Halil İnalcık: Anadolu Selçuklu Sultanlığı

Dünya tarihinin ve Türk tarihinin en büyük sorularından biri, 14. yüzyılda Batı-Anadolu'da ortaya çıkan bir Türkmen beyliğinin yarım yüzyıl içinde Tuna'dan Fırat'a kadar uzayan bir imparatorluk halinde gelişmesi sorusudur. Ancak, Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu, ilk siyasî çekirdeğin ortaya çıkışı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu sorusunu, birbirinden ayrı iki tarihi süreç olarak ele almak gerekir. İmparatorluğun kuruluşu problemi, Macaristan'dan İran ve Orta-Asya'ya kadar uzayan geniş bir coğrafyadaki koşulların incelenmesini gerektirir. Burada ilkin, Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu sorusunu inceleyeceğiz.

Halil İnalcık: Anadolu Selçuklu Sultanlığı
05 Ocak 2023 - 14:38 - Güncelleme: 05 Ocak 2023 - 17:58
Osmanlı Beyliği'nin ortaya çıkışını, 13. yüzyılın ikinci yarısında Orta-Anadolu'daki gelişmeler ve Batı-Anadolu'da Bizans toprakları üzerinde gazî Türkmen beyliklerinin kuruluşu süreci içinde incelemek gerekir. Bu süreci, üç temel etken belirlemiştir: İlkin bir demografik devrim, Oğuzların, yani Türkmenlerin Anadolu'ya sürekli yoğun göçleri ve Selçuklu saltanatının kuruluşu, ikinci olarak Mogol istilâsı ve egemenliği altında Türk-İslâm gazâ hareketinin yeni bir ivme kazanması ve nihayet Denizli, Antalya, Ayasoluk ve Bursa'nın milletlerarası pazarlar durumuna yükselerek Türkiye'nin dünya ticâret yolları üzerinde önemini korumuş olması. Oğuzların/Türkmenlerin batıya büyük göçleri başlıca iki aşamada olmuştur; birincisi, Türkmenlerin Selçuklular önderliğinde 1020'lerden başlayarak Azerbaycan'ı istilâ etmeleri ve Anadolu'ya akınları ve nihayet Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın 1071'de Malazgirt zaferiyle Bizans Anadolu'sunu istilâya açmasıdır. Bizans direnci yıkıldıktan birkaç yıl sonra Türkmenler Ege Denizi'ne kadar tüm Anadolu'yu istilâ ettiler. Rum ahali kıyılara kaçıyor veya şehirlerde yeni gelenlerle uzlaşma içinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu istilâ Anadolu tarihinde kesin dönüm noktalarından biridir. İran'da Büyük Selçuklu Devleti'nin çöküşü ve Harzemşahlar'ın yükselişi döneminde 12. Yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'ya yeni bir Türkmen göçü
kaydedilmiştir. Asıl ikinci büyük göç, 1220'lerden sonra doğudan gelen yıkıcı, acımasız Mogol istilâsı sonucu, Türkmenlerin Orta-Asya'dan ve yoğun yerleşme merkezleri olan Azerbaycan'dan Anadolu'ya göçleridir. Göç, her sınıftan dehşet içindeki ahali için bir çeşit kavimler göçü niteliğini aldı. Selçuklu sultanları ve İran İlhanlı (Mogol) hakanları altında İran bürokrasisi Oğuz boylarını, vergi kaynağı olan tarım alanlarından uzaklaştırmak için, batı sınırlarına sürmeye çalışıyorlardı. F. Sümer'e göre, Mogol baskısı altında Maveraünnehir, Horasan ve Azerbaycan'dan gelen ikinci büyük göç sonucu Anadolu'da kırsal kesimde ve şehirlerde Türk nüfusu eskisine göre çok daha yoğun bir hal almıştır. Bu göçmenler arasında şehirli halk, ulema, tüccâr ve sanatkârlar da vardı. 13. yüzyılda Anadolu, bir Türk yurdu görünüşü almıştır. 1279'da Doğu-Anadolu'dan geçen Marco Polo, Anadolu'yu Turkmenia diye anar. Türkmenlerden önemli bir kısmı, elverişli buldukları yerlerde köyler kurarak yerleşik
hayatı yeğlemekte idiler. Eskişehir Mogol valisi Caca oğlu Nureddîn Bey'in 1272 tarihli vakfiyesindeki köy adları, daha bu tarihten önce, Osmanlıların bu ilk yerleşme bölgesinde
birçok Türkmen boyunun köyler kurduğunu göstermektedir. Bölgede Çepni, Bayat, Eymir, Avdan, Kayı/Oğuz/Türkmen boy adlarını taşıyan köyler buluyoruz.

Türkmen boylarının Anadolu'ya yoğun göçü, 1230 tarihinde Mogolların Azerbaycan'da geniş otlakları gelip almalarıyla başlar. Meraga, Arran ve Mugan ovalarındaki Türkmenler
zengin güzel otlakları boşaltmak zorunda kalmışlardır. Türkmenlerin Anadolu'da eskiden beri yoğun olarak yerleştikleri bölgeler, Sivas–Amasya–Bozok bölgesi ile Toros dağ silsilesi ve Bizans topraklarına komşu Batı-Anadolu dağlık bölgeleridir. Bu Türkmenler, ağır vergiler koyan merkezî bürokratik idareye her zaman karşı idiler. Türkmenlerin Selçuklu idaresine karşı büyük ayaklanması, Vefâiyye tarikatından Türkmen şeyhi Baba İlyas ve onun aksiyon adamı Baba İshak idaresinde 1240'taki ayaklanmadır. Üç yıl sonra Mogol kumandanı Baycu Anadolu'yu istilâ edecektir. Bu korkunç Türkmen ayaklanması Anadolu tarihine yön veren büyük olaylardan biridir. Vefâiyye tarikatından Baba İlyas'ın soyundan gelen Âşık Paşa, Muhlis Paşa ve onların halifeleri Babaîler, uclara, yani batı sınır bölgelerine göçerek özellikle Osmanlı uc bölgesinde toplum ve kültür hayatında kesin bir rol oynayacaklardır. Bunlardan
biri, Vefâiyye–Babaî şeyhi Ede-Bali, eski Osmanlı rivâyetlerinde Osman Gazî'nin yakın mürşîdi olarak Osmanlı hânedânının kuruluşunda önemli rol oynamış görünmektedir. Anadolu Selçuklu Devleti 1235'te Mogolların üstün egemenliğini tanımak zorunda kalmış, asıl Mogol egemenliği 1243'te Mogol generali Baycu'nun kalabalık bir Mogol ordusu ve Mogol–Türk aşiretleriyle Anadolu'yu istilâsı ile gerçekleşmiştir. 13. yüzyılın ikinci yarısında Orta-Anadolu'da Mogol baskısı gittikçe güçlenmiş ve Türkmenlerin bu baskı
altında Batı-Anadolu'da Bizans topraklarını istilâsına yol açmıştır. Batı uclarında Bizans'a karşı ilk zamanlarda en güçlü beyliği kuran Germiyanlılar, 1240'ta henüz Malatya bölgesinde idiler, 1260'larda batıya göçüp Kütahya bölgesine yerleştiler. Osman'ın babası Ertuğrul da aşiretiyle bu tarihlerde Eskişehir–Sakarya bölgesine göçmüş olmalıdır.Türkmenlerin 1277'de Mısır sultanı Baybars'ın yardımıyla Mogol egemenliğine son verme girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Mogol kontrolü, Mogol valilerinin ve İranlı bürokratların Anadolu'da doğrudan doğruya idareyi ele almaları ile son ağır aşamasına erişmiştir. Batı'da gazî Türkmen beyliklerinin, bu arada Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu süreci, bu gelişmeler ile doğrudan doğruya ilgilidir. Anadolu'da Mogollara direnen başlıca güç olarak Türkmenler,
İslâm gazâ ideolojisini benimseyerek Mısır Memlûkleriyle işbirliğine girmiş ve böylece Anadolu Türklüğünün Mogollara karşı bağımsızlık hareketlerinde siyasî önderliği ele almışlardır.

Türkmenlerin batıya göç hareketleri, Mogollarla çekişmenin
temposuna göre zaman zaman kuvvetlenmiş veya azalmıştır.
İlhanlı hükümdarlarının, Türkmen ayaklanmalarını bastırmak
için yaptıkları seferler, çoğu kez Türkmen beylerinin boyun
eğmesi sonucunu vermişse de, bu baskı zayıfladığı
zamanlarda bağımsızlık hareketleri baş göstermiştir.
Al-'Umarî 14. yüzyıl başlarında Denizli bölgesinde 200.000
çadır, Kastamonu ucunda 100.000 çadır, Kütahya'da 30.000
çadır Türkmen nüfusu bulunduğunu kaydetmiştir. Selçuklu
serhad bölgelerinde bu Türkmen nüfusunun yoğunluğu
bilgilerini Bizans kaynakları da desteklemektedir.
Kastamonu'dan aşağı Sakarya bölgesine kadar uzanan
yerlerde yoğun Türkmen varlığı ve 1290'larda ortaya çıkan
olaylar, Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu ile doğrudan doğruya
ilgilidir. Biz bu olayları çağdaş Bizanslı ve Selçuklu
kaynaklarından izleyebilmekteyiz.

Selçuklu Devleti'nin sınır bölgeleri, Akdeniz, Karadeniz ve
batı ucu olarak üç serhad bölgesi olarak örgütlendirilmişti.
Her bölgenin başında, Selçuklu sultanının gönderdiği bir emîr
(bey) bulunuyordu. Bu uclarda daha 13. yüzyıl içinde, Denizli
(Tonguzlu), Karahisar (Afyon), Kütahya, Kastamonu,
Amasya, klâsik İslâm-Türk medeniyetinin yerleştiği
merkezler olarak gelişmişti. Daha ileride dağlık bölgelerde
yarı-göçer savaşçı Türkmenler, çağdaş kaynaklardaki
deyimiyle Etrâk-i Uc egemendi. Onlar, hinterlandda egemen
olan Orta-Doğu kozmopolit kültürün, gelişmiş bir şehir
hayatının ve merkezî devlet siyasetinin etkisinden uzak idiler.
Uclarda, dinsel yaşamda, dervişler ve Orta-Asya Türk
gelenekleri (Yeseviyye ve Babaîyye) egemendi. Uc
toplumunda savaşçı elemanlar, Alplar, Alp-erenler kendini
İslâmî gazâya adamış, kutsal ganimetle yaşayan uc gazîleri
idi; dinsel ve toplumsal yaşama, heterodoks dervişler, genel
abdal adıyla tanınmış Türkmen babaları yön veriyordu.
1261 tarihini, Anadolu'da Mogollara karşı geniş Türkmen
hareketinin başlangıcı saymak yerindedir. Bu hareket,
Türkmen beyliklerinin, bu arada Osmanlı Beyliği'nin
kuruluşu sürecini başlatmıştır. Bu tarihten başlayarak
Anadolu iki siyasî bölgeye ayrılmıştır. Biri, İran İlhanlı
Mogol devletinin ve onların kuklası Selçuklu sultanların
egemen olduğu doğu kısmı, öteki uc Türkmenlerinin egemen
olduğu batı kesimi. Selçuklu batı sınır bölgesinde kurulmuş
Eşref oğulları, Hamid oğulları, Sahib Ata oğulları, Germiyan
(Alişir) oğulları ve Çoban oğulları (Kastamonu) ve Selçuklu
sınırları ötesinde Bizans toprakları üzerinde fetihle kurulmuş
Batı uc beylikleri (Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi ve
Osmanlı beylikleri) Türkmen egemenliğinde yarı bağımsız
Anadolu'yu temsil ediyorlardı. Orta Toroslar bölgesinde,
Kilikya–Çukurova'daki Küçük Ermenistan'a karşı Memlûk
sultanları ile beraber sürekli gazâ yapan Karaman
Türkmenleri vardı, onların Konya'ya karşı ilk saldırıları 1261
yılına rastlar. Aynı yılda Selçuklu sultanı II. İzzeddîn
Keykâvûs, Mogolların destek verdiği rakibi karşısında
yenilerek yandaşları ile birlikte, uc Türkmenleri yanına
sığındı ve sonunda Bizans'a kaçmak zorunda kaldı.
Keykâvûs'un batıya kaçışı ile ilgili bir olay, Balkan tarihi ve
Balkanlar'da İslâmlaşma ile yakından ilgilidir. Rumeli'de faal
Baba Saltuk, Batı'ya göçen Babaîlerdendir, onun
Dobruca'daki zâviyesi heterodoks dervişlerin merkezi
olmuştur (II. Bayezid 1484 Akkerman seferinde onun türbe
ve zâviyesini onarmıştır.) Keykâvûs'u destekleyen
Türkmenlerden 40 kadar Türkmen obası, kendisine Bizans
topraklarında katılmış ve Bizans imparatoru tarafından
Dobruca'da yerleşmelerine izin verilmiştir. Sarı Saltuk'ın
Türkmenleri, Baba-Dağı bölgesinde yerleşmiş ve güçlü
Altınordu emîri Nogay'ın koruması altına girmişlerdi. Nogay,
Müslüman'dı ve Sarı Saltuk'un etkisi altında idi. Paul Wittek'e
göre, bu Türkmen grubu, Keykâvûs'a bağlılıkları dolayısıyla
Keykâvûs/Gagavuz adını almışlardır. Balkan Türklerinin
büyük destanı Saltuknâme'de Baba Saltuk, aynı zamanda
Balkanlar'da İslâmiyeti yaymak için savaşan bir alp-eren gazî
olarak gösterilir. Sonraları, 14. yüzyıl sonlarında Osmanlılar
bu bölgeyi kontrolleri altına alınca, Dobruca uc kuvvetlerinin
ve heterodoks hareketlerin, özellikle Babaî-abdal dervişlerin
Balkanlar'da başlıca faaliyet merkezi olacaktır. 1299'da
Nogay ölünce, bu Türkmen grubu koruyucularını kaybettiler.
Keykâvûs halkının bir bölüğü, Anadolu'ya geri gelmeye
çalıştı ise de, çoğu yok edildi. Kalanlar ise, Hıristiyanlaşarak
Gagavuz adı altında varlıklarını bölgede sürdürdüler
(Gagavuz lehçesinin Anadolu Türkçesi olduğu linguistlerce
tespit edilmiştir).

Mogol İlhanlı bürokrasisinin merkezî kontrol ve mâlî
sistemine karşı olan yarı göçer Türkmen boyları, Mogolların
tahta geçirdikleri kukla Konya sultanlarına çoğu kez karşı
idiler. 1284'te Mogolların, Sultan Mes'ûd'u (1284-1296)
Konya tahtına oturtmaları ve onun saltanat rakibini
destekleyen Germiyan uc Türklerine karşı harekâta
girişmeleri üzerine Türkmenler gözlerini batıya, Bizans
topraklarına çevirdiler. Sonuçta, Batı-Anadolu Germiyan
subaşıları tarafından fethedildi; böylece bölgede 1270-1310
yılları arasında Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi gazî
Türkmen beylikleri doğdu. Güneyde Teke Türkmenlerinin
desteklediği sahil beyi Menteşe'nin kurduğu beylik, bölgede
kurulan ilk beylikti (1269). Bu beylikler, Osmanlı Beyliği
gibi, Selçuklu sınırları ötesinde Bizans topraklarında fetihle
ortaya çıkmış yeni bir Türkmen beylikleri halkası
oluşturuyordu. Batı-Anadolu'da ortaya çıkan bu beyliklerden
Osmanlı Beyliği bu beyliklerin en güçlüsü ve zengini haline
geldi (1334'te İbn Battuta'nın gözlemi) ve öteki beylikleri
işgal etmeye başladı (ilkin 1345'lerde Karesi Beyliği'ni işgal
ettiler). Osmanlı Beyliği kuruluş süreci ve kültürü itibariyle
ötekilerden farksızdır. Ege'de gazâ öncüsü öteki beylikler,
birer denizci gazî beylik (guzât fi'l-bahr) halinde geliştiler ve
Ege Denizi'nde Latin kolonilerine karşı gazâ seferlerine
giriştiler. Osmanlıların önemli bir donanmaya sahip olmaları
ise 1330'lardadır. Bu tarihte Kantakuzinos, Orhan'ın
donanmasından söz eder. İç-Anadolu'ya dönüp egemenlik
kurmaları (1354'te Ankara'nın işgali) 14. yüzyıl tarihinin
temel gelişmelerinden biridir. 14. yüzyılın ikinci yarısında
Osmanlıların Rumeli'ye geçip Balkanlar'da Bizans mirasını
ele geçirerek bir imparatorluk durumuna yükselmesi başlıca
iki temel olaya bağlıdır: Gazâ geleneği ve Türkmenlerin kitle
halinde göçü.

Kaynak; HALİL İNALCIK, Devlet-i Aliyye- Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar - I-Klasik Dönem (1302-1606), (Editör: Emre Yalçın), Ankara, 2008, s.12-16 arası.


​​​​​​​

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum