1922 YILI İSTANBUL TÜRK BASINI

 1922 YILI İSTANBUL TÜRK BASINI
30 Ocak 2023 - 17:02
 1922 YILI İSTANBUL TÜRK BASINI
Nejdet BİLGİ
*

1. İstanbul Basını

Türk basın tarihi aslında bir gazeteler ve dergiler mezarlığı gibidir. Çoğu da yetişkin olamadan göçenlerdir. Bu bakımdan da basın tarihimize, genç basın ölüleri mezarlığı dense yeridir. Türk İstiklal Savaşı dönemi basını da bu genelleme kapsamının dışında değildir. Mesela 1919’da Millî Mücadele başladığında yayında olan veya yayınlanmaya başlayan gazete ve dergilerin önemli bir kısmı, 1922 yılına geldiğimizde artık yoktur. İstanbul Türk basını çerçevesinde örneklendirmek gerekirse, 1919’da yayın hayatında olan Akvam, Alemdar, Hadisat, Hukuk-ı Beşer, İdrak, İfham, İstiklal, Memleket, Söz, Tarik, Türk Dünyası, Türkçe İstanbul, Yeni Gazete ve Zaman gibi ciddi sayıda gazete 1922 yılında yayın hayatında yoklardır. Buna rağmen, 1922’de yayın hayatında bulunanların çoğu, önceki yıllarda yayınlanmaya başlamış gazetelerdir. Son zamanlarda yayınlanan bir çalışmaya göre, İstanbul’da yayın hayatındaki Türkçe gazete sayısı 1918 yılında 21, 1919’da 23, 1920’de 10, 1921’de 8 ve 1922’de 9’dur.1 Bu çalışma vesilesi ile 1922 yılında İstanbul’da yayınlanmakta olan Türkçe gazete sayısı tarafımızdan 12 olarak tespit edilmiştir. Söz konusu çalışmaya göre, İstanbul’da yayın hayatındaki dergi sayısı 1918 yılında 76, 1919 yılında 32, 1920 yılında 19, 1921 yılında 16 ve 1922 yılında 15 olarak tespit edilmiştir.2 Bu sayıların daha ayrıntılı bir çalışmayla değişmesi muhtemeldir. Nitekim bu çalışma vesilesiyle 1922 yılında İstanbul’da yayınlanan Türkçe dergi sayısı tarafımızdan 37 olarak tespit edilmiştir. Daha detaylı bir çalışma yapıldığında bu sayının da değişme ihtimali vardır.
1922 yılında basın üzerinde üç yönlü bir sansür uygulaması vardı. İlki 1 Aralık1918 tarihinde Osmanlı Hükümetinin uygulamaya koyduğu sansür. İkincisi 20 Ocak 1919’da uygulanmaya başlayan Müttefik devletlerin koydukları sansürdür. Üçüncüsü ise 5 Ağustos 1920 tarihinde çıkarılan bir kararnamedir. İstanbul’daki sansür, Ankara Hükümeti adına 19 Ekim 1922 tarihinde, Refet Paşa’nın göreve başladığı tarihe kadar sürmüştür.[1] İtilaf kuvvetleri önce karargâhta bir çeviri bürosu kurdular. Büro dağıtım için çıkan günlük gazetelerde nasıl haber yayınlanacağına dair prensipleri belirledi. İtilaf temsilcileri Osmanlı sansürünü yetersiz bularak, 23 Ocak 1919’da hükümete İtilafçı Matbuat Kontrol Komisyonu kurulduğunu bildirdiler. Komisyona 6 Mart 1919’da gazeteleri geçici veya sürekli olarak kapatma ve basınla ilgili kişileri tutuklama görevi verildi. Mudanya ateşkesinden sora İstanbul’a gelen Refet Paşa’nın ilk isteklerin biri bu komisyonun kaldırılası oldu. Bu tarihten sonra basın TBMM hükümetine bağlı Sansür Müfettişliği’nin izniyle yayın yapmaya başladı.[2] Mütareke İstanbul’unda işgal kuvvetlerine bağlı olarak kurulan sansür idaresinin başına, sansürcü olarak İngiliz ordusunda çavuş rütbesiyle görevli bir İstanbul Ermenisi getirilmiştir. Türkçe bilen sansürcü Kuva-yı Milliye’ye destek veren gazete ve dergileri sıkı denetim altında tutmaktaydı.[3]

2. İstanbul’un 1922 Yılı Türkçe Gazeteleri

1922’de yayın hayatında bulunan 12 Türkçe gazeteden ikisi resmi niteliklidir. Alfabetik olarak bu 12 gazeteyi yayınlandığı yılları da belirterek şöyle sıralayabiliriz: Akşam (1918-1975), İkdam (1894-1942), İleri (1918-1924), İstanbul Vilayet Gazetesi (1922-1933), Mehmetçik (1922-1922), Peyam-ı Sabah (1920-1922), Takvim-i Vekayi (1831-1922), Tanin (1908-1925), Tercüman-ı Hakikat (1878-1924), Tevhid-i Efkâr (1862-1925), Vakit (1917-1949), Yeni Şark (1921-1923). Resmî gazeteleri hariç tutarak, bu gazetelerin içinde Millî Mücadele’ye karşı olan tek gazete vardır. O da başyazarlığını Ali Kemal’in yaptığı Peyam-ı Sabah’tır.
Burada, 1922 yılı İstanbul gazetelerinin, yıl içinde çıkan ilk ve son sayıları ile, BMM’nin açılması, Büyük Taarruz, İzmir’in kurtuluşu gibi örneklendirebileceğimiz gelişmelerin yansımalarının izlenebileceği tarihlerdeki sayıları incelenecektir. Anahatlarıyla gazetelerin yayın çizgeleri ve gelişmeler -özellikle Millî Mücadele- karşısındaki tutumları tespit edilmeye çalışılacaktır.

2.1. Akşam

Koleksiyonlara göre ilk sayısı 20 Eylül 1918’de çıkan[4] Akşam gazetesinin, uzun bir yayın hayatı olmuştur. Gazete’nin kütüphanelerdeki koleksiyonları çok eksiktir.
Millî Mücadele’nin yanında yer alan gazete, sansür heyetinin çok hücumlarına hedef olmuştur. Gazetenin kurucuları, Vakit gazetesi yazarı Necmettin Sadık (Sadak), gazeteci Ali Naci (Karacan), Darülfünun Tarih müderris yardımcısı Kazım Şinasi (Dersan)’dir.[1] Bu isimlere Rifat Müeyyet ve Falih Rıfkı (Atay) da katılır ve gazete bu 5 ortak tarafından çıkarılır.[2] Babıali caddesinde Reşit Efendi hanının birkaç odasında çalışmalara başlayan kurucular şu şekilde bir iş bölümü yapmışlardır: Kazım Şinasi gazeteyi temsil edecek ve yönetecek, Falih Rıfkı ve Necmettin Sadık yazı işlerini üstlenecek, idari işleri de Ali Naci yürütecektir.[3]

Mondros imzalandıktan sonra diğer bazı gazeteler gibi Akşam da yabancıların ülke için çizdikleri kadere karşı çıkmıştır. İstiklal Savaşı’na destek vermiş yayınlarıyla bunu göstermiştir. Falih Rıfkı’nın (Atay) Anadolu harekâtını destekleyen yazıları önemlidir. İzmir’in işgali ve özellikle Ankara’da bir yönetim merkezinin oluşmasından sonra Millî Mücadele’yi desteklemiştir.[4] Gazetenin bazı durumlarda çok satıldığını F. Rıfkı şöyle anlatıyor: “Akşam’ın ilk sayfası için koskoca bir klişe hazırlamıştık: ‘Elhamdülillah İzmir’e kavuştuk!’ Kapıları açmanın imkânı mı var? Gazeteyi pencereden akıtıyorduk. Alan, yüzüne gözüne sürüyordu.”11
1923 yılına kadar baskı imkanları yetersiz küçük bir akşam gazetesi olarak yayınlanmış olan Akşam, Lozan’ın imzalanmasından sonra noksanlarını gidermeye çabalamış ve Peyam-ı Sabah’ın makinelerini satın alarak yoluna devam etmiştir. Ali Naci ve Falih Rıfkı 1926 yılında gazeteden ayrılmışlardır.
Akşam gazetesinin 1922 yılına ait ilk sayısı 1 Kânunısâni 1922 tarihini ve 1.177 numarasını taşımaktadır. Gazetenin alt başlığı “Her gün öğleden sonra neşr olunur” şeklindedir. Gazete dördüncü yılındadır ve 4 sayfa olarak çıkmaktadır. 1922 yılına ait son sayısı ise 31 Kânunıevvel 1922 tarihini ve 1.535 numarasını taşımaktadır. Buna göre Akşam 1922 yılında 358 sayı yayınlanmış demektir. Bir yılda 7 gün yayınlanmamış anlamına gelmektedir ki bunların da iki dini bayrama denk gelmiş olması muhtemeldir. Yılın son sayısında gazetenin alt başlığı biraz değişmiş: “Her gün neşr olunur, milliyetperver, terakkiperver Türk gazetesi”. Gazetenin alt başlığı başından itibaren yılın ilk sayısındaki gibidir. İlk değişiklik 27 Kasım 1922 tarihi ve 1.502 numaralı sayıda şu şekilde yer alıyor: “Her gün öğleden sonra neşr olunur milliyetperver, terakkiperver, Türk gazetesi”. İkinci değişiklik 7 Aralık 1922 tarihli sayıdadır: “Milliyetperver, terakkiperver Türk gazetesi”. Nihayet 10 Aralık 1922 tarihinde yılın son sayısındaki şekli alır. Gazetenin bütün sayılarının son sayfasında sorumlu müdür, Senih Muammer olarak belirtilmektedir.
Akşam gazetesinin 1922 yılına ait sayılarının çoğunda sansür yer almaktadır. Örnek vermek gerekirse, gazetenin 1-31 Ocak tarihlerindeki sayıları sansür açısından incelenmiş, 31 sayının 24’ünde sansür izi tespit edilmiştir. Aynı şekilde Ağustos ayına ait 28 sayıdan 23’ünde sansür izi belirlenmiştir.
Akşam gazetesinin 1922 yılının ilk yani 1 Kânunusani 1922 tarihli sayısının başyazısı, “Bir Cemiyet” adını taşımakta olup, imza yerine üç yıldız konulmuştur. Yazıda beyannamesi yayımlanan “Genç İslamlar Cemiyeti” ele alınmaktadır. İlk sayfadaki haberlerin çoğu, doğrudan veya dolaylı olarak Millî Mücadele ile ilgilidir. Sadece başlıklara bakarak bunu görebiliriz: “Gunaris Müttefikler tarafından Kan konferansına çağrıldı”, “Ukrayna murahhaslarıyla müzakerat nihayetlendi”, “Bazı İstanbul kadınları hakkında bir teklifin reddi”, “Yunan Başvekilinin Roma’da mülakatları”, “İngiltere Yunan istikrazına müsaade etti”, “Gunaris’in istifa etmiş olduğu hakkındaki bir haber”, “Dusmanis İzmir’de”, “Selanik meclisi”, “Bursa’da kargaşalıklar”, “Üçler konferansı için gayet muayyen bir plan”, “Yunanistan’ın İtalya ile itilaf için Roma’da mesaisi”, Adana’da tekrar teessüs eden idaremiz hakkında neşriyat”.
İkinci sayfada Süleyman Namık’ın “Almanya Mektupları: Yüz Otuz İki Milyar Altun Mark” başlıklı ve son altı satırı sansürce çıkarılmış yazısı vardır. Yine ikinci sayfanın altında “Sinema Tefrikamız” yer almaktadır. Üçüncü sayfadaki “Günün Fıkrası” sütununda, Falih Rıfkı’nın F. R. İmzalı yazısı bulunmaktadır. Yazı şöyle bitmektedir: “1921 senesi bize hürriyet mücahedesinin en güzel günlerini gösterdi. Türk tarihinde bu yılın ismi Sakarya Senesi olacaktır. Sakarya senesinde harbi kazandık. Temenni edelim ki 1922 senesi sulhu kazandığımız sene olsun.[1] Gazetenin dördüncü sayfasının çoğu ilan ve reklamlara ayrılmış. Alt kısmında “Sinema Tefrikamız” bulunmaktadır.
Akşam’ın 30 Ağustos zaferinin ertesi günkü yani 31 Ağustos tarihli sayısının ilk sayfasının haber başlıklarından bazıları şöyle: “Bozgun: Düşman Afyonkarahisar’da ağır toplarını bıraktı”, “Taarruzumuz olanca şiddetiyle berdevamdır - Yalnız henüz resmi haberler gelmemiştir”, “Bugün Uşak’ın işgali de şayi’ oldu”, “Tekfurdağı’nda isyan”, “Dün akşam Yunan menabiinden zaferimize dair intişar eden havadisler”, “Atina’da halk ve hükümet panik halindedir”, “Ordumuz bütün Menderes havalisinde ilerlemektedir”. İkinci sayfada da cephe haberleri ağırlıklı: “Taarruzun ilk safhasındaki neticeler”, “Eskişehir ve Kütahya”, “Harp hakkında karşı yakanın tefsiratı”, “Yunan nazarı iki teklif arasında mütehayyerdir”. Üçüncü sayfadaki haber ve yorumların çoğu yine cephe ile ilgili. “Milli ordunun son muzafferiyetlerini tesid için Fenerbahçe kulübü büyük bir müsamere tertip ediyor” başlıklı yazının alt başlığında, “Harikalar yaratan Türk neslini kuvvetlendirmeğe çalışalım” deniliyor. Falih Rıfkı, Hacı Anesti konulu yazısına şöyle başlıyor: “Hacı Anesti geçenlerde bir gazeteciye demişti ki: “Evet… Mustafa Kemal Paşa diye bir isim işitiyorum, fakat henüz kendisiyle cephede teşerrüf edemedim!” // Bu söz üzerine Mustafa Kemal Paşa ta Ankara’dan çıktı, trene bindi, otomobile bindi, … bindi, Hacı Anesti ile teşerrüf edebilmek için kan ırmaklarından ve ateş sellerinden geçerek Afyonkarahisar’a kadar geldi, hatta bazı … göre baş döndürücü bir hızla Dumlupınar’a, Eskişehir’e Bilecik’e gitti; fakat Hacı Efendi bu teşerrüften dört nala kaçıyor.” Yazının sonlarında ise şöyle diyor: “Bu Hacı Efendiler, Metaksas Efendiler yeryüzünde şerefe benzer bir şöhret buldularsa o da velev mağlup olarak, bizimle harp etmiş olmalarındandır. // İstemediğimiz en büyük hakaret budur: Bizi Yunanlılara karşı istiklal harbine mecbur etmek![1]
İzmir’in kurtuluşunun ertesi günkü, yani 10 Eylül tarihli Akşam’ın ilk sayfa haber başlıklarından bazıları şöyle: Altında, “Dün saat on bir buçukta ordu ve millete kavuşan sevgili İzmir’imizin rıhtım boyunda saat kulesiyle hükümet dairesi” yazılı bir fotoğraf var. “Süvarilerimiz dün gündüz, kıtaatımız da bu sabah İzmir’e girdiler”, “Bursa’ya giren kıtaatımız, dün akşam Mudanya’ya geldi”, “Sevgili İzmir’e ilk defa Nuri Bey kolu girdi”, “İzmir dün öğleden evvel on bir buçukta işgal edildi”, “İzmit istihbarat müdürünün Akşam’a 9 tarihli telgrafı”, “Bakiyyetüssüyuf askerlerini terhis ettiler”, “Anadolu’da şadmani”, “Bursa yanıyor”, “Manisa yanıyor”, “Ordumuzun 8 Eylül 338 tarihli resmi tebliği”. İkinci sayfada zafer ve cephe haber ve yorumları da var. “Yunanlılara tahribatımızı mutlaka ödeteceğiz! Hasarat-ı mecmuu beş yüz milyon lira”, “Bugün Sakarya zaferinin sene-i devriyesidir”, “Kara Gün – İzmir’imizi işgal ettikleri zaman düşmanın neşrettiği beyanname”, “Nasıl çıktılar – İzmir’in suret-i tahliyesi hakkında en son haberler”. İkinci sayfada Mehmet Ali Ayni imzalı ve bir kısmı sansürlü yazıda, Mısır’da yaşayan Giritli Ahmet Zeki Bey’in son zamanlarda Hilal-i Ahmer, Himaye-i Etfal gibi kuruluşlara yaptığı yüklü yardımları anlatıyor ve taktirle karşılıyor. Gazetenin üçüncü sayfasında Ayasofya Camii’nde şehitler için Fâtiha okuyan cemaatin bir kısmının fotoğrafı yer alıyor.14İstanbul’da dün geceki büyük şenlikler” başlığı altında İstanbul halkının zafer kutlamaları anlatılıyor. “Hilal-i Ahmer’e iane” başlığıyla yardım edenlerin isimleri ve yardım miktarları veriliyor. İsmail Hakkı imzalı yazıda, yenilgi ve Mondros Mütarekesi ile Türkiye için bağımsız olmak umudunun kalmadığını belirttikten şu ifadeleri kullanıyor: “Her yerde ölüm havası teneffüs ediliyordu. Günün birinde Çanakkale siperleri içinde ölümle göğüs göğüse çarpışan ve ölüme sade vücudu değil aklının, hissinin bütün melekatını karşı koyan bir adam memuren Şarki Anadolu’ya gidiyordu. Bu adam kimdi? (…) Sadece bir asker, (…) milli rüyaların zevkini tadan, (…) emellerin nasıl tahakkuk edeceğini bilen bir adam. Fakat bu adamı evvelki enmuzeclerden ve dünyanın bütün şair, hassas, müdekkik insanlarından ayıran bir seciye vardı. Bu seciye ne hayali ne de fikri sahada kalmıyor. Yüksek bir hayatiyete malik olan ve rasatlar gibi gönüllerini şuurun, vicdanın en derin tabakalarına indiriyordu. Bu seciyenin kökü azimdi. Bu adamda genç muallim gibi rüyasında bir ülke görmüş, ihtiyar mütefekkir gibi ülkeyi inşa etmenin çaresi budur demişti. (…)
 
Türk milletinin yaratıcı kabiliyetini bir kere daha ispat için ileri atıldı. Yarınki devletin ilk temel taşını sırtında taşıdı ve tuğlasını kendi eliyle koydu. Sağdan soldan, dağdan tepeden, şarktan garptan gelen kuvvetler kuvvetine zam oldu. Bu ferdi azimler birleşe birleşe ve her birleştikçe yeni yeni kudretler doğa doğa bugünkü muzafferiyeti doğurdu.”[1]
1922 yılının son sayısı 31 Kânunıevvel 1922 tarihli. Başyazı Necmettin Sadık imzalı ve “Lozan mektupları: Noel tatilinden sonra: Yine fırtına alametleri… Ekalliyetler komisyonu münasebetiyle heyet-i murahhasamızın iki şiddetli notası” başlığını taşımaktadır. Artık İstiklal Savaşı diye bir konu yoktur. İlk sayfadaki haberlerin çoğu barış, yani Lozan konferansı ile ilgilidir: “İnkıta ihtimalini bertaraf etmek üzere, Müttefikler mukaddemat-ı sulhiyenin süratle tanzimine karar verdiler”, “İngilizler kontrol talebini geriye aldılar”, “Heyet-i murahhasamız Musul hakkında Lord Kürzon’a cevap verdi”. İlk sayfanın yarısına kaplayan bu üç haber Lozan mahreçlidir. Başyazı ile birlikte Lozan, sayfanın dörtte üçünü kaplamaktadır. Akşam gazetesi konferansı yerinde takip etmektedir. İlk sayfadaki şu küçük haber buna işaret ediyor: “Sermuharririmiz Necmettin Sadık Bey bugünkü ekspresle muvakkaten Lozan’dan İstanbul’a gelmiştir. Sermuharririmiz, birkaç gün sonra tekrar avdet edecektir. Bu müddet esnasında Akşam Lozan’daki muhabirleri tarafından muntazaman konferans hakkında mektup ve telgraf gönderilmesi temin olunmuştur.”[2]
Gazetenin ikinci sayfasının üçte birini Ahmet Rasim imzalı “Enver Paşa” başlıklı makale oluşturmaktadır. Bir o kadar da “Akşam’ın edebi tefrikası: Tuzlu Göl” yer kaplamaktadır. İkinci sayfada da Lozan konulu birkaç haber yer alıyor. Üçüncü sayfada “Günün fıkrası” sütununda Falih Rıfkı imzalı bir makale yer alıyor. Makalenin konusu, 21 Temmuz’da Tiflis’te katledilen Cemal Paşa.[3] Sayfanın yarıdan fazlasını “Ankara konferansları” başlığı altında Bilal imzalı “Ağaoğlu Ahmet Bey’in fırkalar konferansı” başlıklı haber kaplıyor. Haber “Muhabir-i mahsusumuzun mektubudur” şeklinde başlıyor ve Ağaoğlu’nun İngiliz siyasi partilerinin oluşumu ve çalışmaları hakkındaki konferansının anlatıldığı belirtiliyor. Dördüncü sayfanın yaklaşık üçte ikisi ilanlara, üçte biri “Akşam’ın tefrikası: Vasiyetnamedeki Kız” başlıklı tefrikaya ayrılmış.
Akşam gazetesi, bir yerel gazete gibi Anadolu haberlerine, özellikle Millî Mücadele ilgili haberlere yer veriyor. Benzeri bir İstanbul gazetesi zor bulunur.

2.2. İkdam

İstanbul’da 1922 yılında yayın hayatında bulunan Türkçe gazeteler arasında Tevhid-i Efkâr ve Tercüman-ı Hakikat’tan sonra en uzun geçmişi olan gazete İkdam’dır. Ahmet Cevdet (Oran) tarafından çıkarılan gazetenin ilk sayısı 5 Temmuz 1894 tarihini taşımaktadır. 14 Mart 1910 tarihinden itibaren Yeni İkdam adıyla, 26 Şubat 1912 tarihinden itibaren İktiham adıyla ve 11 Ağustos 1912 tarihinde tekrar İkdam adıyla çıkmaya başlamıştır. 1 Ocak 1928’den itibaren yeni harflerle basılmaya başlamıştır. 12 Ocak 1939 tarihinde İkdam gazetesi ikinci kere kurulmuş ve İkdam Halk Gazetesi adıyla çıkmıştır. 14 Ağustos 1939 tarihinde İkdam Sabah Postası adıyla, 5 Ekim 1940 tarihinden itibaren de İkdam Günlük Siyasi Halk Gazetesi olarak çıkmaya başlamıştır.
Rotatif baskı makinesini ilk kullanan, nispeten yüksek tirajlara ulaşan, yayınlandığı dönemlerde pek çok gazeteciye adeta okul olan, modern bir gazete olarak nitelenebilir. Sahibi ve başyazarı Ahmet Cevdet, sağlık sorunları nedeniyle İsviçre’de ikamet etmiş ve dolayısıyla on yıl gazeteyi uzaktan yönetmiştir. Millî Mücadele’yi destekleyen bir yayın çizgisini takip etmiştir.[1] Özellikle Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) bu yöndeki yazılarıyla dikkat çekmiştir.
İkdam’ın 1922 yılındaki ilk sayısı 8.907 numaralıdır. Gazete kendisini bu yılın ilk sayısında “her gün sabahları neşr olunur, siyasi, ilmi, iktisadi Türk gazetesidir” şeklinde tanımlamaktadır. Sahibi ve başyazarı olarak da Ahmet Cevdet, sorumlu müdürü Ömer İzzettin olarak belirtilmektedir. Gazetenin yayın bilgileri 1922 yılı boyunca aynı kalmıştır. İkdam’ın 31 Aralık 1922 tarihli sayısı 9.264 numarasını taşıyor. Buna göre gazete 1922 yılında 357 sayı yayınlanmıştır. Yayınlanmadığı 8 günlük süre muhtemelen bayram tatillerine denk geliyordur. İkdam da dönemin diğer gazeteleri gibi sansüre uğramıştır. İncelediğimiz sayıların yarıdan fazlasında sansür izi bulunmaktadır.
Gazetenin 1922 yılının 1 Ocak 1922 tarihli ilk sayısında başyazı yoktur. İlk sayfada dış ilişkilerle ilgili haberler ağırlıktadır. Anadolu’ya ilişkin, “Ankara’da elli kişilik bir ziyafet” başlıklı haberde dört ülkenin elçisinin de yer aldığı yemek anlatılmaktadır. İkinci sayfada iki imzalı yazı vardır. Birisi Yakup Kadri imzalı “Bedbaht ona derler ki…” ve Ahmet Hidayet imzalı “Ukrayna Sefirinin hakkımızdaki ihtisasatı” başlıklı yazılar. Sayfanın altında da Hüseyin Rahmi’nin “Tutuşmuş Gönüller” tefrikası bulunmaktadır. Üçüncü sayfa çoğu iç olmak üzere haberlere, dördüncü sayfa ise ilan ve reklamlara ayrılmış. Yalnız dördüncü sayfanın bir sütununda küçük haberler veriliyor. Bu sayfada yeni yayınlara da değiniliyor. Bu çerçevede Hekim gazetesinin ilk ve Yeni Ziraat gazetesinin ocak ayına ait 21. sayılarının çıktıkları duyuruluyor.
İkdam’ın 23 Nisan 1922 tarihli sayısının ilk sayfasında, “Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü devr-i senevi-i içtimaı”, “Mustafa Kemal Paşa’nın nutku itidale tercüman addedilerek bundan mesut bir netice bekleniyor”, “23 Nisan ıyd-ı millisi” başlıklı haberler yer alıyor. İlk sayfada başmakale olarak, Ahmet Cevdet’in bir kısmı sansürlenmiş, “Darülfünun-1” yazısı var. İkinci sayfasında Yakup Kadri’nin, Berlin’de katledilen Bahaettin Şakir dolayısıyla kaleme aldığı yazısının giriş kısmında şöyle deniliyor: “Türk milletinin hayatında bu kadar mühim roller oynamış, cihanın en büyük inkılaplarından birinin amilleri olmuş ve nüfuz ve tesirleri bütün şarka şamil bulunmuş bu adamların fazilet veya fezahatları hakkında hiç birimizin muayyen bir fikrimiz yoktur. Bunların taraftarları hepsini de hürmetkar ve esrarengiz bir sükûnet ile ihata ederek herhangi bir tetkik ve tetebbu sahasından uzaklaştırıyorlar ve onları bulutlar arasında birtakım nim ilahlar gibi görülmez, anlaşılmaz bir hale sokuyorlar.” Yazının devamında önde gelen bazı İttihatçılara ve tarihteki rollerine değinildikten sonra şu ifadelere yer veriliyor: “Siyasi ihtiraslardan münezzeh heyecansız bir el Osmanlı tarihinin bu elim safhasını örten ridayı buruşturmadan kaldırmalıdır. Bu işi görecek olan el aynı zamanda hem tarihe hem de bu bedbaht millete hizmet etmiş olacaktır.”[1] Aynı sayfada Hüseyin Rahmi’nin “Gizli Isıtma” başlıklı tefrikası ile haberler de yer alıyor. Üçüncü sayfada iç ve dış haberler, dördüncü sayfada ilan, reklam ve küçük haberler yer almaktadır.
İkdam’ın 1 Eylül 1922 tarihli sayısı Başkumandan Meydan Muharebesi’nin sonrasına aittir. İmzasız başyazı, “Taarruz Netayici Hakkında Hasım Tarafın Tahminleri” başlığını taşıyor. İlk sayfanın bütün haberleri cepheler ve savaşla ilgili. İkinci sayfada Yakup Kadri’nin makalesi var. Makalede cephedekilerin ve cephe gerisindekilerin hissiyatı şöyle yorumlanıyor: “Muharebe esnasında, memleketin hiçbir tarafı cephe kadar rahat, emin ve ferahlı değildir. Cenk en ziyade uzaktan ve arkadan mahuftur; döğüşenleri, muhayyilemizin icat ettiği cehennemi bir alem içinde kana ve dumana bulanmış bir sürü korkunç tayflar halinde görürüz; toplar, sanki boyunlarını mütemadiyen sağa sola çeviren ve mütemadiyen ölüm püsküren canlı ejderhalara; süngüler beynimizin içinde şimşekler gibi parıldar. (…) ileriye gidenler bu geriye gelenlerden daha hüzn-engiz değildirler; hepsinde bir bayram çocuğu hali vardır; mutlaka biraz kalpleri çarpar. Fakat ilerideki gürültüler şamatalar, dumanlar ve hareketler o kadar merak-averdir ki, içlerinde, tecessüs, her an korkuya galiptir. (…) Cephede zaferle hezimetin, galebe ile mağlubiyetin de pek o kadar manası anlaşılamaz, neşatı veya felaketi hissedilemez. Çünkü ekseriya muzaffer taraf da mağlup taraf kadar yorgun, bitkin, kana ve dumana bulanmış görünür, o tarafta da bu tarafta olduğu gibi üst baş parça parça; ayaklar, eller toprak veya çamur içinde, bet-beniz atmış, göğüsler tıkanmıştır. (…) Bu itibar ile iddia edebilirim ki, iki muhasım millet arasındaki gayz ve kinin en çok tecelli ettiği yer, cephe değil, cephenin arkasıdır. (…) Bir harp yüksek bir mefkure namına, bir vatan müdafaası yolunda, bir hak ve namus davası için yapılırsa, bu heyecan en ulvi vecitler ve en tatlı coşuşlar derecesini bulur ve bunu tadanlara hayatın diğer işleri yavan ve manasız gelir.”20
İkinci sayfada ayrıca Hüseyin Rahmi’nin “Evlere Şenlik” tefrikası ile özellikle cepheye ilişkin haberler yer alıyor. Üçüncü sayfada Köprülüzade Mehmet Fuat’ın “Rubaiyat-ı Ömer Hayyam” başlıklı ve aynı adla neşredilmiş kitap hakkındaki yazısının ilki yer alıyor. Sayfada cephe ve iç haberler bulunuyor. Son sayfada yine ilan, reklam ve küçük haberler var.
İkdam’ın İzmir’in kurtuluşunun ertesi günkü, yani 10 Eylül tarihli nüshasının ilk sayfasında, Türk ordusunun dün akşam saat beşte İzmir’e girdiği yazıyor. Oysa Türk birlikleri öğleye doğru İzmir’e girdiler. Sayfa tamamen cephe ve zafer haberlerine hasredilmiş. İmzasız ve kısmen sansürlü başyazıda şöyle deniliyor: “Yunanistan, hırs ve hayaline esir olarak, Şark’ta bir kundakçılığa teşebbüs etmiş idi. (…) Yunanistan’a imdat diye yetiştirilebilecek, yalnız bir sulh vardır. (…) Bugün Yunanistan yangınına sulh yetiştirmek isteyenlerin bu baptaki mesaisine Türkler tarafından bir güna müşkülat ika edilmeyeceğine şüphe yoktur. (…) Bugün Türk, kendi hakkından ne derece emin ise, kendi sulhunun akıbet tahakkuk edeceğinden dahi o mertebe emindir. O sulhun tahakkukuna kadar geçecek zaman, Türkün bu husustaki emniyetini duçar-ı zaaf ve tehlike edemeyecektir. Fakat Yunanistan’ı mahvedecektir.[1]
İkinci sayfada da cephelere ilişkin haberler yoğunlukta. Hüseyin Rahmi’nin “Evlere Şenlik” tefrikası ve Yakup Kadri’nin ara ara sansürlü makalesi de yer alıyor. Makale şöyle başlıyor: “Bilmem, karilerim hatırlıyor mu? Taarruzumuzun ilk günlerinde, yine şu sütunlarda ‘İzmir’de görüşeceğiz!’ serlevhasıyla bir makale neşretmiştim. O günlerdeki muhalifler cinayetimize, bitaraflar cinnetimize, düşmanlarla hainler ise mahv ü izmihlalimize hükmediyor ve bunlardan kimi yumruklarını sıkıyor; kimi elini çenesine dayamış düşünüyor; üçüncü kısma mensup olanlar ise bıyık altından gülüyordu.”[2] Yazıda, İsmet Paşa’ya ait olan bu söz üzerine takınılan tutumlar yorumlandıktan sonra bugün bu sözün gerçekleşmek üzere olduğuna vurgu yapılıyor.
Üçüncü sayfada zafer ve cephe haberleri ağırlıkta. Köprülüzade Mehmet Fuat imzalı “İzmir Türkleri” yazısının ilki de bu sayfada. Yazıda İzmir’in Türkler tarafından fethi anlatılıyor. Dördüncü sayfa yine ilan ve reklamlar ile bazı küçük haberlere ayrılmış.
Gazetenin 15 Eylül tarihli sayısının ilk sayfasında, İzmir ve cephe haberleri ağırlıkta. İmzasız başyazı “Müslüman Muhacirler” başlığını taşıyor. Yazıda ağırlıklı olarak Müslüman göçmenler konusu ele alınıyor. Bunların kim oldukları şöyle anlatılıyor: “Müslüman muhacirler denilince, yalnız Payitahtımızdaki yüz bine yakın vatan-cüdalar hatıra getirilmemelidir. Bu biçarelerin, Anadolu’nun istiladan salim kalmış olan menatıkına iltica etmiş daha yüz binlerce hem-talihlileri vardır ki, bunlar dahi, düşman tarafından söndürülmüş ocaklarına iade edilmelerini, bugün sabırsızlıkla bekliyorlar. Bu cihetle, bu meselenin biri İstanbul’da ve diğeri Anadolu’da olmak üzere iki cephesi vardır.” İkinci sayfada cephe gelişmeleri ve zaferin yankıları haberleri ağırlıkta. Ayraca Hüseyin Rahmi’nin, “Evlere Şenlik” tefrikası devam ediyor. Üçüncü sayfada da Anadolu harekâtına ilişkin gelişmeler ağırlıkta. Ahmet Rasim imzalı yazıda, Yunan ordusunun bozguna uğramasının sebeplerini ele alınıyor. Yazı şöyle bitiyor: “-Ne oldum dememeli ne olacağım demeli sözü- hala eski kuvvetini muhafaza etmekte imiş. İşte bir numunesi daha… Yunan dün ne oldum diyordu, bugün ne oluyor?[1] Dördüncü sayfada yine ilan ve reklamlar ile küçük haberler yer alıyor.
İkdam’ın 31 Aralık 1922 tarihli sayısında “İç il payitahtı” adlı imzasız bir başyazı bulunmaktadır. Yazı “İstiklal-i millimizin mihrabı ve minberi” Ankara’nın, başkent olup olamayacağını, İstanbul’un başkent olarak durumunu ele almaktadır. Yazının sonlarında, “Ankara bütün manasıyla payitaht olamaz (…) bir merkez-i müdafaa olabilir”, “süferayı nezdinde bulunduracak presentatif payitaht ise yalnız İstanbul olabilir”, “Büyük Millet Meclisi de İstanbul’da oturabilir. Kezalik Halife hazretlerinin makarrı da behemahal İstanbul’dur” vurguları dikkat çekicidir. Yılın son sayısının ilk sayfası büyük ölçüde barış konferansı ile ilgili haberlere ayrılmış. İkinci sayfada Yakup Kadri “İş Adamları” başlıklı yazısında, birtakım fırsatçıların, “birtakım kahramanane vatanperver tavırlarıyla hükümet-i milliyemizin etrafını sarmağa” çalıştıklarını vurguluyor. Devamında, “Cenab-ı Hak bu genç ve gürbüz ağacı bu tufeylilerin tasallut ve istilasından masun buyursun” diyor. Aynı sayfanın alt kısmında Hüseyin Rahmi’nin “Can Pazarı” tefrikası var. Sayfada, Lozan görüşmeleri ve iç haberler de yer alıyor. Üçüncü sayfada Mehmet Ziya’nın “Mimar Sinan” başlıklı yazısı ile iç ve dış haberler bulunuyor. Dördüncü ve son sayfada ilan ve reklamlar ile Klod Farer’in “Yeni insanlar” başlıklı tefrikası bulunuyor.

2.3. İleri

1 Ocak 1918 tarihinde Ati adıyla yayın hayatına giren gazeteyi, Suphi Nuri ve Celal Nuri çıkarmaktaydı. Gazetenin 10 Şubat 1919’da “Matbuata kelepçe vuruluyor” yazısı nedeniyle süresiz kapatılması üzerine, ertesi günden itibaren İleri adıyla yayına başladı. Ahmet Saki, İsmail Suphi, İlhami Safa, Behçet Kami ve Halil Lütfi’nin neşriyat ve yazı işlerinden sorumlu olduğu gazete, önceleri karasız bir tutum izlemişse de kongrelerden ve özellikle İstanbul’un işgalinden sonra, Millî Mücadele’yi desteklemiştir. Lozan görüşmelerini yakından izlemiş ve anlaşmayı desteklemiştir. Gazete 2 Aralık 1924 tarihinde yayınına son vermiştir.[1]
İleri gazetesinin 1 Ocak 1922 tarihli sayısı 1.406, 31 Aralık 1922 tarihli sayısı ise 1.763 numarasını taşımaktadırlar. Buna göre gazete 1922 yılında 357 sayı çıkmıştır. 1919-1920 yıllarında başlık altı ifadesi “Efkâr-ı ceziriyeyi neşreder” iken, 1921 ve sonrasında bu ifadenin yerine, “Ciddi yevmi gazete” ibaresi konulmuştur. 1922 yılı sayılarında müdir-i mesul olarak M. Sami ismi yer alıyor. Burada incelenen gazetelerin çoğunda ve 1922 Ocak ayına ait 31 gazetenin 22’sinde sansür izi bulunmaktadır.
Gazete koleksiyonlarında 1922 yılının ilk sayısı bir hayli yıpranmış durumdadır. Buna rağmen 1 Ocak 1922 tarihli ilk sayının ilk sayfasında şu haber başlıkları tespit edilebiliyor: “Anadolu’da Hilal-i Ahmer’in meşkûr hizmetleri”, “Londra’dan gelen resmi bir habere göre”, “Kan Konferansı’nda Şark meselesi de görüşülmektedir”, “Ukrayna muahedesi”, “Bugün yeni seneye dahil oluyoruz”, “Zağlül Paşa’nın nefyi”. Yılın bu ilk sayısında muhtemelen bir başyazı var, fakat başlık, imza ve metnin çoğu yok. İkinci sayfada iç ve dış haberler yer alıyor. Çoğu okunamayan uzun bir yazıda 1921 yılının muhasebesi yapılıyor. Üçüncü sayfada karışık ve küçük haberler ve
Milli Mahsulat Şirketinin iç yüzü” başlıklı bir yazının devamı var. Son sayfa ilan ve reklamlar ile Aka Gün imzalı “Öz evlat” başlıklı tefrikaya ayrılmış.
Gazetenin 23 Nisan 1922 tarihli sayısının başlık yanlarındaki özet haberlerden ilkinde şöyle yazıyor: “Ankara’nın devletlere vereceği cevap hazırlanmış olduğundan yakında Büyük Millet Meclisi’ne tevdi edilecektir.” Diğeri de şöyledir: “Mustafa Kemal Paşa’nın ahiren irad ettiği nutuk Avrupa’da büyük bir tesir husule getirmiştir.” İlk sayfadaki haber başlıkları şöyle: “Mustafa Kemal Paşa’nın nutku ve Avrupa’da tesirat”, “Vatanın istiklalini müdafaa eden cengaverler”, “Devletlere cevabımız”, “Edibe-i bi himmetamız cepheden dönerken”, “Cenova konferansının müzakeratı ve Rusların cevabı”. Günün imzasız başyazısı “İstanbul” başlığını taşıyor. Yazı şöyle başlıyor: “Gerek Bizans zamanında gerek Osmanlı imparatorluğu devrinde, İstanbul, Avrupa ile Asya’nın, Akdeniz’le Karadeniz’in mültekasında, Efrenc ıstılahıyla bir metropol, Arabi tabiriyle bir kâzıme, hatta bir kâzıme-i hümayundur.” Yazıda İstanbul’un çeşitli yönleri ele alındıktan sonra şöyle bitiyor: “İstanbul Türk milletinin merkez-i irfan ve istiklali olmalıdır; binaenaleyh şehrin şayiaen mutasarrıflarından biri eshab-ı irfan ve daniş vatandaşlarımız, mütefekkirlerimiz, milletin mukadderatına hakim olmak salahiyeti kendilerine tevcih olunan zevat ve hususiyle gençlik, ümid-i ati olan bugünkü nesil-i şakirdan; ikinci şayiaen mutasarrıf da, bazusunun, aklının kuvvetiyle maddi bir şeyi istihsal eden, çalışan, çabalayan alelumum işçilerimiz, amelemiz, esnafımız, tüccarımız, sanatkarlarımızdır. // İstanbul bu sayede yaşayabilir. Başka bir şekilde şu kazıme-i muazzamayı idame edebilmenin imkân ve ihtimali yoktur.”
İkinci sayfa iç haberlere ayrılmış. Yunan mezalimini anlatan sansürlü ve imzasız bir yazı var. Üçüncü sayfada da iç haberler yer alıyor. Ayrıca Ercüment Ekrem imzalı “Asriler” tefrikası var. Son sayfada ilan ve reklamlar ile Aka Gündüz imzalı bir tefrika bulunuyor.
İzmir’in kurtuluşunun ertesi günkü, yani 10 Eylül 1922 tarihli İleri’nin ilk sayfası tam sayfa İzmir’e ayrılmış. Sayfanın bir yanında zeybek, diğer yanında asker silüeti var. Aradaki büyük harfli metnin başında, “Cihan titrer sebat-ı pa-yı erbab-ı metanetten // İzmir feth ve istirdat ve namus-ı milli ikmal edildi” yazıyor. Sayfanın altında şu bilgi veriliyor: “Telsiz telgrafla Başkumandanlığımızdan verilen cevabın İzmir’e vürudundan mukaddem muzaffer kıtaatımızın halkın fevkalade tezahüratı ve alkışları arasında badezzeval saat dört buçukta şehre girdiği telsizle dün akşam İstanbul’a bildirilmiştir. Mülki ve askeri idaremiz teessüs etmiştir. Şehirde sükûn vardır. Esna-yı işgalde hiçbir hadiseye meydan verilmemiştir. Bütün ahali iş ve güçleriyle meşgul olmağa başlamışlardır.” İkinci sayfa da zafer haber ve yazılarıyla dolu: “Unutulmaz sahifelerden” başlığı altında Abdülhak Hamid’in 46 yıl önce yazdığı bir şiire yer veriliyor. “Tesellüm müzakeresinden sonra süvarilerimiz dün akşam İzmir’e girmişlerdir İzmir bugün Gazi Başkumandanımızı bekliyor şehirde resm-i geçit yapılacak” başlıklı haberden sonra, ele geçirilen askeri ganimet ve esirlerle ilgili habere yer veriliyor. Sayfada Fuat Hulusi imzalı ve “Allahü Ekber” başlıklı uzun bir şiir de yer alıyor.
Diğer başlıklar şöyle: “Zarar ve Ziyanımız”, “Yunanlılar Edirnemizi de tahliyeye başladılar”, “100.000 esir, 150.000 mülteci var”, “Mütareke talebine hükümet-i milliyemizin cevabı”, “Kosti’nin tac ve tahtı da elinden gidecek”, “Atina hükümetine yeniden ihtaratta bulunuldu”. Üçüncü sayfada “Haklı mı idik?” başlıklı ve imzasız bir makale var. Haberlerde zafer şenlikleri ve Avrupa basını konuları var. Son sayfa ilan ve reklamlara ayrılmış.
İleri’nin 31 Aralık tarihli 1922 yılının son sayısının ilk sayfasında şu haber başlıkları var: “İsmet Paşa, cevaben Musul hakkındaki metalibinde ısrar etmiştir”, “Gerginliğe rağmen inkıta-ı müzakerata meydan verilmeyeceğini gösteren sebepler vardır”, “Tevakkuf devresine rağmen mukaddemat-ı sulhiyenin ihzarına çalışılıyor”, “Ekalliyetler komisyonunun umumi içtimaı”, “İstanbul’da Cemiyet-i Akvam mümessili bulunmayacak”, “Paris gazeteleri endişeye lüzum görmüyorlar” ve “Trakya’nın başına gelenler”. İlk sayfada başlayan ve ikinci sayfada devam eden “Mimar Sinan’ın 345’inci sene-i devriyesi” başlıkla yazı var. Başyazı ise Suphi Nuri imzalı ve “Harp Tehlikesi Var mı?” başlığını taşıyor. Yazıda Lozan görüşmelerinin çıkmaza girmesi nedeniyle ortaya bir savaş tehlikesinin çıkıp çıkmayacağını tahlil ediyor.

2.4. İstanbul Vilayet Gazetesi

İstanbul vilayetinin resmî gazetesidir. İlk sayısı 28 Aralık 1922 tarihinde yayınlanan gazete, İstanbul’da Ankara hükümetinin idaresi başladıktan sonra yayın hayatına başlamıştır. 1928 yılı sonlarına kadar 1.605 sayı çıkan gazete, yeni harflerle de yayınına devam etmiş ve 1933 yılında kapanmıştır. Önceleri Cuma hariç her gün çıkarılan İstanbul Vilayet Gazetesi, sonraları haftalık olarak yayınlanmıştır. Bazı sayıları 4, bazıları 8 sayfa olan gazete küçük boy ve iki sütun düzeninde basılmıştır. İçeriği tamamen resmi metinlerden oluşmaktadır. Kanunlar, yönetmelikler, ilanlar, ticaret ve zahire borsası haberleri, tapu ve nüfus müdürlüğü duyuruları en fazla göze çarpanlardır.[1] 1922 yılına ait 28, 30 ve 31 Aralık günlerine ait sadece üç sayısı bulunmaktadır. 2.5. Mehmetçik
Kemal Salih (Sel) tarafından haftalık siyasi Türk gazetesi olarak 27 Ekim 1922’de İstanbul’da yayınlanan26 gazetenin, elde sadece ilk sayısı vardır. Gazetenin başlık altında, “Cuma günü akşamları ve cumartesi sabahları neşr olunur siyasi Türk gazetesidir” ibaresi bulunmaktadır. Bu durumda haftada iki gün çıkarılmasının tasarlandığı anlaşılıyor. Gazetenin ikinci sayfasında, müdür olarak Kemal Salih ismi verilmektedir.
Mehmetçik’in ilk sayısının ilk sayfasındaki haber başlıkları şöyle: “Müttefikler konferansının 13 Teşrinisani’de toplanmasını kararlaştırdılar”, “Bize göre İngiltere ile Fransa arasında ihtilaf var, İngiltere konferansa davet hakkının kendisine ait olmasını istiyor!”, “İngiltere Parlamentosu”, “Trakya’da son vaziyet: Müttefikin başkumandanlığı tebligatı”, “Atina’da mukabil ihtilal başladı!”. İlk sayfada Nebizade Hamdi imzalı, “Yeni Hariciye Vekili” başlıklı bir makale de yer alıyor. Ayrıca “Birkaç Söz” başlığı altında gazetenin yayın çizgisi anlatılıyor. Şöyle deniliyor: “Mehmetçik bilhassa yevmi refiklerinin pek haklı olarak yaptıkları hafta tatili esnasında karilerin havadissiz kalmamalarını temin maksadıyla intişar etmektedir. Kar’iler, alelhusus şu pek mühim günlerde vukuatı günü gününe takip eylemek arzusunu beslemekten vazgeçemiyorlar. Kendilerine hak vermek icap eder. Fakat yevmi refiklerimiz de haftada bir gün tatil yapmak hususunda herkesten ziyade haklıdırlar ve Ankara gazeteleri bu hafta tatilini kabul ve bir müddetten beri muntazaman tatbik etmek suretiyle memleketimizin bütün iş adamlarına hakikaten numune-i imtisal olmuşlardır. (…) Mehmetçik, yegâne gayesinin milli emellere tercüman olmaktan ibaret olduğunu, pek büyük bir his-i iftihar ile taşıyacağı nam ile göstermek istemiştir. Türklüğün, bugünkü muzaffer vaziyetinde duymakta olduğu sürur ve minnet hislerini de, Mehmetçik namı kadar belagatle hülasa ve ifade edecek başka tek bir kelime bulmak kabil değildir itikadındayız. Mehmetçik bu his ve kanaatlerle işe başladığı için muhterem kar’ilerinden daima teveccüh göreceğinden emindir.”
Mehmetçik’in ikinci sayfasında Aka Gündüz imzalı, “Bir Bektaşi’nin sırrı” başlıklı hikayesi ve şu haber ve yorum başlıkları bulunmaktadır: “Kostantin’in son alaylı sergüzeşti- Sabık kral ev ararken…- Palermo’da bir mülakat”, “Düyun-ı Umumiye meselesi”, “Köylerde maarifin tamimi”.

