´Cellatları görene kadar yaşama umudum vardı´

Muhteşem Yüzyıl’da Şehzade Mustafa’nın babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurtulduğu sahne ülkeyi gözyaşlarına boğdu. Dört buçuk asır sonra Şehzade’nin mezarına ziyaretçiler akın etti, hatta Kanuni hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Üç gün süren ölüm sahnesinin çekimlerinin ardından Şehzade kimliğini geride bırakan Mehmet Günsür ile çok konuşulan idamını ve gelecek planlarını konuştuk... Eylem Kaftan / [email protected] Fotoğraflar: Barış ACARLI

´Cellatları görene kadar yaşama umudum vardı´
23 Şubat 2014 - 13:00

´Cellatları görene kadar yaşama umudum vardı´

 


Mehmet Günsür deyince benim ilk aklıma gelen gülümsemesi oluyor. O gülümseyince her şeyin yolunda olduğuna inanıyor insan. Bağımsız sinemacıların da popüler projelerin de en önemli esas oğlanı olması belki bu yüzden. Şöhreti uluslararası boyuta ulaşmasına rağmen, gerçek hayatta karşılaşacağınız en alçakgönüllü ve canayakın insanlardan biri Günsür. Muhteşem Yüzyıl’daki şehzade rolüyle iki yıldır bizi ekranlara kitlese de gerçek hayatta belgeselci eşiyle dünyayı gezip, ortak projeler yapan, üç çocuk babası, neredeyse tanışır tanışmaz ‘Memo’ diyebileceğiniz sıcacık biri. Günsür’le sevgi dolu ailesini, belgesel projelerini ve çok tartışılan Şehzade Mustafa’nın katli sahnesini konuştuk. 

Şehzade rolünde seni ilk gördüğümde ‘Mehmet Günsür bu rol için fazla nazik’, dedim kendi kendime.

Tabi ki, o doğal bir şey. Çünkü karakteri ilk oynamaya başladığımda şehzade on yedi yaşındaydı. Şimdi otuz sekiz yaşında. Canlandırdığım karakter zamanla olgunlaşan bir karakter. Baştaki toyluğunu zamanla attı. Karakterin hikayesi giderek içinde büyüdüğü bir hikaye oluyor. Herkes gibi Şehzade Mustafa da büyüdü.

Ben yine de Mehmet Günsür kadar nazik biri bu sert, maço dünyaya nasıl adapte olacak dedim.

Nazik biri olabilirim, ama yine de Türkiye’de doğdum, büyüdüm. Ben de Türk erkeğiyim! Ama klişe Türk erkeği imajına uyduğumu düşünmüyorum. Maço demezdim ben o dünyaya bir de. Çünkü öncelikle bizim kafamızda o dönemi anlamamız mümkün değil. Saray hayatını, kültürünü anlamak da kolay değil. Saray zarifliği var herkesin üzerinde. O yüzden maço demem. Bu karanlık, paranoyak dünyada hayatta kalma mücadelesi var, ama belli bir zerafet içinde. Tabi ki bugün anladığımız zerafeti kastetmiyorum bunu söylerken. Dünyanın her yerinde asalet bir şekilde bir zerafetle varolmuştur. Ne kadar vahşi olursa olsun saray hayatı zerafetle var olmuştur. 

Üç tane şahane çocuğun babasısın. Bir babanın oğlunu öldürmesini anlamaya çalıştın mı?

Bu çok ekstrem bir şey. Ama dünyadaki her monarşik sistemde baba katli olmasa da kardeş katli var. Bir kral ölür ve oğulları savaşır. Bütün monarşilerde var. Bizde Fatih Sultan Mehmet yazdırdığı bir fermanla bunu meşrulaştırmıştır. Çünkü sadece Osmanlı değil, bütün monarşik sistemlerde en önemli şey taht, daha sonra da ülke. Hakimiyetin olduğu toprak için en önemlisi gücün elinde olması, o tahtın senin elinde olması. Bu yüksek düzeydeki durum aile olmanın üzerine çıkıyor. O dönemi o dönemin kafasıyla anlamak zorundayım.

 

´Cellatları görene kadar yaşama umudum vardı´

 


'Cellatları gördüğümde umudum tükendi'

Boğdurulma sahnesi zorladı mı seni?

Zorladı tabii ki. Her şeyden önce gerçekten yaşamış tarihi bir karakteri canlandırmanın zorunluluğu var. Üzerine ince ince düşünmek gerekiyor. Tabii ki çok ağır. Olayın kendisi ağır. Dönem ağır. Saray ağır. Keyifli bir hayat değil. İşimizin bir parçası da o karanlıktan kurtulmayı öğrenmek rolü canlandırırken. 

Sarsıcı bir sahneydi. Kabuslar gördüğün oluyor mu?

Hayır, rolün beni ele geçirmesine izin vermiyorum.

Ölüm sahnesi sende hangi duyguları uyandırdı?

Zaten projeye başladığım zamandan beri hazırlandığım bir sahneydi bu. Üzerine çok düşünme fırsatım oldu. Duygularım çok karışıktı. Bir evladın babası tarafından öldürülmesi iki taraf için de çok ağır. Benim için iki boyutu var: cellatları görmeden önce ve sonra. Önce bir umut var, inadına bir umut. Baba-evlat sevgisine, onun kutsallığına inanmışlık var. O kadar büyük ki bu umut, aksini söyleyen bütün işaretlerin tuzak olabileceğini düşünecek kadar... Cellatları gördükten sonrası ise yaşanabilecek en ağır hayal kırıklığını yaşadım.

 

´Cellatları görene kadar yaşama umudum vardı´

 


‘Ölüm sahnesinde kaburgam zedelendi’

Ölüm sahnesi kaç günde çekildi?

Ölüm sahnesi üç günde çekildi. Çadıra geliş-çadır-çadırdan çıkış.

Bu sahne çekilirlen başına gelen bir aksilik oldu mu?

Dövüş sahnelerinde mutlaka ufak tefek şeyler olur. Biraz kaburgam zedelendi. Yavaş yavaş geçiyor.

Çok tekrar yaptınız mı? Nasıl konsantre oldun?

Bütün çadır içi sahnesi sabah 08:30’dan gece 01:30’a kadar sürdü. Bir sürü açıdan çektiğimiz için çok tekrar yaptık. Çok zorlu ve soğuk bir gündü, A dan Z’ye tüm ekip inanılmaz bir şekilde çalıştı.

Şehzade Mustafa ile nasıl bir empati kurdun?

Empati kurmak, bir karakteri oluşturduğun o uzun yolun başlangıç noktası. Dönemi, saray hayatını, hanedanı anlamak, anlamaya çalışmak zordu... ama yılmadım. Yine de dönemin koşullarına göre iyi adamlardan biri olduğu için empati kurmak zor değil.

Sen de babasın, bir babanın çocuğunu öldürtmesi sadece “devletin bekasını sürdürme” kavramıyla açıklanabilir mi?

Açıklanamaz!

Bu kadar büyük bir ilgi bekliyor muydun? Mezarlıkta ağlayanlar, türbeyi ziyaret edenler, Kanuni hakkında suç duyurusunda bulunanlar? Bunlar karşısında neler hissettin?

Bu ülkede Çakır (Kurtlar Vadisi) için cenaze namazı kılındı, Erol Taş sokaklarda dövüldü. Tabii ki bekliyorduk. Ayrıca anlattığımız hikayenin duygusal olarak en üst noktalarından biriydi bu. Herkes bu sahneyi bekliyordu. Böyle tepkilere yol açması çok doğal.

Bursa’daki Şehzade Mustafa’nın türbesini ziyaret etmeyi düşünüyor musun?

Evet en kısa zamanda...

Başbakan’ın diziyle ilgili açıklamaları var, ‘Ecdadımız öyle değil, böyleydi’ diyor. Ne düşünüyorsun bu açıklamaya? Siz tarihi çarpıttınız mı?

Hayır, tarihi çarpıtmadık... Belki bu ülkede sansür olmasaydı bazı şeyleri daha detaylı anlatabilirdik. Ayrıca araya drama öğeleri koymak zorundaydık, bu bir drama çünkü

devamı Vatan Gaz.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum