorlardı. İşgal altındaki Türk illerinde acı zulm işkenceler ile birlikte dini mekanlara camilere bile saldırılıyordu…


 
Vatanımızı parçalamak için giriştikleri bu haksız ve insanlık dışı hareketlerini o kadar fütursuzca yapıyorlardı ki  açığa vurmakta beis görmüyorlar, bu haksız hareketlerde bulunmakta tereddüt etmiyorlardı. Düşmanların her gün biraz daha artan ihtiraslarına nasıl mani olunabilecekti? Anadolu’nun ve Trakya’nın birçok yerinde müdafa-i hukuk cemiyetleri kurulmuş, halk kendini ailesini ve milleti korumak için direniş gurupları ve çeteler oluşturmaya başlamıştı.

Aklı eren herkes ne yapılabileceğini düşünüyor ve birbirine soruyordu: “Bizi kim kurtaracak?”Evet, bizi kim kurtaracak, bize kurtuluş yolunu kim gösterecekti? Yaşlısı genci kadını erkeği top yekün bir millet, inançları doğrultusunda ellerini semaya açarak Allah’a yalvarıyorlar, dua ediyorlardı: “Yarab! Bize selamet yollarını göster!”

Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Mirliva ( Tuğgeneral ) Mustafa Kemal Paşa, mütarekenin beşinci günü Adana’ya davet ettiği 7. Ordu Kumandan Vekili’ne aynen şunları söylemişti: “Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin ise bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yardım etmemiz lazımdır.”



Mustafa Kemal, İstanbul’a geldiği gün, yani 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’ne ait harp gemilerinin limanda demirlenmiş olduklarını görmüştü. Halbuki biz bu donanmayı Çanakkale’den sokmamak için ne fedakarlıklara katlanmış, nice şehitler vermiştik. Mustafa Kemal’in gözlerinde yaşlar belirmiş, beraberinde bulunan yaverine dönerek: “Geldikleri gibi giderler!” demişti. Bu imkansız gibi görülen şey nasıl başarılacak, düşman savaş gemileri İstanbul Limanından nasıl çıkarılacaktı?
 
Paşa, Türk Milleti’nin mukadderatına el koyabilmek için Anadolu’da ve ordunun başında bulunmak lazım geldiğine daha kuvvetle kanaat getirmişti. “Ben başka çare göremiyorum” demişti. Temaslarını sıklaştırmış, nihayet merkezi Erzurum’da bulunan 9. Ordu Müfettişliği’ne kendisini tayin ettirmenin yolunu bulmuştu.

Bu tayin, Samsun ve havalisinde güya asayişsizlik ve kargaşa olduğu için galip devletlerin bunu protesto ettikleri sırada yapılmıştı. Mustafa Kemal asayişi iade edecekti.

5 Mayıs’ta İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Mustafa Kemal’i bir an önce harekete mecbur bırakmıştı. 16 Mayıs’ta İstanbul’dan hareket eden küçük Bandırma Vapuru yoluna devam ediyordu. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, milli direnişin bayrağını eline aldı.

Bütün Emperyalist Ülkelere ve tüm cihana  karşı haykırdı. “Bu millet ölmez, ölmeyecektir!” Bu haykırışta, ayağa kalkan bir milletin mukadderatı vardı. Millet yedisinden yetmişine kadar seferber oldu. Ve bu yüce millet artık kendi kaderini tayin edecekti. Ve en önemlisi Milletimiz Mustafa Kemal’in etrafında birleşti.

Mustafa Kemal, artık vakit geçirmeden milli mücadele faaliyetine başlamak istiyordu. Haziran 1919’da tarihi bir genelge hazırlayarak milleti birlikte çalışmaya çağırdı.

Bu genelge milletin tehlike içinde bulunduğundan, yurdun ve milletin bu tehlikeden ancak kendi azmi sayesinde kurtulabileceğinden bahsederek, Sivas’ta toplanacak olan büyük kongreyi haber veriyordu.

Temmuz başında Erzurum’a geçen Mustafa Kemal, orada etrafındakilere şöyle diyordu: “Yapılacak işin, resmi makam ve üniformaya sığınarak idaresi kabil değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat artık o devir geçmiştir. Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek sesle bağırmak, bütün milleti bu sevdaya iştirak ettirmek lazımdır.”
 
26 Ağustos 1922 Cumartesi günü sabah saat 5.30’da başlayan taarruz, 30 Ağustos 1922’de Türk ordusunun zaferi ile sonuçlandı. Bu büyük başarının sonucu olarak İtilaf Devletleri mütareke teklif ettiler. Lozan Anlaşması da 24 Temmuz 1923’te imzalandı.

Böylece  Misak-Milli sınırları içinde genç, bağımsız bir Türkiye kurulmuş oluyordu. İkinci TBMM ilk toplantısını 11 Ağustos 1923’te yaptı. Mustafa Kemal oy birliği ile Meclis Başkanlığına seçildi. 13 Ekim 1923’te Ankara başkent olduktan sonra çıkan bir kabine buhranı Mustafa Kemal’e Türkiye hükümetinin idare şekli hakkında tasarlamakta olduğu Cumhuriyet, rejimini tatbik fırsatını verdi. Devletin şekli esasen Cumhuriyetti; fakat Mustafa Kemal, önce Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek istemişti.

Mustafa Kemal, Fethi Okyar’ın başında bulunduğu Bakanlar Kurulunu Çankaya’daki köşkünde toplayarak istifa etmelerini bildirdi. Bu hareketiyle, Meclis’teki muhaliflerin kendi başlarına bir hükümet kurup idare edemeyeceklerini göstermek istiyordu.

Nitekim bütün gayretlerine rağmen güvenebilecekleri bir Bakanlar Kurulu listesi çıkaramadılar. 28 Ekim1923 akşamı Mustafa Kemal, bazı arkadaşlarını yemeğe davet ederek onlara: “Arkadaşlar yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!” dedi.

Kesin, tek, inandırıcı gür sesiyle bu sözleri söyleyen Gazi Mustafa Kemal’di. Giderilmesi imkansız sanılan hükümet buhranı bir anda hal yoluna girmiş, tılsım çözülmüştü. Gazi Mustafa Kemal, o zamanlar Dışişleri Bakanı bulunan İsmet Paşa (İnönü) ile baş başa kalmıştı.



İki eski silah ve ülkü arkadaşı, Cumhuriyet’in kuruluşuna temel olacak Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun değiştirilmesi gerekli maddeleri üzerinde geç vakte kadar çalıştılar. Bir Kanun tasarısı hazırlandı. 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa’nın birinci maddesinin sonuna “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir” ibaresi eklendi.

29 Ekim 1923 günü, Meclis, Bakanlar Kurulu’nu seçme hususunda büyük bir zorluğa uğramış, Atatürk’ün fikrini sormuştu. Atatürk, bazı milletvekilleri ile konuştuktan sonra tasarladığı, müsveddesini hazırladığı Cumhuriyet teklifini ortaya attı. İkinci dönem TBMM üyelerinin “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında ve oy birliği ile alınan şerefli kararla 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kabul ve ilan edilmiş oldu. Aynı gün Atatürk de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Bu ilan ve Atatürk’ün En büyük eseri olan Cumhuriyet Ülke gündeminde her kuruluş yıldönümünde 1. Sırada yer aldı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, muhafazasını Türk gençliğine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milleti, aziz gençliği ve şanlı ordusu ile daima yükselecek, ebediyete kadar payidar kalacaktır.



“Bütün cihan bilsin ki benim için bir taraflık vardır; Cumhuriyet taraflığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi hariç düşünmek istemiyorum.” Diyen Ulu önder ATATÜRK Cumhuriyetin değerini bu sözleri ile vurgulamıştır.

Türk devletinin, hem bir hükümet, hem de bir devlet biçimi olarak seçtiği Cumhuriyetin 98. kuruluş yılını sevgi ve coşkuyla tüm Yurtta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ve Dış temsilciliklerimizde kutluyoruz. Cumhuriyet, çağımızın büyük devrimleri arasında yer alan Türk devriminin temel taşıdır. Milletimize kutlu olsun…


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum