Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

[email protected]

DENİZLER VE OSMANLI İMPARATORLUĞU

19 Mart 2020 - 20:04 - Güncelleme: 23 Haziran 2021 - 11:52

DENİZLER VE OSMANLI İMPARATORLUĞU

Dünya yüzeyinde canlı yaşamının suda başladığı varsayılır. Bugün de denizler dünya yüzeyinde kapladığı geniş alan ve içerdiği biyolojik çeşitlilik, sağladığı oksijen, dünya ikliminin düzenlenmesi düşünüldüğünde canlı yaşamının devamında en önemli rolü oynamaktadır.

Eski Avrupa Merkez Bankası Genel müdürü Fransız bilim adamı ve düşünür Jaques Attali, Deniz’in Tarihi başlığını taşıyan eserinde denizin yaşamsal önemini aktardığı satırlarına “Deniz iktidar açısından da temel unsurdur. İmparatorluklar okyanusların kontrolünü  ele geçirmek suretiyle hırslarının doruk noktasına yükselir, bu kontrolü kaybettikleri vakit çöküşe geçerler. Bütün savaşlar neredeyse istisnasız şekilde denizde kazanılır veya kaybedilir. Başlıca ideolojik değişimlerin tamamı denizden geçer. Jeopolitiği işte bu açıdan okumak gerekir” diye devam etmektedir.

Gerçekten de öyledir. Antik dönemde bilinen dünya Akdeniz çevresinde konumlanmıştı ve bu dünyanın ilk büyük imparatorluğu olan Roma, Akdeniz çevresine tamamen hakim olarak çağının süper gücü haline gelmişti. Roma’dan yüzyıllar sonra bir başka imparatorluk -Osmanlı İmparatorluğu- da aynı şekilde Akdeniz çevresinde egemenliğini geliştirdi ve süper güç haline geldi. Bir başka imparatorluk denizlere egemen olarak “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk haline geldi. Bir diğeri ise büyük güç olmayı “sıcak denizlere inmek”le eşdeğer saydı.

Osmanlı İmparatorluğu, denizlere –Akdeniz’e- egemen olması gerektiğini anlamış ve Fatih döneminden itibaren Akdeniz’deki önemli deniz gücü olan Venedik’le mücadeleye girişmişti. Ancak Akdeniz’e egemen olma çabası Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır’ın fethiyle sağlanmıştır. Andrew Hess, Osmanlıların Mısır’ı fethinin İspanyolların Amerika’yı elegeçirmeleriyle eşdeğer,  hatta  üstün saymaktadır. Mısır’ın fethiyle birlikte en zengin eyalet Osmanlı İmparatorluğuna katılmış ve her yıl düzenli olarak imparatorluk kasasına yüklü vergi geliri girmiş hem de, dönemin en önemli ticaret yolları Osmanlı’nın kontrolüne geçmişti. Kanuni döneminde hemen tüm Akdeniz dünyası,  hizmetine giren denizciler sayesinde Osmanlıların hakimiyeti altına girdi ve böylece, Osmanlı Avrupa- dünya ekonomik sisteminin bir parçası haline geldi.

Osmanlı Akdeniz’e egemen olmaya çalıştığı dönemde ise Okyanus kıyısındaki ülkelerde başka gelişmeler olmaktaydı. Önce Portekizli Vasco da Gama Ümir Burnu yolunu keşfederek en önemli ticaret metaı olan baharatın kaynağına ulaşmış, diğer yandan da İspanyol monarşisinin hizmetindeki Venedikli Christopher Columbus yeni bir kıta keşfetmişti.

Bunlardan birincisi, 16. Yüzyıl boyunca Osmanlılara Hint Okyanusunda yeni bir mücadele alanı açtı. Mısır’ın fethiyle birlikte Osmanlılar, ticaret yolunu Basra Körfezi ve Kızıldeniz’den Ümit Burnu yoluna çevirmeye çalışan Portekiz tehlikesinin farkındaydı. Bu, Kanuni döneminin Hint Seferlerinin yolunu açtı ve Akdeniz’e uygun inşa edilmiş gemilerinin Portekiz’e karşı başarı sağlaması mümkün olamadı ve büyük deniz bilginimiz Piri Reis’in hayatına mal oldu. Buna karşılık uzun vadede Portekiz ticaret yolunu değiştiremedi. Doğu’nun baharatları İskenderiye ve karayolundan Halep gibi Akdeniz limanlarına ulaşmaya devam etti. Karadan gelen ticaret yolları İzmir gibi bir başka liman kentinin de 17. Yüzyıldan itibaren yükselmesini sağladı.

İkincisi ise İspanyolların yeni keşfedilen Amerika kıtasında yerleşmeleridir. 16. yüzyıl, Akdeniz egemenliği için Osmanlı-İspanyol çatışmasına sahne oldu. Bu mücadeleyi Osmanlıların kesin olarak kazanmaları, İspanyollarının dikkatini Atlantik’e ve sömürgeleri olan Amerika’ya çevirmelerine neden oldu. Burada da yenilgi çok gecikmedi. Karşısına yeni bir Okyanus ülkesini çıkardı ve Yenilmez Armada’nın İngiltere karşısında uğadığı hezimetle bir deniz imparatorluğu doğdu.

Sonuç olarak uzun vadede bakılırsa, Osmanlı’nın kesin bir egemenlik sağladığı Akdeniz uzun bir zaman dilimi içinde ticaret hacmi açısından önemini korumakla birlikte, üstünlük uzun vadede Atlantik kıyısına geçti ve dünya ekonomik sisteminde Atlantik’in kuzey kıyısındaki ülkeler ağırlık kazandı. Akdeniz dünyasında yer alan devletler ise 16. Yüzyıl sonundan itibaren enflasyon, tarım ürünlerinin değer kaybetmesi ve tarımdan kopuşun getirdiği kaos ve asayiş problemleri, Osmanlı İmparatorluğunun toprak sistemine dayanan askeri gücünün azalmasına yol açtı.

Bütün problemlere rağmen, imparatorluğun 20. Yüzyıl başlarına kadar yaşaması, sahip olduğu dönüşüm ve yenilenme yeteneği sayesindedir. Bu sayede tam yok oldu denirken içinden taze bir kanla yeni bir devleti doğurabilmiştir.

Doç. Dr. Hilal ORTAÇ