Reklam
Reklam
Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

Prof. Dr. Namık AÇIKGÖZ

[email protected]

MHP DAVASININ SEMBOLÜ OLAN O ÇANTA BENDE

13 Eylül 2025 - 10:40

MHP DAVASININ SEMBOLÜ OLAN O ÇANTA BENDE

 

Namık Açıkgöz

 

12 Eylül’den sonra gerçekleşen ve Cumhuriyet dönemindeki üçüncü büyük siyasî yargılama olan Milliyetçi Hareket Partisi Davası’nın sembol fotoğraflarından biri ve en çok kullanılan fotoğrafta, en önde görülen çanta, bende. 

Cumhuriyet dönemi siyasî yargılamalarından ilki, 1920-1927 yılları arasında süren ve başta asker kaçakları ile casusluk faaliyetlerine katılanların yargılandığı ama daha sonra “rejim muhafızlığı” amacıyla genişletilerek muhalif olanların yargılanıp mahkum edildikleri ve idam ile cezalandırıldıkları İstiklal Mahkemeleri’dir.

İkinci büyük siyasî yargılama, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarıyla sonuçlanan Yassı Ada yargılamalarıydı.  

Cumhuriyet tarihinin üçüncü büyük siyasî yargılaması, 12 Eylül 1980 günü vuku bulan askerî darbeden sonra, 20 Ağustos 1981 günü başlayan MHP Davası’dır. İşte bu davanın ilk celsesini yansıtan ve medyada en çok yer alan fotoğrafta, en önde yer alan çanta, şimdi bende. Meşhur bir Fransız çanta markası: Delsey!...

Bu çanta bana nasıl geldi?

Anlatayım…

Bu çantayı, 1983 yılında MHP Davası’nda yargılanan Dr. Âgâh Oktay Güner, bana hediye etti ve verirken  “Mamak görmüş çantadır. Kıymetini bileceğin için veriyorum.” dedi.

Âgah bey ile tanışıklığımızın arka planını anlatayım.

Onu ilk defa 1973 yılında İzmir’de verdiği “İsraf Ekonomisi” konferansı ile tanıdım. (Daha sonra aynı isimli bir kitap neşretti.) Toplantıyı, rahmetli Emrehan Küey, MTTB İzmir Şubesi adına düzenlemişti. Konunun uzmanı biri tarafından verilen ilk ciddi konferanstı dinlediğim. Bilgi genişliği ve derinliği şaşırtmıştı ama asıl etkileyen husus, mükemmel bir konuşma idi. Selaset dersen, selaset, fesahat dersen fesahat, telaffuz dersen telaffuz… Ezgileme-tonlama ve ses kullanımı da mükemmel bir konuşma dinlemiştim.  Henüz lise son sınıfta okuyan birisi için mükemmel ötesi bir örnekti bu konuşma…

1976 yılında üniversite tahsili için Ankara’ya geldiğimde, Yurt Ocağı Derneği’ndeki seminerlere gitmeye başladım. Seminerlere Âgâh bey de geliyor ve o harika konuşmasıyla katkılarda bulunuyordu. 

Âgah bey 1977 seçimlerinde MHP’den milletvekili seçildi ve kurulan koalisyon hükümetinde Ticaret Bakanı olarak çalışmaya başladı. Zaman zaman biz “Ankara gençleri”ni evinde yemeğe davet ediyordu. Muhterem eşi İnci ablanın harika yemeklerini, dolu dolu sohbetler takip ediyordu. Gün geldi arkadaşlarımız onunla İkinci Dede Egendi Caddesi ile Kıbrıs Caddesi’nin kesiştiği köşedeki apartmanda oturmaya başladılar. Bir süre sonra ben de onların evine yakın bir apartmanda İkinci Dede Efendi Caddesinde oturmaya başladık. Evlerimiz yakın olduğu için arkadaşlarla beraber Âgah beyle daha sık yakın olmaya başladık ama 12 Eylül darbecileri MHP yöneticilerini tutuklayıp yargılayacaklardı. Âgah beyin yargılama esnasında savunmasını kontrol eden arkadaşlara ben de ifade ve imla konusunda yardımcı oluyordum. Savunlamar hazırlandı ve 20 Ağustos 1981 günü mahkemenin başlayacağı bilgisi geldi.

Mahkemenin başlamasını anlatmam lazım…

Mahkeme salonuna Avrupalı gazeteci kılığında arkadaşlar sokulacak ve gerekirse mahkeme bu arkadaşlar tarafından baskı altına alınacaktı. Kurgu, hiç aksamadan gerçekleşti ve onlarca arkadaş Avrupalı gazeteci kimlikleriyle mahkeme salonuna girdi. Salonda herkes hazırdı. En önde Âgah  Oktay Güner, Sadi Somuncuoğlu, Ahmet Er ve Necati Gültekin yer alıyordu. Alparslan Türkeş mahkeme salonuna girdiği anda bütün salon ayağa kalkıp hep bir ağızdan coşkulu bir şekilde İstiklal Marşı okundu. Bu çok sade ama çok etkili eylem mahkeme heyetini büyük bir şaşkınlığa ve acze düşürdü.

İşte bu sahneden hemen sonra herkes yerine oturduğunda çekilen fotoğraflarda, en ön sıranın önünde bir çanta yer alıyordu. Bu çantada Âgah bey başta olmak üzere MHP Davası’nda yargılananların savunma evrakı vardı…

İşte bu çantayı Âgâh bey 1982 yılı Aralık ayında ben Elazığ Fırat Üniversitesi’nde göreve başlamak üzere giderken, bana verdi ve “Mamak görmüş çantadır. Kıymetini bileceğin için veriyorum.” cümlesini kurduktan sonra “Elazığ’da Musiki Cemiyeti var. Güzel şeyler yapıyorlar. O arkadaşlarla tanış.” dedi ve bir de altın renginde bir tükenmez kalem de vererek; “Bununla da yazarsın.”. dedi. 

Bu iki emaneti 42 yıldır muhafaza ediyorum.

Türk siyasî tarihinin en büyük üçüncü mahkemesine şahitlik eden çanta şimdi bende ve hem siyasî tarih, hem de çok önemli bir siyasetçinin, 9 Eylül 2025 günü ebediyete uğurladığımız Âgah ağabeyin hatırası olarak bende.

***  

Yazımı rahmetlinin Kültür Bakanlığı zamanındaki bir hatıramla bitireyim. 1996 yılının Mart-Haziran aylarında, kısa bir dönem için Kültür Bakanlığı yapan Âgâh abi, üniversitemizden (Muğla Üniversitesi) bir arkadaşı bakanlığa almış ve DÖSİM müdürü yapmıştı. Bir süre sonra rektörümüz ve Âgah abinin de yakın arkadaşı olan Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’ya beni de müsteşar yardımcısı yapmak istediğini söylemiş. Fığlalı hocamız, “Bir evden bir şehit yeter.” Diyerek teklifi geri çevirmiş.

Son zamanlarda maalesef pek irtibatımız yoktu. Yaşadığı bazı olumsuzluklardan dolayı bizlerden uzaklaşmıştı. Allah rahmet etlesin. Mekânı cennet olsun.

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum