Murat AKTÜRK

Murat AKTÜRK

[email protected]

AKLIN YOLCULUĞU

25 Temmuz 2019 - 14:27 - Güncelleme: 07 Ağustos 2019 - 07:14

 

                                                                          AKLIN YOLCULUĞU

Ömür denen şey, aklın insan bedenindeki uzun zannedilen kısacık yolculuğundan başka bir şey değildir aslında…

Bebeklikte akıl, ayaklardadır. Anne karnında bebek, çoğu zaman mevcudiyetini annesine ispatlarcasına kullanır ayaklarını. O minik ayaklardan çıkan bir küçük tekmede gizlidir hayata merhaba diyen bir meleğin mesajı… Dünyaya ilk selamın, anneye ilk sığınışın ve babaya ilk nazın derin anlamları yine ayaklardadır. Güneşi gözler görse de, ninniyi kulaklar duysa da yine tüm dertlerin ve mutlulukların gerçek tercümanı ayaklardır aslında. Heyecanlanınca sağa sola savurduğu, ağrı duyduğunda karnına çektiği, kimi zaman da yerinde olan bir keyfin hazzıyla ağzından hiç çıkarmadığı… Çocukluk çağında da hükmedicidir ayaklar. Önce dizlerinin, sonra da ayaklarının üzerinden başlayan keşif, hayat boyu hiç bitmeyecek bir koşuşturmanın ilk adımlarına döner. Çevrenin ve çevredekilerin varlığına hiç aldırmayan ve kimsenin kendisi hakkındaki düşüncelerini umursamayan bu enerji deposunun tek eyvallahı yine ayaklarınadır çünkü ayaklar yorulmadıysa yorgunluk onun mahallesine hiç uğramaz. Düşünmez, yorumlamaz ve yorulmaz. Koşar, koşar, durur…

Ve doludizgin ergenlik dönemi… Aklın ayaklardan bel hizasına yükseldiği ve artık bütün hâkimiyetin bu bölgede olduğu dönemdir. İnsanoğlunun en aciz olup da kendini cihanın hâkimi sandığı, aklının üstünde akıl, gücünün üstünde güç tanımadığı ve iplerini birkaç hormonun eline teslim ettiği o acayip yıllar… Akıl, hormonlardan aldığı talimatları kusursuz uygulamaya koyulur çünkü emir büyük yerdendir ve insanoğlunun efendisi artık burasıdır.  Düşünceler buradan başlar, kararlar buradan verilir.

Gençliğin en hızlı, en duygusal çağları… Akıl artık bel hizasındaki macerasını tamamlayıp bir miktar daha yükselmiş, kalp seviyesine gelmiştir. İnsanoğlunun idare merkezi kalbidir artık. Duygular, hayaller, sonu gelmez ümitler… Kimi zaman coşkulu aşklar, kimi zaman onulmaz kalp kırıklıkları… Alınan her kararın, atılan her adımın altından kalbin çıktığı pembe dönem… Kalp en çok bu dönemde kırılır, kalp kalbe en çok bu dönemde karşıdır, kalp bu dönemdeki kadar hızlı hiç atmaz ve kalpten kalbe en meşakkatli yollar bu dönemde kurulur. Çünkü akıl kalbin misafiridir ve misafir uykudadır…

Orta yaş denen Arasat yılları… Akıl kalple işini tamamlamış ve yıllar süren uykusundan uyanarak bir miktar daha yükselerek boğaza gelmiştir. Gerçeklerle uzun süredir hemhâl olmayan akıl, acımasız bir hayatta var olabilmenin endişesi ve telaşıyla boğaz derdine düşmüştür artık hem de dört boğazın derdine. Aşkı, umudu ve uçuk hayalleri eski ikametgâhının pembe odalarında unutan akıl artık gece ve gündüzünü tek gayenin hizmetine sunmuştur: Boğaz! Bu dönemde artırılır boğazdan hayatın tüm keyifleri, evlat gurbettedir bu dönemde geçmez boğazdan yediklerin, borçlar en çok bu dönemde tırmanır boğazına kadar ve en çok bu dönemde düğümlenir boğazına biriken yılların veballeri.

Ve ihtiyarlık… Aklın bir ömür boyu süren yolculuğunun son noktası. Acılarla, mutluluklarla, kibirlerle, öfkelerle geçen koca bir hayatın son demi... Gençlik yıllarının bir dakikasına bütün servetlerin feda edilebileceği, biten her günün ardından koca bir ömrün tekrar tekrar yaşandığı yıllar. “Bugünkü aklım olsaydı” diye başlayıp “Hey gidi günler” diye biten ve arasını doldurmada bütün kelimelerin kifayetsiz kaldığı yorgun cümleler… Anılara dost, aynalara düşman;  günlerin bir ömür kadar uzun, yılların bir nefes alımı, bir kalp atımı kadar kısa olduğu dönem… Huzurlu ninnilerle başlayan, daha sonra duygusal bir melodiye dönen hayat, yerini hüzzam şarkılara bırakır. Heyecan dolu bir hayat mücadelesinin koltuğunda artık sadece bir avuç huzur arzusu vardır. Hırs ve gurur, adına pişmanlık denen torunlarını miras bırakır geride. Küçüklü büyüklü bir sürü pişmanlık… Akıl artık baştadır. Ama iş işten çoktan geçmiştir….

 

                                               “Akıl yaşta değil baştadır ama aklı başa yaş getirir.”*

                                                                                            *Cenap Şahabettin          

 

                                                                                                                                                            Murat Aktürk