YUNUS EMRE ÇİÇEĞİ
Namık Açıkgöz
İlahî şeklinde bestelenen ve halk arasında hayli yaygın olan bir Yunus Emre (1238-1320) şiiri vardır:
Sordum sarı çiçeğe, annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba annem babam topraktır.

Nuran Öztürk paylaşımı
Yunus Emre uzmanı sevgili kardeşim Mustafa Tatçı’ya göre bu şiir Âşık Yunus (Ö:1439)’a ait imiş. Aslında bizlerin bildiği bazı şiirler meşhur Yunus Emre’ye değil, Âşık Yunus veya diğer Yunuslara ait imiş. Divan nüshalarının karşılaştırmalı çalışmasını yapan o!... Mecmuaları tarayıp muhtelif şiirleri bir araya getiren o… Yunus Emre konusunda en derli-toplu çalışmaları yapan o!... Bu yüzden sevgili Mustafa’nın dediklerine inanmak mecburiyetindeyiz. Benim derdim bu şiirin hangi Yunus’a ait olduğu değil, bu şiirde sözü edilen çiçeğin hangi çiçek olduğudur.
Menkıbesinde alıç geçen Yunus’un coğrafyası biraz bozkır coğrafyasıdır. Öyle ya… Bir hayvan yükü kadar alıç toplayıp karşılığında evine yetecek kadar buğday talep ediyorsa, alıç ağacının bol olduğu bir yerde yaşıyor olmalı Yunus Emre.
Yunus Emre ve çiçek ilişkisini anlatan bir menkıbe de dolaşır dillerde. Taptuk Emre, dervişlerden çiçek getirmesini ister. Herkes getirir ama Yunus Emre geç vakitte solgun bir çiçekle gelir. Taptuk Emre, çiçeğin solgun olma sebebini sorunca Yunus Emre. “Akşama kadar dolaşıp size en layık çiçeği bulmaya çalıştım. Tam buldum derken koparmak için elimi uzattığımda, çiçeğin Allah’ı zikrettiğini gördüm; vaz geçtim. Dönerken çiçek seslendi ve ‘Artık solmak üzereyim. Beni kopar da bir dervişin elinde son bulsun hayatım.’ dedi. Ben de koparıp size getirdim.” der.
Çiçek menkıbesinden de anlaşılacağı üzere Yunus Emre’deki tevhid düşüncesi, onun çiçeklere değer vermesi ve hatta onlarla konuşması düşünce ve tavrını geliştirmesine yol açar.
Yunus Emre, kuyulardan su çıkaran dolaplar ile dertleşir; yüce dağ başlarında salkım salkım duran bulutlarla konuşur, ağaçlarla, bitkilerle konuşur ve onların hepsinde tevhid düşüncesinin temel yapısını görür ve hepsinin kendi dillerince Allah’ı zikrettiğine inanır.
Pekiii… Yunus Emre’nin konuştuğu “sarı çiçek” acaba hangi çiçek idi?
Elbette Yunus Emre’mizin konuştuğu sarı çiçek, belediyelerin, parklara, yol kenarlarına ve refüjlere diktiği cılız çiçekler değildi.
Koca Yunus’un yaşadığı yerleri az-çok tahmin edebiliyoruz.

Foto: Namık Açıkgöz
Mihalıççık Sarıköy civarına bir yaz mevsiminde gittim. Ankara yolunda saparak gittiğim için o yumuşak tepelerden, sürülmemiş yamaçlardan geçtim. Tam bir bozkır havası hâkimdi her yere. Uzakta tek-tük ağaçlar, bozkır tekdüzeliğini bozuyor veya güzelliğine güzellik katıyordu. Yol kenarları, yamaçlar, dere kenarları adam boyu sarı çiçeklerle doluydu. Benim çocukluğum da yaz başlarında bu çiçeklerle zenginleşir, güz sonuna kadar açtığı için neredeyse yılımın yarısını bu çiçeklerle geçirirdim Bozdağlar’ın Gediz’e bakan yamaçlarında. Su falan istemez ve ayrıca bakıma da ihtiyacı yoktur. Kökünde hayvan kulağına benzer yaprakları vardır. Dipteki yapraklardan sonra geniş bir çiçekli dal yayılımı vardır; tepeye doğru tek dal kalır ve harika bir konik görüntü oluşturur. Tarım yapmak için sürülmeyen alanlarda çokça yetişerek oralara güzellik katan bir sarı çiçekti. Arada beyazı da vardı ama o seyrekti. Biz ona “şalba” derdik. Yıllar sonra Eskişehirli, Yani Yunus Emre’nin hemşehrisi olan rahmetli Prof. Dr. Mehmet Kaplan (1915-1986) bir yazısında, çocukluk ve gençlik çağlarında “şalba” kökü toplayıp yaktıklarını söylediğinde, bu çiçeğin adının Eskişehir taraflarında da aynı adla anıldığını öğrenmiş oldum. Daha sonra internet çıkıp sosyal medya kullanmaya başlayınca, bu çiçeğe “calba, çalba, şabıla, yalangu, yalankı, poskulak, ayı kulağı” gibi isimler verildiğini öğrendim. En yaygın ve bilimsel olarak kullanılan Türkçe adı “sığır kuyruğu”dur; Latince adı ise “verbascum”dur. Farsça adı “Mâhur” imiş ve İranlılar hüzünlü bir müzik icra edildiğinde bu çiçeğin taç yapraklarını döktüğüne inanırlarmış…
Şahsî kanaatime göre ve gözlemlerime dayanarak Yunus Emre’nin konuşup şiirine aldığı çiçek, bu çiçek olsa gerek. Çünkü Sarıköy veya başka yerlerde tarihî dönemlerde en yaygın çiçeklerden biri bu çiçektir ve bu çiçek de suya ihtiyaç duymadan, bakım istemeden gelişip büyüyen ve tam çiçeklendiği zaman muhteşem bir görüntü veren bir çiçektir… Hem de dağlarda, tepelerde, yamaçlarda… Kısaca kimsenin olmadığı bozkırlarda… Çiçeğin yaşadığı alan, tam da Yunus Emre psikolojisinin yansıttığı alan. Yunus, bu sarı çiçekleri görünce, kendisi gibi birini bulmuş kadar seviniyor ve onlarla konuşup derin hasbihallere dalıyor, varlığı sorguluyor ve âdetâ tevhid inancını ve var oluş felsefesini onların yalnızlığında ve güzelliklerinde buluyor. Sorulan sorulara karşılık, sarı çiçeğin anne-babasının toprak olduğunu ve Muhammed ümmeti olduğunu söylemesi; renginin (benzinin) sarı olmasının sebebinin de çektiği ayrılık derdinin dağları eritecek kadar derin ve esaslı bir sebebe bağlı olduğunu ifade etmesi; ölümsüz yer olmadığını, boynu eğri olsa da kalbinin Hakk’a doğru olduğunu, göz yaşının sebebinin de bağrının yaralı (başlı) olduğunu söylemesi; sarı rengini güneşin nurundan aldığını dile getirmesi; kış mevsiminde toprak altında olduklarını, herkesin sırat köprüsünden geçeceğini ve cehennemin münkirlerle dolu olduğunu belirtmesi; gülün Hz. Muhammed’in teri olduğuna işaret etmesi; âdem’in yani insanoğlunun da yaratılmışların içinde “binde bir” olarak eşref-i mahlûkat olduğunu, kırkların da Allah’ın yâri olduğu, Kâbe’nin Allah’ın evi olduğunu hatırlatması ve nihayet onu koklamak isteyen Yunus’a “beni kokla ama benden geri/uzak dur.” demesi aslında varlık konusunda düşündüklerinin kelimeye ve şiire dökülmüş şeklidir. Topraktan gelip varlık âleminde bir seyr ü sülük ile vahdet kokusunu içine çekmek, ancak bir çiçeğin tabiati ile anlatılabilirdi; Yunus da bunu yapmış.

Foto: Yusuf Ziya Özalp
Bütün bu serüveni, bahçelerdeki, parklardaki cılız çiçek üzerinden anlatmak şiiri zayıf bırakırdı ve hangi Yunus olursa olsun her Yunus’un coğrafyasında sarı çiçek olarak göze çarpan ve hadi onu da söyleyelim, bir insanla hikâyesi olabilecek olan çiçek “sığırkuyruğu” veya “şalba” olabilirdi. O yüzden ben bu “sarı çiçeğin”, “Yunus Emre çiçeği” olduğuna inanıyorum.




FACEBOOK YORUMLAR