Direnişin Adı; YAŞAR NEZİHE ve 1 Mayıs
Bugün, biz emekçi kadınlara örnek olabilecek bir şair hanımdan bahsetmek istiyorum. O doğuştan bahtsızlığına göbek bağıyla bağlanmış bir garip şairdir. İstanbul Silivrikapı’da Hünkârbeğendi sokaktaki bir viranede, 17 Ocak 1880’de gözlerini dünyaya açar. Babası belediye kantarcısı sarhoş Kadri efendidir. Annesi Kaya Hanım bir Tatar kızıdır. Kadri efendiden beş kız dünyaya getiren Kaya Hanım 25 yaşında vefat eder. Çocuklarından ise sadece Yaşar Nezihe hayatta kalır. Yaşar Nezihe okul yaşına gelince sarhoş baba okumasına karşı çıkar.
Hani derler ya adam olacak çocuk bakışından bellidir. Yaşar Nezihe mahalle mektebine kendi gider ve kaydolur. Okulda öğrenciler bu yüzden ona isim takmışlar ve ‘kendi gelen’ demişlerdir. Tabi o gün okula kaydolmanın şartlarından olan muallimeye ve hademeye para vermek gerekmektedir. Daha çocuk olan şair de kendince bir çözüm üretir ve yol kenarlarında su kenarlarında yetişen bitki tohumlarını toplayarak aktarlara satar. Okul parasını temin eder. Ancak o parayla okula bir yıl devam edebilir. O günün şartlarında kırk para muallime kırk para da hademeye verir. Okumayı söktükten sonra bir daha okul yüzü göremez. Okula gittiği süre zarfında da babası evden kovduğu için komşular sahip çıkar. Komşu kızlardan biraz dikiş nakış öğrenir. İleriki yıllarda geçimini elinin emeğiyle ve kalemiyle kazanır. Ücreti mukabilinde cephedeki askerlere ailelerinden mektuplar yazar. Hele hele o yıllardaki okuma yazma oranının düşüklüğünü de göz önüne alırsak bu ona küçük bir gelir kapısı olur. Kızılay’a kıyafetler diker, amblem işler. Tabii bütün bunlar onun ancak kıt kanaat geçinmesini ve bir de yeni çıkan fotoromanları almasına imkân sağlar. Geçinmekten çok sefalete karşı bir direniştir bütün kazancı.
İlk eşi kendisinden 27 yaş büyüktür ve daha önce üç kez evlenip boşanmış, üstelik evlerine iç güveysi gelmiştir. Romanlardaki aşkı aramış mıdır bilemem amma mutlu da olamamıştır. Bir yıl süren bu eşi -tıpkı önceki eşlerinde olduğu gibi- çocuğu olmadığı için onu boşar.
İkinci eşi ise bir mühendistir. Ondan üç erkek evladı olur. Lakin evli kaldıkları altı yıl boyunca kocasını ancak altı ay görür. Çocuklarından Suat ve Sedat’ını kocasının sorumsuzluğu ve gıdasızlık yüzünden kaybeder. Ama o hiç yılmaz.
Bazen bir insanın hayatı bu kadar zor olabilir mi diye soruyor insan kendine. Oluyor demek ki. Beterin beteri, iyinin de iyisi daima varmış.
Şair üç evlilik yapmış ama mutluluğu mektuplarda bulmuştur. Daha çocukken kazandığı parasıyla yeni çıkan bütün aşk romanlarını satın alıp okumuştur. Bu romanlara merakı ise fakirhanelerinde birlikte yaşamak zorunda kaldığı hiç evlenmemiş teyzesidir. Onun kavuşamadığı aşkını ve aşk şarkılarını hep teyzesinden dinlemiş, belki de bu şarkı sözleri onda şiir merakını da uyandırmış, ondan bir şair yaratmıştır.
İlk şiiri 15 yaşındayken Malumat gazetesinde yayımlanır. Daha sonra pek çok şiiri çeşitli gazete ve dergilerde müstear isimle yayınlanır. Birkaç şiiri de bestelenir. Kendisi hayattayken iki şiir kitabı yayınlanır. Bir Demet Menekşe, 1913 veya 1915 yıllarında, Feryatlarım ise 1924’de yayımlanır. Pek çok şiiri ve yazısı ise gazete ve dergilerde kalmıştır. Meselâ aşağıdaki dizeleri “Ekmek ve Kömür İhtiyacı” adlı şiirinden bir gazeteden alınmıştır.
Satıldı evlerin eşyası hep bir ekmek için
Ne yaptı millet acep bu azabı çekmek için
Kiminde kalmadı yatmak için yatak yorgan
Şaşırdı yollarını genç kadınlar oldu zelil
Eden bu milleti alçaktır böyle sefil
Daha sonra bir evlilik daha yapar. Bu defa Hikâyeci, gazeteci ve tahrirat kâtibi Yusuf Niyazi beyle evlenir. Daha bekârken Yusuf Beyle iki sene nişanlılık dönemleri olmuş ama babasının itirazı ile evlenememişlerdir. Yıllar sonra kader onları biraraya getirir. Eşi, Yaşar Nezihi’yi Cidde’ye götürür. Lakin orada kocasının iki de imam nikâhlı eşi çıkar karşısına. Eşi onları da eve getirince Yaşar Nezihi valizini topladığı gibi İstanbul’a döner. Ve eşinin bütün yalvarmalarına rağmen o, kadınlık gururunu çiğnetmez. Hepi topu elli gün süren bu evliliği de bitirir. Ve eşinden boşanır. Fakat Yusuf Niyazi Bey le ömrünün son anına kadar hep mektuplaşırlar. Yusuf Niyazi Bey onun fakir ama onurlu duruşuna ve şair tarafına hep hayrandır.
Yaşar Nezihe soyadı kanunuyla Bükülmez soyadını alır ve bunun hakkını da verir. Bütün hayatını hiç kimseye boyun eğmeden geçirir.
O bir yönüyle şairdir sanatçı bir ruha sahiptir. Ama bir yönüyle de gerçek bir direnişçidir. Haksızlıklara karşı hemen tavrını alır yazılması gerekenleri gazetedeki köşesinde yazar, gerekirse hakkını almak için emekçi kardeşleriyle yürür. Kalleşliğe ve haksızlığa karşı dimdik duruşu bence bütün kadınlara örnek olacak niteliktedir. İlk 1 Mayıs şiirini yazan şairdir kendisi. O amele cemiyetine (işçi sendikası) üyedir ve toplumsal olaylara hep duyarlı olmuş kalemini de hep korkusuzca kullanmıştır.
1 MAYIS
Ey işçi… Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
Sayınla edersin de tufeylileri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin
Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,
Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
Ey İşçi… Mayıs birde bu birleşme gününde
Bî şüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
Ta’zim ile hürmetle sana başlar eğilsin,
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan ü şeref say…
Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvetedir hak., Hakkını haksızlara anlat.
Ama hayatla ve tek evladı olan Vedat’la yapayalnızdır, mücadeleden yorulmuştur. İki defa intihar girişiminde bulunduysa da muvaffak olamamıştır. Şair aşağıdaki şiirinde bu sitemini şöyle dile getirir.
Soracak halimi yok bir kimsem,
Bir yudum su verenim yok ölsem,
Bin figâna verecek yok bir ses,
Ne derin uykuya dalmış her kes! ..
Dedik ya direnişçi bir ruha sahip. Babasının vefatından tam on iki yıl sonra 1924’de devlet elli kuruş gibi komik bir maaş bağlayınca Yaşar Nezihi hemen kâğıt kaleme sarılır. Devlete sitemini belirten bir yazı kaleme alır ve bu devlete bir protestodur bütün gazetelerde yayınlar. Bu sivri dili yüzünden zaman zaman kovuşturmalar geçirse de o bu duruşundan asla vaz geçmez. Çizgisini hiç bozmaz. Kimi yazdıklarına bakarak ona ateist diyenler de olabilir. O doksan bir yıllık ömrünün her anını, her aldığı nefesin bedelini adeta dişiyle tırnağıyla kazıyarak hak etmiş kazanmış bir savaşçıdır. İnanç meselesine gelince Allah’la kulu arasındaki bir meseledir onu ancak Rabbim bilir. Doksan bir yılı iki sayfaya sığdırmak kolay olmasa gerek. Onun mücadelesi gençlerimize ilham kaynağı olsun. Şu hayatta dik duruşunu bozmayan tüm insanlara selam olsun.
Şairin bir şiiriyle sözü noktalayalım vesselam..
UTANSIN
Bahçıvanın suçu ne ki
Gül solduysa hazan utansın
Duyup kalbimin feryatlarını
Bülbüller ağlamaya utansın
Ben ışıl ışıl bir yıldız idim
Düştüysem yere gökyüzü utansın
Gül soldu ise hazan utansın
Cürmü ne ki bağban utansın
Duysun da figan-ı kalb-i zarım
Zar etmeğe bülbülan utansın
Bir ahter-i şuledar idim ben
Düştüm yere asman utansın
Çiğnenmedeyim cuyuş-i gamla
Bu halime hakdan utansın
Oldumsa zelil teessüf etmem
Zillete koyan zaman utansın
Şimdi siperim bela-yı kahra
Bi-laneyim aşiyan utansın
Faş etmez idim bu raz-ı aşkı
Afaka çıkan figan utansın
Feryadım ederse halkı bizar
Bundan bana ne cihan utansın
Şu haline bak utan diyorlar
Ol afet-i bi-aman utansın
Çeşmimden akan sirişk-i âle
Baksın da sebep olan utansın
Bu şiir-i hazini Neziha
Duysun da şairan utansın
FACEBOOK YORUMLAR