Ayşe Nur KARACAN : YALNIZLIĞIM

Sırtımı plastik sandalye yasladım, bir kez daha kapattım gözlerimi. Bu seferki çayın sıcaklığını hissetmek için değildi, İstanbul’un sesini duymak içindi.

Ayşe Nur KARACAN : YALNIZLIĞIM
26 Ekim 2014 - 19:19 - Güncelleme: 26 Ekim 2014 - 19:29

                                                                           YALNIZLIĞIM

            Serin bir ilkbahar günüydü, evimizin balkonundan İstanbul manzarasına bakarken, bir yandan da sıcak çayımı yudumluyordum. Hiçbir zaman kahve insanı olmamıştım, daha doğrusu olamamıştım. Bir yere oturmaya gittiğimizde kahve içen insanları anlamamıştım nedense… Çayın sıcaklığını verememişti bana kahve. Kahveyi herkes yapardı ama çay zahmet isteyen bir şeydi.

  Soğuk rüzgâr yüzüme vurduğunda elimdeki bardaktan bir yudum daha aldım. Sıcak çay boğazımdan aşağıya akarken gözlerimi kapattım ve boğazımdan akan o sıcak çayı hissetmeye çalıştım. Gözlerimi büyük bir huşu ile açtığımda komşumuzun bahçesindeki erik ağacı dikkatimi çekti. Hiç çiçek açmamıştı. Hâlbuki açması lazımdı, acaba kurudu mu, diye geçirdim içimden ve yahut da hava değişiminden dolayı belki böyleydi. İlkbahardaydık; ama kışı aratmayan bir ilkbahardı bu.

 Kışın İstanbul’u terk etmek istemiyormuş gibi bir hali vardı sanki… Aralarında büyük bir münakaşa vardı galiba bizim şu ilkbaharla. Bunu sürekli açılıp kapanan havadan anlayabilirdiniz. Kış soğuk rüzgârlarını estirirken, ilkbahar ise bize o güzel güneşini yansıtıyordu ve ben her ikisinden de nasibimi alıyordum. Şikâyetçi değildim ama bu duruma. Soğuk rüzgârda donuyor, sıcacık o güzel güneşte ise ısınıyordum. Çayımdan bir yudum daha almak için ağzıma götürdüm, ama bardağın içine baktığımda o da bitmişti. Artık yalnızdım.

Yalnız…

Kimsesizler gibiydim. Yanımdaki balkon masasına bardağımı koydum ve rüzgârın sayfalarına işkence yaptığı kitabımı kapattım. Tekrar İstanbul manzarasına döndüğümde, sandalyemin köşelerinden tutup biraz daha yaklaştım balkon demirliklerine… Sırtımı plastik sandalye yasladım, bir kez daha kapattım gözlerimi. Bu seferki çayın sıcaklığını hissetmek için değildi, İstanbul’un sesini duymak içindi. Arabaların çıkardığı sesler, çocukların bağırışları. Vapur sesiydi duymak istediğim. Bazıları sevmezdi İstanbul trafiğini ama ben İstanbul trafiğini zorlu hayata benzetirdim…

            İstanbul’u seviyorum her şeyiyle ama sadece İstanbul’u, insanlarını değil. İnsanlar bizi üzerdi, kırardı, düşünmezlerdi alındık mı diye. Onlar için kırık bir kalbin önemi yoktu. İşleri düşünce gelirlerdi yanımıza. Sadece doğum günlerinde mesaj atarlardı o da kuru bir cümleden ibaretti.

“iyi ki doğdun”.

Doğum günlerini sevmezdim ki ben. Bana göre birini seviyorsan özel günü olmaksızın sevmelisin bir kişiye hediye vereceksen doğum günlerine özel olmamalı, aklına estiğin bir zaman hediyeni vermelisin ki bu onu özel hissettirsin. Yalnızlığını unuttursun.

            Gözlerimi açmak istemiyordum biraz daha düşünmek istiyordum ama soğuk hava buna müsaade etmiyordu. Sandalyeden kalktım ve annemin özene bezene yerleştirdiği saksılara dikkat ederek mutfağa açılan balkon kapısına yürüdüm. Son bir defa İstanbul’un o güzel manzarasına bakmak için arkamı döndüm, az önce düşündüklerim aklıma gelince şunu geçirdim içimden “ya ben anormaldim, ya da insanlar.”

                                                                          

                                                                                              24.10.2014 Ayşe Nur KARACAN

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum