Duvar ustası deyince, akla hemen 'Masonluk'un veya 'Masonlar'ın gelmesi doğal bir durum. Çünkü Özgür Masonlar Büyük Locası'nın genel ağdaki sitesinde de 'mason' kelimesinin anlamı ve tarihȋ olarak gelişmesiyle ilgili bilgiler var. Buna göre, 14.yüzyıl ve öncesinde, Batı toplumlarında taşçılık, yapıcılık veya herhangi bir zenaat dalında çalışmakta olan kişi 'mason' adıyla adlandırılmakta ve yaptığı işe binaen 'masonluk' kelimesi meslek adı olarak kullanılmaktaydı.
Avrupa'da halkın köle sayıldığı o dönemlerde bir iş, zenaat veya sanatla meşgul olanlar, ayrıcalıklı görüldükleri için, özgür addedilmeye hak kazanmışlardı. Görüldüğü üzere, hüner ve beceri, insanı özgürleştirebiliyor.
Benim burada bahsedeceğim, Masonluktaki duvar ustalığı ve duvar ustaları değil tabii ki. Halihazırda yıkık dökük hale gelmiş memleket duvarlarını kimin, hangi ustalık ve hangi aygıtlarla öreceği! Buna cevap verebilmek için, biraz örmek ve duvar kelimeleri üzerinde düşünelim isterseniz:
Örmek fiili, Türkçenin en eski ve en güzel fiillerinden biri. Fiil, yükselmek, yukarıya çıkmak ve bağlamak anlamlarına geliyor. Duvar örmekte tuğla ve taşların yükseltilmesi, örgü örmekte de yün, pamuk veya ipek iplikle yükselen bir boyut elde edilmesi anlam alanları var. Bunların dışında örmek fiili, soyut ve mecazȋ ifadelerin oluşması için çok elverişli. Kaderin ördüğü ağ, bir kişinin başkalarına karşı ördüğü duvar gibi benzetmeler, fiilin bu güçlü anlam dokusundan yararlanarak yapılmakta.
Peki, memleket duvarlarının yıkılması ve yeniden inşa edilmesiyle örmek fiilinin ne alakası var?
Şöyle ki: Uzunca bir zamandır, tarihin Türk Milletini getirip bıraktığı eşik noktalarda, devletler kuruldu, devletler yıkıldı. Son Türk Devleti, Osmanlı Türk İmparatorluğunun bütün duvarlarının yıkılıp, kalabildiği en sağlam alanda yeni emniyet duvarları inşa edilerek kuruldu. Ancak, bu emniyet duvarlarının tamamen Türk Milletinin istekleri doğrultusunda olmadığı herkesin malumu. Yoksa güneydoğu sınırımızda bu kadar çok engebeli alan ve terör için zemin oluşturan dağlık bölgelerin sınır teşkil etmesi, güvenlik duvarlarımızın örülmesinde başka elleri de gösteriyor. Ayrıca, duvarlarımız dışında bırakılan Türkmen varlığı ve bu varlıkla yıllarca kesintiye uğrayan ilişkileri göz önünde bulundurduğumuzda, tamamen kasıtlı duvarlar-sınırlar yapılmış olduğu ortada.
Her neyse, bu milli sınırlarla 1923'ten bugüne geldik. Ancak, 1985'ten itibaren, duvarlarımız delinmeye ve deliklerden de öte büyük gedikler açılmaya başlandı. 7 Haziran seçimleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hem sınırlarıyla hem de kurumlarıyla ne hale geldiğini ve getirildiğini göstermesi bakımından tarihî bir dönüm noktası oldu.
Şimdi, ortadaki tabloya göre duvar örmek isteyen ustalar var. Bunların bir bölümü, açılan delik ve gedikleri tamamen büyütmek ve belki de TC Devletinin duvarlarını tamamen yıkmak istiyor; yani bu ustalar örmekten ve inşa etmekten yana değil. Bir bölüm ustalar, kararsız. Hem duvarların yıkılmasına ön ayak oldular hem de şimdi, görüntüde gönülsüz davranıyorlar. Diğer bir bölüm ustalar ise, TC'nin millî sınırlarının değişmemesi için açılan gedikleri kapatmak ve yeniden sağlam duvarlar örmek istiyor.
T.C.'nin kaderi, bu duvar ustalarının elinde. Ama unutmayalım ki, yabancı taşeronlar, firmalar ve şirketlerin de ağzı sulanmakta mevcut durumda. Duvar ustalarını yönlendirmek, kendi ellerindeki mala ve harçları vermek ve kendi yöntemlerini kullandırmak istiyorlar. Bunları, çok tatlı sözler ve kılıflarla halkın önüne getiriyorlar.
O halde, örülecek duvarın tamamen yerli olması, harcının, tuğlasının tamamen bu topraklara ait olması gerekiyor.
Peki duvar ustası? O da, bu toprakların has evladı olmak zorunda. Yoksa, yıkılan duvarların yeniden örülmesi imkansız hale gelecek ve belki de gün gelecek evimizin duvarlarına bile mukayyet olamayacağız.
İşimiz zor. Ama mutlaka beklenen duvar ustası ve yeni bir duvar örme yöntemi vardır!
FACEBOOK YORUMLAR