2.6. Peyam-ı sabah

Mihran Nakkaşyan’ın sahipliği ve Ali Kemal’in sorumlu müdür ve başyazarlığında 1911-1914 yıllarında yayınlanan, 1919 yılında Ali Kemal tarafından tekrar yayına başlayan Peyam ile, 1876’da yayın hayatına girmekle beraber, 1889-1919 yıllarında Mihran tarafından yayınlanan Sabah gazetelerinin, 1 Ocak 1920 tarihinden başlayarak birleşmesi ile yayın hayatına girmiştir. Ali Kemal’in başyazarı olduğu gazete, 14 Eylül 1922’ye kadar Millî Mücadele’nin amansız muhalifi olarak yayınlanmıştır. Millî Mücadele’nin başarıyla ilerlemesi üzerine, Mihran Peyam’la yollarını ayırarak, yeniden 15 Eylül’de Sabah adıyla yayınına devam etmeye çalıştıysa da bu uzun sürmedi. 7 Kasım 1922’de Sabah yayınına ara verdiğini açıkladıysa da Mihran matbaasını satarak yurt dışına çıktı.[1]
Peyam-ı Sabah 1920 yılı gazetelerinin içinde en ünlüsüydü. Ankara’da taklidi bile yayınlanmıştır: Anadolu’da Peyam-ı Sabah. Aka Gündüz tarafından Ankara’da 10 Ocak 1920-29 Eylül 1922 tarihlerinde çıkarılan gazetede, “İstanbul’daki Peyam-ı Sabah sahtedir, doğrusu budur” ibaresi yer almaktaydı. Ayrıca Aka Gündüz yazılarını Ali Kemal müstearıyla yayımlamaktaydı.[1] Ankara’da çıkan Peyam-ı Sabah, 20 Ekim 1922 tarihli nüshasını, “Bursa’nın istirdadı şerefine nüsha-i fevkalade tarzında” yayınlamıştır. Bu nüsha Bursa Vilayet Matbaası’nda “Ankara’da” ifadesi çıkarılarak basılmıştır. Başyazıdaki imza da “Artin Kemal” yapılmıştır. Yayın bilgileri kısmında gazetenin başyazarı ve sorumlu müdürü şöyle verilmiştir: “Başkepaze: Artin Kemal-Kepazelik Müdürü: Mihran Ağa.” İki sayfalık nüshanın ikinci sayfasında da yazı, haber ve şiirler yer alıyor. Bu yazı ve şiirlerdeki imzalar şöyle: Sahici Peyam-ı Eyyam, Feylesof namına: Yaya Kemal, İmza: Elmalum, Rıza Tevfik.29
Gazete ününü Ali Kemal’in kişiliğinden daha çok, Millî Mücadele’ye karşı takındığı amansız tutumdan almaktaydı. Öyle ki BMM’nin açılmasına birkaç gün kala şöyle yayın yapıyordu: “Kuyucu Murat Paşa, Celalilere nasıl muamele etmişse, Kuva-yı Milliye’ye de öyle muamele edilmelidir.” Meclisin açıldığı gün daha da ileri giderek, “Teşkilat-ı Milliye sergerdeleri, bu mahluklar kadar başları ezilmek ister yılanlar tasavvur edilemez. Düşmanlar onlardan bin kerre iyidir!” diye yazmıştır. Peyam-ı Sabah yalan haber de yazıyordu: “Hükümet kuvvetleri İnebolu’dan yürüyerek, Kastamonu’yu işgal etti.Peyam-ı Sabah’a göre, “Büyük Millet Meclisi üyeleri figürandır, kukladır. Bunların bu milletle, Anadolu Türküyle ne irfanca, ne nesilce, ne fikirce, ne yazıca ilgileri yoktur ki, başka türlü bağları olsun. Bir ne idüğü belirsiz hizip, haricen ve dahilen dilediğini yapıyor”du. Millî Mücadele’nin sonu Ali Kemal’in öngördüğü gibi olmayınca ağız değiştirme ihtiyacını hissederek, “büyük devletlerle uzlaşmaya müncer olmadıkça zaferler bir neticeye delalet etmez, fikrinde yanılabiliriz. Neticede, sürülmek mi, vurulmak mı, asılmak mı ne ise cezamızı çekeriz” diyordu.30
Peyam-ı Sabah’ın 1 Ocak 1922 tarihli ilk sayısından başlayarak son çıktığı sayıda sayı numarası olarak hem Peyam’ın hem de Sabah’ın numarası yer almıştır. Buna göre ilk sayının Peyam numarası 1.105, Sabah numarası 11.535’tir. İlk sayı Peyam’ın dokuzuncu, Sabah’ın otuz üçüncü senesi olduğu da belirtilmektedir. Peyam-ı Sabah’ın son sayısı 14 Eylül 1922 tarihini ve Peyam’ın 1.356, Sabah’ın 11.786 numarasını taşımaktadır. Buna göre Peyam-ı Sabah bu zaman zarfında 251 sayı çıkmıştır. Bu ilk sayının son sayfasında, “Peyam sahib-i imtiyazı Ali Kemal, Sabah sahib-i imtiyazı Mihran” olarak belirtiliyor. İncelenen sayıların yarıdan fazlasında sansür izi bulunmaktadır.
Peyam-ı Sabah’ın 1922 yılının ilk sayısında her zaman olduğu gibi Ali Kemal’in başyazısı var. Yazı büyük devletlerin Şark işlerini görüşmek üzere Kan’daki (Cannes) toplantıdan sonra Şubat ortalarında Paris’te toplanacaklarını ve belirledikleri prensiplere göre karar vereceklerini belirterek başlıyor. Buna göre toplantıya ne Türk ne de Yunan delegesi alınmayacak ve İngiltere, Fransa ve İtalya Dışişleri bakanları aralarında karar alacaklardır. Yazının devamında bu tutumu değerlendiriyor ve Ankara’nın tutumunu şöyle eleştiriyor: “İtikadımızca Ankara’nın tuttuğu yol çıkmaz bir yoldur, hariç ve dahilde takip ettiği siyaset batıl bir siyasettir, şimdiye kadar istihsal ettiği neticeler ise sahhülbaki derin bir hüsran ile kapanır, muzafferiyetler, muvaffakıyetler kuru sözden ibarettir, hakiki değil, hayalidir. // Harp, harp, harp, bu millet de, bu memleket de artık harpten çıktı. İzmir’den ve Edirne’den Yunanı çıkarmak harp ile olamaz. Olaydı, şimdiye kadar olurdu. Şimdiye kadarki harp ile Yunanistan’ı Eskişehir’e getirmiş olmaktan başka bir marifet gösteremedik, şimdiden sonra göstereceğimiz meşkûktür. Fakat harbe bedel dur-endişane bir siyasete imtisal etmiş olsaydık, ekseriyetle Düvel-i Muazzama’nın menfaatlerine tevafuk eylemediği artık fiilen sabit olduğu için Yunanlıların o Türk topraklarında kalmaları muhtemel değildi. // Ankara’nın siyaseten en büyük mesuliyeti sırf ihtirasa kapılarak bu hakikati asla idrak etmemesi ve aynı zamanda Kafkasya’da, Rusya’da, Vusta-yı Asya’da ipsiz sapsız sergüzeştlere girişerek, Avrupa ile, hassaten Avrupa’nın en müteneffiz, en cihanşümul bir devletiyle aramızı açması, bu gafletle de Yunan’ın ekmeğine yağ sürmesidir. Dava-yı asli-i millimizi nafile yere zayıflatmasıdır.”[1]
Gazetenin ilk sayfasında Kan’da yapılacak toplantı, İtalya İskonto Bankası, yeni yıl ve bazı dış haberler yer alıyor. Bir de Ali Kemal’in imzasız “Peyam-ı eyyam” başlıklı yazıların yer aldığı kısım. İkinci sayfada, “İzmir muhabir-i mahsusumuzdan” ibareli “Güzel İzmir’den” başlıklı bir yazı ve haberler var. Yazıda İzmir’e ilişkin istatistikler veriliyor. Yazının içeriği şöyle verilmiş: “Yunan ordusunun tezebzübü- Halk da Ecnebiler de Yunanlıların idaresizliğinden müşteki- Ferağ ve intikal muameleleri ne halde – Serbest bırakılan ilk kafile-i mevkufin – Yunanlılar da nifak ve şikak.” Küçük dış haberler, kısmen iç haberler ve sayfanın alt kısmında “Vefasız!” başlıklı tefrikanın ilki yer alıyor. Üçüncü sayfada Ali Rıza imzalı “Saray adetleri” tefrikası yer alıyor. İki sütunu aşan bu yazı dışında küçük küçük iç ve dış haberler yer alıyor.
Son sayfa tamamen ilan ve reklamlara ayrılmış.
Gazetenin 2 Ocak 1922 tarihli sayısındaki başyazısında Ali Kemal’in Ankara hükümetine eleştirileri devam ediyor. Bu kez Asya ve Rusya ilişkilerine temas ediyor. Yazının ilk kısmında şunları söylüyor: “Ankara’da bir düğündür, bir dernektir gidiyor, Rusya’nın, Kafkasya’nın, hatta kısmen Asya’nın kıyısından, bucağından Azerbaycan, Acara, Hive, Buhara, Ukrayna gibi henüz ya teşekkül etmiş, ya teşekkül etmek üzere bir çok gelişigüzel devletler, hükümetler o merkez-i acibe sefaretler, heyet-i murahhasalar gönderiyorlar, bizden muahedelere talip oluyorlar. Bu münasebetle ziyafetler veriliyor, nutuklar teati olunuyor, alaylar, debdebeler, nümayişler oluyor.” Bu durumu çocukça bulan yazar, şu eleştiriyi yapıyor: “Biz Asya ile, Rusya ile böyle çocukçasına oyalanırken hasmımız Avrupa ile, Amerika ile işi pişirmek üzeredir.”32 Ali Kemal bir hafta sonraki başyazısında, konuya başka bir boyut katarak eleştirilerini sürdürdü: “Mütarekeden sonra ümit edilirdi ki ihtilalden 
de, erbab-ı ihtilalden de, artık yakamızı sıyıracaktık, gördüklerimizden ve geçirdiklerimizden bir ders-i ibret alacaktık, va esefa ona da muvaffak olamadık. Ankara yadigarları, İttihat ve Terakki’nin halefleri bu
 
Türk topraklarında ihtilal ateşini yeniden tutuşturdular, memlekette müessesat namına ne kaldıysa yıktılar, bu devleti henüz dün teessüs etmiş ufak tefek bir hükümete döndürdüler. Ankara ile Erivan ya Tiflis ya Ukrayna hükümetlerinin bir farkı var mıdır?” Yazının sonunda da, “Selefleri o kadim yoldaşları nasıl akıbet tarumar oldularsa bu müstebitler de yakında belalarını bulurlar” diyor.[1]
Ali Kemal 28 Mart 1922 tarihli başyazısında, İtilaf Devletleri’nin Sevr’i biraz yumuşatarak ateşkes teklifinde bulunmalarını bir fırsat olarak değerlendiriyor ve gerçekleştiğinde şunlar olacak diyor: “Bir kere sulh takarrür etti mi, yeniden intihabat oldu mu, biz Ankara hükümetinin palas pandıras tekerleneceğine, vicdan ve irfan sahiplerinden bir meclise, hükümet namına makul, mutedil, ananekâr ricale malik olacağımızı eminiz.”[2]
Peyam-ı Sabah’ın 23 Nisan 1920 tarihli sayısında Ali Kemal imzalı başyazı, “Ankara ve sulh” başlığını taşıyor. Savaşla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini savunan yazar, Ankara hükümetinin barış görüşmelerine ılımlı yaklaşmasını, nihayet doğru bir yol olarak görüyor. Bazı kısımları sansürlenmiş yazıda şunları söylüyor: “Bu hakikati bugün, yarın Ankara’nın son takrire vereceği cevap ile anlayacağız, maamafih gelecek yaz ilkbaharından bellidir… Ne kadar tellense ve pullansa, Misak-ı Millîden ve saireden dem vurulsa da bu cevap itilafgirane olmamak memuldür. (…) Evvel emirde şu ciheti arz ederiz ki biz Ankara’nın sulha doğru bu temayüllerinden memnunuz. (…) Şu hakikati de söylemekten geri kalmayız ki şimdiye kadar harp ve darp ile şöyle yapacağız, böyle yapacağız, düşmanı denize dökeceğiz, kahreyleyeceğiz, iddiasında bulunanların bu mesut emellerden hiçbiri istihsal edilemeden yelkenleri suya indirmeleri, böyle müsalemetcu oluvermeleri doğrudan doğruya içtihad-ı cengâveranelerinin iflasına delalet eyler.”
Yunanlıların 1922 Temmuz sonunda işgal ettikleri yerlerde muhtariyet ilan etmesini 2 Ağustos’taki başyazısında ele alan Ali Kemal, bunun da sorumluluğunu Ankara hükümetine yüklüyor. Ankara hükümetinin siyasetsizliği ve ehliyetsizliğinden yararlanan Yunanlıların, istila ettikleri Batı Anadolu’da ilhak anlamına gelecek muhtariyet ilan ettiğini iddia ediyor. Oysa Sevr antlaşmasında yalnız İzmir sancağının Yunanistan idaresine verildiğini, dolayısıyla muhtariyetin yanında çok hafif kaldığını söylüyor. Ankara ricalinin üç yıldır bir iş göremediğini söyleyerek, şöyle devam ediyor: “Artık necatımızı büsbütün muhal kılmak istemiyorsak başka bir kıbleye teveccüh etmeli, mukadderatımızı daha başka ellere tevdi eylemeliyiz. (…) Vaziyet-i siyasiyemizin gittikçe fenalaşmasına katlanmalıyız. Ne feci bir haldir ki şimdi İzmir’i, Edirne’yi bir tarafa bıraktık. İstanbul derdiyle, endişesiyle bihuzuruz. Ankara’ya imtisalen tuttuğumuz yolun ne berbat ne hatarnak olduğuna daha başka ne delil ister?[3]

26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’un başarılı gelişmesi ve Dumlupınar’da Yunan ordusunun yenilmesi bile Ali Kemal’in olumsuz yorumlarını değiştirmedi. 31 Ağustos’taki başyazısında İttihatçıların ülkeyi savaşa sokmaları gibi, Mütareke’den sonra Kuva-yı Milliye’nin yaptıklarının farklı olmadığını savunuyor. İtilaf Devletleri’yle olan İzmir ve Edirne davalarının Ankara’dakiler tarafından harp ve darp yoluyla çözülmeye çalışıldığını, üç yılda daha fazla kayıp verildiğini iddia ediyor. Şöyle diyor: “Mütarekeden sonra her ne sebebe mebni olursa olsun, silaha sarılmanın bu mülk ve millet için bir selamet, bir necat yolu olduğuna kanaat eylemedik. Üç senedir birbirini veli eden vukuat da bu kanaatimizi azaltmadı, fakat artırdı… Ahiren Kuva-yı Milliye taarruza geçti, dün Afyonkarahisarı’nı istirdat eyledi. (…) Avrupa’nın nazımı ve hâkimi vaziyetindeki devletlere karşı Avrupa’da ve dolayısıyla Anadolu’da Türk hakimiyetini idame eylemek zaman-ı kadimde olduğu gibi kılıca, kuvvete mi mütevakkıftır! Heyhat! O mazhariyet için başka marifetler, başka manevi kudretler gerektir…[1] Ali Kemal böyle düşünmekle beraber, gazetedeki haberler, ağırlıklı olarak cephe gelişmelerine ayrılmıştır. Diğer sayfalarda da durum aynıdır.
Peyam-ı Sabah’ın 10 Eylül tarihli sayısı İzmir’in kurtuluşunun ertesine denk gelmektedir. İlk sayfada Ali Kemal’in “Gayeler bir idi ve birdir” başlıklı başyazı ile yine Ali Kemal’in imzasız “Peyam-ı Eyyam” sütunundaki yazısı yer alıyor. Sayfadaki haberler İzmir’in kurtuluş haberleri ve cephe gelişmelerinin yabancı ülkelerdeki yansımaları içeriyor. Diğer sayfalarda da cephe haberleri ağırlıklı bir durum söz konusu.
Peyam-ı Sabah’ın hem son sayısı hem de 1922’deki son sayısı, 14 Ekim 1922 tarihini taşımaktadır. Bu son sayıdaki yayın bilgileri ile ilk sayı yayın bilgileri arasında fark yoktur. Fakat içerik tam aksi yöndedir. Her şeyden önce, Ali Kemal’in 9 Eylül 1922 tarihli ve “Türk’ün Bayramı” başlıklı yazısından sonra Ali Kemal imzalı yazı yoktur. Zaten 11 Eylül 1922 tarihli sayıda yer alan “Bir İzah” başlıklı yazı ile Mihran Efendi, Ali Kemal ile yolları ayırdığını açıklamıştır. Yazı aynen şöyledir: “Neşriyatımızı takip edenler bu basit tebeddülün delalet ettiği manayı taktir ederler. Memleketine hizmet etmekten, milletine müfit olmaktan başka bir gaye, bir emel perverde etmeyen Sabah yarım asırlık neşriyat-ı mütevaliyesini inkâr etmedikçe üç senedir Peyam’ın takip etmekte olduğu mesleğe daha fazla iştirak edemezdi. Her türlü fırka hislerinden, her nevi telkinat-ı tarafgiraneden daima uzak kalmış, hadisat-ı cihanın bitaraf bir makesi ve amal-i milliyenin har bir müdafii olmayı kendisine şiar edinmiş olan Sabah, Peyam’ın neşriyatı istiklal-i fikrisini haleldar etmediği müddetçe kendisi ile teşrik-i mesai etmekte bir beis görmedi. Fakat son günlerde lehülhamd amal-i milliyenin tahakkuku, İzmir gibi tarihi ve mukaddes bir beldemizin bütün Anadolumuzla birlikte halaskâr ordumuz tarafından levs-i adadan tathiri karşısında bir fırka gazetesi olan Peyam ile beraber çalışmakta devam edemez, her zaman bitaraf kalmış olan Sabah’ı fırka mürevic-i efkârı yapamazdık. Binaenaleyh zaten mutasavver olup karilerinin teveccüh ve rağbetine itimaden yarım asırdır takip ettiği bitaraf, hakikat-perest mesleğine rücu etmektedir. // Muamele-i resmiyesinin henüz ikmal edilememesine mebni bizzarure bugün de Peyam-ı Sabah unvanıyla intişar ediyoruz. Mamafih yukarıda da arz edildiği üzere Peyam ile hiçbir alakamız kalmamıştır. Muamelesinin ikmalini müteakip bermutat Sabah namıyla intişar etmekte devam edeceğiz
Ali Kemal’le bu şekilde yollarını ayıran Mihran, açıklamasında da belirttiği gibi resmi zorunluluktan dolayı, işlemler tamamlanana kadar gazeteyi aynı adla çıkaracaktır. Aynı adla çıktığı 14 Eylül tarihli bu sayının ilk sayfasında, “Venedik mi, İzmir mi?” adlı başyazı imzasızdır. Son zamanlarda Venedik’te yapılması düşünülen toplantı ile İzmir’in işgalden kurtarılmış olmasını vurgulayan yazı şöyle başlıyor: “Harpten maksat sulhtur. Zaferden gaye bir millet için evvela şan ve şereftir, saniyen istikbalde hakk-ı hayatın, hakk-ı istiklalinin her türlü tecavüzden masuniyetini temindir.” Yazı barış çabaları ve Türk ordusunun zaferleri bağlamında sürdürülerek şöyle tamamlanıyor: “Türk büyük bir zafer kazandı. Şükranını ancak Allah’ına medyundur. Yapılan hasaratın tazmini de hasmında talep etmek de haklıdır.” Sayfadaki haberlerin tamamı zafer ve sonuçları üzerinedir. İkinci sayfada Cenap Şahabettin’in “İzmihlal-i a’da” başlıklı yazısı yer alıyor. Yunan ordusunun yenilmesi üzerine duygularını ifade eden yazar, makalesini şöyle bitiriyor: “İşte bir hakîr şairin bahîl muhayyilesi önünde böyle yaşayan ve hakikati şüphesiz bundan yüz kat daha fecî olmak lâzım gelen bir hâile-i vâhime-sûz içinde kahramanlarımız mübarek vatanı levs-i a’dâdan tathîre muvaffak oldular. Bu zafer tarih-i cihânda hakikaten emsalsiz bir muzafferiyettir. Ümidvarız ki Yunan’da bir istittâat uman ve onun için kendisini şâyân-ı müzâheret gören Avrupa, artık onun mahiyeti ile Türk’ün kıymet-i necâbeti arasındaki mesafeyi ölçtü; ve bundan sonra Türk, semerât-ı muzafferiyetini iktitâf ederken Avrupa’yı en büyük muhâmî-yi hukuku olmak üzere yanında görür.” İkinci sayfada bu makalenin dışında bir de Rakibe adlı tefrika bulunuyor. Sayfanın diğer kısımlarında zaferin Avrupa ülkelerindeki yansımaları yer alıyor. Üçüncü sayfada iç haberler ve Hüseyin Bedrettin imzalı “Beyaz saçlar” hikayesi yer alıyor. Dördüncü sayfanın tamamına yakını ilan ve reklamlara ayrılmış.

2.7. Takvim-i Vekayi

Takvim-i Vekayi, Türk basın tarihinde dili bütünüyle Türkçe olan ilk gazetedir. 1831 yılında resmî gazete olarak yayın hayatına girmiştir. II. Mahmut kamuoyuna yön vermek ve dışa karşı Türk çıkarlarını savunmak amacıyla, İstanbul’da Türkçe ve Fransızca olarak ayrı ayrı iki gazete çıkarmaya teşebbüs etmiş, bu iş için İzmir’de Fransızca bir gazete yayınlayan Alexandre Blacque adında bir Fransız’ı 1831 yılında matbaasıyla birlikte İstanbul’a getirtmiştir.[1]
Takvim-i Vekayi’nin ilk sayısı 1 Kasım 1831’de, Fransızca nüshası olan Le Moniteur Ottoman ise 5 Kasım 1831’de çıkmıştır.[1] Takvim-i Vekayi’nin Arapça, Farsça, Rumca (Otomanikos Minitor), Ermenice (Liro-Kir) ve Bulgarca nüshaları da yayınlanmıştır.[2] Haftada bir kez çıkarılması düşünülmekle beraber düzensiz aralıklarla çıkarılabilmiştir. Başından beri resmî belgeler yanında iç ve dış haberlere de yer veren Takvim-i Vekayi, 1860 yılından itibaren tamamen resmi belge ve tüzüklerin yayımlandığı resmi gazete hüviyetini kazanmıştır.[3] 1862 yılında, halktan uzak ve idari kargaşa içinde bulunduğu şeklinde eleştirilen gazetenin yeniden düzenlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu çerçevede halkı ilgilendirecek konuların da içeriğe dahil edilmesiyle, gazete yeni bir muhteva kazanmıştır. Fakat bir süre sonra, 1868 yılında bu kez gazetenin zorunlu abone sistemi tartışmaya açılmış ve bundan vazgeçilmiştir.[4] Zorunlu abone sisteminden vazgeçilmesinden bir süre sonra, Takvim-i Vekayi’nin zor duruma düştüğü anlaşılmaktadır. Nitekim gazete, 1879-1891 yılları arasında 12 yıl yayınlanamamıştır. 12 yıl sonra yeniden yayınlanmaya başlayan gazete üç ay sonra bir dizgi yanlışı yüzünden kapatılmıştır (1891-1892). 283. sayıda padişahın nişan vermesini konu alan resmi bir duyuruda, “nişan itası” sözünün “nişan hatası” okunacak şekilde dizilmesi üzerine gazete II. Abdülhamit’in emriyle kapatılmıştır.42 Tekrar yayınlanmaya başlaması, ancak 16 yıl sonra, 1908 yılında mümkün olmuştur. Gazetenin son sayısı 4 Kasım 1922 tarihini taşımaktadır.

Takvim-i Vekayi’nin yayın hayatı üç döneme ayrılmaktadır 1. dönem 1831-1879 yıllarını, 2. dönem 1891-1892 yıllarını ve 3. dönemi de 1908-1922 yıllarını kapsamaktadır. Gazete 1 dönemde 2.139 sayı, 2. dönemde 283 sayı ve 3. dönemde ise 4.608 sayı yayınlanmıştır.[5] Muhtelif nedenlerle birkaç kez kapanan Takvim-i Vekayi, İstanbul Hükümeti’nin sona erdiği tarihe kadar toplam 7.030 sayı yayınlanmıştır.
Takvim-i Vekayi’nin 1922 yılı ilk sayısı 1 Ocak tarihli ve 4.352 numaralıdır. Gazetenin son sayısı ise 4 Kasım 1922 tarihini ve 4.608 numarasını taşımaktadır. Bu durumda gazete, 1922 yılı içinde 256 sayı yayınlanmış oluyor. İlk sayının ilk sayfasında emekliye ayrılanların listesi veriliyor. Son sayının ilk sayfasında ise önce Halife’nin iştiraki ile yapılan mevlid-i nebevi merasimi veriliyor. Sonra emekliye ayrılan ve rütbeleri değişen askerlerin listesi yer alıyor.

2.8. Renin/Tanin

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1 Ağustos 1908 tarihinde yayın hayatına giren Tanin, yayınlandığı dönemin en ünlü gazetesi durumundaydı. Kurucuları Hüseyin Cahit Yalçın, Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım Kadri’dir. Ancak, üzerinden bir yıl geçmeden iki kurucu gazeteden ayrılmış, gazete Hüseyin Cahit’e kalmıştır. İttihat ve Terakki ile özdeşleşen bir yayın çizgisi izleyen Tanin, 1919 yılı Mayıs ayında, Hüseyin Cahit ve gazetenin yeni sahibi Mithat Şükrü Bleda Malta’ya sürülene kadar yayına devam etti. Tanin gazetesi kapatma cezası aldığı dönemlerde Yeni Tanin, Renin, Senin, Cenin, Hak gibi adlarla çıktı. Hüseyin Cahit’in sürgünden dönmesi ile birlikte 1922 yılının son aylarında yeniden, önce Renin adıyla yayın hayatına döndü. Hüseyin Cahit 15 Temmuz 1922 tarihinde İstanbul’a döndükten sonra Ceride-i Şarkiye gazetesini satın alarak, Tanin adını kullanmasına izin verilmediği için Renin adıyla 14 Ekim’de gazetesini yayınlamaya başladı. Gerekli izinleri aldıktan sonra 20 Kasım’da Tanin adıyla devam etti. Gazetenin imtiyaz sahibi ve başyazarı kendisi, sorumlu yazı işleri müdürü ise Baha Bey’di. Gazete 15 Nisan 1925 tarihinde Takriri Sükûn Kanunu uyarınca kapatılacaktır. Tanin, Ankara yönetimine karşı sert muhalefeti ile bilinmektedir.[1]
14 Ekim 1922’de Renin adıyla yeniden yayınlanmaya başlayan Tanin, sayı numarasını eskilerden devam ettirmek yerine 1’den başlatmıştır. 1922 yılına ait son sayı 79 olduğuna göre, bu yıl 79 sayı yayınlanmış demektir. Gazetede, bu 79 sayısında müdir-i mesul olarak Atıf Nurettin adı yer alıyor. İlk sayının başında “Kar’ilerimize” başlığı altında bir açıklama yapılmaktadır. “Vaktiyle Tanin, Meşrutiyetin vatana açtığı hürriyet ve halas devresinin yılmaz bir mücahidi olarak intişara başladı. Bugün de gazetemiz millet ordusunun vatana temin ettiği hayat ve necat sayesinde yeni bir şevk ve ümit ile tekrar çıkıyor. Tanin memlekette ilk defa olarak milliyet hislerinin tenebbüh ve takviyesi uğrunda her türlü tarizlere, hücumlara göğüs gererek bıkmadan, yorulmadan vazifesine devam etmiş, (…) Bugün hakka ve adalet-i ezeliyeye istinat eden milliyet hisleri vatanda harikalar yarattığı bir sırada gazetemiz ta ilk günden beri tuttuğu mesleğin doğruluğunu bu kadar parlak delail ile sabit olmuş görmekten mütevellit bir hiss-i iftihar ve itimat ile aynı mücahedeye başlamayı bir vazife addediyor.”
Bu ilk sayıda gazetenin sahibi ve başyazarı Hüseyin Cahit imzasını taşıyan başyazının yarısı sansürlü çıkmış. Yazıda şu görüşlere yer veriliyor: “Biz bu hayal-i muhale iman ettik. Türklüğün Müslümanlığın sönmesine bir türlü mütevekkil olamayan kalpler bir ümit arıyordu. Bu ümidi kalplerimizde artık Mustafa Kemal namı yaşatıyordu. Milli harekete ait havadislerin arkası kesilmedi. Demek ki o hareket imha edilemiyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın ilk defa Arıburnu’ndaki karargahında gördüğüm sevimli, azimperver çehresi gezlerimin önünde (…) gibi parlıyordu. (…) Anadolu’da memur ve gayrimemur bütün siviller aynı gayeyi istihsal için ellerinden geleni yaptılar. Bütün Anadolu’nun kalbi hep birlikte çarptı ve yalnız bir şey istedi: Namus ile yaşamak hakkı. Bu hakkını da işte nihayet aldı.”[2]
İlk sayfadaki haberler de çoğunlukla müstakbel barış görüşmelerine ilişkin. İkinci sayfadaki dış haberler de öyle. Bu sayfada bir de “Yırtıcılar” başlıklı tefrika yer alıyor.
Üçüncü sayfada Hüseyin Cahit’in tercüme ettiği bir hikâye var. Bunun dışındakilerin çoğu iç haberlerle ilgili. Son sayfada sadece ilan ve reklamlar yer alıyor.

Gazetenin 1922 yılında Renin adıyla çıktığı 19 Kasım tarihli sayısındaki başyazı İsmail Müştak Mayakon’a ait. İstanbul’un ele alındığı yazı şöyle bitiyor: “Üç sene müddet kan ve ateş içinde yüzen Anadolu’ya nispetle çok müreffeh bir hayat geçirmiş olan İstanbul muhiti bir hamlede bu kadar yeise düşmüş, bu kadar hodperest ve hodbin, bu derece metanetsiz ve itimatsız görünürse mazeretlerinden birçoğunu da kaybetmiş olur. Mazisinde buna benzer nice nice badireler mukayyed olan İstanbul’a ne oldu? Acaba bu halk dünkü babaların çocukları değil mi? Yoksa o nesil, o kan değişti mi?”[1]
1922 yılında gazetenin Tanin adıyla çıktığı ilk sayı 20 Kasım tarihini taşıyor. İlk sayfa neredeyse tamamen yeni Halife atanmasına ayrılmış. Başyazı da İsmail Müştak tarafından yazılmış: “Halife-i Müslimin Abdülmecit Hazretleri.” Diğer sayfalarda da ana konu, Vahdettin’in kaçması ve Abdülmecit’in Halife seçilmesi olarak ön planda yer alıyor.
31 Aralık tarihli son sayının ilk sayfasının hemen tamamı Lozan görüşmelerine ayrılmış. Hüseyin Cahit imzalı yazının başlığı, “Bulgar murahhaslarının beyanatı” başlığını taşıyor. Konu Trakya ve Patrikhane gibi görünüyor. İkinci sayfa tamamen iç haberlere ayrılmış. Bir de Yırtıcılar tefrikası devam ediyor. Üçüncü sayfada dış ve konferans haberleri ağırlıkta. Son sayfada ilan, reklam ve küçük haberler var.

2.9. Tercüman-ı Hakikat

Ahmed Midhat Efendi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Hakikat, 27 Haziran 1878 tarihinde yayın hayatına girmiştir. Uzun yıllar çıkmış olan bu gazete, kuruluş tarihinden 1882’ye kadar, çoğu “yazı makinesi” adı ile bilinen Ahmed Midhat Efendi’nin tercüme ve te’lif roman, tarih ve tefrikaları ile doludur. 1882 ila 1884 arasında gazete, Muallim Nâci’nin de katılımı ile edebî mücadele devri yaşamıştır. Gazetenin üçüncü dönemi 1884’te başlamaktadır. Bu dönemde artık edebi kavga bitmiş, yine Ahmet Mithat Efendi’nin yazı yetiştirmekle meşgul olduğu bir dönem olmuştur. Tercüman-ı Hakikat Ahmet Mithat Efendi’nin 1912 yılında ölümünden sonra el değiştirerek yayınını sürdürmüş, 12 Ocak 1924 tarihinde, 15.325 numaralı son sayısı yayınlanmıştır.[2] Koleksiyonlarda görülebilen 1922 yılının başlarına ait sayı 6 Ocak tarihli ve 14.641 numaralıdır. Bu durumda 1 Ocak 1922 tarihli gazetenin 14.636 numaralı olması muhtemeldir. Mevcut koleksiyonlarda görülen sayılar itibariyle son sayı 18 Kasım tarihli ise, gazetenin 1922 yılı içinde 307 sayı çıkmış olduğu söylenebilir.
Tercüman-ı Hakikat’ın Ahmet Midhat Efendi’nin hayatta olduğu 1912 yılında başlık altı ibaresi, “Her gün akşamları neşrolunur İslam ve Türk gazetesidir
şeklindedir. 1920 yılında bu ibare, “Her akşam neşrolunur Türk gazetesidir”, 1922 yılında “Akşamları neşrolunur Türk gazetesidir” şeklindedir. 1922 yılında gazetenin ser muharriri Hüseyin Şükrü, müdir-i mesulü Behçet Kami’dir. Dönemin diğer gazeteleri gibi Tercüman-ı Hakikat da sansürden etkilenmiştir. Hakkı Tarık Us koleksiyonunda yer alan 1922 yılı Ocak-Şubat aylarına ait 22 sayı üzerinde yapılan incelemede, 20’sinde sansür izi tespit edilmiştir.

1922’nin koleksiyonlarda ulaşabildiğimiz ilk sayısı 6 Ocak 1922 tarihlidir. İlk sayfasındaki haber başlıkları şöyledir: “Şark ihtilafının tesviyesi hususunda devletlerin ittifak-ı tammı hasıl olmuştur. Paris’ten verilen malumata nazaran tavassutun esası Anadolu’nun Yunanlılardan tathiridir”, “Anadolu’nun hazırlığı ve Atina’ya giden haberler”, “Yunan’ın lehine gizli müzakerat oldu mu”, “3 Kânunısâni tarihli teliğ-i resmimiz”, “Kırım’ın istiklali”, “Almanya-Amerika”, “Roma faciasının mühim bir izi İtalyan zabıtası bir Bulgar gencini tevkif etti”, “Tayms gazetesinin Kan muhabiri gazetesine çektiği bir telgrafla İngiltere’nin Fransa Türkiye itilafını tasdik edeceğini ve devletlerin Anadolu’nun tahliyesi hususunda ısrar edeceklerini bildirmiştir”. İlk sayfa haberlerinin Anadolu hareketi ağırlıklı olduğu açıklıkla görülüyor. İkinci sayfadaki haberlerde konferans, Yunanistan gibi dış ilişkilerle ilgili konular var. Yine bu sayfadaki Hüseyin Şükrü’nün yazısı şöyle başlıyor: “Öteden beri iddia ettiğimiz veçhile, sulhumuz ve mukadderatımız, münferit değildir. Türkiye işleri ve Şark-ı karip ahvali Avrupa vaziyet-i umumiyesinin bir cüzüdür. Devletlerin yekdiğeriyle münasebetleri o kadar girift ve girkindir ki, siyasetin hutut-ı umumiyesinden, yalnız birini tefrik ederek tetkik ihtimali mevcut değildir.”[1] Sonrasında bu ilişkilerin bir unsuru olarak İtalya’nın siyaseti ve Türkiye ile ilişkisi üzerinde duruluyor. Üçüncü sayfada Yeni Gün gazetesinden alınan ve “Ankara’nın tarihi odasındaki bir tarih sahifesi” başlıklı uzun bir yazı var. Yazının alt başlığı “Heyet-i Vekile odasında ittifak müzakeratına başlanırken” şeklinde. Bir de tercüme hikâye var. Diğer yazılar, mahkeme ve şehir haberleri. Son sayfada ilan ve reklamlar ile bir tercüme roman tefrikası var.
Tercüman-ı Hakikat’ın 23 Nisan 1922 tarihli sayısının ilk sayfasındaki belli başlı haberler şunlar: “Ankara’nın cevabi notası bu sabah şehrimize geldi notanın metnine ait elde ettiğimiz mühim malumat”, “İstefani’nin Menderes’in tahliyesi hakkındaki tebliği”, “Yunanlılar, Menderes’i işgal ettiler mi?”, “Gemlik’te bir baskın”, “Vrangel yine sahnede”, “Gunaris kabinesi”, “Yunan cevabı”, “Rum teşkilatı umumi bir kongre akdediyor”, “Çiçerin’in cevabi notası”. Haberlerin odak noktasını barış girişimleri ve Yunan işgalleri oluşturuyor. İkinci sayfada Naci Kâşif (Kıcıman) imzalı “Hicaz bizden nasıl ayrıldı” başlıklı tefrika var. Bir de tercüme roman tefrikası yer alıyor. Haberler iç ve dış karışık. Üçüncü sayfada Hüseyin Şükrü imzalı ve kısmen sansürlü “İnfirad politikası” başlıklı uzunca bir makale var. Haber ve yazı başlıkları şöyle: “Berlin suikasti tafsilatı Bahaettin Şakir ve Cemal Azmi Beyleri nasıl vurmuşlar?”, “Rus-Alman itilafının Cenova’da ilk tesiri”, “Günün siyasiyatı”, “Polis Müdir-i Umumisi’yle mülakat”. Son sayfada ilan ve reklamlar ile bir tercüme roman tefrikası bulunuyor.
4 Eylül 1922 tarihli gazetenin ilk sayfasında zafer haberleri ağırlıkta. Haberlerin ortasında büyük bir at üstünde savaşan asker resmi var. Haber başlıkları şöyle: “Uşak’ta düşmanı tepeleyen kahraman kıtaatımız taarruzlarını kemal-i savletiyle devam etmişler”, “Alaşehir’de düşman mağlup edildi”, “Tanklarımız, düşman siperlerini tarumar etti”, “Afyon fatihleri”, “Afyon’da esir edilen Yunan üserasının isimleri”, “Adana kahramanı Sinan Paşa cephede”, “Aydın’ın işgali”, “Mustafa Kemal Paşa”, “Son dakika: Milli ordu, dün saat on birde Bursa’yı istirdat etti”, “Mudanya’da nakliye gemileri bekliyor”, “Piştarlarımız Alaşehir’de-Bir düşman fırkası münhezim bir diğeri esir oldu”, “İnegöl ve İne’nin istirdadı”. Gazetenin ikinci sayfasındaki haberler de zafer ve cephelerle ilgili. Bazılarının başlıkları şöyle: “Yunan ricat ve firarı berdevamdır”, “Dumlupınar’da 12000 zayiat vermişler”, “İzmir’de ferda-yı mağlubiyet”, “Düşmanın nakus felaketi çaldı! Vaziyet-i harbiye hakkında mütalaat-ı askeriye”. Üçüncü sayfada da zafere ilişkin haberler var: “İngiltere Mart teklifatında musır değildir”, “Atina’da galeyan Hacı Anesti’nin halefleri”,Taarruzumuzun konferans üzerinde tesiratı”, “Muhacirin nekahathanesi”, “İlk tasarruf”. Sayfada ayrıca magazin ve spor haber ve yazıları da var. Son sayfada ilan ve reklamların yanında bir de “Tulumba ve Tulumbacılar” başlıklı tefrika yer alıyor.
Tercüman-ı Hakikat’ın koleksiyonlarında ulaşabildiğimiz 1922 yılına ait son sayı 16 Kasım tarihlidir. İlk sayfa haber başlıkları şöyledir: “Müttefikin hariciye nazırlarının mülakatı Territet kasabasında vuku bulacaktır”, “İngiliz muhtırası mektum tutuluyor”, “Tevfik Paşa İstanbul’dan gitmiyor müşarünileyhe atf edilen mülakat musannadır”, “İsmet Paşa’nın beyanat-ı mühimmesi gayretlerimiz, tamamıyla muslihanedir taahhüdatımıza sadıkız”, “İstanbul’da idare istikrarını buldu”, “Filistin sulh murahhasları şehrimize geldi”, “Marki Garoni ile mülakat”, “Mösyö Puankare bir İtalyan mümessili bulunmadıkça”, “Yeni Gün refikimizin mühim bir bendi memleketin mukadderatı hakkında söz söylemek hakkı İstanbul’un değil münhasıran ve münhasıran Anadolu’nundur”. İlk sayfadaki haberlerin ağırlık noktası barış görüşmeleri hazırlıklarıdır denilebilir. İkinci sayfada “İstiladan istihlasa kadar İzmirimizin facia-i işgali vesaika müstenid ifşaat” başlıklı tefrika var. Sayfadaki haber başlıkları şöyle: “Yunan mücrimlerinin muhakemesi devam ediyor”, “İştirakçi Hilmi Bey katledildi”, “Hilal-i Ahmer”, “Felaketzede kardeşlerimiz”, “Spor haberleri”. Gazetenin üçüncü sayfasına ulaşılamadı. Son sayfada ilan ve reklamlarla birlikte Vedat Örfi imzalı bir tefrika bulunmaktadır.

2.10. Tevhid-i Efkâr

İbrahim Şinasi tarafından 27 Haziran 1862’de yayınlanan Tasvîr-i Efkâr, hürriyet fikrini yayması bakımından, Türk basın tarihinde önemli bir yere sahiptir. Ebuzziya Tevfik’in yanı sıra, 200. nüshasından itibaren Nâmık Kemâl de bu gazetede yazı yazmağa başlamıştır. Yeni Osmanlılar’ı desteklediği için baskı gören gazete, 1869 yılına ait 743. sayı ile kapanmıştır. Şinasi’nin 1871’de ölümünden sonra Tasvir-i  Efkâr, matbaasıyla birlikte Mustafa Fazıl Paşa tarafından satın alındı ve gazetenin önde gelen yazarlarından Ebuzziya Tevfik’e bağışlandı. Ebuzziya Tevfik gazeteyi ancak 1909 yılında Yeni Tasvir-i Efkâr adıyla yayınlayabildi. Aynı yıl içinde yeniden Tasvir-i Efkâr adıyla çıkmaya başladı. 1909-1921 yılları arasında aldığı kapatma cezaları dolayısıyla, İntihab-ı Efkâr, Tasfir-i Efkâr, Tefsir-i Efkâr, Tesyir-i Efkâr adlarıyla yayınlandı. Her cezadan sonra yeniden Tasvir-i Efkâr oldu. Gazete 2 Haziran 1921 tarihinde Tevhid-i Efkâr olarak çıkmaya başlamıştır. 1925 yılında kapanmıştır. Gazetenin başlık altı yazısı 1862-1869’da “Havadis ve maarife dair Osmanlı gazetesidir” iken, 1909’da “Müstakilü’lefkâr ve mutedil terakkiperverdir”, 1912’de “Müstakilü’lefkâr Osmanlı gazetesidir”, 1915’te “Müstakilü’lefkâr gazete” olarak değişmiştir. 1922 yılı boyunca da son şekliyle yer almıştır.
Gazetenin 1 Ocak 1922 tarihli sayısı 3.231-203 numarasını, 31 Ocak 1922 tarihli sayısı ise 3.590-562 numarasını taşımaktadır. Buna göre gazete 1922 yılında 359 sayı yayınlanmıştır. İlk ve son sayıda sermuharrir olarak Ebuzziyazade Velit, müdir-i mesul olarak Hayri Muhittin isimleri belirtilmektedir. Gazete 1919 yılından başlayarak Millî Mücadele hareketine destek vermiştir. 1922 yılı boyunca da aynı çizgiyi sürdürdüğü görülmektedir. Tevhid-i Efkâr’ın burada incelenen sayılarının çoğunda ve Ağustos ayına ait 28 sayısında sansür izi bulunmaktadır.
Tevhid-i Efkâr’ın 1 Ocak 1922 tarihli sayısının ilk sayfasının tamamına yakını Anadolu ile ilgili. Resim ve fotoğraflarla desteklenmiş Anadolu ile ilgili ilk haber “İzmit ve havalisinde Yunan tecavüzat ve tahribatı” başlığını taşıyor. Haberin özetinde, “Yalnız İzmit’te ve civar beş kazada Yunanlıların ika ettiği maddi zararlar: 155.954.090 lira” deniliyor. İkinci resim ve fotoğraflı haberin başlığı, “Yeni seneye girerken sâl-i güzeşteye bir nazar” şeklinde. Bir bakıma 1921 yılının bilançosunun çıkarıldığı haberin başlık altında şöyle yazıyor: “1337[1921] senesi mücahede-i milliyemizin ilk muvaffakiyetlerini gördü, 1338[1922] senesinde ise Türklüğün reha ve istihlas-ı tammını idrak edeceğiz, yeni seneye mücadelemizde mutlaka muzaffer olmak ümit ve azmi ile giriyoruz.” Gazetenin ikinci sayfasında konferans meseleleri, azınlıklar ve dış haberlere yer verilmiş. Bir de roman tefrikası var. Üçüncü sayfada iç haberlerin yanında hilafet ve 15. Kolordu ile ilgili yazılar var. Son sayfada ilan, reklam ve küçük haberler bulunuyor.
1922 yılı içinde 11 Nisan tarihli gazeteye baktığımızda ilk sayfada barış konferansı konularının ağırlıkta olduğu görülüyor. İlgili haber başlıkları şöyle: “Hükümet-i milliyemizin cevabı ve efkâr-ı umumiye”, “Sulha amade, harbe müheyyayız”, “Şerait-i sulhiye hakkında mükâlemât”, “Cenova konferansının ihzari celsesi”, “Şark meselesi iki kısma ayrılmış”. Ebuzziyazade imzalı başyazıda, savaştan sonra imzalanan barış antlaşmalarının barışı sağlamadığı için bu tür konferanslar toplandığı vurgulanıyor ve konferansın toplanması olumlu karşılanıyor.[1] İkinci sayfada da konferans haberleri ve iç haberler var. Bir de roman tefrikası. Üçüncü sayfa çoğunlukla iç haberlere ayrılmış. Bir de “Sultan Abdülhamit’in Hayatı” başlıklı ve Ali Sait Bey imzalı tefrika var. Son sayfa tamamen ilan ve reklamlara ayrılmış.
Gazetenin İzmir’in kurtuluşunun ertesi gün yani 10 Eylül 1922 tarihli sayısının ilk sayfasındaki İzmir haberleri resim ve fotoğraflarla verilmiş. Haber başlıkları şöyle: “Cenab-ı Hakka hamd olsun: Şanlı ordumuz, dün İzmir’i kurtardı”, “Kahraman ordumuz dün kemal-i şan ve şerefle İzmir’e girdi. İnna fetahna leke…”, “Mustafa Kemal Paşa İzmir’e gidiyor”, “Hilale kavuşan İzmir”, “Nihayet yetiştin ve beni kurtardın var ol yavrum! (Resim altı yazısı).” Ebuzziyazade imzalı başyazı şöyle başlıyor: “Ne söyleyelim. Vukuatın belagati, fevkaladeliği, sürati karşısında natıkamız durdu. Müfekkiremiz düşünebilmekten aciz kaldı. İmanımız çok kuvvetli idi. Ordumuzdan harikalara intizar eyliyorduk. Biliyorduk ki Anadolu’nun leşker-i İslamı harekete geldiği vakit düşman sükufunu zir ü zeber edecek. (…) Evet bunları hep yaptık. Fakat ne söyledikse, ne yaptıksa, ne düşündükse şu on beş günlük vukuat bütün bunların çok fevkine çıktı. Bizim tasavvurlarımızı da, temennilerimizi de, arzularımızı da çok geride bıraktı.[1] Gazetenin ikinci sayfası çok sayıda İzmir ve cephe haberi içeriyor. Üçüncü sayfa haberleri İstanbul ve ülkenin başka yerlerindeki zafer kutlamalarını ve küçük haberleri içeriyor. Son sayfa ilan ve reklamlara ayrılmış.
Gazetenin 31 Aralık 1922 tarihli sayısını incelediğimizde, şu belli başlı haber başlıklarını görüyoruz: “İngiltere Musul meselesini Lozan’da hal etmek istemiyor!”, “Lozan konferansı yine müşekkel bir devre geçiriyor!”, “Ekalliyetler meselesinde İngiltere ricat etti”, “Kıbrıslılar da Türkiye idaresini istiyorlar”, “Mısır heyeti Ankara’dan memnunen avdet etti”, “Mukaddemat-ı sulhiye imzalanırsa.” İlk sayfadaki başyazı Ebuzziyazade imzasını taşıyor. İsmet Paşa’nın Lozan’a mutlaka barış antlaşması imzalamak iyi niyetiyle gittiğini vurgulayarak tutumunu şöyle yorumluyor: “Fakat daha ilk günlerin müzakeratı, ilk temaslardan sonra hasıl olan intibalar, en ufak meseleler bile mevzubahis olur olmaz çıkarılan ihtilafllar muhterem baş murahhasımıza yanıldığını gösterdi. Bununla beraber İsmet Paşa meyus olmadı. Dört sene Anadolu’da hatır hayale gelmez müşkülat içinde uğraşarak bir an nevmidiye düşmemiş ve hüdapesendane gayretler, sabır ve sebatlarla bize bugünkü zaferleri kazandıran orduları yetiştirmiş bulunan bu galip kumandan, ilk müsadüf olduğu müşkülat karşısında tabii duçar-ı nevmidi olamazdı.[2] İkinci sayfada iç haberler ağırlıkta. Bir de Lozan’la ilişkili “Ermeni heyetinin istimaı meselesinde Rıza Nur Bey’in verdiği muhik ve şeditü’l-meal nota” başlıklı haber var. Üçüncü sayfada da iç haberler ağırlıkta. Ayrıca Süheyl imzalı, “Mimar Sinan’ın devr-i sene-i irtihali” başlıklı yazı var. Dördüncü sayfa ilan ve reklamlara ayrılmış.

2.11. Vakit

Vakit, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yayın hayatına girmiş ve uzun yıllar yayın hayatında kalmış bir gazetedir. İlk sayısı 22 Ekim 1917 tarihini taşıyan gazeteyi Mehmet Asım (Us) ile Ahmet Emin (Yalman) çıkarmışlardır. Bu tarihlerde her ikisi de Sabah gazetesinde yazarlık yapmaktaydılar. Hatta Ahmet Emin başyazardı. Mehmet Asım bu sıralarda Maliye’deki memurluğundan ayrılmış ve Ahmet Emin’le Vakit’i çıkararak, sadece gazetecilikle uğraşmayı tercih etmiştir. İstanbul’da yayınlanan gazete, başından itibaren Millî Mücadele yanlısı olmuştur. Ali Naci, Enis Tahsin, Necmettin Sadık ve Kazım Şinasi gibi ünlü gazeteciler bu gazetede çalışmışlardır. Hakkı Tarık, Ahmet Rasim, Ahmet Şükrü, Ali Ekrem, Reşat Nuri, Hüseyin Cahit ve Ziya Gökalp gibi isimler bu gazetede yazmışlardır.[1]
Ahmet Emin’in Mütareke döneminde İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürülmesinden sonra, gazetenin sorumluluğu Mehmet Asım’ın üzerine kalmıştır. Mehmet Asım’ın bu dönemde Mustafa Kemal’den Paşa olarak söz etmesi, Anadolu hareketini yönetenlerle ilgili yayınlar yapması, sık sık sorgulanmasına neden olmuştur.53 Yalman Hatıralarında Vakit gazetesinin “Mütareke devrinde ve İstiklal Harbi’nde bir öncü ve akıncı” rolü oynadığı görüşünü dile getirmektedir.[2] Bazı araştırmacılar, Vakit’in ileri bir gazetecilik yaptığını, yolsuzlukların üzerine gittiğini, kişiselleşme yapmadığını, bir süre mandacılık yapmakla beraber Milli Mücadele’yi desteklediğini, birçok ünlü gazeteci ve yazarı bünyesinde topladığını kabul ederler.[3] O yıllarda Vakit’te çalışan Naşit Uluğ şöyle diyor: “O zaman Vakit yazı heyeti, milli matbuatın bir mektebi, en büyük tirajıyla Vakit gazetesi, Türkiye’nin en ileri gazetesiydi. Bu mesleğin içinde şahsiyet olarak kimler kimler gelmiş geçmiş ise, Vakit sütunlarında yazıları yer aldı. En karanlık günler, sabahleyin İstanbul halkının eline ulaşan Vakit’le ağarırdı. Vakit, Millî Mücadele’nin İstanbul’da bir bayrağı idi. Tarık cesareti, Asım dikkat ve basireti temsil ederdi. Biz de Vakit’in fedakâr tayfaları idik.”56
Gazete 26 Ağustos 1928 tarihinden itibaren Arap ve Yeni Türk harfleri karışık olarak yayımlanmıştır. Kanun gereği 31 Aralık 1928’den sonra yeni harflerle çıkmıştır. Mütareke döneminde kapatma cezası yüzünden Muvakkit, Evkat ve Mütevakkıt adlarıyla çıkmıştır. Gazetenin müdir-i mesulü olarak İsmail Ramiz ve Hüseyin Necati görülmektedir.
Yevmi gazete” alt başlığı ile çıkan Vakit gazetesinin 1 Ocak 1922 tarihli sayısı 1.459 numarasını taşımaktadır. Yılın sonunda yani 31 Aralık’ta çıkan sayısı ise 1.815 numaralıdır. Bu da gazetenin 1922 yılında 356 sayı/gün yayınlandığı anlamına gelmektedir. Kalan 11 günün 7’si dini bayramlara ayrılmıştır. Bu yılın bütün sayılarında gazetenin müdir-i mesulü Hüseyin Necati olarak veriliyor.
Yılın ilk sayısının (1 Ocak 1922) başyazısı Ahmet Şükrü imzasını ve “İttifak-ı murabba” başlığını taşıyor. Yazı gelecekte yapılacak konferansların mekânı olarak Waşington’un durumunu ele alıyor. İlk sayfa haberlerinin çoğu Anadolu ile ilgili. “Anadolu’da Hilal-i Ahmer faaliyeti”, “Ukrayna muhadenet muahedenamesi” ve “Buhara heyetinin Ankara’ya muvasalatı” en göze çarpan haberler. Bir kısmı da konferans konulu dış haberler. İkinci sayfada Ahmet Rasim imzalı “Eşkal-i zaman sütunlarındaki yazı “konferans!!” başlığını taşıyor. Art arda sonuç alınamayan konferanslar konusunu eğlenceli bir yazı konusu yapmış. Bu sayfada çoğunlukla dış haberler yer alıyor. İlk sayfadaki Hilal-i Ahmer haberi bu sayfada iki sütun daha sürüyor. Başka bir haber İzmit yöresindeki Yunan zulümlerini ele alıyor. Üçüncü sayfada Mehmet Rauf imzalı “Napoli’nin Güzelliği” başlıklı yazıda Napoli şehri anlatılıyor. Bu sayfada iç ve dış haberler karışık verilmiş. Dördüncü ve son sayfa büyük ölçüde ilan ve reklamlara ayrılmış. Bir de tercüme roman tefrikası var.

Vakit gazetesinde Millî Mücadele’yi destekleyen diğer İstanbul gazeteleri gibi olumlu bakış açısı içeren haberler yer alıyor. Mesela 10 Ocak’ta I. İnönü zaferinin yıldönümü dolayısıyla, “Şanlı bir günün sene-i devriyesi” başlığı kullanılmış. Aynı zamanda Ahmet Emin imzalı “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı” yer alıyor. 11 Ocak’ta “Ankara’da İnönü Zaferi şenlikleri. Resmigeçit. Meclis önünde nutuklar” başlıkları yer alıyor. 12 Ocak’ta, Adana’nın kurtuluşu dolayısıyla “Adana’da kahraman kıtaatımıza yapılan parlak istikbal merasimi” başlığı var. 22 Ocak’ta: “Mustafa Kemal’in, İzmir Yurdu’nun çay ziyafetinde Yurdun onursal başkanlığını kabul etmesi isteği karşısında konuşması: İzmir Yurdu’nun İzmir’in içinde görev yapacağı günler uzak değildir. -İsmet Paşa’nın karargâhta Ahmet Emin’e demeci: Yunanlılarla aramızdaki ihtilafın halli için tek bir çıkar yol vardır, o da Yunan ordusunun duçar olduğu mağlubiyetleri kat’i şekilde tamamlamaktan ibarettir. Bunu yapacağız.[1] Ahmet Emin 7 Şubat’taki Mustafa Kemal Paşa hakkındaki yazısında şunları söylüyor: “Müstesna adamlar sevk ve idaresi sayesinde bir millet bazen bütün kuvvetini birleştirir, mükemmel bir surette tensik ve tanzim eder. (…) Milletimiz az zamanda pek çok ve pek acı tecrübeler geçirmiş ve eski safdilliğine mukabil biraz müşevveş kesilmiştir. Bu cihetle Mustafa Kemal Paşa milli mukavemet imkanlarını tanzim ettikten ve milli işlerimizi emsalsiz bir azim, cesaret ve metanetle idareye başladıktan sonra milletin gittikçe mütezayid bir ekseriyeti kendisine karşı pek büyük bir minnet ve taktir beslemeğe başladı. (…) itiraf edeyim: Ankara’daki vaziyeti uzaktan görmeğe imkân olmadığı ve vakayi baş döndürecek bir süratle cereyan edip gittiği sıralarda zaten memleketten mehcur bulunduğum cihetle Ankara’ya giderken kalbim tamamıyla müsterih değildi, tek tük şüpheler ve endişeler içimi kemiriyordu. (…) Ankara’da bir ay kaldım. Fakat öyle zannediyorum ki bu az vakti iyi kullandım. Pek çok zevat ile temas ettim. (…) Neticede Anadolu’dan bilhassa bu nokta hakkında müsterih olarak döndüm. (…) Mustafa Kemal Paşa büsbütün başka ve emsali tarihte pek nadir bir zümreye mensuptur. (…) Bizim en felaketli ve ümitsiz dakikamızda bir Mustafa Kemal Paşa yetişmiş ve her biri ayrı ayrı meziyetleri haiz kıymetli arkadaşlarıyla beraber milletin gözü önüne yeni ufuklar açmış, iyi sevk ve idare edilebilmek şartıyla ne kadar derin kuvvetlere sahip olduğunu millete öğretmiştir. (…) Mustafa Kemal Paşa meclisin nüfuz ve salahiyetini tevsii etmeğe ve kendi kudretini azaltmağa mütemadi bir surette çalışmıştır.”[1]
Ateşkes girişimlerinin yoğunlaştığı günlerde, Ahmet Emin’in 12 Nisan’daki başyazısı “Sulh isteyenler ve istemeyenler” adını taşıyor. Şöyle diyor: “Bizce hakiki sulhun iki yolu vardır. Birincisi bütün alakadarların ciddi bir hüsn-i niyetine müstenit samimi emellerle karşı karşıya geçerek sulhu müzakere etmeleridir. İkincisi davanın doğrudan doğruya silahla hal olunmasıdır. (…) Son vaziyet şundan ibarettir: Bize sulh müzakeratının mebdei olmak üzere bir mütareke akdini teklif ettiler.[2] Gazetenin ikinci sayfasında Lütfi Arif imzalı yazıda ise, mütareke teklifinin Anadolu’da nasıl karşılandığı anlatılıyor ve şöyle deniliyor: “Mütareke teklifi umumiyetle şüpheli görülmüş ve tahliyesiz mütarekenin bir tuzaktan ibaret olacağına kanaat hasıl edilmiştir.”[3]
Vakit’in 23 Nisan’daki ilk sayfadaki haber başlığı, “Bugün Türkler için milli bayram günüdür” şeklindedir. 24 Nisan’daki ilk sayfa haber başlığı “Ankara hükümeti devletlerin son notasına cevap verdi” şeklindedir. Haberin özeti de şöyle veriliyor: “Düvel-i mütelifenin sulh hakkındaki nokta-i nazarı ile Ankara hükümetinin nokta-i nazarının kabil-i telif olup olmadığını tetkik için İzmit’te Düvel-i İtilafiye murahhaslarıyla müzakerat-ı iptidaiye icrası teklif edilmektedir.” Aynı gün konuyu başmakalesine taşıyan Ahmet Emin şöyle diyor: “Büyük Millet Meclisi hükümetinin Müttefik Devletlerin son notasına verdiği cevap dün şehrimize gelmiş ve Pazar olmasına rağmen üç devletin fevkalade komiserine tevdi olunmuştur. Cevap bu husustaki tahminlerimize tamamıyla muvafık çıkmıştır. Mevcut ahval ve şeraite nazaran devletlerin notasına bundan tabii ve mantıki bir mukabele tasavvur olunamazdı.”[4]
Vakit’in 15 Mayıs günkü ilk sayfa haberlerinden birinin başlığı: “İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin üçüncü sene-i devriyesi.” Başlık altında şöyle deniliyor: “Üç sene evvel bugün Yunan askeri İzmir’e çıkmış ve Anadolu’da o zamandan beri devam eden fecayi başlamıştı.” Ayrıca “Müdafaa-i Milliye Nasıl Başladı?” başlıklı kısmen sansürlü bir haber de vardır. Ahmet Emin imzalı sansürlü başyazı da konuyla ilgilidir ve şöyle bitmektedir: “İnşallah gelecek sene bu vakit İzmir işgali mazinin uzak bir korkulu rüyası gibi görünecek, millet silahlarını sabana tahvil etmeğe imkân bulacak ve bir taraftan Yunanlılarla müvekkillerinin açtığı yaraları sarmakla, diğer taraftan da yeni temeller üzerine yeni bir milli mevcudiyet kurmakla iştigale başlanacaktır.”[5] 10 Temmuz’daki yazısında Ahmet Emin şöyle diyor: “Ankara’nın, sulhtan sonra yapılacak işleri tespit için bir encümen teşkil edişi çok zaruri idi. Bir say misak-ı millisi gerçekleştiremezsek, yapacağımız şeyler havada kalır.”[1]
Büyük Taarruzun ertesi gün Vakit şöyle yazıyor: “Kocaeli Cephesi’nde ordunun başarılı bir keşif taarruzu. Bunu hakiki bir taarruzun takip edip etmeyeceğini gelecek yeni tebliğler gösterecektir.[2] 28 Ağustos’ta ise şöyle yazıyor: “Dün Anadolu’dan hiçbir haber gelmemiş, telgraf da çekilememiştir. Bu, bir taarruzun başlamak üzere olduğuna delil sayılmaktadır.[3] 29 Ağustos’ta, “Ordumuz düşmana karşı geniş mikyasta bir taarruz hareketine başlamıştır. Kuvvetlerimiz, Afyon yakınlarındaki düşman mevzilerini işgal etmiştir. Haberleşme kesik olduğundan harp vaziyeti hakkında açık malumat almak kabil olamamaktadır. Mamafih, son Yunan tebliği, Yunanlıların telaşı, vaziyetlerinin iyi olmadığını göstermektedir.”66
Vakit’in 1 Eylül tarihli sayısında, “Ordumuz muvaffakıyetten muvaffakıyete koşuyor, sağ cenahta taarruz eden kıtaatımız evvelki gün Bilecik ve İnegöl’ü işgal etmiştir” deniliyor. “Dün gelen son haberlere nazaran ordumuzun vaziyeti” başlıklı haberde, güvenilir yerlerden alınan bilgilere göre Bilecik, İnegöl ve Uşak’ın kurtarıldığı belirtiliyor. Oysa Bilecik ve İnegöl 6 Eylül’de, Uşak 1 Eylül’de kurtarılacak. İlk sayfa yine tamamen taarruza ayrılmıştır. Haber başlıkları; “28 Ağustos tarihli tebliği-i resmimiz”, “Taarruzumuzun kuvveti ve inkişafı”, “Bilecik ve İnegöl’ün istirdadı”, “Sevr hattına çekilmeyi düşünüyorlar” ve “Eskişehir’in istirdadı tahakkuk etti” şeklindedir. Haberlerin çoğu açık olmayan güvenilir olarak tanımlanan kaynaklara dayandırılıyor. Mesela Eskişehir’in 29 Ağustos Salı günü birliklerimiz tarafından kurtarıldığı yazılıyor.[4]Yunan gafleti” başlıklı ve bazı yerleri sansürlenmiş başyazıda, “Yalnız şurasını ilave etmeyi unutmayalım ki biz askeri muvaffakıyetler arkasından koşmuyoruz, sadece meşru’ milli gayemizin istihsalini istiyoruz” deniliyor ve bu hedefe ulaşıldığında, silahların susacağına vurgu yapılıyor.[5]
Vakit gazetesi İzmir’in kurtuluşunun ertesi günü yani 10 Eylül’de ilk sayfada çerçeve içinde şu bilgiler var: “Süvari kıtaatımız dün saat dört ile beş arasında İzmir’e dahil olmuş ve İzmir Kalesi’nde şanlı bayrağımız temevvüc etmeğe başlamıştır. Son haberlere nazaran şehirde büyük bir sükûn hüküm sürmektedir. Şehrimizdeki Yunan heyet-i askeriyesi dün müfarekat etmiştir. Atina’dan 24 saatten beri hiçbir telgraf gelmediğinden Yunanistan’da mühim vakayii zuhur ettiği anlaşılmaktadır. Yunanlılar Çatalca’daki kuvvetlerini de geriye çekmeye başlamışlardır.” Bunun altında, İzmir fotoğraflarıyla birlikte şehrin teslimi ile ilgili telgraflara yer veriliyor. Hemen yanında, “Bursa’da vaziyet” başlığı altında Yunanlıların şehirden çekildikleri ve sahile 100 bin Rum’un toplandığı belirtiliyor. “Bursamızın istirdadı” başlıklı haberde, İzmit’ten gelen özel haberlere göre, Bursa’nın kurtulduğu haberi perşembe akşamı teyit edilmiş. “Emsalsiz bir hezimet” başlığı altındaki İzmir 8 Eylül çıkışlı haberde, Yunanlıların yenilgisinin askerlik tarihinde benzerinin olmadığı vurgulanmaktadır. “Yunan hezimeti hakkında son haberler” başlıklı ve Paris 8 Eylül mahreçli haberde, resmi kaynaklara göre Yunanlılardan şu ana kadar 700 top, 950 otomobil, 11 tayyare, 2.000 mitralyöz elde edilmiş, 500 subay ve 12.000 er esir alınmıştır. Üç Yunan tümeni de tamamen imha edilmiştir. “İstanbul da Yunanlılardan temizleniyor” başlığı altında, Yunan askeri heyetinin İstanbul’dan ayrılmasına vurgu yapılıyor. “Müttefiklerin Atina’da bir teşebbüsü” başlığı altında, müttefiklerin İslamlara karşı Yunan mezalimine dikkat çektikleri belirtiliyor.[1]
1922 yılının son sayısı olan 31 Aralık tarihli Vakit’in Ahmet Emin imzalı başyazısında azınlıklar konusu ele alınıyor ve şu görüşlere yer veriliyor: “Ekalliyetleri himaye namı altında müdahale mevcut olursa, Türk milliyetperverliği husumetkar bir vaziyette kalmağa mahkûm edilmiş olur. (…) Hristiyan ekalliyetler, asırlardan beri bu memlekette haiz oldukları parlak mevkie nihayet veren ecnebi himaye ve müdahalelerinden kurtulacak olurlarsa bu memlekette yeniden diğer vatandaşlarının emniyetini kazanmak ve rahat rahat yaşamak ve çalışmak imkanını elde etmiş olacaklardır. (…) Yunanlılar patrikhanenin İstanbul’da kalması için çırpınıyorlar. Bundaki maksat Türkiye Ortodokslarının dini hayatına ait düşünceler değildir. Yunanistan hala emperyalizmden vaz geçmemiştir. (…) Sözün kısası şudur ki milli hislerimizi tahrik edecek haricî müdahaleler her hususta bizi dar bir milliyetperverliğe sevk edecektir. Bu nevi bir amelin aksülameli başka türlü olamaz.”[2] Aslında konu Lozan görüşmeleri ile ilgilidir. İlk sayfada da Lozan’la ilgili haberler ağırlıktadır.
İkinci sayfada M. N. İmzalı “Askeri mülahaza” sütunundaki yazının başlığı “Trakya- Musul”dur. Her iki konu da Lozan görüşmelerinde ağırlıklıdır. Bu sayfada Ahmet Şükrü imzalı ve “Ölüleri güldürecek bir mazeret ve bir celse” başlıklı, Lozan’dan gönderilmiş ve Patrikhane meselesiyle ilgili görüşmelerin ele alındığı uzun bir yazı yer almaktadır. Üçüncü sayfada iç ve dış haberler ve Hasan Hadi imzalı “Milli Mefahirimizden Koca Mimar Sinan” başlıklı yazı yer almaktadır. Son sayfada reklamlar ve bir tercüme roman tefrikası yer almaktadır.

2.12. Yeni Şark

Yeni Şark gazetesi 3 Ekim1921 tarihinde yayın hayatına katılmıştır. Mesul müdürü Cevat Gültekin, başmuharriri ise Rauf Ahmet Hotinli’dir. Gazetenin başlık klişesinin altında “Yevmi Müstakil Gazete” ve “Akşamları İntişar Eder” ibareleri bulunmaktadır. Gazetenin yazar kadrosunda Rauf Ahmet Hotinli, Suat Derviş, Halit Fahri, Kâmuran Şerif, Safveti Ziya, Güzide Şefik, Neriman Nüzhet, Ali Fuad, Selami İzzet (Sedes), Vedat Örfi, Hadiye Hümeyra, Namık Hamdi, Mahmut Ragıp, Selim Sırrı, Bülent Faik, Ömer Kemal, Burhaneddin Ali, Hasan Cemil, Ahmet Refik, Hayrettin Nedim ve Ethem Ruhî gibi önemli isimler bulunur. Gazetenin yayın hayatı 6 Şubat 1923 tarihinde son bulur.[1]
Yeni Şark gazetesi, hedefini doğunun yeniden kurulması olarak belirlemiştir. Son yıllarda Türklüğün büyük maddi kayıplara uğradığı, bunun telafisinin çağı bütün yönleriyle kavramaktan geçtiği kanaatindedir. Gazete millî barış anlayışını savunmakta, Sevr antlaşmasını bir idam hükmü olarak değerlendirmektedir. Bundan dolayı Millî Mücadeleyi ‘yaşama hakkını müdafaa” hareketi olarak görmektedir. Gazete kendini bağımsız olarak tanımlamakla beraber, Felah-ı Vatan grubuna yakın durmaktadır. Millî Mücadele’yi destekleyen bir yayın çizgisi izlemiştir.72
Yeni Şark gazetesinin 1922 yılının ilk gününün sayısı 91, son gününün sayısı ise 449’dur. Gazete 1922 yılında 358 sayı yayınlanmıştır. 1922 yılına ait sayılarda baş muharrir Rauf Ahmet, müdir-i mesul Cevat Gültekin olarak belirtilmektedir. Başlık altında sadece “Yevmi Müstakil Gazete” ibaresi bulunmaktadır. Dönemin diğer gazetelerinde olduğu gibi Yeni Şark da sansürden olumsuz etkilenmiştir. Mesela 1922 Temmuz ayında çıkan 31 sayıdan 27’sinde az veya çok sansür bulunmaktadır.
1 Ocak 1922 tarihli Yeni Şark’ın ilk sayfasındaki haber başlıkları şöyle: “Gunaris Kan’a davet edilmiş”, “İngiliz matbuatının garip neşriyatı”, “Yunan ordusu İzmir’i tahliye etmeyecekmiş”, “Eskişehir cephesinde mühim hazırlıklar”, “İtalya ile Yunanistan arasında itilaf”, “İngiltere Yunanistan’a ikrazatta bulundu”, “Gelibolu’nun tahliyesi hitam buldu”, “Paris konferansı ve Trakya meselesi”, “Kostantin hakkında”, “Tamirat meselesi” ve “Girit isyanı”. İlk sayfa haberlerinin çoğunlukla Anadolu harekâtı ile ilgili dış haberler olduğu dikkat çekici. İkinci sayfa iç haberlere ve Rauf Ahmet imzalı “S. K. Efendi’ye” yazısına ayrılmış. Yazı Ermeni meselesi ile ilgilidir. Üçüncü sayfada iç haberler ağırlıkta. Selim Sırrı imzalı “Muhacir Emine” adlı hikâye, Suat Fuat imzalı “Mühim bir teşebbüs” başlıklı yazıda, Ren ve Tuna nehirlerinin birleştirilmesine ilişkin girişim ve bunun ticari etkileri ele alınıyor. H. imzalı “Bulgaristan Müslümanları” başlıklı yazının alt başlığında, “Bulgaristan’daki İslamların masum hissi öldürülebilir mi?” deniliyor. Son sayfada ilan ve reklamlar ile “Üçüncü Napolyon’un bir macera-i aşkı” başlıklı tefrika yer alıyor.
BMM’nin açılış merasimi 1 Mart 1922’de yapılmıştır. Yeni Şark, ertesi günkü yani 2 Mart 1922 tarihli sayısının ilk sayfasında, “Mustafa Kemal Paşa’nın mühim bir nutku” başlıklı haberin özeti mahiyetinde şu sözü naklediliyor: “Düşmanlarımız yorulduğumuzu, istiklalimizi müemmen olmayan şartları kabul edeceğimizi zannediyorlarsa aldanıyorlar.” Diğer haber başlığı, “Yusuf Kemal Bey’in şehrimizden müfarekatı” şeklinde. Haberin alt başlığında, “Hariciye Vekili İstanbul’dan büyük bir fahr ve memnuniyetle ayrıldığını söylemiştir” deniliyor. Bir diğer haber, “İzzet Paşa Avrupa’ya gidiyor” şeklinde olup, özeti şöyle veriliyor: “Hariciye Nazırı önümüzdeki Cumartesi günü şimendiferle Paris’e müteveccihen hareket edecektir. Refakatinde süferadan Ethem ve kalem-i mahsus müdürü Haydar Beyler bulunacaktır.” Sayfadaki diğer haber başlıkları şöyledir: “Yunanistan Girit’e mühim sevkiyatta bulunacak”, “Hariciye Nazırları”, “Cenova Konferansı”, “Harekât-ı harbiye devresi yaklaşıyor”, “Leyle-i Regaip”, “Mısır istiklali”. İkinci sayfada iç ve dış haberler ile Rauf Ahmet’in makalesi bulunuyor. Makalede Yusuf Kemal Bey ve Ahmet İzzet Paşa’nın Avrupa seyahatlerinin başarılı geçmesi üzerine değerlendirme yapılıyor.[1] Üçüncü sayfada iç haberlerin yanı sıra Selim Sırrı imzalı “Günde yirmi dört saat yaşamak sanatı” başlıklı uzunca bir yazı, “Babasını öldüren Ermeni’nin davası” başlıklı bir mahkeme haberi ve Ali Fuat imzalı “Şaban Fakı” adlı, son sayfada biten bir hikâye de yer alıyor. Son sayfa ilan ve reklamlar ile Suat Derviş imzalı “Birinci Mektup” başlıklı, bir kısmı sansürlü tefrika yer alıyor.
Gazetenin 1 Eylül 1922 tarihli sayısının ilk sayfası tamamen Dumlupınar zaferine ayrılmış. Sayfaya resim ve haritalar da konmuş. Baş kısımda büyük puntolarla şöyle yazıyor: “Kıymetli ve kudretli ordumuz Dumlupınar’ı ve Uşak’ı istirdat etti. Düşman meydan-ı harpteki mecruhlarını bile toplamağa vakit bulamadan münhezimen ve makhuren kaçıyor. Şimal cephesinde Bilecik’in işgalinden sonra şiddetle ileri hareketlerine devam eden kahramanlarımız Bursa’yı tehdit etmektedirler. İnegöl istirdat edilmiştir. Bursa Rumları da Yunan ordusuyla beraber şehri terk ederek kaçıyorlar. Söğüt ve İnönü de avn-ı hakla istirdat edilmiştir. Yunan, Kütahya’nın da tahliyesine hazırlanıyor.” Sayfadaki haber başlıkları şöyle: “29 ve 30 tarihli Yunan tebliği”, “Kahraman ordumuz düşmanı ihata ediyor. Muharebe kemal-i şiddetle devam ediyor”, “Kıtaatımızın takibi devam ediyor”, “Afyonkarahisar hezimetinden sonra”, “Yunan ordusu İzmir’e doğru çekiliyor”, “Hacı Anesti iç cephede teslim oluyor”, “Venedik konferansı ve Anadolu taarruzu”. İkinci sayfada cephe ve iç haberler var. Ethem Ruhi imzalı “Firak-ı Zafer” başlıklı yazı şöyle bitiyor: “Siz ey Anadolu ordusunun mukaddes şehitleri! Bugün secde-i rahmana kapanarak camilerden çıkan İstanbul Müslümanları göz yaşlarını silerken emin olunuz sizin o ebediyetle muvaşşah mukaddes meşhedleriniz önünde eğilerek evlerine çekiliyorlar… Sizi nusret-i sadaiyeye terk ve tevdi ediyorlar…” üçüncü sayfada da iç haberlerle, Suat Derviş imzalı “Yeni çığır!..” başlıklı bir hikâye ve yine Suat Derviş imzalı “Hiçbiri” başlıklı bir tefrika yer alıyor. Son sayfada ilan ve reklamlar ile “Doryan Grey’in tasviri” başlıklı tefrika var.
Yeni Şark’ın 31 Aralık 1922 tarihli sayısının ilk sayfasındaki haberlerin çoğu barış görüşmelerine ayrılmış. Sayfanın baş kısmındaki “Son haberler” yazısının altında büyük puntolarla şu yazıyor: “Devletler müzakeratı kestiler, ültimatom mahiyetinde bir sulh muahedesi hazırlıyorlar. Lord Kürzon’un bütün gayretleri müzakeratın Musul meselesinde inkıtaa uğradığını gizlemeğe matuftur”. Haber başlıkları şöyle: “Musul petrollerine göz dikenler dünyayı tekrar ateşe verecekler mi?”, “Musul meselesine dair iki yüzlü müzakerat mı var?”, “İstiklalimizi müemmen bir sulh istiyoruz”, “Ekalliyetler meselesinde mütekabil müsaadat”, “Kapitülasyonlar meselesi müşkülleşti”, “İsviçre matbuatı ve konferans”, “Çiçerin’in Amerika milletine beyannamesi” ve “Yugoslavya mümessilinin mühim beyanatı”. İkinci sayfada hem Lozan hem de iç konularla ilgili haberler var. Ayrıca Rauf Ahmet imzalı, uzunca bir makale yer alıyor. Makale şöyle başlıyor: “Sulh işleri hakkında birkaç günden beri beliren bedbinlik cereyanı öyle pek çabuk geçecek gibi görünmüyor.” Konferans safahatına değinildikten sonra şöyle deniliyor: “Bize kalırsa altı haftadan beri devam eden müzakerat bütün sulh meselelerini kâfi derecede tenvir etti. Heyet-i umumiyeye dair etraflı bir proje hazırlanarak kati kararımızı vermeye ve konferansta her mühim mesele hakkında son sözümüzü söyler, tekalifatımızın mütecezzi kabul etmez bir kül olduğunu anlatırsak daha iyi olur zannediyoruz. Yoksa müzakerat ve müsaadat makinesine bir kere elimizi kaptırdık mı kolumuzu ve hatta vücudumuzu kurtarmak müşkül olacak gibi görünüyor.”[1] Üçüncü sayfada da iç ve dış haberler var. Bir de F. S. İmzalı ve “Beneş’in ukalalığı” başlıklı makale ile “Beyaz kelebek” isimli tefrika yer alıyor. Son sayfada ilan ve reklamlar ile Fransızcadan tercüme edilmiş uzun bir hikâye yer alıyor.

3. İstanbul’un 1922 Yılı Türkçe Dergileri

1922 yılında İstanbul’da yayın hayatı süren Türkçe dergi sayısı ise 37’dir. Bunların 15 tanesi 1922 yılında yayın hayatına başlamıştır. Dokuz tanesi 1921, iki tanesi 1920, üç tanesi 1919 ve 8 tanesi ise 1883-1916 yıllarında yayın hayatına girmiştir. Bu dergilerden altısının yayın hayatları 1922’de başlamış ve son bulmuştur. Dergiler arasında da resmi ve mesleki olanlar vardır. 1922 yılı içinde yayınlanan veya yayın hayatında bulunan henüz tespit edemediğimiz başka dergilerin de var olması muhtemeldir.
Şimdilik tespitini yapabildiğimiz 37 dergi alfabetik olarak ve yayında bulundukları tarihler itibarıyla şunlardır: Aile Tabibi (1922-1922), Akbaba (1922-1977), At Yarışları (1922-1922), Aydede (1922-1922), Aydınlık (1921-1925), Ayine (1921-1923), Bizim Mecmua (1922-1928), Bugün (1922-1922), Ceride-i İlmiye (1914-1922), Çil Horoz (1922-1922), Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası (1916-1933), Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası (1916-1933), Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası (1916-1933), Dergah (1921-1923), Düşünce (1922-1922), Genç Komünist (19221925), Güleryüz (1921-1923), Hadisat-ı Hukukiye (ve Tarihiye) (1922-1925), Hekim (1922-1923), İctihad (1904-1932), İstanbul Paj Medikalleri (1922-1924), İstanbul Seririyatı (1919-1951), Karagöz (1908-1968), Mahfel (1920-1926), Mecmua-i Askeriye (1883-1947), Muallimler Mecmuası (1922-1927), Mühendis Mektebi Mecmuası (1922-1923), Osmanlı Hilal-i Ahmer Mecmuası (1921-1928), Polis Mecmuası (1913- 1928), Spor Alemi (1919-1931), Türkiye İdman Mecmuası (1922-1925), Türkiye İktisad Mecmuası (1921-1926), Yarın (1921-1922), Yeni İnci (1919-1923), Yeni Nesil (1921-1922), Yeni Ziraat Gazetesi (1920-1923) ve Zincirbend Gençlik (1921-1923).

3.1. İstanbul’un 1922 Yılı Dergileri Hakkında

İstanbul’da 1922 yılı içinde yayın hayatında olan dergilerin bir kısmı resmi, bir kısmı mesleki, bir kısmı kültürel, bir kısmı mizahi, bir kısmı ideolojiktir. 1922 yılı dergileri ana hatlarıyla şöyle tasnif edilebilir: 6 tanesi çeşitli mesleklerle ilgili: Bugün, Çil Horoz, Hadisat-ı Hukukiye, Muallimler Mecmuası, Türkiye İktisad Mecmuası ve Yeni Ziraat Gazetesi. 5 tanesi resmi veya yarı resmi kurum yayını: Ceride-i İlmiye, Mecmua-i Askeriye, Mühendis Mektebi Mecmuası, Osmanlı Hilal-i Ahmer Mecmuası ve Polis Mecmuası. 5 tanesi mizah dergisi: Akbaba, Aydede, Ayine, Güleryüz ve Karagöz. 4 tanesi sağlıkla ilgilidir: Aile Tabibi, Hekim, İstanbul Paj Medikalleri ve İstanbul Seririyatı. 3 tanesi kültür, edebiyat, fikir ve sanat dergisi: Dergâh, Düşünce ve Yarın. 3 tanesi sporla ilgilidir: At Yarışları, Spor Alemi ve Türkiye İdman Mecmuası. 3 tanesi bilimsel dergidir: Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası ve Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası. 3 tanesi ideolojik yayın: Aydınlık, Genç Komünist ve Zincirbend Gençlik. 1 tanesi fikir dergisi: İctihad. 1 tanesi çocuk dergisi: Bizim Mecmua. 1 tanesi kadın dergisi: Yeni İnci. 1 tanesi dini nitelikli dergi: Mahfel. 1 tanesi öğrenci kültür dergisi: Yeni Nesil.
Bu dergilerin çoğu resmi, bilimsel ve mesleki olduklarından, içerik itibarıyla Millî Mücadele yanlısı veya karşıtı bir tanımlamada bulunmak zordur. Fakat kültür, edebiyat, fikir ve mizah dergilerinin içeriklerinden hareketle takındıkları tutum hakkında bir şeyler söylenebilir. Bu çerçevede kültür, edebiyat ve fikir dergileri hakkında kısaca şunlar söylenebilir: Dergâh dergisi bir kültür, edebiyat ve fikir dergisidir ve Anadolu hareketini desteklemektedir. Düşünce çok yönlü bir kültür dergisidir ve görülebilen sayılarında Millî Mücadele’nin lehinde veya aleyhinde bir görüş beyanına tesadüf edilmemiştir. Yarın, kültür, edebiyat ve düşünce dergisidir. Millî Mücadele’ye yakın duran bir yayın çizgisi izlemiştir.[1] İctihad bir fikir dergisidir ve yayınlarında lehte ve aleyhte görüş beyanına rastlanmamaktadır. Fakat 23 Kasım 1922 tarihli sayısında Anadolu hareketi ile ilgili değerlendirme yazısında, olumlu bakış sergilenmektedir.
1922 yılı İstanbul’unun mizah dergilerine gelince; 1922 sonlarında yayın hayatına giren Akbaba, Ankara hükümeti lehinde bir yayın çizgisine sahiptir. Aydede ise Millî Mücadele’nin amansız bir muhalifidir.[2] Sahibi Refik Halit Karay’ın yazıları muhalif olmakla beraber, dergide yazısı bulunan birçok yazar görüş beyan etmemeyi tercih etmiştir. Ayine mecmuası tarafsız gibi görünmekle beraber, 1922 yılı boyunca sayfalarında Millî Mücadele komutanlarının resim ve fotoğraflarına yer vererek, olumlu bakışını göstermiştir. Güleryüz mizah dergisi, renkli resim ve karikatürleriyle açıkça Anadolu hareketini desteklemiştir.[1] Dönemin mizah dergilerinin en kıdemlisi olan Karagöz de hem karikatür ve resimlerle hem de yazılarıyla Millî Mücadele’ye destek vermiş bir yayın organıdır.[2]
Diğer dergilerden bazıları hakkında özetle şunlar söylenebilir: Dönemin kadın tek kadın dergisi Yeni İnci, çok bariz olmamakla beraber, bazı küçük yazı ve fotoğraflarla Anadolu hareketine olumlu yaklaştığını göstermiştir. Bir öğrenci dergisi olan Yeni Nesil de benzer bir çizgi izlemiştir. Sol görüşlü Aydınlık dergisinde, Anadolu hareketinin yanında veya karşısında olduğunu gösteren bir yayın politikası izlememiştir. Ağırlıklı olarak işçiler ve grevler üzerinde yoğunlaşmıştır.

3.2. Değerlendirme

1922 yılı İstanbul Türk basın hayatına ana hatlarıyla bakıldığında, gazetelerin çoğunun basın tarihinin kıdemli gazeteleri olduğu söylenebilir. Resmî gazeteler hariç, gazetelerden sadece bir tanesi Millî Mücadele hareketine karşı yayın yapmıştır. Diğer gazeteler az veya çok Anadolu’daki harekete destek mahiyetinde yayın yapmıştır. Öyle ki dönemin İstanbul gazetelerinde, İstanbul hükümetine ilişkin haberler dikkati çekmeyecek kadar azdır. Gazetelerde Anadolu hareketi ve Ankara hükümeti haber ve yorumları baskındır. Bu durum Ankara hükümetinin İstanbul kamuoyunun desteğini aldığını, İstanbul hükümetinin psikolojik olarak, dönemin kaybedeni konumunda olduğunu göstermektedir. 1922 yılı İstanbul basınının Anadolu’daki harekete desteği, 1919, 1920 ve 1921 yıllarındaki, giderek artan çizginin zirve noktasıdır.
Basın üzerindeki kontrol açısından bakıldığında, sansürün önceki yıllardan çok farklı değildir. Sansürden etkilenmeyen gazete yok gibidir. Nitekim sondaj yöntemiyle yapılan incelemeler Millî Mücadele’nin yanında veya karşısındaki bütün gazetelerin sansürden olumsuz etkilendiği açıkça göstermektedir.

* Doç. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 
Makalenin tamamı ve dipnotlar için kaynak: Nejdet Bilgi, "1922 Yılı İstanbul Türk Basını"  Türk İstiklal Harbinin 100. Yılında 1922 Gelişmeleri, (Editör: Özlem Asrlan), Türk Ocakları İstanbul Şubesi , Türk Ocağı Yay. İstanbul, Aralık 2022, (ss.408-444). 
https://www.academia.edu/94845681/1922_Y%C4%B1l%C4%B1_%C4%B0stanbul_T%C3%BCrk_Bas%C4%B1n%C4%B1?email_work_card=title (30 OCak 2023, 17.03)


KAYNAKÇA

Süreli Yayınlar

Akşam
İkdam
Peyam-ı Sabah
Renin
Tercüman-ı Hakikat
Tevhid-i Efkâr
Vakit
Yeni Şark

Kitap, Makale ve Tezler

Akbayar, Nuri, Orhan Koloğlu, Gazeteci Bira Aile Us’lar: Mehmet Asım, Hakkı Tarık, Hasan Rasim, Çağdaş Gazeteciler Derneği, İstanbul, 1996.
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya-Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar, Bateş, İstanbul, 1984.
Bedir, Ayşe, “Yakın Dönem Siyasi Tarihinin Karikatür Üzerinden Analizi: Karagöz 1922-1939”, Doktora Tezi, Hacettepe Ü. SBE, Ankara, 2019.
Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, AAM, Ankara, 2014.
Çakır, Hamza, Osmanlıda Basın İktidar İlişkileri [Azınlık Basını, Türkçe Basın ve Dış Basın], Siyasal Kitabevi, Ankara, 2002.
Çelik, Asena Yağmur, “Yeni Şark Gazetesi (İnceleme ve Seçilmiş Metinler)”, Yüksek LisansTezi, Hacettepe Ü. SBE, Ankara, 2021.
Devrim, Tunay, Güleryüz Mizah Gazetesinin İncelenmesi, Mimar Sinan GSÜ SBE, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
Duman, Hasan, Arap Harfli Süreli Yayınlar Toplu Kataloğu, IRCICA, İstanbul, 1986.
Dümen, Özgün Nil, “Millî Mücadele Döneminde Mizah Basını: Ay Dede ve Güleryüz (1922)”, Hacettepe Ü. AİİTE, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019.
Gerçek, Selim, Nüzhet, Türk Matbuatı, (Der. Ali Birinci), Gezgin Kitabevi, Ankara, 2002.
Gezgin, Faruk, Ali Kemal: Bir Muhalifin Hikayesi, İSİS, İstanbul, 2010.
Güner, Zekai -Orhan Kabataş, Millî Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, AAM, Ankara, 1990.
Günyol, Vedat, “Matbuat”, İslam Ansiklopedisi, C. 7, MEB, İstanbul, 1969.
İnuğur, Nuri, Türk Basın Tarihi (1919-1989), Gazeteciler Cemiyeti, İstanbul, 1992. Kavaklı, Nurhan, Bir Gazetenin Tarihi Akşam, YKY, İstanbul, 200.
İnuğur, Nuri, Türk Basın Tarihi (1919-1989), Gazeteciler Cemiyeti, İstanbul, 1992.
Kocabaşoğlu, Uygur., Aysun Akan, Mütareke ve Millî Mücadele Basını Direniş ile Teslimiyetin Sözcüleri ve “Mahşer”in 100 Atlısı, Bilgi Üniversitesi, İstanbul, 2019.
Kodal, Burak, “Peyam-ı Sabah (11306-11786 Sayılar İnceleme ve Seçilmiş Metinler)”, Yüksek Lisans Tezi, Niğde Ömer Halisdemir Ü. SBE, Niğde, 2019.
Koloğlu, Orhan, Osmanlı Basınının Doğuşu ve Blak Bey Ailesi, Çev. Erol Üyepazarcı, Müteferrika, İstanbul, 1998.
Kudret, Cevdet, “Birkaç Örnek ile Mütareke Dönemi Sansürü”, Tarih ve Toplum, C. 9, S. 53 (Mayıs 1988), s. 42.
Meikel, Selma, “Yarın Mecmuasının Tafsilli Fihristi (1-10 Sayılar)”, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Ü. SBE, Gaziantep, 2014.
Sarıhan, Zeki, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, IV, TTK, Ankara, 1996.
Tekin, Mehmet, “Tercüman-ı Hakikat”, TDVİA, C. 40, İstanbul, 2011.
Yalçınkaya, Abdurrahman, “Vakit Gazetesinde Millî Mücadele (16 Mayıs 1919-20 Kasım 1922)”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Ü. AİİTE, Erzurum, 2019.
Yalman, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, 1922-1971, Haz. Erol Şadi Erdinç, Pera, İstanbul, 1997.
Yazıcı, Nesimi, Takvim-i Vekayi “Belgeler”, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1983.
Yazıcıoğlu, Ayşe, “The Portrait of Istanbul in 1922 as Extracted from Aydede (Manin the Moon) Comics Periodical”, Boğaziçi University, Master of Arts, İstanbul, 2010.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 

 


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum