Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

[email protected]

BİR OSMANLI MEZAR TAŞININ ÖYKÜSÜ

09 Mart 2022 - 17:17 - Güncelleme: 09 Mart 2022 - 17:52

BİR OSMANLI MEZAR TAŞININ ÖYKÜSÜ

Sene 1269
Hüve 'l bâki
Bu kabrin tâcına Şeyhzade Abdülhalim
Fahri Efendi 'nin oğlu Mustafa Ağa 'dır bu merhum Borlu kazası ve Mendehorya kazası müdür ve Şeyhli aşireti ve Kızılkeçilü beğlerbeğiken Karaosmanzade Sadık Bey havale etmiş idi aşiretimiz Yörük mirisinin tahsili için Mıdakl ların kâfir damı haklası meramıyla varub odaların önüne ineceği sırada Mıdık oğlu Emin silah davranarak karındaş ile çıkdığnı görüb çekin eliniz padişah kanunu böyle mi deyince kadar merkum Emin işdepadişahın kanunu deyüb tüfenk urub atdan yıkub atmış dokuz senesi mah-ı recebinin onuncu o yerde şehid olundu sahavet ve şecaatle mevsufidi Allah Teala kabrin cennet eyleye Amin

Yukarıdaki kitabe, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eski Eser Koleksiyonu'nda 698 numarada kayıtlı, mermerden bir mezar taşı üzerinde yer almaktadır. Söz konusu mezar taşı, Gördesli koleksiyoncu Hayri Büke'nin oğlu tarafından, Gördes civarından toplanmış çok sayıdaki arkeolojik ve etnoğrafik eserle birlikte Edebiyat Fakültesi'ne bağışlanmıştır. Eser, Eski Eser Koleksiyon'un bina içindeki teşhir salonunda bulunmaktadır.
Mezar taşındaki anlatıma göre, Saruhan (Manisa) sancağına bağlı Borlu ve Mendehora kazaları müdürü olan Mustafa Ağa, aynı zamanda Şeyhli ve Kızılkeçili aşiretlerinin de Yörük miri vergisinin tahsili için o tarihlerde Saruhan kaymakamı olan Karaosmanoğlu Mehmed Sadık Bey3 tarafindan görevlendirilmişti. Bu amaçla Madıldarın (ya da Mıdık) evlerine geldiğinde, Madıkoğlu Emin, silahlıyla kendisini karşılamış, Mustafa Ağa "çekin elinizi, padişahın kanunu böyle mi” deyinceye kadar, Emin silahım ateşleyerek kendisini attan düşürmüştür. Mustafa'nın ölüm tarihi 10 Receb 1269 (19 Nisan 1853)'tür.
Anlaşıldığına göre, aralarında husumet olan iki aile vardır. Ancak cinayete aralarındaki husumetin mi neden olduğu, ya da cinayet nedeniyle mi düşmanlık beslendiği anlaşılamamaktadır. Bu ailelerden birincisi, öldürülen Mustafa Ağa'nın mensup olduğu Borlulu Şeyhzade Abdülhalim Efendi'nin ailesidir. Bu aile ve ailenin reisi Şeyhzade Abdülhalim Efendi, Osmanlı arşiv belgelerinde "Borlu hanedanı' , "Borlu kazası eşrafı ", olarak geçmektedir. Bu ifadelere göre ailenin, yerel bir gücü temsil ettiği anlaşılmaktadır. Abdülhalim Fahri Efendi'den de zaman zaman Bey ya da Baba olarak belgelerde söz edilmektedir. Taşımakta olduğu Şeyhzade ünvanı ise bir belgede kendisinin Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden olduğu şeklinde açıklanmaktadır: "Borlu'da sakin tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiye meşayihinden Seyyid Abdülhalim Fahri Baba Efendi ". Şeyhzade Abdülhalim Efendi'nin, Osmanlı yönetiminin yüksek katlarında da itibarı yerindedir. 20 Cemaziye'l evvel 1276/15 Aralık 1859 tarihli, İzmir valisi ile Saruhan kaymakamına hitap edilen bir şukkada, "mer 'iyyü 'l hatır-ı dâiyan-l saltanat-z seniyyeden " bir kişi olması dolayısıyla "hususat-l vahasında muavenet ve teshilat-z mukteziye 'Y gösterilmesi istenmekteydi.
Bu, zaman zaman devlete yapmış olduğu yardımlarla yakından ilgili gibi görünmektedir. Örneğin, o sıralarda sürmekte olan Kırım Savaşı için "iane-i harbiye " olarak önce gönderdiği paraya 20.500 kuruş daha ilave ederek 50.000 kuruşa ulaşan nakdi yardım yapmıştır. Bununla ilgili göndermiş olduğu şukka, padişaha takdim olunmuş ve padişah tarafindan takdirin bir göstergesi olarak, Abdülhalim Efendi'nin Takmak kazası müdürlüğü görevinde bulunan oğlu Ahmed Efendi'ye "Kapucubaşzlzk rütbesi verilmıştirll . 1854'teki bu yardımından altı yedi ay kadar sonra, bu kez saray mutfağı için 700 kıyye sadeyağ göndermiştir. Abdülhalim Efendi, kendi yardımlarından başka, "bazı muhibbanı '3 da devlete savaş için 7.000 kuruş yardım göndermiştir. Abdülhalim Efendi 'nin bu yardımlarından dolayı uygun görülecek bir şekilde taltif edilmesi de istenmekteydi.
Buna karşılık, Abdülhalim Efendi'nin borçlarına sadık olmadığına ilişkin bir belge de mevcuttur. Asakir-i Hassa Piyade Üçüncü Redif Alayı'nın Alay Emini Mustafa Efendi, 1267 (1850-51) tarihinde, Abdülhalim Efendi'nin oğulları Nasuh ve Hasan Efendiler Tersane-i Âmire'de bulundukları sırada, Abdülhalim Efendi'ye verilmek üzere tahvil ile 1.200 kuruş borç vermiş, ancak aradan yıllar (Mustafa Efendi'nin dilekçesinin kayıt tarihi 14 Şevval 1272/18 Haziran 1856'dır) geçmiş olmasına karşın, henüz bir kuruş bile geri alması mümkün olamamıştır. Mustafa Efendi, borcun ödenmesinin sağlanması için, Saruhan Kaymakamına bir emirname yazılmasını talep etmektedir ki bu isteği yerine getirilmiş ve borcun tahsilinin sağlanması için Saruhan kaymakamına bir şukka yazılmıştır]   Bu tarihler arasında Hazine'ye savaş yardımı olarak binlerce kuruş gönderen bir kişinin, neden borcunu ödemediği de ayrıca bir merak konusudur.
Son olarak, Şeyhzade Abdülhalim Efendi'nin aile bireylerine gelince: Öldürülmüş olan Mustafa dışında, belgelerden tespit edilebildiği kadarıyla, üç oğlu daha bulunmaktadır. Bunlar, Nasuh, Ahmed ve Hasan'dır.
Diğer aile ise, o dönemde Denizli kazasına bağlı bulunan Küre (Güre) kazası müdürü Battal Bey'in ailesidir. Battal Bey'in iki kardeşi vardır. 
Bunlardan Emin, mezar taşında cinayeti işleyen kişi olarak belirtilmektedir. Battal Bey'in diğer kardeşi de Hasan'dır

Cinayetin nedeni belgelerde tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Ancak mezar taşındaki ifadeye göre, vergi toplamak üzere gittiğinde öldürülmüştür. Cinayet davasının şahitlerinin ifadelerinde cinayet nedeni belirtilmemiştir. Şahitlerin ifadesine göre, Emin Bey, Mustafa'yı öldürmüş ve "Benim tüfengimin kurşunu isabet eden ademin bir daha hayatda kalması muhaldir” gibi sözler söylemiştir. Ayrıca, Mustafa Bey'in iki baş hayvanı ile bazı eşyasını da gasbetmiştir. Abdülhalim Bey, bunları istediğinde Battal Bey, "Bu hayvanlar ve eşya-yı saire benim karındaşımın kılıcı emeğidir” diyerek vermek istememiş, ancak daha sonra geri göndermiştir.
Mustafa'nın katlinden sonra olayın çözümlenmesi ve davasının görülmesi ise yıllar sürmüştür. Davaya İzmir Meclisinde bakılacaktı. Ocak 1849'da yürülüğe konulan bir yönetmelilde oluşturan Eyalet Meclisleri, adam öldürme, yol kesme ve hırsızlık gibi kamuyu ilgilendiren davalara balana yetkisine sahipti. Bu süre içinde Abdülhalim Efendi tarafindan cinayetin azmettiricisi olarak şikayet edilen Battal Bey ise İzmir'de tutuklu olarak kalmıştır. Bu nedenle Battal Bey bir an önce davanın görülmesini ve tahliyesini istemektedir. Ancak Abdülhalim Efendi çeşitli gerekçeler ileri sürerek davayı sürümcemede bırakmıştır. Başlıca gerekçesi de yaşlılığı ve hastalığıdır. Öte yandan memleketinde görülecek işleri vardır. Bu nedenle kendisi davayı görmek üzere izmir'e gelemeyeceğinden zaman zaman oğullarını vekil tayin etmişse de sonradan vekillikten azletmiştir. Bu davranışının nedeni, Vali İsmail Paşa'nın da belirttiği gibi, Battal Bey'in hapiste kalmasını sağlamak olmalıdır. Dava sürecinde İzmir valilerinin tutumlarının tarafsız olmadığı belgelere yansıyan ifadelerden anlaşılmaktadır. Cinayetin işlendiği tarih olan 10 Receb 1269 (19 Nisan 1853)'da İzmir valisi, Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı Âli Paşa'dır, Onun görevden alınmasından sonra yerine atanan Hekim İsmail Paşa zamanında da davanın sürdüğü görülmektedir. Davanın sonuca bağlanması ise İsmail Paşa'dan sonra Aydın Valisi olan Süleyman Paşa'nın döneminde olmuştur. Böylece bu davanın üç valinin görev süresince devam ettiği görülmektedir.
Battal Bey, Mustafa'nın öldürülmesinden sonra, Âli Paşa'nın izmir Valiliği sırasında, hükümet merkezine çağrılmasına karşın gelmemiş olması ve Mustafa'nın öldürülmesinde yardımcı olduğu Abdülhalim Efendi tarafından iddia edilmesinden ötürü hapsedilmiştir. Âli Paşa'nın, Şeyhzade Abdülhalim Efendi'ye elinden geldiğince yardımcı olduğu anlaşılmaktadır. Abdülhalim Efendi'nin, o sırada Hariciye Nazırı olan Âli Paşa'ya durumunu anlatan ve yardımını isteyen mektubunun satırlarından ve Âli Paşa'nın sadarete bununla ilgili olarak gönderdiği yazıdan bu sonucu çıkarmak mümkündür. Buna karşılık İsmail Paşa, Abdülhalim Efendi ve ailesinin pek güvenilir kimseler olmadıklarını düşünmektedir: 'Halim Bey'in evladı ise ara sıra yekdiğerini katl ve idam eder ve şunun unun kızlarını kaçırıp cebren nikah ettirir uygunsuz bir familya olduğu mesellü kendüsü dahi pek de emniyet olunur bir makuleden olmadığı....vali-i sabık müşarünileyh tarafından cevaben iş 'ar lalınmış... Abdülhalim Efendi de Âli Paşa'ya yazdığı mektupta İsmail Paşa'nın tutumu konusunda şöyle demektedir: "...bunların cümlesi Paşanın başı altından... Bunun davasının kizbi hakkında mütevatir hakkında beş altı kazadan mazbatalar ve inhalar getirttik. Paşa hazretlerine kabul ettiremedik. Maazallah duacınız hakkında yani aleyhine bir mazbatacık gelmiş olsa ind-i devletlerinde müsbet ve muhakkak bilinecek
Öte yandan Battal Bey de Abdülhalim Efendi'nin, müdürlüğü sırasında bazı işlerini görmek için Denizli'de bulunduğu sırada seksen atlı ile oğlunu göndererek hanesini bastırdığını, kız kardeşini kaçırmak istediğini ve bazı eşyasını gasbettirdiğini, kendisinin muhakeme edilmeksizin İzmir'de hapiste tutulduğunu söyleyerek davacı olmuştur. Burada, Battal Bey'in evini Abdülhalim Efendi'nin oğullarından hangisinin bastığı belirsizdir. Abdülhalim Efendi'ye göre, Battal Bey'in amacı haksız dava ile kendisini hakkından vazgeçirmek istemesidir.
Görüldüğü gibi, asıl dava Abdülhalim Efendi ile Battal Bey arasında geçmektedir. Azmettirici olarak tutuklu bulunan yine Battal Bey'dir. Asıl katil olduğu ileri sürülen Emin ve Hasan ise aşiretleriyle birlikte, Kütahya Sancağı 'nda, Domaniç ve Murat Dağı'nda yaylaya çıktıkları sanılmaktadır. Bu  nedenle yakalanarak İzmir'e gönderilmesi konusunda Hüdavendigâr Valisi'ne yazı gönderilmiştir.
Davanın yıllar boyu görülmemesi, Babıâli ile İzmir arasında pek çok defa yazışmaya konu olmuştur: "icra-yz şer'i ve hakkaniyet olunması şimdiye kadar bi'd defaat iş 'ar ve te'kid olunmuş olduğu halde... Sonunda, Abdülhalim Efendi tarafından vekil olarak atanan oğlu Ahmed Efendi ile Battal Bey İzmir Meclisinde hazır bulunarak "bu hususun eğerçi suret-i şer'iyesine tatbikan icabı icra olunamamış ise de " dava görüşülmüştür.
Dava için Battal Bey'in şahit göstererek mübaşiri ile çağırdığı Hacı İbrahim, Selendi Kazası İmamı Ahmed ve Hamidli Veli Efendi, Battal Bey ve kardeşleri aleyhine tanıklık etmişlerdir. Ayrıca diğer şahitler de Mustafa Bey'i Battal Bey'in kardeşleri Emin'in öldürdüğüne ve bununla övündüğünü, iki tarafın yüzlerine karşı söylemişlerdir. Battal Bey'in evinin basılıp, kız kardeşinin kaçırılmak istendiği ve bu sırada karısı ve kız kardeşinin yaralandıkları iddiası da mahkeme sırasında doğrulanmamıştır. Ne tamldar bu konu hakkında bir şey bilmektedirler ne de yaralarını tedavi ettiği söylenen cerrahın bilgisi vardır. Sonuçta, Emin'in katil, Hasan'ın yardımcı oldukları ve Battal Bey'in de bunda dahli olduğu kesinlik kazandığından, Ceza Kanunnamesini göre, Emin Bey'in üç, Hasan Bey'in bir buçuk yıl kürek cezasına çarptırılmasına ve Battal Bey'in de iki yıl süreyle Rodos adasına sürülmesi Meclis Vâlâ tarafından kararlaştırılmış ve iradesi de o yönde çıkmıştı?
Bu arada, belgeden anlaşıldığına göre, Emin ve Hasan henüz yakalanmış değillerdir. Battal Bey'in ise Rodos'a sürgüne gittiği bir başka belgeden anlaşılmaktadır. Cezayir-i Bahr-i şefid Valisine yazılan bir yazıya göre, Battal Bey, Rodos'un memleketi olan Güre'ye uzaklığı nedeniyle, geçimini sağlamakta zorluk çektiğinden, sürgün yerinin Uşak ya da Denizli olarak değiştirilmesi isteğinde bulunmuştur. Konu Meclis-i Vâlâ'da görüşüldüğünde, sürgün edildiğinden beri henüz on bir ay geçmiş olması ve kendisinin uygunsuz takımından olması dolayısıyla memleketine yakın bir yere götürülmesi iyi olmayacağından, eğer isterse Kütahya'ya gönderilebileceği kararı çılanıştır. Ancak bu tarihten sonra, arşivde konuya ilişkin belgeye rastlanamadığından, Battal Bey'in sürgün süresini Rodos'ta mı tamamladığı ya da Kütahya'ya mı gittiği bilinmemektedir.
 
 

BİBLİYOGRAFYA

A- Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), BOA, A. MKT. UM, 385/17.
BOA, A.MKT. MHîvı, 757/53, 14 şevval 1270 (10 Temmuz 1854).
BOA, A. AMD. 56/98 ve A. MKT. MHM. 65/56, 25 Cemaziye'l evvel 1271 (13 şubat 1855).
BOA. A.DVN. 113/90.
BOA. A. MKT. UM, 243/7.
BOA. A.MKT. UM, 182/1. 23 Cemaziye'l ahir 1271 (11 şubat 1855) tarihli İzmir Valisine yazılan şukka.
BOA. HR. MKT, 82/82. Hadim el-fukara seyyid Halim Baba imzalı 3 Zilkade 1270 (28 Temmuz 1854) tarihli mektup.
BOA. A. MKT. UM, 206/60. 19 Zilhicce 1271 (2 Eylül 1855).
BOA. A.MKT. MVL, 80/50. 29 şevval 1272 (3 Temmuz 1856). BOA. A.MKT. UM, 28/20. 12 Ramazan 1273 (6 Mayıs 1857).
B- Basılı Eserler
Arıkan 2000Zeki Arıkan, "Âli Paşa, İzmir ve Kapitülasyonlar", Uluslar
Arası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, 7-9 Nisan 1999 Bildiriler (Haz.
A. Aköz, B. Ürekli, R. Özcan), Konya, 763-775.
Çadırcı 1991Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri 'nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara.
Nagata 1997Yuzo Nagata, Tarihte Âyânlar; Karaosmanoğulları Üzerinde Bir İnceleme, Ankara.
Uluçay 1942-1944
Çağatay Uluçay, "Karaosmanoğullarına ait Bazı Vesikalar", Tarih Vesikaları, 11/90942), 193-207; 11/10(1942), 300-308; 11/12(1943), 434-440; 1110 944), 117-126.
Uzunçarşılı 1984
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara.
Dipnot ve kaynaklar ve makale için kaynak:Tarih İncelemeleri Dergisi,Ylı, 2006, Cilt 21, Sayı 1, 157 - 163, 01.06.2006
https://dergipark.org.tr/tr/pub/egetid/issue/5052/68866

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum