YÜKSEL YILMAZ: DENİZ GEZMİŞ SÖZLERİNE ELEŞTİRİ

DENİZ GEZMİŞ SÖZLERİNE ELEŞTİRİ

YÜKSEL YILMAZ: DENİZ GEZMİŞ SÖZLERİNE ELEŞTİRİ
10 Haziran 2014 - 14:08

DENİZ GEZMİŞ SÖZLERİNE ELEŞTİRİ

 

“Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hukukuna karşı, reformlara karşıdır.” Bu ifadeler bugün dahi tartışılan hukuk sisteminin Deniz Gezmiş zamanında da tartışıldığının göstergesidir. Fakat Anayasa değişikliği asla gerekmeyen kusursuz bir kutsal mıdır? Bu yasalar bize Avrupa’dan noksansız mı geldi?

 

“Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.” Burada samimiyetle birlikte cesaret ama çatışmacı bir ruh da var. Neden onlar kendi canlarının telaşına düşsünler? Bizi bu ortama cana can, kana kan bir şekilde düşüren emperyalizm ise bu tehditkâr tutumu ve iç çatışmalar nedeniyle maddi ve manevi zararlar verdirerek emperyal amaca hizmet etmiyor mu?

 

“Profesyonel devrimci bugünün Türkiye’sinde kendini hayatı boyunca Türkiye’nin bağımsızlığına adayan kimsedir.” Bu ‘profesyonel devrimci’ ifadesinde devrimcilik bir araç olmaktan çok amaca dönüşmüştür.

 

“Ne İbo’yla ne de arkadaşlarıyla fikir mücadelesini kazanamazsınız. Ben de kazanamam. Kıvırırlar. O yüzden onları susturmanın tek yolu vardır: Ağızlarını açtıkları anda ağızlarına ağızlarına vurun!” Fikir mücadelesi sadece fikirleri sizden daha ulvi ve muhakemesi sizden daha zekice olanlara karşı değil, bir türlü laf anlatamadıklarınıza karşı da kazanılamaz.

 

“İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur, iddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. Yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. Yalnız biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen Türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz ve Türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. Bu sebeple ölümden çekinmiyoruz.” Bu ifadelerinde son derece samimi olduğuna ben de inanıyorum.

 

“Onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil, sizlersiniz. Ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik.” Yüz karası bir idam talebi.

 

“Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa, onlar da bizleriz, sahip çıkmayanlar da ortadadır. Anayasanın uygulanmasını isteyenler gene bizleriz, anayasayı uygulatmayan yavuz kimselerse hala ortadadır. Ve o kişiler bugün bizim kellemizi istemektedirler.” Apaçık Mustafa Kemal yanlısı olduğunu söyleyen bir delikanlı Mustafa Kemal’in memleketinde idam edilmiştir. Sağda Menderes ve solda Gezmiş kıytırık gerekçelerle haksızca kurban edilmiştir.

 

“Ben Amerikan emperyalizmine, Sovyet revizyonizmine, Romen soytarılığına, Bulgar dalkavukluğuna karşı bir Türk devrimcisiyim.” Şu ‘devrimci’ ifadesi dışarıdan ithal edilen sevimsiz ve fitne bir sözcüktür. Nice iyi niyetli gencin başını yemiştir.

 

“Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye’nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık.” Bu başarısızlığın nedeni sağcılık ve solculuk şeklindeki bölünmeyi emperyalizmin tek elden yönetmesi ve sağcıların-solcuların bu oyuna alet olarak kullanılmalarıdır. Bunun dışında laik-antilaik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi ötekileştirici daha başka fitneler de denenmiş ama sağ-sol ayrımı fitnesi de zamanında çok gencimizi ve ailesini perişan etmiştir.

 

“İddianamede geçen ve bana atfedilen bir cümleyi kabul etmiyorum. Ben silahımı halka ve orduya karşı kullanmadım, ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve ‘halka ve orduya karşı kullanırım’ şeklinde beyanda bulunmadım.” İyi niyetli iki grubun halkı ortadan ikiye bölmesi durumunda halkın iç çatışmaya çekilmesi kaçınılmaz olduğundan aslında bu halkın halka silah kullanmasıydı. Böyle olacağını ve halkın işin içine bu kadar çekileceğini beklememişlerdi. İyi niyetli sağcı ve solcular bunu bekleselerdi belki baştan bu kavgaya alet olmayacaklardı.

 

“35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. Mustafa Kemal sağ olsaydı çok şaşırırdı. Hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. Anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk.” Gerçekte zalim olarak Amerikan emperyalizmini gören bu samimi delikanlı adaşlarını, soydaşlarını, vatandaşlarını karşısında bulduğuna göre hesaplar beklediği gibi değildi. Ülkemizde Ahmet’ler, Mehmet’ler birbirlerini vurunca taaa Amerika’da emperyalizmin başı mı eziliyordu? Gerçekte o başın kılı bile kıpırdamıyordu. Demek ki ‘halkın kavgası’ halka karşı olamazdı.

 

“Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!” Buna inanmamak mümkün değil. Zaten cesareti de bu samimiyetinden geliyordu.

 

“Biz stratejik olarak düşüncemizi hiçbir zaman saklamayız. Hangi şartlar altında olursak olalım, bunu açıkça söyleriz. Düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. Nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak, düşüncemizi her zaman açıkça ifade ederiz. Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkartacaktır, buna da inanıyoruz.” Deniz Gezmiş’in samimi olduğu temize çıkmıştır. Ama farkına varmadan onların da sağcılar gibi aynı odaktan kullanıldıkları sonradan daha iyi anlaşılmıştır.

 

“Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler! Kahrolsun Emperyalizm!” Bize ne Marks’tan Lenin’den. Bu mu Atatürk milliyetçiliği? Hadi Marks bir ekonomi ve bilim adamıdır ve kapitalizme karşı iyi niyetli duruşunun olduğunu kabul edelim; ama Lenin için bu söylenemez. Lenin’in önderliğindeki Bolşevik Rusya’da beceriksizlikten kaynaklanan kıtlıklar, kıtlıktan kaynaklanan isyanlar ve bu isyanları bastırmak için gerçekleştirilen amansız zulümler söz konusuydu. Leninizme ‘yaşa’ demek dolduruşa gelmekten başka bir şey değildir. Ama daha o yıllarda Türk ve Kürt kardeşliği ve işçiler için ‘yaşasın’ demek elbette takdire şayandır.

 

“Vatan, onu parsel parsel satanların değil; uğrunda darağacına gidenlerin vatanıdır!” Derinlerden gelen cesur ve samimi bir ifade.

 

“Sana yüklediğim anlamları senmişsin gibi düşünme, Aldanırsın! O anlamlarla sadece bende varsın. Ben seviyorsam sen bahanesin.” Şiir gibi bir ifade.

 

“Emperyalizme, ağalığa karşı nerde mücadele varsa benim devrimci olarak görevim orda olmaktır!” Devrimciliği meslek edinmiş görünüyor.

 

“Vatan için uykularınız kaçıyorsa, devrim başlamış demektir.” Burada da aynı meslek görülüyor.

 

“Burada ölen yalnızca bedenimdir ki zaten ölümlüydü, ölecekti. Ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz, düşüncem yaşayacak.” Anlaşılan bu öngörüsü gerçekleşememiştir; çünkü Leninist düşünce de ölmüştür. Marksizm gibi kapitalizme karşı bir model bile maneviyatı içermediğinden milletimizin dokusuna uymamıştır. Çanakkale savaşları gibi daha nice savaşlarla tanınan bu kahraman millete maneviyatsız hiçbir doktrin hoş gelmeyecektir.

 

“Urganı kendim boynuma geçireceğim. Sonra dönüp beni seyredenlere sesleneceğim. Ölen bedenimdir, düşüncem yaşayacak’’ diyeceğim...” Dediğim gibi maneviyatsız hiçbir şey hayat bulamaz.

 

“3 polis beni alıp götürdüğünde anladım 3 yanlışın 1 doğruyu götürdüğünü.” Çok anlamlı ve çok veciz olmuş. Halet-i ruhiyesinden kaynaklanan ilhamın cümleye dökülüşü.

 

“Önemli olan çok yaşamak değil. Yaşadığın süre içerisinde çok şey yapabilmektir.” Gayet doğru. Ama çok şey yapmaktan daha da önemlisi doğru şey yapmaktır; doğru olmadıktan sonra çok olması sakıncalı da olabilir.

 

“Eğer vatan zenginin gezdiği, fakirin yattığı yerse vatan sağ olmasın.” Bunda vatanın ne suçu var? Zengin gezerken fakir de gezmiyor mu vatan üzerinde ve fakirin yattığı genellemesi nasıl mümkün olsun? Fakir yatıyorsa işçi haklarından bahseden solcular fabrikalarda sadece fabrikatörlerin mi çalıştıklarını sanıyorlar? Türkiye’de fakirlerin tamamının yattığı bir kez olsun söz konusu olmuş mudur? Hayır.

 

(NOT: Bu sözleri kaynaklarından değil paket halinde hazır olarak bularak değerlendirdiğimi itiraf etmeliyim. Bu yüzden değerlendirme yazarın orijinal yazılarından ziyade servis edilene olduğunu nazar-ı dikkate alınız.)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum