Ehl-i Beyt ocağı

AHMET DOĞRU 7 Ocak 2015, Çarşamba Ehl-i Beyt ve Hazreti Ali hakkında ifrat ve tefrit arasında gidip gelen yaklaşımlar, ister istemez bu konudaki eserlere de yansıyor. Hilal Kara ile Abdullah Kara’nın kaleme aldığı Hazreti Ali ve Ailesi, içerdiği sahih bilgilerle okura güvenilir bir kaynak sunuyor. zaman kitap eki

Ehl-i Beyt ocağı
09 Ocak 2015 - 21:40

Size Allah’a karşı takva sahibi olmanızı tavsiye ediyorum. Dünya ve içindekiler size yönelse dahi siz onlara yönelmeyin. Kaybettiğiniz hiçbir şeye ağlamayın. Her zaman hakkı ve hakikati söyleyin. Yetime merhamet edin. Yardım isteyenin yardımına koşun. Ahiret için hazırlanın, zalimin hasmı, mazlumun yardımcısı olun. Kınayanın kınamasından çekinmeden kitap ve sünnete göre amel edin.” Işık Yayınları’ndan çıkan Hazreti Ali ve Ailesi isimli kitapta, Aliyyü’l-Mürteza’nın (kerremallahü vecheh) vefatından önce vasiyet makamında söylediği sözler böyle naklediliyor.

    Ahzab Sûresi’nde “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” buyuruluyor. Hazreti Ali, pâk pâkize zevcesi Fatıma validemiz, cennet gençlerinin seyyidleri Hasan ve Hüseyin efendilerimiz, Allah’ın “tertemiz yapmak istiyor” müjdesinin mazharları. Gelin görün ki bu ailenin reisi, ilim şehrinin kapısı Hazreti Ali’nin ismi, İslâm tarihi boyunca birçok tartışmanın ortasında yer almış, alıyor. Hadiselerin bu şekilde cereyan edeceğini Resûl-u Ekrem Efendimiz, daha işin başında haber vermiş. Yine kitaptan alıntılıyoruz:

    “Hz. Ali dostları ile otururken onlara Efendimiz’in ikazını şöyle anlattı: ‘Bir gün Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) beni yanına çağırdı.

    - Senin ümmet arasındaki yerin İsa ibn-i Meryem’in (aleyhisselam) insanlar arasındaki yeri gibidir. Yahudiler ona kızıp annesine iftira attılar. Hıristiyanlar ise aşırı sevgilerinden dolayı onu olmadığı bir makama yücelttiler, buyurdu. Hz. Ali, hadisi naklettikten sonra insanların kendine karşı tavrını şöyle özetledi:

    - Bir kısım insanlar beni sevmekte ifrata kaçtılar. Bende olmayan hasletleri varmış gibi görüp bana mâl ettikleri için helak oldular. Bazıları bana kızmakta ve kin duymakta aşırı gittiler. Bana haksız yere çeşitli kötülükler isnad ederek iftira attılar. Bunun için hüsrana uğrayanlardan oldular. Üçüncü grup beni ölçülü bir şekilde sevdi. Onlar bu sevginin karşılığını alarak felah buldular.”

Sahih kaynaklara ihtiyaç var

Ehl-i Beyt özellikle de Hazreti Ali hakkında böylesi bir ifrat ve tefrit mevzubahis olunca onlar hakkında yazılmış kaynaklardaki bilgilerin de bundan etkilenmesi kaçınılmaz. Hazreti Ali ve Ailesi, içerdiği sahih bilgilerle okura güvenilir bir kaynak sunuyor. Daha önce de Hanım Sahabeler, Ashab-ı Suffe gibi sahabe nesli hakkında eserler hazırlayan Hilal ve Abdullah Kara, verdikleri bilgilerin sıhhatini sayfa altındaki dipnotlarla teyid ediyor. Kitabın başında ise “Eserimizi Ehl-i Beyt’in güzide evlatlarından hocamız Seyyid İbrahim Güneş ile anne tarafından dedemiz Seyyid Hacı Haşim Köseoğlu’na ithaf ediyoruz.” şeklinde bir ithaf var.

    Kitapta Hazreti Ali’nin dünyaya gelişinden vefatına kadar olan hadiseler nakledilirken geniş bir yelpaze çizilmiş. İktida edildiğinde hidayete ulaştıracak yıldızlardan müteşekkil bu ailenin hayatının her anından kesitlerle, okuyucuya bir ‘rol model’ sunulmuş. Model alınacak zamanlar arasında bahtiyar günler de var, fitnelerin zuhur etmeye başladığı demler de. Arka kapakta yer alan konu başlıklarından özetler bu zenginliğin ipuçlarını veriyor: “Ehl-i Beyt geçimlerini nasıl sağlardı? Hz. Fâtıma’nın çeyizinde neler vardı, mihri ne kadardı? Hz. Ebû Bekir’e ne zaman biat etti? Hz. Ali ile Hz. Fâtıma aile hayatında nasıl bir iş bölümü yapmıştı? Hz. Osman’ın şehadetiyle sonuçlanan fitne olaylarında Hz. Ali’nin duruşu nasıldı? Hz. Ali’nin vasiyeti nedir?”

Ümmetten beş yıl önce yapılan ibadet

Hazreti Ali, Eşref-i Benî Adem’in (aleyhissalatü vesselam) şeref bahşettiği ailede yetişmiş müstesna bir insan. Kıyamete kadar yeryüzüne bereket vesilesi olacak sâdât neslinin atası. İlim şehrinin kapısı. Raşit halifelerin sonuncusu. Hazreti Hatice validemizden sonra, insanlık bu davetten bîhaberken Allah Resûlü’ne iman eden, ikrar veren ilk bahtiyar. Müslümanlığı, İslam’ın Mekke’de zuhuruyla başlamış. İlk namaza şahit olmuş, çocukluktan son nefesine kadar bunu muhafaza etmiş. “Ben bu ümmetten henüz hiçbir kişi Allah’a ibadet etmeden tam beş yıl önce Allah’a ibadet etmeye başladım.” diyerek anlatıyor bu durumu.

    O günlerde kılınan namazlar kitapta şöyle hikâye ediliyor. “Namaz vakti yaklaşınca Hz. Ali’nin kalbini tedirginlikle karışık bir heyecan kaplardı. Aklını istila eden ‘Kimseye görünmeden gidebilecek miyiz?’ sorusu ile Peygamberimiz’in yanına koşardı. Gizlice Mekke’den ayrılır, şehir dışına çıkarlardı. Rablerine yöneldikleri anda tüm korku ve endişeleri kaybolur. Huşu içinde namaz kılar, huzur içinde geri dönerlerdi. Namazdan sonra halkın içine karışır, hiçbir şey olmamış gibi işlerine devam ederlerdi.”

    Bu gizlice şehir dışına çıkışların birinde Ebû Talib, Nahle mevkiinde namaz kılarken kendilerini görür. Bunun yeni bir din mi olduğunu sorar. “Allah’ın, meleklerinin, peygamberlerinin ve Hazreti İbrahim’in dini” olduğunu öğrenir. Atalarının dininden ayrılmayacağını ancak hayatta olduğu müddetçe Allah Resûlü’nü  koruyacağını söyler. “Babacığım, ben Allah’a ve O’nun Resûlüne iman ettim. Getirdiği hakikatleri kabul ettim. Şimdi burada onunla birlikte Allah için namaz kılıyorum.” diyen oğlu Hazreti Ali’ye de yeğeni Muhammed Aleyhisselâm’ı kastederek “O, seni hayırdan başka şeye davet etmez.” cevabını verir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum