6-7 Eylül'ün 'huzur'lu şahitleri

9 Eylül 2013 / BUKET DAVULCU / ATINA İstanbullu Rumların Atina’da kurduğu huzurevinde bir tarih yaşıyor. Celal Bayar’ın berberi Todori Gurlis’ten, Kore Gazisi Prodromos Mistiloğlu’ndan, 1955’te yaşanan talihsiz 6-7 Eylül olaylarını dinledik.

6-7 Eylül'ün 'huzur'lu şahitleri
14 Eylül 2013 - 12:20

Eski Foça’da,  ‘İstanbul yolu’nun sonundayız. Uzunca bir yola verilmiş bu isim.  Varacağımız noktayı düşündüğümüzde çok manidar geliyor geçtiğimiz yer. Türkiye’de bir yerden bahsetmiyoruz.  Atina’da, İstanbul  Rumlarını ortak bir çatı altında toplayan huzurevindeyiz (Constantinopolitans’ rest Home). Rumlar, 6-7 Eylül olaylarından sonra anavatan dedikleri İstanbul’dan, atavatan Atina’ya göç etmek zorunda kalmış. Sadece onlar değil, hatıraları da gelmiş buraya ve kendi İstanbul’larını inşa etmişler. Eski İstanbullular olarak hayatı paylaşıyor ve özlemlerini gidermeye çalışıyorlar. Çoğunluk 70 yaşın üzerinde. Kalanlar arasında Celal Bayar’ın berberi, atletizm şampiyonu, Zapyon Kız Lisesi eski müdiresi de var. Her bir odada farklı bir hatıra yatıyor. Duvardaki resimler, masadaki eşyalar İstanbul’u fısıldıyor belli ki onlara. Huzurevi, 1986 yılında açılmış. İstanbullu Rumların gazetesi Politis’te çok yankı uyandırmış burası. Dünyanın birçok yerinden İstanbullu Rumlar yardım etmiş kuruluşunda. Amerika, Avusturya ve Atina’daki zenginlerden destek almışlar. Burada kalanlar aynı zamanda 6-7 Eylül olaylarının canlı şahitleri. Yaşları epey ileri olduğu için unuttukları çok şey olsa da hatırladıklarını anlatıyorlar güçleri yettiğince.

Merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın berberi Todori Gurlis, 1918 Yeniköy doğumlu. “Buranın en yaşlısıyım…” diyor kendini tanıtırken. 95 yaşında tam bir İstanbul beyefendisi.

Merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın berberi Todori Gurlis.

17 yaşına kadar Yeniköy’de yaşamış, sonrasında Beyoğlu’na taşınmışlar. 5 yıl önce huzurevinde kaybettiği eşinin duvardaki resmini gösteriyor. İstanbul manzaraları olan bir takvimi de saklamış. ‘İlk mektebim’ dediği Yeniköy okulu da takvim yapraklarında. Beyoğlu’nda berbermiş. Eşi Despina hanımla burada tanışmış, evlenmiş. Kendi deyimiyle öyle sıradan bir berber değil. ‘Lüx berber’  ismindeki dükkân, Taksim Sineması’nın tam karşısındaymış.  Todori’ye tıraş ettiği Bayar ile ilgili neler hatırladığını soruyoruz. Unutmadığı bir iki şeyi anlatıyor: “1950’den 1955’e kadar Celal Bayar’ın saçlarını kestim. Reis-i cumhur olmadan evvel geliyordu. 50 senesinde seçim olunca son olarak perşembe saat 2’de geldi. Yanında iki kurmay yarbay vardı.  Bir sefer de Reis-i Cumhur olduktan sonra kestim saçlarını.  Giderken bana, ‘Todori, pazar günü seçimlerde sizinkiler oyunu kime verecek?’ dedi. Rumları kastediyordu.  ‘Paşam,  hepsi size verecek.’ dedim.”  

36 ay askerlik yapmış Gurlis. “Havaalanı yapıyorduk. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1940 yılında bütün Anadolu’da 1-2 havaalanı vardı.  Bunun üzerine İngilizler para verdi. Onların isteğiyle 5-10 tane havaalanı oldu. Nerelere yapılacağını onlar gösterdi.” diye bahsediyor o günlerden. İnegöl’de ağır bombardıman uçakları için havaalanı yapmışlar.  “Askerdeyken eziyet çekmedim. 50-60 tane gayri Müslim çocuk vardı. Musevi, Ermeni, Rum. Silah verilmiyordu o zaman bizlere ama Yunanistan’daki Türkler de silah almıyordu. Silahı NATO zamanında vermeye başladılar Türkiye’de.” diyor.  Kaldığı huzurevinin arsasını hibe eden Pavlos Samaras ile asker arkadaşıymış. Samaras da Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın elbiselerini diken bir terziymiş.

6-7 Eylül’de 36-37 yaşlarındadır Todori. Evlerini Müslüman komşularının koruduğunu anlatıyor. Dükkânını da müşterileri korumuş. Zira çok meşhur bir berber ve bir o kadar sevilen biriymiş. Milletvekilleri, ünlü gazeteciler Gurlis’in  müşterileri arasında. Ali Naci Karacan var mesela hatırladığı…  

O talihsiz günlerle ilgili hatırladıkları şöyle: “Saat 10 gibi bir uğultu koptu. Anne babamın yanına gittim, onlar da iyiydi. Yollar  dükkânlardan dökülen mallardan görünmüyordu. Beyoğlu tanınmaz haldeydi. Ama bence halkın bir suçu yoktu. Büyük devletlerin kabahati tüm yaşananlar. Biz küçük ve fakiriz, satılıyoruz… Neden oldu bunlar, neden savaşlar çıkıyor? Zenginler fakirleşmeye başlayınca olan oluyor işte.“ Todori, “Bu olayların sebebi neydi? Rumlar aralarında neler konuşuyordu?” sorumuza şu cevabı veriyor: “6-7 Eylül olaylarının temel sebebi Kıbrıs meselesi. Özellikle Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasından sonra Türk-Yunan ilişkileri gerildi. İki ülke arasında anlaşmazlık Rumlara patladı. ‘Yunanistan böyle bir olaydan korkar ve Kıbrıs meselesinde geri adım atılır’ diye düşünüldü. İngilizlerin teşviki ve yardımıyla kurulan Hürriyet gazetesi de o zamanlar bunun propagandasını yaptı. ”

İstanbul’dan ayrıldıktan sonra hiç dönmemiş. “İnsanın vatanı doyduğu değil, doğduğu yer.” diyerek İstanbul’a özleminin ne kadar derin olduğunu anlatıyor.  Yunanistan’a mecburen gelmiş. Zira kimseleri kalmamış.   

Huzurevindeki Rumların hikâyeleri birbirine o kadar beziyor ki. Her biri çaresizlikten gelmiş. Çoğu İstanbul’un elit kesiminde yaşayan, maddi durumu iyi olan kişiler. Hatırı sayılan sevilen esnaflar. Anlattıkları hikâyelerde ortak bir nokta var: “6-7 Eylül gecesine kadar hiçbir sorunumuz yoktu. Komşularımız, dostlarımız vardı. Ne olduysa o geceden sonra oldu. Artık İstanbul’da yaşayamaz hale geldik. Yoğun bir baskı oluştu üzerimizde.”

Hızlı yürüyüşü dikkatimizi çeken Mihal Kefalidis, atletizm şampiyonu. 1929 doğumlu. 20 yaşına kadar Vlanga’da yaşamışlar.  Sonra Bakırköy’e taşınmışlar. 2 senedir huzurevinde kalan Kefalidis, 6-7 Eylül olaylarını dün gibi hatırlıyor. İstanbul’da deri ticareti yapıyormuş. Dükkânı Beyazıt Camii’nin hemen yanındaymış. Babası da kunduracıymış. Hem kendisinin hem de babasının dükkânını yerle bir etmişler. Her şey yağmalanmış. Bakırköy’de zengin bir muhitte oturuyorlarmış. Evlerine bir şey olmamış; ama dükkânı harap olmuş: “Sabah dükkâna gittiğimizde şoke olduk. Yenileri alan yağmacılar bütün eskilerini bırakmışlardı. Her yer savaş alanı gibiydi. Çok üzüldük, çok zarar ettik.  Yüzde 10 civarında devlet bize tazminat ödedi. 1964 olaylarında, Yunan uyrukluların kovulduğu yıllardı ve biz de 2 sene sonra gittik.”

Kefalidis tam anlamıyla hayat dolu birisi. Aynı zamanda org ve buziki çalıyor, resim yapıyor. Huzurevini gezerken elinde birincilik kupalarıyla çekilmiş, şimdilerde huzurevinin duvarlarını renklendiren resimlerini gösteriyor. Aynı zamanda huzurevinin hemen girişindeki vitrini de aldığı ödüller süslüyor. Atletizme Kurtuluş Kulübü’nde başlamış, birinciliği de kapmış orada. İstanbul’da aldığı altın madalyaları var.  “50 kupa, plaket, madalya var. Hepsi de birincilik.” diyor gururla.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum