ÇÖZÜM: BEYAN, BÜRHAN, İRFAN SENTEZİNDE - Yazan: Prof. Dr. Nurullah Çetin

ÇÖZÜM: BEYAN, BÜRHAN, İRFAN SENTEZİNDE - Yazan: Prof. Dr. Nurullah Çetin
01 Ekim 2019 - 01:01 - Güncelleme: 01 Ekim 2019 - 01:06

ÇÖZÜM: BEYAN, BÜRHAN, İRFAN SENTEZİNDE

Bugün Müslümanlar paramparça, perişan ve sapmalar, saptırmalar içinde savrulup durmaktadır. Kimisi tarihselciliğin gericiliği içinde debelenmekte, kimisi salt akılcılığın yetersizliği içinde hapsolmuş, kimisi de çarpık bir tarikatçılığın rezilliği içinde sürünmektedir.

İslam’ın asıl kaynakları “beyan”, “bürhan” ve “irfan”ı organik bir bütünlük içinde vererek ahenkli, sağlam ve hakikatlı bir âlem görüşü sunduğu halde, günümüz Müslümanları bu bütünlüğü hem parçaladılar, hem de içini boşaltıp aslından saptırarak bataklığa saplandılar.

Kur’an beyandı, Müslümanların ilk duyduğu haberdi, Allah’ın dediği, demek istediği saf hakikattı. Sonra duydukları gerçek haberi görmeye başladılar. Bu bürhandı. Yani aklederek, düşünerek, araştırarak, inceleyerek tecrübe ederek, bilimle soyut hakikatı somut olarak görmeye, algılamaya, bizzat hayatlarında tecrübe etmeye başladılar. Buradan İslam felsefesi, İslam bilimi, İslam düşüncesi, İslam varlık ve dünya tasavvuru doğdu, özel ve özgün bir İslam medeniyeti çıktı. İmam Maturidî gibi bürhan temsilcileri parladı.

Sonra duydukları haberin somutlaştığı gerçek ve saf İslam medeniyetinin zevkini, şevkini, ruhunu hissetmeye, kalbî olarak algılayıp ruhanî bir hazla yaşamaya başladılar, bu da irfandı. İrfan tasavvufu doğurdu. Gerçek irfanın süzülmüş kurumsal şekli olan tasavvuf, Ahmet Yesevileri, Mevlanaları, Yunus Emreleri, Hacı Bektaşları, Fuzulîleri, Şeyh Galipleri üretti. Bunlar derin, saf, hakikî, insanî, İslamî ve millî irfan temsilcileri idi.

Bugüne geldiğimizde duyulan bir beyan olan Kur’an’ı anlamada bilinçsizce sapmalar ve bilinçli olarak saptırmalar ortaya çıktı. Kimisi Kur’an’ı indiği zamana ve coğrafyaya hapsederek, o büyük ve tek hak olan haberin günümüze ve bütün coğrafyalara uzanmasını istemedi. Buna da tarihselcilik diye şebelekçe bir ad koydular. Kimisi salt sınırlı ve sorunlu aklını tek ölçüt kabul edip sonsuz bir okyanus olan Kur’an’ı su birikintisinde boğmaya çalıştı ve aklıma uyamayanı kabul etmem diyerek sonsuz özgürlüğün önüne kapı koymaya ve hapsetmeye kalktı. Bürhan, akıl ve nakil birlikteliği demek iken, nakli akla mahkum etmeye kalkınca Kur’an’a bühtan etmeye başladılar.

İslam zevk, şevk ve estetiğinin kalbin derinlik ve sonsuzluğunda saf, temiz ve ferahlık veren bir hava olarak teneffüs edilmesi demek olan irfanî tasavvuf gele gele cüppeli cüppesiz, cahil cühela, nefs manyağı kıllı şeytanların tensel hazlarına, para toplayıcılığına, nefislerinin tanrılaştırılmasına, ilkel kabile şefliği taslamalarına, sapık akıllarının sorgulanamazlığına, beyin yakan abuk sabuk söz ve eylemlerine kurban gitti.

Çözüm: Beyan olan Kur’an’ın akılla, bilgiyle, iyi niyetle evrensel bir kurtuluş reçetesi ve sonsuzluğu kuşatan bir tatmin kılavuzu olarak anlaşılması, akıl ve nakil birlikteliğine dayalı bir bürhan gayreti ve her türlü dünya kirlerinden, bireysel menfaat hesaplarından, tensel haz taleplerinden ve kara cahillik gayyasından uzak, saf bir tasavvuf irfanının yani beyan, bürhan ve irfanın birlikte algılanması ve yaşanmasıdır. Bürhan irfan düşmanı, irfan da bürhan düşmanı olamaz. İnsanın aklıyla kalbinin birbirine düşman olmadığı gibi. Bürhan ve irfan beyanda birleşir. Beyanı bürhanla anlar, irfanla hissederiz.

Prof. Dr. Nurullah Çetin


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum