Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

[email protected]

İngilizlerin gözünden Kaşgar Kırgızları

11 Haziran 2024 - 09:17

İngilizlerin gözünden Kaşgar Kırgızları
Mehmet Akif ERDOĞRU


İngilizler, 1873’te, Kaşgar Emirliğinin tabiiyetinde olan Kırgızlarla ilgili bilgileri derlediler. Bu bilgiler Kırgız tarihi, gelenekleri ve coğrafyası açısından değerlidir. 1873’te İngilizler, Kaşgar Emirliğine bağlı Artuş, Karadağ, Yarkend ve Kakşal bölgelerinde yaklaşık 21.000 Kırgız nüfusun yaşadığını tahmin ettiler. Göçebe oldukları için Kırgızların nüfusunu tam olarak saymak mümkün değildi. İngilizler, her bir Kırgız çadırında yedi kişinin yaşadığını farz ederek, bu rakama ulaştılar. Kırgızların Taşkend ile Yulduz arasındaki tüm bölgelerde bulunduklarını tespit ettiler. Bunların da Kalmuklar gibi daimi şehir ve kasabalarının mevcut olmadığını gördüler. Mevsim şartlarına göre yaylalara göç ettiklerini tespit ettiler. Kırgızların, Issıkköl’de Kazaklarla, İli ve Koba’da Kıpçaklarla, Hokand’da Özbeklerle, Yulduz’da Kalmaklarla ve Kaşgar’da Türklerle komşu olduklarını fark ettiler. Bu durum, bugünkü Kırgızistan’ın siyasi sınırlarının belirlenmesinde önem taşır. Kırgızlara, Kara Kırgız da denildiğini ve Tagay ve Adıgine denilen iki ana koldan müteşekkil olduklarını öğrendiler. Tagayların neredeyse tamamı 1873’te Ruslara itaat halindeydiler. Bunların ana merkezleri, Çu ve Talas nehirleri arasındaki Sultan, Issıkgöl’ün güneyindeki Bugu, Issıkgöl’ün doğusundaki Sarığbağış, Kakşal ve Aksay’daki Çirik, Atbaşı ve Akdağ’daki Çongbağış; Karadağ’daki Siyak; Artuş, Narın ve Kakşal’daki Koçi’ydi. Akdağ, Koçi ve Siyak’daki Kırgızlar, 1873’te Kaşgar tebaasıydılar. Adıgine Kırgızları ise Barga, Bakal, Munak, Savay, Coru, Coş ve Kökçila gibi alt kabilelerden oluşuyordu. Bunların bir kısmı Hokand Hanlığının, bir kısmı da Rusların tebaasıydı. Bunlar Oş, Andican, Margilan, ve Fergana dağlarına çıkıyorlar; yaz aylarında ise Kaşgar Naymanları ve Kara Hitay Siyaklarıyla Alay ve Kızıl Art civarına gidiyorlardı. Kendi reislerinden ayrılmış çok sayıda Kazak ve Kıpçak da Kırgızlar arasında bulunuyordu.

Kırgızların zenginliği at ve sığır sahibi olmalarından gelirdi. Çok sayıda deve, öküz ve koyuna sahiptiler. Buğday, arpa ve mısır tarımı da yaparlardı ama düzenli tarla ve bahçelere sahip değillerdi. Keçe, halı, yünlü kumaş, şapka, çadır ve ev kıyafetleri imal ederlerdi. Yünlerden imal ettikleri keçe ve halılarını, tereyağı ve derileri satmak için pazara getirirlerdi. Pazardan da enfiye, çay, pamuklu kumaş, tütün, demir kazan, çizme, ipek ve kürk gibi eşyalar satın alırlardı. Kırgızlar Sünni Müslümandı fakat Sünni İslam’ın kaidelerini pek bilmezlerdi. Sünni İslam’ı uygulama konusunda da çok dikkatsizdiler. Aslında Kalmuklardan farklı bir halk olsa da Kırgızların çoğu pagandı. Kısrak sütünden damıttıkları sarhoş edici güçlü bir içki olan kımıza çok düşkündüler. İngilizlerin Kaşgar’da tattığı içecek, hafif şarap tadında, hafif asitli, çok hoş bir tada sahip, bir litrelik hacimde, hafif canlandırıcı etkisi olan bir içecekti. Kımız, Kırgızların milli içkisiydi ve sindirime yardımcıydı. Kımız, ateşi önler, dizanteriyi tedavi eder, yaşlılığı geciktirir, erkekliği geri kazandırır, kısırları doğurgan yapar, başka birçok faydasının yanı sıra, az miktarda içilirse, az bir sarhoşluk verirdi. İngilizlere göre Lob’daki Karakoçun Kırgızlarının kımızı, en iyisiydi. Kımızı sadece kısrak sütünden yaparlar veya buna başka sütler de katabilirlerdi. Kadınlarına son derecede güven ve hürmetle davranırlardı. Avlanmayı çok severlerdi ve doğaları gereği soyguncuydular. Atalık idaresi kuruluncaya kadar topraklarından geçen insanları yağmalamaları alışkanlıklarıydı. Kırgızlar, çadır kamplarını, Bi denilen ve Aksallarla istişare ederek sorunları çözen kişiler tarafından idare ederlerdi. Kabile beyine Sultan denilirdi. Bi’nin verdiği kararı beğenmeyen bir Kırgız, bu kararı Sultan’a götürebilirdi. Ancak Kırgızlar kural olarak kendilerinin efendisiydiler ve kanunu kendi ellerinde tutarlardı. Son derecede fevri ve sabırsız kişilerdi. Bir mağdurun Bi veya Sultan tarafından haksız bir muameleye maruz kaldığını düşünürse bir Kırgız, kendini öldürebilir, gömleğini yırtabilir, göğsünü veya karnını bıçakla deşebilirdi. Kendi çocuğunun kafasını yere çarpabilirdi. Bunlar Kırgızlar için alışılmadık durumlar değildi. Bütün bunların sorumluluğunu da adaletsiz davranan Bi veya Sultan’ın üzerine atarlardı. Bunların evlilik merasimleri, Sarıgöl halkının evlilik merasimlerine çok benzerdi ama Sarıgöl halkıyla evlenmezlerdi. Kırgız kızları, babasına başlık ödenerek istenirdi. Babaya verilecek başlık, elbise, inek veya başka şeyler de olabilirdi ama hepsi dokuzun katlarında olmalıydı. Dokuz rakamına çok önem verirlerdi. Dokuz deve, dokuz at, dokuz koyun gibi. Zengin bir adam evlilik hediyesi olarak eşine dokuzun katlarında bir hediye vermeliydi. Fakir bir adam evlilik için en azından dokuz koyun vermeliydi. Bundan daha azını veremezdi. Babanın geline vereceği hediyeler de hep dokuzun katlarında olmalıydı. Dokuz elbise, dokuz halı gibi. Arkadaşlarının vereceği hediyeler de dokuzun katlarında olmalıydı: dokuz inek, dokuz peçe, dokuz başlık gibi. Bunlar dokuz rakamına neden önem veriyorlar? Bunun kökeni bilinmiyor ama Türkistan’daki tüm Türk ve Tatarlar dokuz rakamına uyuyorlar. Kırgız dili, Kaşgar’da konuşulan Türkçe’nin bir lehçesidir. Ancak reislerinin ve kabilelerinin tarihini anlatan kitaplar ve şiirler olmasına rağmen Kırgızlar çoğunlukla okuma yazma bilmeyen bir halktır. Müziği çok severler. Kamplarda baksı denilen ozan ve hikâye anlatıcıları vardı.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum