Amasya’nın manevi temelleri

Karabağlı, bağrı yanık dertli bir şair: Mir Hamza Nigari’nin bendeki bıraktıklarından..

Amasya’nın manevi temelleri
06 Ocak 2012 - 21:26

Amasya’nın manevi temelleri

Doğup büyüdüğüm, uzun yıllarımı geçirdiğim şehir Amasya. Şehir olmanın her türlüsünü hissedeceğiniz tarih kokan yer. Çocukluğumda anne babamdan, çevremden sürekli duyduğum bir kelime vardı: “Kara Papak”. Çocuk dünyamda ilgimi çeken bu kelimenin peşine düştüğümde özellikle 93 Rus Harbi diye bilinen 1877-78 Rus harbi sonrası Amasya’ya göç etmiş Kafkas kökenli sünni- muhacir hemşehrilerimize ulaştım. Sonradan kimlerin Kara Papaklardan olduğu, arkadaşlarımızdan kimin kara papak çocuğu olduğuna  dair yöresel bilgi kültürüm gelişti. Lise yıllarımda bu Kara Papaklardan bir büyük zatın daha Amasya’da türbesinin bulunduğunu öğrendim ki o da, Hamza Nigari ismiyle bilinen Eş- Şeyh Mir Hamza Nigari el-Halidi el-Karabaği’dir.

Mir Hamza Nigari’nin  son dönem Nakşibendi tarikatinin  büyüklerinden Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin en büyük halifesi İsmail Siracuddin-i Şirvani’nin talebesi olduğunu,  türbesinin her zaman önünden geçtiğim  Azeriler Camii diye de bilinen Şirvanlı Camii bahçesinde olduğu bilgisi O mübarek zata ait ilgimi artırmaya yetmişti. Çok sonraları Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakultesi Tasavvuf Tarihi hocalarından Mustafa Kara hocamızın birgün:

“Hemşehrin Amasyalı Hamza Nigari’yi bildin mi?” sorusu gündemime bir kez daha  Şeyh’i almamı sağladı.

Kafkaslardan Amasya’ya

Asıl adı Hamza olan Nigari, daha çok yöresel olarak şeyh, hoca, molla anlamlarına da gelen “Mir” lakabı ile anılır. Hamza 1797 yılında bugünki Azerbaycan-Karabağ bölgesi  Zengezur kazasına bağlı Cicimli köyünde dünyaya geldi. Babası Dağıstan bölgesi alimlerinden Seyyid Rukneddin, annesi ise Kızhanımdır. Anne ve baba tarafından Seyyid olduğu rivayetler arasındadır. Henüz altı aylık iken babası öldürülen Hamza, on beş yaşına geldiğinde annesi tarafından Şirvan’a ve Şeki şehirlerine İslami ilimler tedrisi için gönderilir. Gençlik yıllarında Rus yönetimine karşı cihat bayrağını açmış, Ruslara karşı mücadele eden Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Şeyh Şamil’e büyük destek vermiş ve Rus yönetimi altında yaşamanın Müslümanlara yakışmadığına dair Şeyh Hamza Nigarigörüşleri ve Osmanlı Sultanına gönderdiği Müslüman halkı ayaklandırma teklif-mektubunun Rus Çarına bildirilmesi neticesinde önce İran’a sonra da Erzurum’a hicret etmek zorunda kalmıştır. Osmanlı Rus mücadelesinde büyük yararlılık gösterdiği için 500 kuruş maaş da bağlanan Mir Hamza, Nakşibendi tarikatı esaslarını toparlayan ve elit, okumuş tabaka arasında hızla yayılmasını sağlayan Mevlana Halid-i Bağdadi vesilesi ile Nakşibendi tarikatına girdikten sonra Farsça Türkçe şiirler yazmaya başlamıştır. Hanımı ve çocuklarıyla Amasya’ya yerleşen Nigari burada  da Mevlana Halid-i Bağdadi’nin en büyük halifesi İsmail Siraceddin i Şirvani’ye (Öl.1853) talebe olur.

Hayatının bir bölümünde İstanbul’a, memleketi Karabağ’a, Merzifon’a, Hacca gitse de hep dönüp dolaşıp hocası İsmail Siraceddin-i Şirvani’nin de bulunduğu Amasya’ya döner. İrşat faaliyetlerini ve şiirlerini Amasya da yazmaya devam eder.

Özellikle Azeri Türklerinde, genelde de Sufiler arasında çokca kullanılan çay içme eyleminden yola çıkarak kaleme aldığı  “Çayname” isimli eserinde çayın muhabbete vesile olmasından  yola çıkarak müridin, mürşide ve Allah’a muhabbetle ulaşmasındaki rolü ile çayı anlatır.

Ölen hayvandır aşıklar ölmez!

Şeyh Hamza Nigari Amasya’daki yaşamında kendisini çekemeyenlerin şikayetleri sonucu ömrünün sonuna doğru Harput a sürgüne gönderilir. Harputtaki sürgün yıllarında dönemin Harput Valisi Hacı Hasan Paşa’dan  büyük ilgi ve iltifat görür. Bir gün kendisini ziyarete gelen Hacı Hasan Paşa bir isteğinin olup olmadığını sorduğunda vefatının yakın olduğunu, cenazesinin Amasya’da defnedilmesinin sağlanmasını ister. Bunun üzerine Vali Hacı Hasan Paşa;

“Efendim Allah ömrünüzü uzatsın. Daha çok yaşarsınız inşallah. Hem emr-i hakk vaki oldukta burada da size güzel bir türbe yaptırarak sizi burada misafir etmek isteriz. Hem Amasya Harput’a uzaktır. Mübarek havalar da sıcak. Cesedi şerifiniz o yollarda rahatsız olur…” diyecek olur. Hamza Nigari, Vali Hacı Hasan Paşa’ya döner ve;

“Paşa Paşa! Seksen senedir bu vucut ‘Allah’ demiştir. Ondan gayrısını da görmemiştir. Eğer yollarda kokacaksa bu vucutu bırak gitsin.” der.

Bu vasiyet üzerine Şeyhin vefatı vaki olduğunda cenazesi Amasya’ya yollanır. 10-12 gün süren yolculuk sonrası cesedin ne koktuğu ne de bozulduğu gözlemlenecektir. Bugün kabri Amasya Ahırönü mevkiindeki 1894 yılında sevenleri tarafından yapılan Şirvanlı Camii (Azeriler Camii diye de bilinir) yanına yapılan türbede bulunmaktadır.

Sözün üstadlarından

Heşt-Behiş, Sakiname, Divan-ı Seyyid Nigari (Türkçe), Nigarname, Çayname, Tavzihat ve Eş’ar  isimli eserlerin sahibi Hamza Nigari aruz veznini ustalıkla kullanır. Hüsn ü Aşk şairi Şeyh Galip’den sonra Tekke edebiyatının Divan yazan son büyük temsilcisi kabul edilir. Şiirlerinde Fuzuli etkilerinin açıkca görüldüğü Hamza Nigari kendisinin Fuzuli’yi aştığını bizzat iddia eder.  Kendisi bir erkek olduğu halde, talebeliğinde kendisine çokça yardımı dokunan Nigar isimli bir hanıma vefa olarak ömrü boyunca yazdığı bütün şiirlerinde  “Nigari” mahlası ile şiirler yazdığı rivayet edilir.(Günümüz Üniversite gençliğinin aldıkları burs miktarlarına ve Burs verenlere burun kıvırmalarını burada anmadan geçmemek lazım.)Şirvanlı (Azeriler) Camii ve yan tarafında bulunan Şeyh Hamza Nigari Türbesi

1985 -1988 yılları arasında Hafızlık eğitimimiz için bulunduğumuz 15.Yüzyıl Osmanlı  medreselerinden Büyük Ağa Hafızlık Medresesinde ufaklı büyüklü ilahi ekipleri kurulurdu. Biz de sesi müsait olan talebelerle çeşitli ilahiler meşk ederdik. Burada Şeyh Hamza Nigari’ye ait olan

      

                   “Nice ağlamayam etmeyim feryat

                     Giriftar-ı aşkın bi nevasıyem

                     Leylinindir mecnun Şirinin Ferhat

                     Bende şeyh Nigarın mubtelasıyem…”

 

diye başlayan Hüseyni makamındaki ilahinin Şeyh Hamza Nigari’nin nice bestelenen şiirlerinden sadece bir tanesi olduğunu öğrenmiştim. Bu ilahi  2011 senesine gelindiğinde Amasya Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Amasya İlahileri” isimli çalışmada hafızlık arkadaşımız Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Musikisi hocalarından Sayın Fatih Koca tarafından seslendirildi.

Nigari’yi okumak için

Amasya tarihi ile ilgili okumalarımda kendisiyle sıklıkla karşılaştığım Şeyh Hamza Nigarinin “Divan-ı Seyyit Nigari” isimli bir divanın olduğu bilgisine sahip idim. Fakat bu divanın günümüz Türkçesi ile basılmış hali yoktu. Amasya İmam Hatip Lisesinden Edebiyat hocam olan Kurtuluş Altunbaş Hocamızın şeyhin torunlarından aldığı bir el yazma nüshasını esas alarak hazırladığı “Bezban-ı Türki, Divan-ı Seyyid Hamza Nigari” isimli iki ciltlik çalışması 2004 yılında neşredildi. Kurtuluş hocamın bu çalışmasının üstüne Hazretin türbesinin bulunduğu Şirvanlı Cami imamı Necip İnan Bey’in, misafirlerimi türbe ziyaretine götürdüğüm bir gün bana Kule Yayınlarından Doç. Dr. Azmi Bilgin’in hazırlayıp ayet ve tahriçlerini Necdet Yılmaz’ın yaptığı Divan-ı Seyyid Nigari isimli kitaptan camiye bolca bırakıldığını bildirip bir tane de bana hediye ettiğindeki sevincimi tarif edemem.

Esad Hoca’nın ilgisi

Rahmetli Mahmut Esad Coşan Hocaefendi 1992 yılında Amasya’ya da uğradıkları bir seyahatlerinde,  Amasya girişinde karşılayan biz Amasyalılara, kendisini Şeyh İsmail Siraceddin-i Şirvani Hazretleri’nin türbesine götürmemizi istemiş idi. O gün restore halindeki türbe müştemilatında haziresinde kalan bütün kitabeleri vb. okuyup Şeyhin talebesi  Mir Hamza Nigari’nin de türbesini sormuş lakin vakit darlığı ile orayı ziyaret edemeden Tokat Turhal İLKSAV’ın açılışı merasimine geçmişler idi. Yılar sonra (2009) yılında yine babamızın rahatsızlığı dolayısı ile sadece iki günlüğüne dolanmaya gittiğimiz Amasya’da, arkadaşlar İstanbuldan bir misafirin geldiğini, Şeyh Hamza Nigari’nin mezarını sorduğunu, benim bilip bilmediğimi sorması ile Şeyh Hamza Nigarinin Divan-ı Nigari isimli eserini Mahmut Esad Coşan Hocaefendiden okuyan ve onun tavsiyesi ile basımını sağlayan Necdet Yılmaz Ağabey ile tanıştık. O gün Necdet Ağabey ve yanındaki misafirleri Şeyh Hamza Nigarinin türbesi başta olmak üzere şeyh İsmail Siraceddin-i Şirvani’nin, Şeyh Habib-i Karamani’nin türbesini de gezdirmeye çalıştım.

Şeyhin en sevdiği şiir

2008 yılında Amasya Savadiye mevkiinde yaptırılan Ziya-Nur Camiinin inşasının ilk günlerinde camide namaz kıldıktan sonra seksenli yaşlarda bir amca ile karşılaştık. Hoş sohbet bir amcamız idi. Sohbetin bir yerinde bana  Şeyh Hamza Nigari’yi tanıyıp tanımadığımı sorunca ben de bir on dakika Şeyhi anlatmaya çabaladım. Bana birden Şeyhin en çok hangi şiirini sevdiğimi tatlı bir uslupla sordu ve cevap vermemi beklemeden kendisinin en sevdiği Şeyh Hamza Nigari şiirinin o olduğunu söyleyerek

    

    “Sana ey Tac-ı serim şah-ı şeriat mı diyem…”  diye başlayan,

                               …..

    “Sana Ahmet mi, Muhammet mi, muhabbet mi diyem,

     Yoksa mahbub-i huda şah-ı Melahat mı diyem”

 

nakaratlı Hazreti Peygamber (s.a.v.)’e yazılmış tercisini okumaya başladı. Okur iken ağlayan, heyecanı, sesine ve gözüne yansıyan bu ihtiyar delikanlı beni ziyadesi ile heyacanlandırmıştı. Kendi kendime yaşlı amcanın bu yaşında hazretin koskoca terciini ezbere bildiğini ama benim bilmediğime hayıflandığımı hatırlıyorum.

Bu ne iştir erenler!

Amasya’ya gelen misafirlerimi mutlaka Üstadın türbesine götürürdüm. Artık arkadaşlarla her Perşembe günü ikindi namazı sonrası Şeyhin divanından O’nun sandukası başında birkaç şiirini okumayı kararlaştırdık. Lakin bu hevesimiz, anlayamayacağımız acaip bir anlayışla günün bütün saatlerinde kapalı tutulan türbenin her Perşembe biz istiyoruz diye açılamayacağının söylenmesi ile akamete uğradı. Allahtan o gün “Bir defaya mahsus” vurgusu ile şeyhin türbesi bize açılıp arkadaşlarla Divandan birkaç beyit okumamıza izin verildi.  

Amasya’da maalesef çoğu Amasyalının türbesinin yerini bile bilmediği, Maalesef türbe-i şerifinin şehrin tam da ortasında yer aldığı halde,  günde beş vakit namaz kılınan Camii şerifin içinden de girilebildiği halde türbesinin kapalı tutulması bizleri çok üzmektedir.

Yapılacak çok iş var

Bu toprakların büyük insanlarından olan Şeyh Hamza Nigari’nin şiirleri İskender Pala Bey’in de vurguladığı gibi bugün bile hala  Azerbeycan Karabağ topraklarında analar tarafından bebelerine ninni olarak söylenmektedir.1990’lı yıllarda Ermeniler tarafından büyük bir kıyım yapılan Şeyhin memleketi Karabağ’a yazdığı şiirler ağıt havası içinde okunmaktadır. Bu günlerde gündeme temcit pilavı gibi sunulan Ermeni diasporasının dün Amerika’da bugün Fransa’da çıkarttıkları kuru siyasi gürültüyle, iddia ettikleri Ermeni Soykırımı iddiaları ile bizlere asla unutturamayacakları Azarbaycan - Karabağ Soykırımı, Hocalı Katliamı’nı Karabağlı Şeyh Hamza Nigari’nin de şiirleri ile de gündeme getirmek ne güzel olur... Bu vesile ile Karabağlı Ermeni zulmüne uğramış muhacir kardeşlerimizden Baku tren istasyonlarındaki terk edilmiş trenlerin vagonlarında  yıllardır sefil yaşayan, yurdu yuvası ocağı dağılanlara sivil toplum örgütleri yeniden el etse şeyhin ne güzel bir sadaka i cariyesi olur değil mi?

Hakkında pek çok araştırma, bilimsel çalışma, makale yazılan; tanıtım, Televizyon programı, belgesel yapılan Şeyh Hamza Nigari hakkında en kapsamlı son çalışmanın  Azerbaycan Türkçesi ile Azerbaycan Halk Akademisi Filelogya İlimleri Profösörlerinden  Nezaket Mehmedova tarafından yayın hayatına kazandırıldığını öğrendik.

Şeyh Hamza Nigari, bu vesile ile çiçeği burnunda yeni üniversitelerimizden Amasya Üniversitesi’nin, Edebiyat ya da Folklor Araştırmaları vb. bölümlerinden en az bir tanesine Şeyhin adının verilmesi ile ona bir şükran vesilesi olacaktır. Allah şefaatine nail eyleye.

 

Talip Kapusuz, Şeyh Hamza Nigari var! dedi

dünyabizim

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum