Bir ahir zaman şiiri "Ozan" / Elif Arpacı

Bir ahir zaman şiiri "Ozan" / Elif Arpacı
11 Nisan 2020 - 21:01 - Güncelleme: 11 Nisan 2020 - 21:06

Bir ahir zaman şiiri “Ozan”

Bana şiir gelirken söyle sana gelir

Ufkunun dimağından aldığı ezeli, ebede kavuşturan o şiirlerin belki de çıkış noktasını anlatır bize “Ozan” şiiri ile Süleyman Çobanoğlu. Dünden bugüne, bugünden yarına insan hayatında olup biten ne varsa tekerrürden ibaret olduğunu gözümüze sokar, burnumuzdan üfürüp kulağımızdan çıkartır adeta. Bunu bu kadar rahatsız edici bir ifade seçerek yazmam ise şairin seçtiği ifadeler sebebiyledir aslında. İrkilme ile karışık bir güdülenme ile tüm idealist ve acemi şairlere şiir yazdırtan bir fırçadır tüm şiir ve şiirin içinde bulunduğu son çıkan şiir kitabı Tamgalar. Aynı şekilde kendini şair olarak tanımlayan herkes için de korkmadan gerçekleri haykırmanın tam zamanıdır. Harekete geçmenin zamanı gelmiştir mesajını daha evvel hiçbir şiirde bu kadar bariz duymadım.

Orhun Abideleri’nden bu yana siyasetin ve kültürel hayatın bozulma şiddetinde değişiklik olsa da insanın bozmak konusundaki çabalarının hiç değişmediğini kıta kıta anlatmış şair “Ozan”da. Her dönemin başını vermeye çekinmeyen asi şairlerinden biri oluvermiş de direnişi lafta bırakmamış, herkesi sarsıyor ve kedinize gelin demeye getiriyor Tamgalar şiir kitabında. Bazen “Yılkı”daki gibi geçmiş özlemiyle karışık bir hüzünle bozulmuşluğumuzu yüzümüze vurup “böylesini yapamam, ben böyle öğrenmedim, gençliğimiz en fazla edepli bir günahtı” diyor, bazen “Tarlakuşu”ndaki gibi içine uyduların girmediği bir sevdayı resmediyor, bazen “Amasyalı Uzman Çavuşun Semiz Eşkiyaya Şöyle Bir Baktığıdır” deyip yürek denen alevin herkeste olmadığını hatırlatıyor. Yetmiyor yıllardır önde gelen edebiyatçıların, yazarların ve diğer ilgililerin diyegeldiğini kendi ifadesiyle yılmadan bir de o söylüyor: “müselles değil, üçgen! Davamız yitik değil. Türkçe konuş ki Türkçe, göğ filiz kütük değil”. Sonra da ekliyor “Yunus diyeli beri başka kuş ötük değil”. Diyor ki neredesiniz, ne oldu da oturduğunuz yerde göbek bağladınız ey şair milleti! Söz mü tükendi yazı mı? Çünkü en iyi bunu şair bilmelidir ki dilin anasıdır şair, sarar sarmalar, çocuğu gibi bakar da büyütür dili, erginliğe getirir. Getirir getirir de aman başına bir iş gelmeye diye de erdi demez büyüdü demez kollamaya devam eder. Bir ananın çocuğuna baktığı gibi Türkçeye bakmaktır şairin görevi.

Bazen Karacaoğlan olur bazen Yunus Emre

Nitekim Türk şiiri anlayışının teknolojiye ve çağa yenilmesini engellemek için de elinden geleni yapar Çobanoğlu. Bazen Karacaoğlan olur bazen Yunus Emre. Bazen Dede Korkut oluverir bazen de Anadolu’nun saf delikanlısı. “Çömçe”yi yazar da bize mani nasıl

düzülürmüş hatırlatır. “Deri döşemeli bir şeydi vatan” der de kokuşmuş siyaseti yüzüne vurur hiç çekinmeden. Sonra “küme küme can veren turnaların ahıdır” der de doğayı katleden vahşiliğimizi yüzümüze vurur. Çünkü çok iyi bilir ki kendisine ve daha birçok Anadolu şairine şiir yazdıran o allı turnalar giderse özümüzden bir parça da onlarla gidecektir. Ta Aşk ile Hain Kardeş kitabında bahsetmiştir turnaların kaderinden. Orhun Abideleri’nde “korkmadık savaştık” diyen bir nesilden “savaşmadık çekildik, dalaşmadık yenildik. Ne adanmış, ne yiğit, ne korkusuz değildik” diyen bir nesile nasıl dönüştüğümüzü der de “Utanıyorum” şiiriyle dimağlara kazınır. Tamgalar kitabının en başında ise “Kurtbakışı” ile başına gelecekleri bir bir sayar “sırtında bıçak köreltecekler” der.

İşte tüm bu şiirlerin birlik olup da bizi ayağa kaldırmaya çalıştığını en güzel de “Ozan” şiiri kanıtlar bana kalırsa. Sanki bütün Tamgalar’ın ana fikri gibidir. Şiir gelirken “katı, öfkeli gelir” şaire, adeta “alıcı kuşlar gibi, dağdan inen su gibi”. “Kralları tanımaz kimseyi selamlamaz” der de bir şairin asli görevinin çoğunluktan yana olmak değil de, kimseden korkmadan gerçeği haykırmak olduğunu belli eder. “Saçında çiçek gibi yoksulluk dilekleri” derken de özümüzün mütevazılığını hatırlatır. Bolca da doğadan örnekler verir şair; şiir yazarken yüreğinin coşkusunun nasıl dile geldiğini bize anlatmaya çalışırken:

Bana şiir gelirken serçeler dile gelir

Temmuza yağmur gelir koyuna koç katımı

Yeşil ekinler bitmiş göğsümü yarmaktadır

Atların çatlamadan önceki son adımı

Şair için şiir derdini anlattığı bir araca dönüşmüştür

Ben Anadolu’yum diye bağırır da özünü haykırır adeta. Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın Anadolu’sudur bu. İnancın getirdiği saflığın ve merhametin merkezi olan Anadolu… Kendisi olmaktan gurur duyan, başkası gibi olmaya çalışmayan Anadolu. Turnaların göç yollarını değiştirmek zorunda kalmadığı, ırmaklarına rant karışmamış Anadolu. Sonra devam eder “bana şiir gelirken armağanlar

 

getirmez” der de gönlüne yük olan Anadolu özleminin ağırlığını paylaşır bizlerle. Çünkü şair için şiir derdini anlattığı bir araca dönüşmüştür.

Bana şiir gelirken köpekleri havlayan

Oğlu ölmüş yoksul ev çırpınarak uyanır

der de içimizi yakar dünyanın adaleti bir kez daha, tabi eğer hala yüreklerimiz adaletin ne olduğunu hatırlıyorsa. İçimizin sızısı vatan uğruna varlığını feda eden şehidimiz ve sabırla imtihan edilen ailesi için içten bir dua ettirir.

“Sen şiir sanıyorsun kan geliyor ağzından” çünkü gerçekleri haykırmak bazen rahatsız edicidir. Sonuçta bilmek başkadır gerçeği, başkasının yüzüne yüzüne haykırması başkadır. Her zaman güzeli değil bazen de gerçeği haykırır şiir de okurken yüreğin sıkışır. İşte Tamgalar insanın yüreğini sıkıştıran cinsten bir şiir kitabıdır. Peki ya durum buyken ben ne yaptım sorusunu sordurur insana. Belki de bu yüzden kitabın başında T.S. Eliot’un şu sözüne yer vermiştir şair: “…şiir insanları birleştirmez, onları ayırır.” Zaman ahir, Allah’ı arkana alarak safını belli etme zamanıdır. Tamgalar’ın “Ozan”ı der böyle biline.

Elif Arpacı  

Kaynak: https://www.dunyabizim.com/

https://www.dunyabizim.com/amp/kitap/bir-ahir-zaman-siiri-ozan-h39999.html

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum