HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR

Ben Deli miyim?' insanın karmaşık ruh dünyasına açılan çok cesur bir romandır. Şadan'ı, Kalender Nuri'yi özümseyerek okuyanlar, kendi iç dünyalarındaki 'delilik'leri itiraf edecekler elbette.. SELİM İLERİ YAZDI

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
18 Ekim 2011 - 21:58

 

Hüseyin Rahmi’yle tanışıklığımız çok eskilerde. 
Eserinden önce adı: Dedem ikide birde “Hüseyin Rahmi’nin kocakarısı”, “Hüseyin Rahmi’nin sarhoşu”, “Hüseyin Rahmi’in kedileri” derdi. Öyle anlaşılıyor ki, Hüseyin Rahmi hayatın taa içine girmiş. 
Sonra ortaokul Türkçe kitabımızda ‘Nimetşinas’ın giriş bölümünü okudum. Hâlâ ne kadar çok severim o giriş bölümünü! Öylece, ‘Nimetşinas’la başladı bende Hüseyin Rahmi tutkusu. Berna Moran’ın tuhaf bir tespiti var: “Gürpınar’ın romanlarının aşılamak istediği görüşler bakımından etkisiz kalmasının bir nedeni de, sanırım, karşı çıktığı şeylerin birçoğunun Türkiye’de gözlemlediği değil, kitaptan öğrendiği sorunlar olmasıdır.” Bu tespite katılmak bence olanaksız. Çünkü Hüseyin Rahmi’nin ‘kitap’tan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır. Zaten Hüseyin Rahmi için söylenenler hep havada sözler. Halk romancısıydı, halk için yazdı türünden iddialar onun gerçekçilik anlayışını yansıtmıyor. 
Hüseyin Rahmi’nin natüralizmden etkilendiği söylenegelmiştir. Oysa kendisi Emile Zola’yla arasının pek hoş olmadığını belirtir. Natüralizmi benimsemiştir, öyle demektedir. Ne var ki, romanlarındaki uygulamasıyla bu natüralizm enikonu yön değiştirir. 
Fransız natüralizminin havası esmiyor romanlarında. Geleneksel anlatışa, dile getirme, yansıtma, gösterme şekillerine yaşamı boyunca bağlı kalmış. Karagöz, Ortaoyunu ve Meddah, onda sadece okurun yatkınlığına denk birer anlatım aracı olarak değerlendirilemez. Hüseyin Rahmi ‘bize özgü’ yaşayışın en doğal biçimde ifade ediliş olanaklarını arıyordu. 
Bazı romanları bu bakımdan olağanüstü canlı sahneler içerir. ‘Tebessüm-i Elem’in girişindeki mahalle baskını ahlak anlayışımızdaki ikiyüzlülüğü saptarken, Ortaoyunu’nun cinas örtüsünü birdenbire kaldırıverir. 
‘Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ın girişiyse, bilimsel bir olguyu hangi fantezilere açabileceğimiz konusunda akıllara durgunluk verici bir belge. ‘Billûr Kalp’te yeni zaman icadı otomobilin hayatımıza ne gibi etkiler kattığını yine unutulmaz bir epizottan alımlarız. Örnekler çoğaltılabilir. Hem de adamakıllı çoğaltılabilir. Bütün bu gözlemlerde, tespitlerde, Hüseyin Rahmi âdeta genlerimize işlemiş ‘yerli dünya’yı yazıya geçirmiştir. 
Şunu söylemek istiyorum: Hüseyin Rahmi Türk romanı açısından bugüne kadar benzersiz kalmış bir yazardır. Onu okurken, kendi içinde bir bütün olarak düşünmek bana daha doğru geliyor. Şimdilerde, M. Emre Taylan’ın yayına hazırladığı ve çok kapsamlı bir önsözle macerasında iz sürdüğü ‘Ben Deli miyim?’i (Everest Yayınları) yeniden okuyorum. ‘Ben Deli miyim?’ Hüseyin Rahmi’nin başına epey işler açmış. Müstehcenlikten yargılanıyor, siyasetin hışmına uğruyor. Taylan, önsözünde, ayrıntılara inerek, bugünün okurlarını bilgilendiriyor. 
Elbette acıklı gülünç bir dava. Fakat Hüseyin Rahmi’nin savunusu yarın da hayranlık uyandıracak: 
“Roman, ahlakın aynasıdır; onun objektifi, gördüğü manzarayı alır. Müddeiumumî istiyor mu ki roman gördüğü çirkinlikleri, yaraların kokusunu değiştirsin, riya, cehl ve taassuba âlet olarak hakikati diri diri gömdürmeye razı olsun?.. Fakat, o zaman hikâyenin, sanatın lüzumu kalır mı? Hayır efendim, hayır! Hiçbir hükûmet, hiçbir memleket, sanatı asaletinden soyup, yalancı şahitlik derecesine indiremez.” 

‘Ben Deli miyim?’ insanın karmaşık ruh dünyasına açılan çok cesur bir romandır. Şadan’ı, Kalender Nuri’yi özümseyerek okuyanlar, kendi iç dünyalarındaki ‘delilik’leri gizliden gizliye itiraf edecekler elbette. Hüseyin Rahmi’yse içteki çağıltıyı hiç sakınmasız dışa vuruyor. 

RADİKAL KİTAP EKİ

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum