Eyüp ÖZ:Menemen Olayı ve Türkiye’de Mehdicilik

Eyüp Öz'ün kitabı Manisa ve Menemen olayı ile ilgili çok önemli bilgiler içeriyor.tarihistan

Eyüp ÖZ:Menemen Olayı ve Türkiye’de Mehdicilik
22 Ağustos 2012 - 19:32

 

Menemen Olayı ve Türkiye’de Mehdi cilik

 

 

 

 

 

 1. BÖLÜM

GİRİŞ

Menemen Olayı, üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen, bırak­tığı derin izler hâla hissedilmekte ve üzerinde değişik spekülasyon­lar yapılmaktadır. Kuşkusuz olayı bu kadar önemli yapacak bir çok sebep var. Olayın akışında yaşanan aksaklıklar ve tesadüfler bir çok şüphenin nedeni olmuştur. Dinler tarihi, din sosyol ojisi, din psiko­lojisi ve döneminin bir çok probleminin aynası olan bu olay, ne ya­zık ki her zaman önyargılarla değerlendirilip gerçek sebepleri araş­tırılmamıştır.

Giritli Mehmet, irtica’nın simgesi olurken; Kubilay, değişik bir şekilde kutsallaştırılıp Cumhuriyet’in sembolu haline geldi. Döne­min iktidarının ekonomik ve toplumsal buhranlarını unutturan ‘Kurtarıcı’ ve Cumhuriyet’in en meşhur efsanelerinden biri oldu.

 

İrtica’ yeni rejimin en korkulu rüyası, ‘Menemen Olayı’ en önem­li ‘irtica Prototipi’ olarak algılanırken, barındırdığı gizem olayı daha da büyüttü. Yaşanan büyük ihmal ve tesadüfler onu sa­dece Türk tarihi için değil, dünya tarihi ve dîni kurtuluş hareketleri içinde de özel bir yere oturttu.

Derviş Mehmet Mehidilik iddiasıyla ortaya çıkarken, tasarladığı kurtarıcı kimliği, diğer örneklerinden çok farklı bir çerçeve oluştur­makta. Mehdi ve Onikinci imam olduğunu söylemesi, hem Sünni­ler, hem de Alevilerin desteğini alma isteği yanında, Mehdilik anla­yışının Sünni topluluklar arasında Şii anlayışına paralel olarak algı- lanmasının çarpıcı bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bıraktığı izler şüp­hesiz silinmeyecek bu olay, Türk devlet hayatında aynı ağırlığını sü­rekli olarak koruyacaktır, zira üzerinden geçen her yıl, gizemini daha çok artırırken, büyük tartışmalara neden olmaktadır.

 

       Olay üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen güncelliğini sürekli korumakta. Bu güncellikten öte olayı çekici kılan, sonsuz polemikleri yanında barındırdığı belirsizliklerdir. Resmi söylem  ve karşıtı olan görüşler baş döndürücü bir çelişki içinde. Bu ise objektif olmayı hayli zorlaştıran bir etken tabii. İkisine göre olay ya « Provökasyon » ya «komplo» ya da « irtica » olarak tanımlanmakta. Oysaki, olayı basite indirgeyen bu teoriler gerçeklikten uzak gibiler.  Neden ? Olay bir “Mehdici” hareket ve tarihi sürçte tekil değil. Yani tarih boyunca bu tür vakalara rastlamaktayız.  Kendilerine has karakterleri ve çözülmesi gereken kodları var. Ortaya çıkşları ise tesadadüfi değil. Dünyasal şartların oluşturduğu “kaos” ve “kaçış” duygusu bir mehdici söylemi ortaya çıkarmak için yeterli. Bu tanımlamaları sırasıyla analiz edecek olursak:

 

         “Sosyal bilimler açısından komplo, ancak sorunsallaştırılabildiği ölçüde bulgusal bir değere sahip olabilir. Komplo  sosyal bilimlerin sorduğu soruların cevabını vermemekte, kollektif aktör ya da özne gibi kavramların kullanılmasını ya da  komploya inananların ya da komploya başvuranların sosyolojisinı yapmayı mümkün kılmamakta, bunların yerine, bilinçli ya da daha vahim olarak, bilinçsiz bir şekilde yönlendirilen, hiç bir muhtariyete sahip olmayan, milyonlarca, milyarlarca kuklanın varolduğu hipotezinden yola çıkmaktadır. Komplo teorileri korku ve ümit ikilisine dayalı eskatolojik-metafizik bir gramere sahiptirler. Bu anlamda da komlo teorileri ve mehdicilik arasında bir bağlantı kurabilmek mümkündür. Tarihteki mehdici beklentilerin istisnasız tümünün beyhude çıkması, kendi iç referansları ve hipotez ve verileri arasındaki ilişkiler açısından bile bir tutarlılığa sahip olmadıklarının ispat edilmesi, mehdiciliğin sonu anlamına gelmemektedir. Tam tersine, bir mehdiciliğin sonu, diğer mehdici bekleyişlerle aynı söylemlere ve aynı hipotezlere sahip olan, ama kendi tarihselliğini kendisi ile başlatan yeni mehdici beklentilerin oluşmasına yol açmaktadır. Hem mehdici beklentilerin hem de komplo teorilerinin temelinde yatan şey toplanan ve yorumlanan veriler ve bulgular değil, bir inançtır. Mehdici teorilerin ve komplo teorilerinin bu sürekliliği, insanlık koşulundan ve sosyal ve siyasî bir aktör olmanın yarattığı dayanılmaz ağırlıktan kaçmanın ne kadar yaygın bir stratejıi olduğunu göstermektedir[1]”.  

 

         İrtica ise, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, merkezden çevreye itilen İslam’ın tanımlanma ve kontrolünü sağlayan, zaman ve zemin değişkenliğine bağlı olarak içi doldurulan bir kavram. Bu bağlamda Menemen Olayı, “eski ile yeni arasındaki çatşma ve gerginliğin doğurduğu büyük depremin ana üstlerinden biri. Yeni Cumhuriyet’e eskiyi tanımlama fırsatını cömertçe sunarken, sadece provökasyon veya irtica olarak tanımlanması onun taşıdığı derin anlam ve itirazın üstünü örtüyor. Oysa ne sebepleri, ne de sonucu basitçe anlatılabilir. Onu, karşımızda iki karmaşık sürecin sentezinden oluşmuş bir gerçek olarak dururken, ne diğer mehdici hareketlerden, ne de genel Türk tarihinden ayrı olarak değerlendirebiliriz[2]”.

 

       Mehdiciliğe gelince, “birçok değişik bakış açısıyla ele alınabilir. Sosyolojik yaklaşım, toplumun değişik sınıflarında, en çok da kalabalık topluluklarda, bu anlatımları vurguluyor. Psikolojik yaklaşımsa, toplulukların Mehdiye değin bilincini ve bir Mehdi’nin olağanüstü kişiliğini başarıyla inceleyebiliyor. Bir de Mehdiciliği, birtakım dinî görüş içerisine yerleştirip belli bir teolojiye entegre ederek veya düşünceler tarihinin genel çerçevesine de yerleştirerek araştırabiliriz. Ayrıca, araştırmayı mehdici bilinci ve bir kişinin özel gizemli deneyimi arasında olan ilişki üzerinde taşıtmak mümkündür. Bu ilişkinin incelenmesi teoloji, tarih, psikoloji veya sosyoloji alanlarından daha çok gizemcilik alanını ilgilendiriyor. Mehdicilik ve gizemcilik kavramlarının açık seçik tanımlamasını yapmak çok güç. Bu iki terim geniş özel deneyim türlerine, inanç yöntemlerine/sistemlerine ve çok çeşitli davranış şekillerine başvurmakta. Bana göre, gizemcilik deneyimleri Yaradan ile olan özel yakınlıktan geliyor, bazen direkt bir ilişki olarak betimlenir. Bazı uç olaylarda, bu güçlü ilişki, çoğu zaman tanımlanamaz olsa da «gizemci birlik» adını alıyor. Bunun devamında, bu ilişki gizemciyi bu düşünceleri topluluk ve tarih alanında uygulamaya itebilir. Ayrıca, var olan veya gelecekte olacak kurtarma durumlarıyla ilgili olan görüşleri, düşünceleri ve şekilleri mehdicilik olarak[3]” adlandırılabilir.

 

   

       “Diğer tek tanrılı dinler gibi İslam, başlangıcından itibaren bir beklenti ve zorlukla belirginleşiyor. Uhrevî kurtuluş ümidi ve imanı kurumsallaştırmak. Birincisi mehdicilik, mehdinin «hidayete ermiş» gelişiyle gerçekleşmek zorunda. Deccal ı yendikten, dünyayı yeniden içine düşebileceği sahte inançlardan kurtardıktan sonra, mehdi adaleti hükmeder. «Kurtla kuzunun yan yana otlayacağı» hükümdarlığı kıyametten önce olacak. Şiilerde, 874’te gizlenmiş Onikinci İmam mehdidir, dönüşü gayrimeşru iktidarların saltanatının ve kaosun sonuna damga vuruyor. Fakat dönüşünden önceki olağanüstü belirtilerinde (güneşin batıdan doğması, doğuda ve batıda iki şehrin yıkılışı) gösterdiği gibi mehdici kurtuluş ertelenmiş bir andır, o ertelenme İslam toplumunun muhafazasını gerekli kılıyor. Öyle ki müslüman hukukçu ve iktidarlar daima mehdici konuşmalara karşı kuşkulu bakmışlardır. Genellikle o yöndeki her türlü itirazı ani olarak ortadan kaldırmışlardır. Bu zorla engellemeye rağmen mehdicilik güçlü bir harekete geçirici ütopya oluşturmuş, çağlar ve ülkeleri geçen şiddetli itirazlar başlatmıştır. Her mehdici itiraz, kendi öz başlangıcı ve öz sonu olan hiç görülmemiş maceraya atılmak için öncekilerin işaret ve rituellerini geri almıştır[4]”.

      

       “Elbette, teolojik (dinsel / dinî) bir yaklaşımla karşılaşacak olursak, politik ve sosyal tarihe ayrıcalık tanıyan tutum, Mehdici bağlantı ları çözmeye izin vermez. Buna karşılık üç avantaj sunar, bunlardan birincisi akılsallaştırmaktan ibaret olan kısmen de olsa kendisini sosyolojinin klasik repertuarlarına hapsetmeyen tutumdur. Bir başka deyişle Mehdiciliğin kendisi dünyasal şartların sonucu oluşan dünya düzeniyle kopma mantığıdır. Bu nedenle yörüngesinin belirgin zamanında bir toplumun okunması için keşfettirici bir prizma sunmaktadır. Bu prizma sayesinde araştırmacı ekonomik, sosyal, politik, dinî ve kültürel alanlar arasında ilişkiler yakalayabilir ve böylece parçalanmış bilgilere dayalı bir sosyal bütünlük kurabilir. ‹kinci avantaj, bu tutumun «kaçış» hareketleri anlayışına tuttuğu ışıkta mevcuttur, bir başka deyişle, en azından politik proje ifadelerine göre, zaman içinde yer alan yapılanmayı başaramayan şiddetli itirazlar. Üçüncü ve sonuncu avantaj, bu tutum olayın etkisini, oluşum anını taşıran zaman içinde incelemeye izin veriyor. Bir Mehdici olay çok nadir olarak bir Mehdi’nin kayboluşuyla sonuçlanır. Tersine sonraki oyuncular onu sürekli sahneye koyarlar. Onu yapıcı yıkıcı okumalarıyla yorumlarken, ona sürekli kendi kazanımlarıyla ilgili yeni çatışmacı anlamlar yüklerler. Olay olarak statüsü, sadık bir olay yazarın kronolojisini onarabileceğinden daha çok anlam ve okumalarla tesbit edilmektedir[5]”.

 

      Bununla birlikte, “mehdici mesajlar, karizmatik liderleri destekleyen şakirtlere, daha önce tanınmış ve anlaşılır kelimeler içinde anlatılmaları gerekir. Dahası, karizma bilinen olguların yeniden yorumu olmak zorunda. Mehdicilik, geleneksel dinin güçlü ve bilinen tasvirleri ve diliyle, iyice yerleşmiş semboller kullanarak ve yeniden canlandırarak  politik mesajını ifade ediyor. Bu tarz ortamlarda, yeni politik hedeşer için harekete geçirme, onların sadece dinsel olarak yansıdıklarında mümkün. İslam dünyasının bir ucundan diğerine mehdiler tarafından: cihat, hicret, emri bil maruf ve nehyi anil münker … terim ve sembollerinin tekrarlandığını görüyoruz. Bunlar, mehdici propaganda tarafından bolca kullanılan ve özel anlamlar kazanan islami geleneğin güçlü sembollerini oluşturuyor[6]”.

 

       “Tarihte kendilerine güçlü bir sosyal taban, yahut güçlü bir geçmiş bulamayan birtakım insanların Mehdi’liği dinî-ideolojik bir güç olarak kullandıkları görülmüştür[7]”. “Mehdizim fenomeni, kurtuluş hareketleri olarak deşişik şekillerde ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkış zamanları, yerleri ve kahramanları deşişse de, karakterleri genellikle aynıdır. Kurmak istedikleri dünya ütopiktir. Bütün din ve kültürlerde tıpkı İslam, Hristiyanlık ve Yahudilikte olduşu gibi bunalım içerisindeki bütün toplumlar bir kurtarıcı beklentisi içerisine girmişlerdir. Bazı kimseler, bu beklentiyi kullanarak önemli roller oynamak için, içinde bulundukları toplumun dinî ve kültürel deşerlerinden yararlanmışlardır[8]”.

 

       Olayın Aktörleri

 

1. Giritli Mehmet

 

         “1930 yılının sonbaharından itibaren biyografisi biraz daha belirginleşiyor ve kendini o tarihte Mehdi ilan ediyor. Manisa’da sık sık görüştüğü kişiler tarafından kurulan uygunluk sınavı konseyi ona Mehdilik unvanı veriyor ve derhâl ona itaat ediyor. Kendini Mehdi olarak kabul ettirdikten sonra altı kişilik bir grup kuruyor, üçü aynı onun adını taşıyor: “Mehmet”. Mehdici bir ibadete sadık grup, Kur’an’da da belirtildiği gibi “Rakîm mağarası” Dec çağı mağarasının “Yedi uyuyanlar”ının adından gelen “Kıtmir” adında koruyucu köpek tarafından eşlik ediliyor. Aynı zamanda gruba yabancı kişilerce anlaşılmaz kodlu iletişim dili kullanılıyor. Bununla birlikte Mehdi ve şakirtleri kendilerini aylar boyunca süren zikirlerden önce esrara vererek “kural dışı davranışlarıyla” dikkat çekiyorlar. Sakınarak ileri sürebilirim ki bu davranış, ilettikleri mesaja göre bir sapma olmaktan uzak bir ibadetin içinde yer alıyor: Bazı Hristiyan Mesihi deneyimlerde de gözlemleyebildiğimiz gibi “Dünyanın Sonu (Kıyamet)” sadece sosyal düzeni ve değerlerini çağ dışı etmiyor, aynı zamanda Esin’i de çağ dışı ediyor, çünkü Mehdi’nin gelişi onun haberci olduğu sonun yerine geçiyor[9]”.

 

       Olaydan beş veya altı ay önce Mehdi Mehmet, Hafız Ahmet’le konuşurken şöyle bir soru soruyor. «Kıyamet günlerinde bir Mehdi’nin çıkacağı herkesçe bilinmektedir. Bu Mehdi insan soyundan mı, yoksa gaipten mi gelecektir?» Hafız Ahmet; «Bütün peygamberler insan soyundan geldiğine göre, Mehdi’nin de insan soyundan olması gerekir», dedi, Giritli Mehmet. «‹şte o Mehdi benim. Bundan sonra mehdili ğimi ilân edeceğim» dedi. H. Ahmet kendisine «Sen bu işi yapabilir misin?» diye sorunca, «Yaparım[10]» diyerek, Mehdiliğini ilan etmesinden sonra, «Hafız Ahmet, Derviş Mehmet’i; kendi müritleri Ahmet, Etem, Mehmet Çavuş ve Hacı Hasan’ı Kısık Camii’ne davet ederek, onların huzurunda sınav yapmıştır[11]». Sınavdan başarılı çıkması üzerine Hafız Ahmet, Mehdi Mehmet’in elini öpmüş ve «Bu adam gerçekten evliyadır, siz de buna inanınız». dedikten sonra «Mehdi’ye dokunmayın[12]» diye bir de uyarı yapmıştır.

 

       Bir Manisalı olan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) farkında olmadan, bütün diğer mehdilerde olduğu gibi Giritli Mehmet’in karizmatik yapısını şu şekilde ifade ediyor:

 

       «Derviş Mehmet, bu dervişlik lakabını kendi kendine almış bir adamdır. O ne bir tekkenin postnişini ne de ileri gelen bir tarikat ehli idi. Sıradan bir berber, bir bağcı idi. Fakat, söz söylerken yanındakileri hemen tesiri altına alıyor. Ve hepsini burunlarından yakalayıp, istediği noktaya götürme gücüne sahip bulunuyordu[13]».

 

       Kubilay ve katili Derviş Mehmet, ikiside Girit asıllı, bundan dolayı Giritli Mehmet. Soyadı kanunu henüz olmadığı için Derviş veya Giritli olarak lakaplandırılıyor. Burada dervişlik müritlik anlamındadır. Asıl mesleği berberlik, 1923 yılında Manisa’da bekçilik yaparken Hafız Ahmet isimli birisiyle tanıştıktan sonra tarikate girmek istiyor, fakat esrar içtiğinden red cevabı alıyor ve terkedeceğine dair söz vermesi ona tarikat yolunu açıyor. Manisa evlendirme dairesinde memur olarak çalışırken uygunsuz davranışlarından dolayı işten atılıyor. Olaya altı ay kala kendini Mehdi ilan ederken bunu bir uygunluk sınavıyla pekiştiriyor. Menemen-Manisa arası 50 km’lik görev parkurunu geçmeden önce gruptan üçü eşlerini boşayıp yola çıkıyorlar. Tarikate sokan şahıs olay evvelinde üç ay boyuca Mehdi’nin evinde misafir olarak ağırlanıyor ve muska yazıyor ki Mehdiye kurş’un işlemesin. Giritli Mehmet, Menemen’de ”Bana kurşun işlemez” derken bu muskaya güveniyordu ki Kubilay’ın birliğinin tüfeklerindeki manevra mermileri onu yanıltmadı. Bundan ve kalabalığın alkışlarından aldığı cesaretle Kubilay’ın boğazını kesti. Döneme ait gazetelerden birinde, onun başka bir cinayeti olduğuna dair bilgi var. Kurduğu yedi kişilik gruptan dördü onun adını taşıyor: ”Mehmet”. Paşaköyü’nde (Osmanlı döneminde bir paşanın mülküymüş) ben mehdiyim, yanımdaki köpekte benim alametim olan kıtmir derken arkadaşlarına Ashab-ı Kehf’in adlarını veriyor.

 

      Derviş Mehmet, “Ben Allah’ı aşikâr gördüm, ölüler bana ayağa kalkar[14]” derken, hiç şüphesiz, metafizik iddialarla etrfındakiler üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmayı hedefiyordu.

 

       1930’un sonbaharında faaliyetlerin daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Bu yoğunlaşma Serbest Cumhuriyet Fırkasın’nın kapatılmasından sonraki döneme denk düşmektedir. Mahkeme tutanaklarından anlaşıldığına göre, hepsi bu partinin taraftarlarıydılar. Partinin kapatılması, Derviş Mehmet’in yaşadığı büyük hayal kırıklığı ve bardağı taşıran son damlalardan biridir[15].

 

       Yaşanan bunalım ve değişimlerin etkisiyle, kendisini bir kurtarıcı olarak görenler; tarih boyunca bu açık ve belirsiz kapıdan içeri girmiş, kelimenin gizemini kullanarak tarihe birçok kanlı sayfalar yazmışlar ve birçok insanı peşlerinden sürüklemişlerdir. Dönemlerindeki bunalımlar onları desteklemiş ve etrafarındaki toplumun bir beklenti içerisine girmesine neden olmuştur. Derviş Mehmet de bu beklentiyi iyi kullanarak zihninde tasarladığı kurtarıcı rolünü belirli aşamalarla ortaya koymuştur. Mehdilik konusunun tarikatlarde daha belirgin bir şekilde işlenmekte oluşu, ona taraftar bulma konusunda zorluk çıkarmamıştır Mehdiliği tasdik edilmiş ve taşımış olduğu unvanın gizemi onun isteklerini birer emir hâline getirmiştir. Yapılan sınavda neler soruldu ğunu tahmin etmek güç değildir. Bu konuyu işleyen hadislere uygun olup olmadığı testinden geçmiş olmalıdır. Ancak onun yeni fikirleri ve kendini daha inandırıcı yapmak için neler keşfettiği, daha sonra ortaya çıkacaktır[16].

 

       Giritli Mehmet bu günlerde çevresine şunları söyleyecektir: “Çok yakında o kadar meşhur olacağım ki, her gittiğim yerde bana secde edecekler. İsmim her yere yayılacak, adımı mübârek mehdi diye anacaklar. Siz de bunu işiteceksiniz. Belki biraz gecikecek ama herhâlde duyacaksınız[17]”.

 

       “Zikirler 1930 sonbaharının bir döneminde Manisa’da başladı ve komşu köylerde devam etti. Üç hafta boyunca devam eden bu kutsal zikir toplantılarında Mehdi rejimi devirip şeriatı getireceğini gizlemedi. Manisa ile Menemen’i ayıran 50 km.’lik görev parkurunu «bir isyan seli gibi» geçerken hiç kimse otoritelere haber vermedi. Köy muhtarları kırsal yasalara göre, bölgelerindeki yabancıları haber vermeye mecburken suskun kaldılar[18]”.

 

 

      

2. Sütçü Mehmet

 

       Menemen’in Bozalan köyünden olup, Manisa’nın Lalapaşa Mahallesi’nde otumaktadır. 63 yaşğnda, eski mesleği çiftçilik, daha sonra sütçülük yapmaya başlamış, 1925 yılında tarikate girmiştir.

  

 

3. Şamdan Mehmet

 

         Manisa’nın Ebekuyu Mahallesi’ndendir. 1902 doğumlu, mesleği bağcılıktır. 1927 yılında tarikate girmiştir.

 

4. Emrullah oğlu Mehmet Emin

 

       Manisa’nın Narlıca (Lalapaşa) mahallesi’nden olup 1901 doğumludur. Ailesinin soyu Bozköylüoğullarından gelmekte, evli, bir çocuklu ve okur yazardır. Mesleği bağcılık. Derviş Mehmet’in bağında amele olarak çalışırken, (olaydan altı ay önce) tarikate girmiştir.

 

         5. Giritli ‹smail oğlu (Küçük) Hasan

 

      «Manisa’nın Ebekuyu Mahallesi’nden olup, 1911 doğumludur. Mesleği bağcılık. Ailesinin soyu Bedavaoğullarından gelmekte, bekâr ve hiçbir eğitimi yoktur. Olaydan bir ay önce tarikate girmiştir[19]».

 

6. Mustafa Oğlu (Nalıncı) Hasan

 

         Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesi’nden, 1908 doğumludur. Mesleği nalıncılık, bekâr ve hiçbir eğitimi yoktur. 1928 yılında Derviş Mehmet tarafından tarikate sokulmuştur.

 

 

 

 

7. Ramazan

 

       Babası Mustafa, 1907 doğumlu, Manisa’nın Keçili köyünden olup, Manisa’nın Aktarhoca Mahallesi’nde oturmaktadır. Mesleği çobanlık, evli fakat çocuğu yoktur. Okur yazarlığı olamayan Ramazan olayın vahametini anlayıp Menemen yolundayken gruptan ayrılmıştır.  Gördüğü bir rüya üzerine gruptan ayrılışını ve sebebini şöyle anlatmıştır: «Beş altı aydan beri derviş oldum. Paşaköyü’nde silahları gördükten sonra korktum ve kaçtım. Daha sonraki olayları bilmiyorum[20]».

 

 

Neden yedi kişilik grup

 

       Grubun sayısının yedi olarak seçilmesi bir tesadüf değil, (Ashab-ı Kehf) “Yedi Uyuyanlar”dan etkilendiklerini göstermektedir. Bu sayının anlamı Paşaköy’de belirginleşecektir. Köpeklerinin adı da, aynı grubun köpeğinin adıdır “Kıtmir”. Bu kadar ince ayrıntıyla planlanan bu olayın, üç aylık bir hazırlık aşamasının ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Zira Paşaköy’e geldiklerinde Mehdi Mehmet arkadaşlarına “Yedi Uyuyanlar”ın isimlerini verecek ve konuşurlarken birbirlerine bu isimlerle hitap edeceklerdir. Halk arasında onların isimlerinin köpekleriyle beraber yedi oluşu, Derviş Mehmet’in kendine yedi uyuyanlardan bir isim takmadığını göstermektedir. Çünkü bu yapıdaki insanlar kendilerine Mehdi diye hitap edilmesinden hoşlanırlar[21].

 

1. Tatlıcı Hüseyin’in evinde yapılan toplantılar

 

Neler konuşulduğunu Mehmet Emin’den dinleyelim:

          «Her akşam zikredilirdi. Son gecelerin birinde, Mehdi bu evde beni küçük Hasan’ı, Nalıncı Hasan’ı ve Ramazan’ı ayırarak hep birlikte bir mağaraya gideceğimizi ve orada 15 gün boyunca sürekli zikredeceğimizi ve kendisine ilham nazil olacağını, Hazreti Peygamber’e de böyle nazil olduğunu söyledi. Menemen meselesi Manisa’da hiç konuşulmadı. Bu konuşma sırasında Sütçü Mehmet evinde bir Fransız filintası (silah) olduğunu ve onu alarak, M. Mehmet, Ş. Mehmet olduğu hâlde, üçü Paşaköy’e gidecekler. Daha sonra ben, Ramazan, Nalıncı Hasan, K. Hasan’la Paşaköy’ünde onlara katılacaktık. Oradan da Bozalan’a gidilecekti. Ve bu seyahatte halkı dine davet etmek için kasabalar, köyler, vilayetler gezilecek ve Mehdi Arabistan’a kadar, hatta Çin’e kadar giderek Hz. İsa ile Şam’da görüşecekti. Ve oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa devletlerini dahi dine davet edecekti[22]».

 

       Derviş Mehmet’in konuşmalarında Peygamber dönemindeki sıkıntılardan bahsetmesi, neden mağaraya gitmek istediğini de açıklamaktadır. Manisa’dan çıkarak Menemen’e gitmek istemeleri, onların yoğun bir baskı ve hicret duygusu içinde olduğunu göstermektedir. İslam Peygamberi Mekke’den Medine’ye hicret ederken üç gün mağarada kalmış daha sonra Medine’ye gitmiştir. Mehdi Mehmet’in aynı olayla bir benzerlik kurduğu anlaşılmaktadır. Yine tekke ve zaviyelerin kapatılması, ardından toplantı yaptıkları kahvehanenin kapatılması onların davranışlarını kısıtlamıştır. Olayı bu yönüyle ele aldığımız zaman, yine geriye dönük bir düşünme tarzıyla, İslam Peygamberinin “Mekke yılları”yla eşleştirme yapmış olabilirler. Zira şehirden uzak köylerde, gözden uzak bir şekilde, kendi yaşam tarzlarını sürdürmeye devam edecekler ve kendilerine daha uygun bir ortam bulacaklardır. Hissettikleri yoğun hicret duygusu, onlara en uygun yer olarak Menemen’i seçtirmiş olabilir[23].

 

Son toplantılar

 

       «Manisa’da 4 günden beri toplantı yaptıkları Tatlıcı Hüseyin’in evinde, son olarak 06.12.1930 cumartesi akşamı Mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet, Mehmet Emin, Hasan, Ramazan, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Hüseyin oğlu Ali’nin katıldığı bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda yapacakları olay hakkında görüşler ortaya konup, nasıl hareket edileceği planlanmıştır. Mehdi Mehmet, fiamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet Paşaköy’e gidecekler bir gün sonra da grubun diğer bir bölümü kendilerine katılacaktı. Toplantıdaki diğerleri ise arkalarından silahlanarak geleceklerini söylediler[24]».

 

“MENEMEN OLAYI” (23 Aralık 1930)

 

       “22 Aralık gecesi yine esrar âlemi yaparlar. Gece yarısına doğru, Derviş Mehmet ve beş kişilik grubu Menemen’e doğru yola çıkarken, Gediz ovası lacivert bir sabahı kucaklamaktadır. Avcı giysileri içinde, alacakaranlıkta ‘Kıtmir’ adlı köpekleriyle Menemen’e girerler[25]”.

 

   ATAŞE Başkanlığı Arşivi, Klasör: 135, Dosya No:1’de yeralan “Menemen Ayaklanması” isimli belgeye göre, Kubilay’ın olay yerine gelişi şu şekildedir: «Ayaklanan bu gerici topluluğun tehlikeli hareketlerini ilk seferde kontrol altına alabilmek amacıyla Menemen’de konuçlu 43’ncü Piyade Alayı’ndan Piyade Astğemen Mustafa Fehmi Kubilay görevlendirilmişti. Kubilay eratın cephane almasını beklemeden 26 mevcutlu müfrezesiyle birlikte olayın cereyan ettiği hükûmet konağına (Belediye Meydan’ında) doğru hareket etti. Ancak alınmayan cephane nedeniyle, askerler sadece manevralarda kullanılan kurusıkı mermilerle topluluğa ateş edince, Mehdi Derviş Mehmet “Bakın bana mermi işlemiyor, diyerek daha da cüretlendi[26]». Mehdinin ölmediğini gören halkın ilgisi daha da çoğaldı.

 

       “Kalabalığın bu korkunç gösteriye alkışlarından ve komutanlarının cinayetinden sonra etrafındakilerin kaçışından cesaret alan Mehdi eylemini bu şekilde açıklıyor: « Asilerin sonu böyle olur». Ve ekliyor: «Kan içmek190 günah ama bunun kanı meşru». Hiçbir tanıklık onun eyleme geçişini onaylamıyor (bir subayın kanının içilmesi). Sözleri rollerin alt üst olmasını belirtiyor: Düzenin yerine geçen, demek ki kutsal meşruiyyetin yerine geçiyor, Mehdi subayı veonunla birlikte iktidarı asi olarak, demek ki nitelendiriyor. Fakat bu eylem ve bu sözler aynı zamanda İbrahimî çağ öncesine bir dönüş belirtiyor. Bu anlamda Mehdi – ve alkışlarıyla kalabalık – sembolik bir öldürüşten gerçek bir öldürüşe geçiyor. Bu sırada kurbansal ibadete geri dönüş, kelimenin birinci manasınca semboliğin sonu anlamına gelmiyor. Tam tersine, kalabalığın attığı “Artık hükümet yok” çığlıkları gösteriyor ki Kubilay’ın kana bulanmış kafasıyla doğrudan, sembolik olarak Cumhuriyet öldürülmüştür[27]”.

 

       Kubilay’ın katliyle “Cumhuriyet ilk şehidini buldu ama ne şehit: Sivil hayatında öğretmen, Türk Ocağı’nın düzenlediği konferanslarda sürekli katılımcı ve Kubilay takma adını seçmiş, moğollu fatihin Marco Polo’yu koruması anısına, bu kurban yeni Türkiye’nin mükemmel sembolü! [28]”.

        

         09 Ocak 1931 Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde şu satırları okuyoruz: “Reis Mustafa Paşa, Kubilay’ın cami meydanındaki kan izleri başında asker beklettirmek suretiyle muhafaza etmektedir”. Olayın üzerinden 15 gün geçmesine rağmen, askerlerin nöbet tutmak suretiyle Kubilay’ın kan izlerini korumaları, şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini Kubilay ile simgeleştirmesinin en çarpıcı ifadesidir.

                                                                         Yakında:

                                                                 OLAYIN SEBEPLERİ

 

[1] BOZARSLAN, Hamit, “Komplo teorileri üzerine” tartışmalara bir katkı, Birikim Dergisi, Sayı: 183, 2004. 20-21 s.

[2] Öz, Eyüp, Menemen Olayı ve Turkiye’de Mehdicilik, 47numara Yay., 2007, 209.s.

[3] İdel, Moshé, Mystiques Messianiques de la Kabbale au Hassidisme XIII-XIV siècle, Calmann-lévy, 2005, 15-16. s.

 

[4] Bozarslan, Hamit, 100 Mots Pour Dire La Violence Dans Le Monde Musulman, Maisonneuve et Larose, Paris, 2005, 14-15. s.

 

[5] Bozarslan, Hamit, “Le Mahdisme en Turquie: “L’incident de Menemen” en 1930”, Revue Des Mondes Musulmans et De La Méditerranée, No: 91-92-93-94, “Mahdisme et millénarisme en Islam”, Edisud, Aix en Provence, Temmuz 2000. 298. s.

[6] Garcia-Arenal, Mercedes, “ Introduction” Revue Des Mondes Musulmans et De La Méditerranée, No: 91-92-93-94, “Mahdisme et millénarisme en Islam”, Edisud, Aix en Provence, Temmuz 2000. 14. s.

[7] Coşkun, Ali, Mehdilik Fenomeni, İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, 556. s.

 

[8] Öz, age., 2007, 19. s.

[9]

[10] KURTOĞLU, İsmail, Menemen Olayı, (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, Eylül 2000. 39. s.

[11] TBMM, Zb.C., Cilt 25, 74. s.

[12] TBMM, Zb.C., Cilt 25, 8. s.

[13] 16 Ocak 1931, Hakimiyeti Milliye

[14] 16 Ocak 1931, Yeni Asır

[15] Öz, age., 2007, 58. s.

[16] age., 58. s.

[17] 01 Ocak 1931, Serbest Cumhuriyet Gazetesi

[18] Bozarslan, “Le Mahdisme en Turquie: “L’incident de Menemen” en 1930”, 299. s.

 

[19] 21 Ocak 1931, Son Posta

 

[20] 17 Ocak 1931, Hakimiyeti Milliye

[21] Öz, age., 2007, 63-64. s.

[22] TBMM, Zb, Cilt. 25, 9. s.

[23] Öz, age., 2007, 62. s.

[24] TBMM, Zb, Cilt 25, 74. s.

 

[25] Çetinkaya, Hikmet, Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları, ÇaĞdaş Yay., 1977, 18. s.

[26] EGMPK., (T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığı), Yayın No: 129 ( EGMA), Döküman No: 13212–5/1.

 

[27] Bozarslan, “Le Mahdisme en Turquie: “L’incident de Menemen” en 1930”, 300.  s.

[28] Jevakhoff, Alexandre, Les Chemins de l’occident; Kemal Ataturk, Tallandier

1989, 411. s.

Aılntı. http://www.destegi.com/78-yildonumunde-mehdici-bir-itiraz-olarak-menemen-olayi

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum