ERMENİ MESELESİNDE KİLİT İSİM!

Fransızlar küt diye geçirdi AKUT Başkanı Mahruki, Ermeni meselesini çözecek kilit iki ismi açıkladı.

ERMENİ MESELESİNDE KİLİT İSİM!
25 Ocak 2012 - 20:19

[email protected]
twitter.com/HamitEteevrans


17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde 18 bin vatandaşın hayatını kaybettiği o zor zamanlarda Türkiye onları yakından tanıdı. Neredeyse her enkazın başında tüm ekipleriyle canla-başla çalıştılar.

1997 yılında kurulan ve Türkiye’nin arama-kurtarma konusunda ilk sivil toplum örgütü olan dernek, depremin yanı sıra dağcılık sporunda kaza geçiren ve çeşitli doğal afetler sonrasında arama-kurtarma çalışmalarını katıldı. Dünyanın birçok noktasında yardım koridoru oluşturan AKUT, Van depreminde de üzerine düşen sosyal sorumluluğu başarıyla tamamladı.

Bu başarı ağının arkasında ise hiç şüphesiz derneğin başkanı Nasuh Mahruki var.
Türk dağcı, yazar, fotoğrafçı Nasuh Mahruki’yle Etiler’deki homeofisi’nde buluşup, söyleştik…

Van depreminin PKK’nın işini zorlaştırdığını belirten Mahruki, Batı’nın Doğu’ya sahip çıktığını, Van depreminin o çirkin iddialarının ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koyduğunu vurguladı.

AKUT’un Van Depremi’nde dünyada bir ilki gerçekleştirdiğini kaydeden Mahruki, ‘AKUT’un bir mesajıyla kurtardığı hayat, Twitter’ın 2011’de ses getiren ilk 10 mesajı arasına girdi. Bu olay dünyada ilk kez oldu’ şeklinde konuştu.

İstanbul’da depreme yönelik yapılan hazırlıkların yetersiz olduğunu vurgulayan Mahruki, 50 bin riskli binada halen İstanbullunun oturduğunu belirtti. İstanbul nüfusunun azaltılması gerektiğini ve şehrin kurtuluşunun Anadolu’yu kurtarmakla başlayacağının altını çizen Mahruki, fabrikaların ve iş merkezlerin Anadolu’ya taşınması gerektiğini vurguladı.

Fransa Senatosu’nun aldığı kararı sert dille eleştiren Mahruki, “Bu tarihi bir olay, bir parlamentonun kararı asla olamaz! Fransa kendi bacağına kurşun sıktı, bedelini de ödeyecek” diye konuştu. Mahruki, Ermeni meselesinin çözecek iki kilit ismi açıkladı.

“Bu mücadeleyi ne Genelkurmay, ne de hükümet verebildi” diyen Mahruki, “Doğu Perinçek ve Mehmet Perinçek şu an hapiste. Mehmet Perinçek Rus arşivlerinden, Ermeni kaynaklardan kendisi buldu. Ama şimdi hapiste... Bir şekilde onlardan faydalanılsaydı daha etkili sonuç çıkarıldı. İspat edilen bir davayı bile hakkıyla savunamıyoruz… Bu haldeyken Fransızlar da küt diye geçirdiler işte" şeklinde konuştu.



İşte AKUT, Nasuh Mahruki ve gündeme dair öne çıkan sorular ve yanıtları:

-Her röportajımızda büyük bir sinerjiyle karşılıyorsunuz... Bunun bir sırrı olmalı, mutlaka. Sizden dinlesek… Bu sinerjinin sırrı nedir?

*Bilemiyorum, ben yaptığım her şeyi ciddiye alıyorum. İnsanlara, hayata saygı duyarak ve değer vererek yapıyorum, ondan her halde.

-Bu, beraberinde hem güveni getiriyor hem de böyle farklı bir karakteri de ortaya çıkarıyor aslında…

*Bence olması gereken bu zaten !

- Herkes böyle değil ama! Takdir edilecek bir durum bu...

*Aslında doğrusu bu. Ama insanlar, başka anlayışların, başka kavgaların mücadelesinde olduğu için olması gerekeni görünce takdir ediyor, halbuki takdir edilmesi gereken bir şey değil bu, olması gereken şey, bu.

- En son, Van depreminde gördük sizleri, iş başındaydınız, Akut olarak. Daha öncesinde de bir çok kurtarma görevini yerine getirdiniz…

*Tabi, bizim haftada 6 tane operasyonumuz var. 2011 yılında 250 civarında arama-kurtarma görevine katıldık, kurtardığımız insan sayısı 260, 270 civarında, sırf 2011’de.

- Şu anda….

*2012’nin ilk günlerindeyiz, Ocak ayında 7 kurtarma çalışmasına katıldık, 3 tane kurtardığımız can var, Van bölgesinde. Akut’un 30 tane ekibi, 1500 tane gönüllü çalışanı var, Türkiye’nin değişik bölgelerinde. Hazırız! 7/24… Çalışıyor çocuklar.

- Çok büyük bir ağ. Yönetimi İstanbul’da sanırım ?

*Tabi. Onun dışında başka illerde de operasyonel ekiplerimiz var. Yeni ekipler de kuruyoruz. Sürekli büyüyor, gelişiyoruz. Çünkü Akut, çok özel bir şeyi yakaladı. Türk insanın içinde olan en önemli, en büyük kabiliyet olan “hiçbir karşılık beklemeden, fedakarca, kahramanca başkaları için mücadele etme özelliğini” yakaladı.

Bu bizde, içimizde olan bir yetenekti, bir tek, uzun yıllardır unutmuşuz…

12 Mart, 12 Eylül darbesi Türkiye’nin üzerinde silindir gibi geçince herkesi bencilleştirmiş, bireyselleştirmiş, aman bırak sen mi düzelteceksin bu memleketi, böyle gelmiş böyle gider havasından çıkarttı Akut aslında Türkiye’yi. Ve herkes, “ bir dakka, biz de yurttaşız, biz de bu ülkenin sahibiyiz, yurttaş olmak demek yurdun sahibi olmak demek, o zaman ülkemize karşı sorumluluklarımız var, bir şeyler yapmamız lazım. İşte bir avuç dağcı -17 Ağustos’ta- çıkmış devletin yapamadığını yapmış” düşüncesiyle çoğu insan benzeri örgütlenmelere gitti. Akut’un içersine girdi. Böylece büyüdük bu günlere geldik. Sadece Akut büyümedi, büyük depremden sona Akut’un yaptıklarından feyz alarak kurulan yüzlerce organizasyon var böyle, onlar da büyüdüler.

- Aslına bakarsak öncü de oldunuz...

Akut aslında Türkiye’ye örgütlü toplumun güçlü toplum olduğunu öğretti. En önemli kazancımız bu oldu bizim. Sivil toplumun ne olduğunu, sosyal girişimciliğin ne olduğunu, örgütlü toplumun güçlü toplum olduğunu öğretti. Çünkü Türkiye’ye bir bakıyorsun çıkar amaçlı birlikler örgütlü, çeteler örgütlü, tarikatlar ve cemaatler örgütlü bir toplum…Geriye kalan insanlar dağınık. Dağınık olduğun için bir türlü iş birliği-güç birliği yapamıyorsun. Sinerjiyi yaratamıyorsun.

- 17 Ağustos’tan sonra Van depremi büyük bir yıkım oldu, kamuoyu olarak herkesi derinden yaraladı. Bir de sizden dinleyelim...

*Van depremi Türkiye için çok önemli bir süreç başlattı. Özellikle PKK tarafı, Türkiye’nin doğusu ile batısının koptuğunu iddia ediyordu. Türkler'le Kürtler'in bir arada yaşayamadığını anlatan saçma sapan sözleri vardı. Van depremi, bunun baştan sona büyük bir palavra olduğunu, Türkler'le Kürtler'in pek ala bir arada yaşadıklarını gösterdi. Van depremiyle Batı, resmen Doğu’ya aktı… Aklı başında kim varsa.

Van depremi PKK’nın işini zorlaştırdı!

4447 tane kurtarmacı, yüzün üzerinde arama kurtarma ekibinden gitti. 1800’ün üzerinde sağlık personeli gitti. Devlet bütün imkanlarını seferber etti. Halk da elinden geldiğince koştu. Batı Doğu’ya inanılmaz sahip çıktı. Van depremi PKK'nın işini zorlaştırdı. Onların o iddalarının ne kadar temelsiz olduğunu koydu ortaya.

- Sosyal paylaşım sitelerinde saçma-sapan iletiler yayıldı: “Allah’ın sopası yok” gibilerinden. Okudunuz mu?

*Münferid olaylar her yerde olur, her yer olur… Bütününe bakmak lazım… Binlerce insan bölgeye gitti, milyarlarca lira toplandı, Van’a aktı… Türkiye’nin aslında milletiyle beraber bir bütün olduğu, bu kriz, acil ve ruh haliyle ortaya çıktı. Marmara depreminde nasıl hassasiyet gösterildiyse, Van’a bölgenin hassas durumundan ötürü dahası gitti.

- Çadırlar yanıyor, tecavüz olayları… Bu işin sonu nereye gidecek, olumsuz haberler de duyuyoruz?

*Bu işin ayrı noktası, şüphesiz orada toplumsal bir travma yaşandı. Benim demek istediğim Türk milletinin bir arada yaşama arzusu.

- Devlet sınavını verdi mi, geçti mi, sizce?

*Muazzam destek verdi, bütün gücünü akıttı bölgeye, en ufak, suçlayıcı husus yok. Ama uygulamaya baktığında bölgedeki hassasiyetten, dirençten, proveke etmek için kullananlardan dolayı iş tabiî ki çok zorlaştı. Yani kayıplar, hatalar muhakkak oldu.

- Gittiniz mi, Van’a?

*Hayır. Ben gitmedim, bu sefer.

- Aldığınız son bilgiler nedir, bundan sonrası için?

*Akut’un işini biliyorsun; arama-kurtarma. Biz tamamen arama-kurtarma üzerine çalışıyoruz. Enkazdan hayat kurtarma olasılığı bittiğinde, bizimde işimiz biter. Van depreminde, 14 insanı enkazdan çıkardık, 3 kişinin de yerini tespit ettik, köpeklerimizle. Başka ekipler kurtardı. Bizim sorumluluğumuz orada bitti.

İnsani yardım konusu, yine Türkiye’nin çok iyi becerdiği bir konudur.

Türk Kızılayı 60 tane ülkede çalışıyor. Çatışma bölgelerine bile gidiyor. Son dönemde Tekin Küçükali, Kızılay’ın genel başkanıydı. Hükümetle anlaşmazlığa düştü. Bu tür büyük kurumlarda yönetim değişirse hemen toparlaması zaman alır. Türk Kızılayı’nın talihsizliği de Tekin Küçükali’nin istifasından kısa süre sonra Van depreminin olmasıydı. Neticede Türk Kızılayı, Türkiye’nin Kızılayı… 140 yıllık kurum… İlk süreçte böyle bir kaybı oldu.

- Enkaz altında, kurtarma çalışmaları esnasında ilginç anlar da yaşanıyor, Van depreminde de oldu mu böyle şeyler?

AKUT’un bir mesajıyla kurtardığı hayat, Twitter’ın 2011’de ses getiren ilk 10 mesajı arasına girdi.

*Van depreminde sosyal medya çok enteresan noktaya geldi aslında Haiti depreminde de fark edilmişti. Akut’un 17 ekibinden 194 gönüllü yolladık oraya. Genel merkezde 60 kişilik bir ekip çalıştı. 7 /24 çalışıldı, facebook’tan 7 bin tane mesaj geldi, 5 bin tane twitter mesajı geldi. Hepsi, ilgili yerlere yönlendirildi. Genel merkezde 60 kişilik özel ekip çalıştı, bu ekip, sosyal medayayı iyi bilen, takip edip-analiz yapan arkadaşlar. Van depremi sırasında gelen bir twitter mesajıyla anında bir hayat kurtarıldı. Okan Baylgen’in programında da duyuruldu, bu. Akut’un kurucularından Mehmet Tanrısever, Okan Bayülgen’le sınıf arkadaşı… Mehmet’in telefonuna gelen hepimizin telefonuna gelen twitter mesajını kontrol ettik, bunu da Akut’un üniversitede öğrenci toplulukları var, o çocuklar yapıyor bunu. O gelen mesajı teyit edildikten sonra Okan’ın programıyla yönlendirdik. Bölgedeki bizim ekip hemen gidip baktı ve oradan insan kurtardılar. Bu Okan’ın programından ilan edildi ve bu olay dünyada ilk kez oldu! Twitter dünyadaki 10 tane twitter olayından biri olarak bunu kabul etti, AKUT’un Van depreminde bir mesajla kurtardığı hayatları kabul etti.

- Önemli bir şey... Peki, Van depremini bir kenara bırakırsak, Marmara depremine gelelim, unutuldu mu?

*Unutuldu. Van depremi de unutulacak. Bahar gelsin, bitti gitti. Bunu da unutacaklar.

- Değil mi?

*Evet. Şu kıştan bir kurtulsun insanlar. Hepimiz unutacağız…

- Sokaklarda bazı okullar depreme dayanıklı olmadıklarından yıkılıyor, bir çalışma var gibi. Yeterli mi sizce?

*Ne mümkün. İstanbul’un yüzde 80’i kaçak… Hiç bir şey yapılmadı ki o binalara, hepsi duruyor.

- 1999’dan 2012’ye kadar AKUT gözüyle bakarsak İstanbul ve Marmara için neler yapıldı?

*Bir çok şey yapıldı ama yetmez! İstanbul gibi bir yerde her 5 kişiden birinin yaşadığı bu şehirde yapılanlar ne yazık ki yapılması gerekenlerin yüzde 10’u bile değil. Dünya bankasından gelen kredilerle okullar güçlendirildi, çok güzel bir hareket. Köprüler, viyadükler, yollar elden geçti. Ama vatandaş yıkılma riski olan binalarda yaşıyor, sonuçta. Yapılması gereken kentsel dönüşüm. Ama bu, şu anda yapılmaya çalışılan gibi yapılmaz. Kentsel dönüşüm olayı eski, köhne, deprem yönetmeliklerine göre inşa edilmemiş biliyorsun, Türkiye yolsuzluk-talan ekonomisi.

Yolsuzlukla, talanla, hırsızlıkla yapılmış binaların boşaltılıp, yıkılıp yerine yenisinin yapılması lazım. Şimdi bu yapılmıyor. Zaten zar zor boş kalmış yerlere dev dev bloklar dikiliyor, Kentsel dönüşüm diye… Eski bina zaten duruyor yerinde. Boş kalmış toprak araziye bina dikiyor, daha da kalabalıklaştırıyorsun. Bu değil yapılması gereken.

- Ne olmalı?

*Bir kere bu algımızı değiştirmemiz lazım. İstanbul’un nüfusunun azaltılması lazım. 14- 15 milyon kişi, son derece sağlıksız şartlarda yaşıyor. İstanbul, Türkiye’nin coğrafi olarak 80’de biri… Nüfus olarak 5’te biri. Her beş kişiden biri burada yaşıyor. Bunun ne kadar hastalıklı bir fotoğraf olduğunu görebiliyorsun değil mi? Bu böyle sürdürülemez. İstanbul’un kurtuluşu Anadolu’da iş ve istihdam yaratılarak, insanların doğdukları yerde karınlarını doyurmalarını sağlayarak, bir refah seviyesine kavuşacak şekilde yaşam sağlayarak göç etmelerini durduracaksın.

Kontrolsüz göç, sonucunda kaçak yapılaşma, plansız kentleşme. Birbirini takip eden durum. Köküne indiğindeyse işte sebebi, Anadolu’da insanların iş ve istihdam olanaklarına, insanca refah hayt şartlarına sahip olamadıklarıdır. Olamadığı içinde kalkıp göç ediyor. En kolay geleceği yerse İstanbul.

- Hepimiz trafikte 3-4 saat harcıyoruz günde. Korkunç bir şey bu!

İstanbul, Türkiye’nin toplam vergisinin yüzde 40’ndan fazlasının toplandığı bir bölge. İstanbul ve çevresi. Ekonomiye katkısı en yüksek seviyede… Ama sen bu insanların 4 saatini bir aracın içinde hapis halinde geçirtiyorsun… O 3-4 saati üretmeye odaklansa, Türkiye daha çok şey kazanır. Bu yüzden şehrin içindeki imalathaneler, fabrikalar bunların hepsinin dışarı çıkartılması lazım.

İstanbul için ne diyoruz? Finans, Kültür, Turizimin başkenti olacak diyoruz, değil mi? Hükümetin de söylediği bu senelerdir. Londra, Paris, New York gibi finans, kültür, tarih başkenti olması gerekirken, toplamın 5’te birini doldurmuşsun. Böyle bir hayat sürdürülemez! Ve bu Türkiye’ye çok büyük zarar veriyor.

Nüfus azaltılacak,

Yıkılma riski olan binalar yıkılacak,

Yerine yenileri yapılacak.

Riskli binaların derhal boşaltılması gerekiyor.

Deprem randevu alarak gelmez. 5O bin riskli binanın yıkılacağını biliyoruz mu diyeceğiz, ya yarın sabah deprem olursa!

- Bile bile lades…

*Evet. Bile bile lades… Allah korusun, öyle bir şey düşünmek bile istemem, ama olursa Türkiye 10 yıl geriye gider. Telafi etmek de on yıllarca geriye götürür. Böyle bir şey yapmaya hakkımız yok.

- Böyle bir durumda kimse kimseyi kurtaramaz ki...

*Biz Türküz! Elimizden gelenin en iyisini yaparız. Onu da atlatırız. Ama bu iş onu da atlatma, bunu da atlatma işi değil. Biz her şeyi atlatırız, nükleer savaşı bile atlatırız. Ne gereği var!

İstanbul’un kurtuluşu Anadolu’da başlar !

Türkiye’ye zamanında -1950’lerde bu kara taşımacılığı noktasında- bir politik tercih yaptırdılar. O günün siyasi ikitidarları da bayıla bayıla yaptılar bunu. O hatalı tercihin bedelini ödüyoruz. 17 Ağustos’ta da bu bedeli ödüyoruz, hala da ödüyoruz. Ülkenin bütün endüstriyel , sanayi kara taşımacılığının demiryolu üzerinden mi deniz yolu üzerinden mi yapmak stratejik bir karardır.

Taşımacılıkta, doğrusu demiryoludur…

Gelişmiş olan ülkeler endüstriyel taşımacılığını demir yolu üzerinden yapar. Çünkü demir yolu kurulum maliyeti yüksektir ama kullanım maliyeti çok düşüktür. Kara yolunun, kara taşımacılığının kurulum maliyeti de kullanım maliyeti de yüksektir. Petrol ve türlerine, otomotiv sektörüne, yedek parça sektörüne bağımlı yapar. Kendini kurtaramazsın!

Türkiye en çok kamyon bulunan bir ülkedir, söylenegelmiştir. Niye? Demir yolun yok, olmadığı için her şeyi kamyonla taşıyorsun. Çok daha maliyetli taşıyorsun. Almanya’da Woswagen fabrikasının içine kadar demir yolu girer, hammadde demir yoluyla gelir, fabrikadan demiryoluyla çıkar. Bu kadar etkin bir sistemdir.

Türkiye’ye 1950’li yıllarda yapılan dış yardımlar ön şartla verildi! Demir yolu yapmayacaksınız şartıyla verildi. O günün iktidarları da bunu kabul ettiler. Yıllar sonra yaşadığımız -17 Ağustos- korkunç felakette faturasını ödedik bunun. Niye?

Kara taşımacılığı pahalı bir yöntem olduğu için, sermaye kendisine en yakın yeri seçti. Sermaye nerede, Türkiye’de. İstanbul’da. Para her zaman İstanbul’da. Sermaye kendisine en yakın bölge olarak Kocaeli- Marmara bölgesini seçti. Ama Marmara, 1.derece deprem bölgesi! Kuzey Anadolu fay hattı üzerinden geçiyor. Buraya Türkiye’nin bütün ağır sanayi yatırımını yapmak Statejik hata! Politik tercih yüzünden yapılan bir hata!

18 bin insanımızı kaybettik

On milyonlarca dolarlık yatırımımızı kaybettik, hatırlayın Tüpraş yangını…

Geldik bu güne. Onun beraberinde gelen bir başka problemde işte bu kontrolsüz göç meselesi… Bütün fabrikalar burada, buraya doldurmuşsun. Bütün bir Anadolu dururken… Anadolu’da topraklar boş duruyor…

Oradaki insanlar da haliyle bu bölgeye göç etmişler. Terör bile bundan besleniyor. Peter R.’ın bir sözü var “bu günün sorunları dünün çözümleridir” dün çözüm olan şey o günü kurtarıyor belki ama emin ol aradan 50 yıl geçtikten sonra senin için saatli bombaya dönüşüyor. Kimin kucağında patlayacağı belli değil. 17 Ağustos 1999’da Bülent Ecevit hükümetinin kucağında patladı. Daha sonraki dönemde AK Parti'nin kucağında da patlayabilirdi. İşte bir karar aldığımızda hem bu günü hem daha da ötesini kurtarması lazım. Ne yazık ki Türkiye çok günlük yaşıyor…

- Bilinçlenmedik mi hala?

*Bilinçlenmedik. Bu şehir hala göç alıyor. Nüfus azaltılmadan şehrin hiçbir problemi çözülemez.

Bir kere akla aykırı bir karar!

- Konumuzun dışına çıkıp, sizin siyasi bakışınızı da merak ediyoruz, açıkcası. Fransa’nın Ermeni meselesi hakkında sergilediği son tutum için ne düşünüyorsunuz?

Akla aykırı. Böyle bir karar alınamaz. Bu tarihi bir olay, bir parlementonun kararı asla olamaz! Seni düşünceden hapse atıyor, var mı böyle bir şey. İnanmıyorum kardeşim Ermeni soykırımı yapıldığına diyemiyorsun… Var mı böyle bir saçmalık. Fransa kendi bacağına kurşun sıktı, bedelini de ödeyecek. Türkiye için kötü bir fotoğraf; bu mücadeleyi bir türlü doğru düzgün veremedi, vermekle yükümlü olanlar da veremedi. Genelkurmay, hükümet… Doğu Perinçek, Mehmet Perinçek var, onlar da zindan da şu anda. Mehmet Perinçek Rus arşivlerinden, Ermeni kaynaklardan kendisi Genelkurmay’dan önce gitti buldu. Ama şimdi hapiste. Bir şekilde onlardan faydalanılsaydı daha etkili sonuç çıkardı. İspat edilen bir davayı bile hakkıyla savunamıyoruz…

- Peki, Türkiye’nin yaptırım kararları vs…?

*Hiçbir şey olmaz. Bu mücadele öyle kazanılmaz. Lozan’a Doğu Perinçek’le beraber ben de gittim. Lozan’da, o Lozan anlaşmasının imazlandığı odada basbas bağırdık: Ermeni soykırımı, emperyalist bir yalandır, diye. Çünkü öyle! Ve de hukuk süreci başladı vs.. İsviçre geri adım attı, bu mücadele böyle kazanılır. Yaptırımla vs.. ile olmaz. Göz boyamalarla olmaz. Türkiye’nin Genelkurmay, hükümet, medya vb. unsurlarıyla topyekün cephe halinde kazanılır. Ama Türkiye ne yazık ki hiç buralarda değil…

Herkes dağılmış durumda, herkes kendi başına gelen belayla uğraşmakta. Bu haldeyken Fransızlar da küt diye geçirdiler işte !

- Durum vahim...

*Çok vahim. Ve bu neden bu kadar önemli? Almanlar Yahudi soykırımını nasıl atlattılar? Naziler yaptı dediler. Hitler ile Naziler... Hitler ve Naziler, senin büyük baban! Almanlar bu işi Naziler ve Hitler üstüne attı, yırttı. Almanlar dünyanın en medeni en gelişmiş ülkesi olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Biz Türkler bunu atlatamayız. Biz Türkler'in, dünyaya kattıkları onca şey bir kalemde unutulacak, Türkler soykırımcıdır mesajı(!) alnımıza yafta olarak yapıştırılacak.

- Bu konuda sizin bir araştırmanız oldu mu?

*Ya bu saçma bir şey, kültürümüzde misafirperver milletiz, bütün dünyada anlatılan bir şey. Ermeniler Sadıkay-ı Millet olarak bin yıldır bizle beraber, komşumuz, kardeşimiz olarak yaşamış bir millet. Rusların kışkırtmasıyla –emperyalistler böyle oynarlar- dolduruşa geliyorlar. İngilizler Rumları, Kürtleri, Ermenileri kışkırtır.

- Mahruki Arapça bir kelime sanırım...

Mahrukî, ateşte yanarak ölmüş demek… II. Mahmut zamanında, büyük büyük dedem, Kaptan-ı Derya Ali Paşa, İngilizler'in kışkırtmasıyla isyan eden Rumlar'ın -Sakız isyanı- isyanını bastıran kumandan… Sakız adasında Müslüman halkı katletmeye başlıyorlar, dedem isyanı bastırıyor, fakat daha sonra bir baskınla amiral gemisini yakıyorlar ve dedem o isyanda o gemide yanarak ölüyor. Mahrukî deniyor, ateşte yanarak ölen kimse. Emperyalistlerin, Osmanlı’daki etnik unsurları kaşımasına bir örnek işte benim dedem… Aynısını Ruslar Ermenilere yapıyor, toprak vaadiyle… İsyan ediyorlar ve İttihat-Terakki’nin başka çaresi kalmıyor, tehcir yapmaktan.

Tehcir, sonuçta yer değiştirme. Bunu II.Dünya savaşında Amerikalılar da yapıyor, Japonlar'la savaşa tutuştuklarında ülkedeki bütün Japonlar'ı Amerika'nın ortasına bir yere topluyor, sonuçta bir savaş var, dış unsurla mücadele ederken iç unsurla da mücadele edemezsiniz. Kaldı ki Ermenilerin başbakanları da da söylüyor, Türkler haklı, doğru yaptıkları diye. Ama biz bu tarihsel gerçeği bir türlü anlatamıyoruz. Doğru olan bir şeyi savunamıyoruz. Bu iş çok yanlış yönetildi.

- Peki geçer mi?

*Geçmez olur mu? Tabiî ki buradan bunları konuşmak kolay benim için. Onların yapması zordur ama bu işi yanlış yönettikleri besbelli. Mehmet ve Doğu Perinçek’i sal üstlerine, bak nasıl çözülüyor mesele.

- Bu konu çok önemli. Daha önce böyle bir detay sunmuş muydunuz?

*Hayır. Bu işin en önemli savaşçıları zindanda… Var mı böyle saçmalık. Yine tut orada. Ama yardım iste bu konuda. O şartlar altında da yardım ederler, ben inanıyorum.


 yazete.com


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum