ECEM NUR KUŞÇU:BEYAZ ZAMBAKLAR TÜRKİYESİ

Tarihi gerçeklikler kitapta yazanları desteklemese, ütopik denilebilecek güzellikte bir hikaye.

ECEM NUR KUŞÇU:BEYAZ ZAMBAKLAR TÜRKİYESİ
24 Ocak 2015 - 21:28 - Güncelleme: 24 Ocak 2015 - 21:31

BEYAZ ZAMBAKLAR TÜRKİYESİ

 

Bir vazifeli kitap Beyaz Zambaklar Ülkesinde. Rus yazar Grigory Petrov’un Finlandiya seyahatleri sırasında tuttuğu notlardan oluşuyor. Türkçeye Ali Haydar Taner tarafından kazandırılan eser Mustafa Kemal Atatürk’ün tavsiyesiyle askeri okullarda okutulmaya başlanıyor ve bugün hala da öğrencilere önerilen önemli bir eser. Kitap ve yazarı arasında doğrudan bir ilişkilendirme yapmak her zaman çok doğru olmayabilir. Fakat Petrov’un çocukluğunun geçtiği yer ve sahip olduğu hayat şartları, onun aynı zamanda hayat mücadelesini de yönlendiriyor. Hem kitapta anlatmaya çalıştığı hem de hayatı boyunca uğrunda çabaladığı mesele; insanın eğitilmesi ve bu eğitimin sonucu olarak insanın yücelmesi, hak ettiği konuma ulaşması. Toplumdaki insanların birer birer yücelmesi, o milletin ya da toplumun da yükselmesi demek, ki Petrov bunun fazlasıyla farkında. Önceleri bu mücadeleyi bir papaz olarak yürüten yazar, daha sonraları dini kimliğinden ve kiliseden uzaklaşarak mücadelesini işçi sınıfına ve köy insanına yaklaşarak sürdürüyor.

Tarihi gerçeklikler kitapta yazanları desteklemese, ütopik denilebilecek güzellikte bir hikaye. Bataklıklar ülkesi Finlandiya’nın (Suomi) küçük ama cesur bir aydınlar grubunun önderliğinde beyaz zambaklar ülkesine evrilişini anlatıyor. Aydın Snellman ve onun gibi birkaç aydın arkadaşı tüm emeklerini Finlandiya’nın eğitimsiz ve kötü hayat koşulları altında yaşama tutunmaya çalışan insanları eğitmeye verir. Köy kasaba demeden gezip insanları aydınlatmaya çalışırlar. Daha sonra bu çabaları/ emekleri memurlar,  köy papazları, doktorlar, subaylar, öğretmenler gibi eğitim düzeyi daha yüksek olan kimseler tarafından takdir bulur. Ülkenin her köşesinde düzenlenen ve toplumdaki tüm kesimlere hitap etmesi amaçlanan konferanslar toplumda ivedi bir bilinçlenmeye neden olur. Herkes artık daha medeni yaşamanın gerekliliklerini öğrenmeye başlamış; yaptığı işi en iyi şekilde yapmanın önemini idrak etmeye başlamıştır. Gittikçe yaygınlaşan halk üniversiteleri ve onların gönüllü profesörleri insanları yönlendirmeye, içlerindeki sahip oldukları yetenek ve azmi ortaya çıkarmaları konusunda halkı yüreklendirmişlerdir. Böylece Reçel Kralı Jarvinenler, Ayakkabı Kralı Okunenler, Yumurta Kralı Tomas Golbeler ortaya çıkmıştır artık. Bu kimseler yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeyen, onurlu kimselerdir. Yaptıkları işte birer dünya markası olma amacıyla çalışan ve böylece ülkelerine de uluslararası alanda birer referans olan kimselerdir. Fakat aynı toplumdan Haydut Karokepler de çıkabilir, mümkündür. Karokep de Jarvinen de aynı milletin evlatlarıyken onları bu denli farklı yollara –iyiye veyahut kötüye- sevk eden/ yönlendiren nedir? Hiç kuşkusuz eğitim!

Kitabın vurguladığı bir diğer önemli nokta da tarihe yön verenler. Tarihe yön verenler liderler midir yoksa toplumlar mı sorusu hep tartışılagelen fakat kesin bir neticeye varmanın pek mümkün olmadığı bir sorudur. Yazar bu konuda kendi görüşlerini beyan etmeden evvel iki büyük düşünürün bu konuya yaklaşımlarını bizimle paylaşıyor. Ünlü ingiliz düşünürü Carlyle bu konuda lider/kahraman merkezli bir tez ortaya atıyor. Carlyle’a göre “Millet yalnız cansız bir kil tabakasından ibarettir; eğer bir sanatkarın eline geçmeyecek olursa, ebediyen şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır”. Öte yandan Tolstoy bunun tam aksini iddia ediyor ve ekliyor: “Hayatı yaratan, olayların istikametini çizen ve bunların karakter ve rengini veren münferit şahıslar, Napolyonlar değildir, halk kitlesinin kendisidir”.  Şimdi Carlyle mı haklıdır yoksa Tolstoy mu? Kitabın yazarı Petrov bu konuda heptencilikten uzak kalmayı ve her iki kesime de ölçülü derecede pay biçmeyi uygun görüyor. Yani Snellmanlar’ın liderliği Jarvinenler’in emeğiyle örtüştüğü ve birlikte ilerleyebildiği ölçüde anlamlı ve değerli. Sonuç da ortada ki bugün bataklıklar ülkesi olan Finlandiya’nın beyaz zambaklar ülkesine dönüşümünü hayranlıkla okuyor, eğitim sistemlerini takdir ediyoruz.

Bu kitap vazifeli bir kitap dedik en başında. Bu kitapla ilgili kısa bir anımı paylaşmak istiyorum tam da vazife demişken.  Yaklaşık dört beş yıl önce bir aile dostumuz bu kitabı okumamı şiddetle tavsiye etmiş ve kitabı da hediye etmişti bana. Fakat bir koşulu vardı. Bu kitabı okuduktan sonra en az üç kişiye hediye etmem, okutmam koşulu vardı. Ve ben de hediye ettiğim kişiye aynı koşulu tekrarlayacaktım ( muhtemelen bu kitap onun eline de bu yolla geçmişti, ‘iyilik yap iyilik bul’ zincirindeki gibi). Kabul ettim hemen tabi ki. O zaman bu yaptığının ne kadar önemli olduğunu ya kitabı henüz okumadığımdan ya da eğitimin bir ülke için ne kadar önemli hatta en önemli şey olduğunu anlayamadığımdan idrak edememiştim. Fakat şu an anlıyor ve o kişiye sonsuz bir saygı duyuyorum. Evet, bu kitabı okumuş olmanın da sorumluluğ bu. Bu yazıyı okuyan, bu yazıyı okumakla kalmayıp kitabı da okuyan/ okumaya karar veren güzel insan(lar)! Artık bu sizin de sorumluluğunuz. Ben üzerime düşeni yaptığımı düşünüyorum (sadece bu yazıyı yazdığım için değil, 3 kişi koşulunu da yerine getirdiğimi belirtmek isterim!).  Bundan sonrası, Allah kerim. Beyaz Zambaklar Türkiye’sinde buluşmak üzre, şimdilik hoşçakalın.

 

Ocak 2015/ Ankara

ECEM NUR KUŞÇU

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum