CUMHURİYET - Nihad SÂMİ BANARLI

CUMHURİYET - Nihad SÂMİ BANARLI
03 Şubat 2020 - 19:16 - Güncelleme: 03 Şubat 2020 - 22:35

Türk Milleti de 1923 yılında cumhûriyet rejimine böyle bir meziyetle girdi. O târihte, müşterek istiklâl mücâdelesi, bu asîl milletin her ferdini birbirine derin bir sevgi ve saygıyla bağlamıştı. Devrin Büyük Millet Meclisi, daha 1920 yılı 23 Nisan’ında “Hâkimiyet Milletindir”, derken Cumhûriyet ruhunun bütün Türk gönüllerindeki sıcak ve samîmî akislerine tercüman oluyordu. Türkiye Türkleri, Osmanlı İmparatorluk âilesi gibi, bir başka milletin târihinde görülmemiş derecede şerefli bir hükümdar âilesini Cumhûriyetin kuruluş yıllarındaki canlı ve samîmî ruhuna kuvvetle inanarak; sessizce fedâ ettiler. Köylüye samîmîyetle “efendi” diyen Atatürk’ün defâlarca Cumhurbaşkanı oluşundaki mesud tekerrürü aslâ yadırgamadılar. Bu büyük adam sağken, hiçbir Türk, Atatürk’ün hâricinde bir Cumhurbaşkanı olabileceğini tasavvur bile etmek istemiyordu. Fakat bu büyük adamın ziyâından sonra Türkiye’nin dâhilî hayâtına yeniden târihin ve tâlihin insafsızlığı karıştı. Bilhassa İkinci Dünya Harbi’nin zor ve kritik yıllarında kanunlarımızın iklim ile, coğrafya ile, toprakla, inanışlarla, geleneklerle, velhâsıl millî ruh ve millî vicdanla ilgisi şiddetle azaldı. Milletin fikir hürriyetini, inanma hürriyetini, hatta dil hürriyetini baltalayanlar oldu.

Hudutsuz ve kanunsuz kazanmalar, ihtikâr ve karaborsa, milletimizin yalnız maddî sıhhatini değil mânevî sağlığını da rencide etti. Türk Milleti gibi, müşterek zaferlerin, müşterek inanışların, hatta müşterek felâketlerin, azîz bir toprak üzerinde, birbirine bağlayıp, sarsılmaz kütle hâline koyduğu bir millet içinde yalnız kendi menfaatini düşünerek, başkasını zararı, hatta felâketi bahasına, kazanç ve ikbal temin edenlere rastlandı. Başka çağlarda az çok mümkün görülen bu dalâletlerin cumhûriyet çağında olmaması gerekirdi. Çünkü “içtimâî adâletsizlik” hâdisesiyle cumhûriyet rûhu arasında herhangi bir anlaşma tasavvur edilemez. Nitekim, Türkiye’de Cumhûriyet’in ikinci devresi, en çok, bu yüzden kapandı.

*

Bugün, Türk topluluğu, kendi eliyle kurduğu cumhûriyetin üçüncü devresidir. Bu devrenin, kahramanlık gibi, insan haklarına inanmak ve saygı göstermek gibi, fıtrî ve ezelî fazîletlerimizin, dünya ölçüsünde tekrar şöhret kazanması şeklinde, mesut bir başlangıcı vardır. Fakat bizim, maddî, mânevî her türlü kabiliyetlerimizle tam bir kalkınmaya yönelmemiz için yeryüzünün bütün milletlerinden daha hummâlı ve sistemli bir çalışmaya ihtiyâcımız çoktur. Bu çalışma devresinde Türk halkının, cumhûriyet anlayışını artık devlet dâvâsı olarak kuvvetle benimseyip, daha süratle yürütmesi gerekir. Çünkü, bugün hâlâ aramızda eski-yeni târihin bâzı kötü mîrasları yaşamaktadır. Aramızda, vicdan dünyâlarını kaybetmiş kimseler tarafından işlenen birtakım maddî-mânevî cinâyetler eksik olmuyor. İhtirâsın, sefâhatin, ölçüsüz eğlencenin, lüksün, isrâfın ve içtimâî adâletsizliğin, topluluk içindeki çeşitli tezâhürleri, hâlâ, ulaşmak istediğimiz hakîkî saâdetin birer düğüm noktasıdır.

Söz hürriyeti, fikir hürriyeti, dil hürriyeti, cemiyet kurma hürriyeti gibi büyük hürriyetler elde etmiş bir yurtta ferdlerin birbirine ısınması, cemiyetlerin birbirine ısınması, köylerin, şehirlerin, halkın ve aydınların birbirine ısınıp birbirleri için fedâkarca çalışması beklenir.

***

Nihad SÂMİ BANARLI, DEVLET VE DEVLET TERBİYESİ, 2. BASKI, S. 90-94.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum