Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

TÜRK RÖNESANSI

23 Şubat 2014 - 12:42

TÜRK RÖNESANSI

Hümanizm; halk arasında bilinenin aksine, insan severlik, insancıllık değil, İnsanlara ve gerçeklere yönelen yüksek derecede felsefi aydınlıktır. Bu akım eski Yunan ve Roma eserlerini en yüksek değerlere sahip birikimler olarak görüp yeniden yorumlama yoluna gitmiştir.

Rönesans ise; bu hümanizmin temelleri üzerine kurulmuştur.  Aydınlanma, yenilenme anlamına gelir.

Kişilerin hür-özgür olması, ilmin yenilenmesi, fertlere ve topluma baskı kuran kurumlara, ruhban sınıfına karşı olması,  tarihi değerlere ilgi duymak ve eski çağın hayat ve sanatına derin bağlılık öne çıkan özellikleridir.   

Başlangıçta Edebiyat ve Sanat alanında ortaya çıkan bu akımlar, daha sonra hayatın bütün bilgi sahalarına yayılmıştır. Önce ilmi ve dini düşüncelerde aydınlanma, daha sonra ekonomik alanlara yönelmiş, sanayinin gelişmesi, yeni yerler ve pazarlar, ticaret alanları ile birlikte bankacılık sistemi de genişlemiş kapitalizm büyük bir hız kazanmıştır.

Çeşitli Avrupa memleketlerine yayılan ve uygulamada yer bulan bu akımlar sayesinde Batı’nın dünya liderliğini ve öncülüğünü ele geçirdiği kabul edilir.

Bizde ise 1683 Viyana Bozgunu ve yaklaşık bir asır süren durgunluktan sonra, 1774 Rus savaşında mağlubiyet ve Küçük kaynarca antlaşmasıyla, artık tarihin seyri tersine dönüyordu.

Batının dünya üstünlüğünü ele almasıyla bu durumu fark eden Osmanlı çareler arayamaya başlamış, arayış Batı da olduğu gibi halk tabakasından değil, zaman zaman kendi kellesini veren Yönetim Zümresinden gelmiştir.

 

Osmanlı da reform hareketleri Tanzimat’tan da öncesine dayanmakla birlikte, tanzimatla  önemli bir yol ayrımı yaşanmış ve memleket  yeni bir yola resmen girmiştir. Reform hareketlerinde Ülke yöneticilerinin isteği mevcutsa da, bu ve bundan sonraki reformlarda da yabancı baskısı ve isteği her zaman göze çarpmış ve etkili olmuştur.

Cumhuriyet’le birlikte yeni bir yapı, yeni bir oluşum üzerine yönümüzü Batı'ya dönerken birçok yapıca önemli gelişmeler elde edilmiştir. Ancak, Türk edebiyatı ve tarihini bir bütün halinde ele alınmamış ve ondört asırlık edebi oluşum bir bütün olarak değerlendirilmemiştir. Neticede, dünyada başrol sağlayacak bir fikir ve düşünce sistemi de oluşturulamamıştır.

Batı’da nasıl eski edebiyat ve tarih kaynaklarına dönüşle birlikte, kendisini yenileyerek olumlu neticeler almışsa, bizim de yapmamız gereken buydu.

Bir imparatorluk ve medeniyet kurarken bize rehber olan, fikir dünyamızın temellerini atan, devlet geleneği yaratan, iki önemli isim üzerinden bile, yeniden milli ruh ve milli zevkimizi yaratmamız mümkündür.

 

Birçok Türk Dervişleriyle din ve dünya görüşlerini göçebe Türkler arasına getirip bu düşünceyi onların anlayabileceği güzel bir dil ve zevk ile yayan ve hayata geçiren Hoca Ahmed Yesevi ile

Toplum ve dini hayatını, geleneklerini, saf yaşayışını,  milli bir şekil altında, halkın zevkine uygun

Anlatan, Yunus Emre’dir. Ki, İşte bu iki Türk, Türk Rönesans'ının kaynakları olmaya yeterlidir.

Nasıl ki Batı Rönesans'ı eski kaynaklarına inerek yeni eserler meydana getirmişse, biz de eserlerimizin yeniden incelenmesiyle, ruhu bize ait, yeni bir görünüşte, saf Türkçeyle,  düşünüş ve ifadesiyle bizim ve yeni olan edebiyat, düşünüş ve hayat tarzı meydana çıkarmalıydık. Bunun için hala geç kalmış sayılmayız…

Celil Altınbilek