Devlet elbette özür diler, dilemeli de

23 Aralık 2013 / MUHSİN ÖZTÜRK Türkiye’de pek çok açılım yapılmışken ilerlemenin olmadığı yerlerden biri de Alevilerin talepleri. Abant toplantısında, yeni büyük siyasi meseleler üretmeye devam eden devlet yapısı da konuşmalara dâhildi.

Devlet elbette özür diler, dilemeli de
27 Aralık 2013 - 20:03

Türkiye’de işler normal gitseydi; şu anda, Alevilik-Sünnilik meselesinin ele alındığı 30. Abant toplantısının sonuçlarını konuşuyor olacaktık. İşler öteden beri yolunda gitseydi; Alevilik meselesini de zaten hiç konuşmuyor olacaktık!

Daha başlarken  ‘mesele’ demeyelim diyor, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Besim Dellaloğlu: “Niye Aleviler, Kürtler yahut başörtülüler mesele olsun ki? Ama siyasal sistem ve devlet, Türkiye toplumu ve onun çıkarları üzerine inşa edilmediğinden topluma dair ‘meselelerimiz’ maalesef eksik olmuyor.“ Dellaloğlu’na göre siyasi akıl ve elit, toplumla arasına sürekli filtreler koyarak toplumdakinin siyasal alanda vücut bulmasını sürekli kontrol ediyor. “Kürt meselesine karşı etnik Türklük, Alevilere karşı Sünnilik bir filtreye dönüşüyor. İslam’a karşı da laiklik. Filtreleri makul bir süratle, makul bir şekilde ortadan kaldırmalıyız.” Türkiye, geçen 90 yıla rağmen toplumsal taleplerini devlete ulaştıramamış, filtreleri aşsa bile bunu koruyamamış insanlar topluluğunun yaşadığı bir ülke hâlihazırda.

Alevilik tarihini üç dönemde inceleyen Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın 16. yüzyıl Osmanlı Safevi mücadelesini Aleviliğin oluşumunda temel aşama gördüğünden söz etmesi tartışmayı da beraberinde getiriyor. Şah İsmail ve Yavuz Selim mücadelesinde, Safevilerin Anadolu’nun içlerine kadar uzanan örgütlenme ve propaganda gücü, yine İpekyolu’nun Karadeniz’e kaydırılması ve Avrupalılarla Safevilerin anlaşmaları gibi meselelere Osmanlı’nın kimilerine göre verdiği kaçınılmaz tepki çok derin acılar doğuruyor. Bu iki devlet arasındaki gerilimin düştüğü ilerleyen yıllarda Alevilik ile Sünni tarikatlar arasında alışverişin, geçişkenliklerin ve benzerliklerin oluştuğu da bir gerçek. LDT Alevi Araştırmaları Direktörü Şenol Kaluç’a göre bu benzerlik ve yakınlık Cumhuriyet’le beraber ortadan kalktı.

 30. Abant Platformu’nda konuşmacılar, “Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” ana başlığı altında fikirlerini paylaştı.

“Osmanlı döneminde Sünni tasavvuf ekolleriyle Alevilik arasında büyük bir bağ var. Cumhuriyet’in başlangıcında tekke ve zaviyelerin kapatılması, tasavvuf kültürünün yok edilmesiyle bu ortadan kalktı. Muharrem ayı ile ilgili Kadiri ve Nakşibendilerin ritüellerini görüyoruz. Başta, Aleviler Cumhuriyet’i dostmuş gibi gördü ama bir süre sonra tehdit olarak algılandığını fark etti. Dedelerimiz hâlâ yürürlükte olan kanunlara göre suçludur. Cumhuriyet ve Diyanet İşleri bizim aramızdaki bütün benzerlikleri yok etti. Alevilikte bekçilik önemli bir mevki hâline geldi. 19. yüzyılda Nakşibendi ile Alevi dedesinin sakalı arasında fark yok. Alevi dedelerinin sakallarını Osmanlı kesmemiştir.”

Aleviler ve Osmanlı ilişkisi şüphesiz gergin bir ilişkiydi; Cumhuriyet’le başkalaşsa dahi normalleşmiş de gözükmüyor. Elbette bütün konuşmalar bu kadar gergin geçmedi. Sorunun ana kaynağı olarak Osmanlı’yı görme eğilimi her zaman var olduğundan Müfit Yüksel, Yavuz dönemi ve sonrası katliam vurgusunun abartısına işaret eden belgelerle gelmişti. Yine başka bir tarihçi aynı tarihlerde Safevi topraklarında katledilen Sünnilerin rakamlarını paylaştı. Bu şaşırtıcı bir bilgiydi pek çok kişi için. Karşılaştırmalı tarihçilik, yapılan her şeyi izah etmiyor elbette. Toplantı boyunca “Ben Yavuz’un ardılıyım.” diyen olmadı ama Reha Çamuroğlu kendini Şah İsmail’in ardılı ilan etti! 3. Köprü’nün ismi gündeme geldiği bir anda Mümtaz’er Türköne de “Marmaray’ın ismi niye Şah İsmail olmasın?” önerisini dile getirdi.

SHP ekolünden eski bakan Ziya Halis ‘bugüne gelelim’ diyor. Ona göre tarihsel konular önemli, ama sonu gelmez. “Bugünü, bugünün kavramlarıyla, özgürlükler, eşitlik, eşit yurttaşlık, katılımcılık ve empati çerçevesinde ele almalıyız. Alevilerin talepleri karşılanmayacak şeyler değil. Aleviler; cemevleri, zorunlu din dersi, Diyanet İşleri’nin yeniden yapılanması konularında hemfikir. Bunlar yerli yerine getirilmeli. Demokrasi gelişirse sorunların çözüleceğine dair inancımı koruyorum.”

Alevilerin Diyanet İşleri ile ilgili eleştirileri biliniyor. Toplantının önemli bir bölümünde Diyanet’in kuruluş felsefesi, darbe dönemlerindeki tutumu, hutbeleri tartışılıyor. Aynı zamanda Diyanet’in lüzumunu anlatanlar da oluyor. Uzun bir Diyanet ve Cumhuriyet tartışmasından sonra 1960’larda Türkiye’nin ilk Alevi partisinin kurucusu Mustafa Timisi şaşkınlığını gizlemiyor. “Sünnilerin mevcut düzenden de devletten de çok memnun olduğunu zannederdim. Öyle değilmiş.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum