Toplum mühendisliği yeni bir toplumsal yapı oluşturmak için eğitim, propaganda, basın ve iktidarın imkanlarını kullanarak topluma yeni bir biçim verme amacını içinde barındırır. Amaç, eskinin yerine yeni bir toplumsal düzen inşa etmektir. Örneğin Fransız Devrimi, eski rejimi (ancien regime) yıkarak yerine devrimle Cumhuriyeti getirdi. Kapsamı ve içeriği itibarıyla Aydınlanma Çağı’nın filozoflarının hayallerinin ve Fransız toplumsal yapısının ürünü olan Fransız Devrimi, bir toplum mühendisliğini içermektedir. Özellikle Jakobenlerin iktidarda olduğu dönemde halk ve burjuvazi arasında salınım gösteren devrim, geleneksel toplumun, feodalitenin ve monarşinin bütün kalıntılarını ortadan kaldırdı. Bu, bir toplum mühendisliğini idi.
19. Yüzyılda pozitivist aydınların toplumu değiştirip dönüştürme çabasından etkilenen az gelişmiş ülke aydınları da kendi toplumlarını daha gelişmiş daha modern bir toplum haline getirebilmek için toplum mühendisliğine yönelmişlerdir. Bu, toplum mühendisliğinin pozitif versiyon idi. Az gelişmiş toplumların toplum mühendisliği ile Batılı toplumların seviyesine çıkarılması, az gelişmiş ülke aydınlarının hayaliydi. Ancak Osmanlı modernleşmesi, bir toplum mühendisliğinden çok bir devlet mühendisliği idi; yani toplumu değil devleti dönüştürmenin peşindeydi. Topyekun modernleşmeyi ve dolayısıyla da toplum mühendisliğini benimseyen Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimi oldu.
Toplum mühendisliğinin pozitif örnekleri olduğu gibi negatif örnekleri de vardır. Totaliter rejim kurmak noktasında tarih, din, milliyetçilik ya da sınıf egemenliği gibi araçların kullanılmasıyla negatif toplum mühendisliği ile karşılaşırız. Negatif toplum mühendisliğini emperyalist güçlerin de kullandığı tarih boyunca görülür. İngiltere, hem Osmanlı’ya hem de Rusya’ya karşı İslami akımları ve tarikatları destekledi. Bu bağlamda İslamcılık da bir toplum mühendisliği enstrümanı olarak emperyalist güçler tarafından kullanıldı. Mustafa Sabri Efendi’den Şeyh Sait’e kadar… Son örneği olarak Fethullah Gülen’i de saymak gerekir. Burada değinilmesi gereken nokta seküler milli kimlik karşısında emperyalist güçlerin etnik ve dinsel kimlikleri, tarikatları, feodal unsurları yani özetle bütün çağdışı ve parçalayıcı, geri bırakıcı unsurları desteklemesidir. Aslında son 200 yıllık tarihte bu noktada değişen bir şey yoktur. Yoksa Şeyh Sait’i yaşayan bir toplum Fethullah Gülen’i yaşar mıydı? Bu noktada tarihinin tekerrür etmesi söz konusu… Nakşibendiliğin, Müslüman Kardeşlerin ve Vahhabiliğin geçmişte İngiltere ile olan ilişkilerine derinlemesine bakmak aslında pek çok noktayı aydınlatabilecek gibidir.
Son 500 yıllık süreçte dünyanın ümmet anlayışından millet anlayışına geçtiği gerçeğini ıskalayarak halen ümmet hayalleri kurmak, negatif toplum mühendisliği kapsamındadır. Örneğin Esad’ın devrilmesinin gündemde olduğu 2012’de şu söylenenlere bakalım:
“O gün yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” (5 Eylül 2012)
Aslında istenen ümmetçiliğin İhvan versiyonu idi. Nitekim Başbakan Erdoğan, “bir asırlık ayrılık, bir asırlık mahkumiyet sona eriyor… yapay sınırlar kalkıyor” da demişti (30 Eylül 2012).
Oysa tarih bize Arapların hemen hiçbir dönemde birleşemediklerini, bunu İslam’ın bile sağlayamadığını göstermektedir. İslam Ortaçağ’ında bile üç aynı halifenin olabildiğini hatırlatalım. Bağdat’ta Abbasi, Kahire’de Fatimi ve Endülüs’te Emevi halifeleri birbiriyle rekabet ve çatışma halindeydi. Dolayısıyla bundan bin yıl sonra bir toplum mühendisliği ile ümmet hayali kurmak en basitinden gerçek dışıdır, hayal ürünüdür. Türkiye’de mültecilere vatandaşlık verilmesi meselesine bu noktadan da bakmak gerekir. Dışarıya doğru yayılamayınca, içeriye doğru genişlemek…
Sovyetler Birliği, Çin gibi ülkelerin yanı sıra Hitler Almanya’sı da negatif toplum mühendisliğinin örneklerini taşırlar. Nazilerin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, negatif toplum mühendisliği projelerinin önde gelen uygulayıcılarındandı. Goebbels, Alman kamuoyunun fikrini değiştirmekte son derece etkiliydi. Goebbels’in politikaları negatif toplum mühendisliğinin tepe noktalarından biridir.
Türkiye’de Atatürk dönemi, ümmet kimliğinden Türk kimliğine dayalı çağdaş laik milli devletin kuruluşu ve geliştirilmesi için yapılan devrimler ve geleneksel toplumun kurumların tasfiyesi, pozitif toplum mühendisliğinin en iyi örneklerindendir. Atatürk, bunu yapabilecek gücü ve karizmayı ülkeyi düşman işgalinden kurtararak ve bağımsızlığı sağlayarak elde etti. 26 Ağustos 1922’deki başarı önce bağımsızlığı getirdi ve sonra da çağdaşlık yolunu açtı. Bu süreçte geleneksel tarım imparatorluğunun kalıntılarının yerini laik demokratik milli devletin bütün kurumlarıyla yerleştirilmesi gerçekleştirildi. Çağdaş dünyanın saygın bir üyesi olabilmenin yolu devleti olduğu kadar toplumu da çağdaşlaştırmaktı. Bu noktada eğitimin birleştirilmesi ve laikleştirilmesi, hukuk devrimi, kadın hakları, kıyık ve kıyafete yönelik köklü düzenlemeler, tarikatların ve onların uzantılarının kapatılması, sağlık alanında yapılan atılımlar, ekonomik kalkınma hamleleri, içeride ve dışarıda barışı sağlamaya yönelik adımlar bu toplum mühendisliğinin somut örnekleridir.
Bu hedefi Atatürk, Milli Mücadele’nin hemen ardından imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması sonrasında şöyle ifade etmişti:
“Arkadaşlar! Bundan sonra çok önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer süngü zaferleri değil, ekonomi, bilim ve kültür zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferler memleketinizi gerçek kurtuluşa ulaştırmış sayılamaz. Bu zaferler ancak gelecekteki zaferimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri başarılarımızla böbürlenmeyelim. Yeni bilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım”.
Dünyada bağımsızlık savaşı yürüten liderler vardır. Dünyada çağdaşlık için adımlar atan liderler de vardır. Ancak bunun ikisini bir arada başarabilen lider bulmak pek de mümkün değildir. Bunun istisnai örneklerinin başında Atatürk gelmektedir. Dünya bir lidere bu kadar borçlu başka millet var mıdır? Sanmam. Atatürk ve arkadaşları, 26 Ağustos ile tam bağımsızlığımızın ve ardından da çağdaşlık yolunda ilerlememizin öncüsü oldular. Ülkeyi Sevr barışından Lozan barışına taşıdılar. Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyetimizin kurucularını saygı ve sevgi ile anarken negatif toplum mühendisliklerine karşı da dikkatli olmamız gerektiğini hatırlatmak isterim.
FACEBOOK YORUMLAR