Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Moskof Hatırası

03 Aralık 2015 - 16:02 - Güncelleme: 06 Aralık 2015 - 08:15

Moskof Hatırası

Büyük bir tiyatro sahneye konmuştu hem de gerçek bir tiyatro, bu oyunun başoyuncusu Rus çariçesi II Katerina diğer oyuncu devrin güçlü devleti Avusturya Kralını Rusya’ya davet etmişti. İngiliz ve Fransız elçileri de bu oyunun figüranları olmuştu. Oyunun adı Bizans-Yunan Projesi idi..  Çariçe, Kiev den yola çıkarak büyük gösterişle Karadeniz üzerinden gemilerle Kerson şehrine geldi, üzerinde Bizans Yolu yazan Zafer Takı’nın altından geçerek Kırım’ın başşehri Bahçesaray’a geldiler Tanrının bu yalancı ve sapkın düşmanına karşı yalnız kendi adına değil bütün Hıristiyan âlemi için mücadele etmek zafer kazanmayı ümit ediyorlardı nihai hedefleri de Türk toprakları ve İstanbul’du.  Onun provasını yapıyorlardı. Çariçe torununa İstanbul’un kurucusu Kostantin’in ismini koymuş, saraya Rum dadılar getirtmişti.

Ruslar,  1683’te başlayan ve dördüncüsü yapılan 1774 yılındaki savaş sonrası Kaynarca Antlaşmasıyla Osmanlıya üstünlük sağladıklarında Kırım üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırdılar.  Zaten yarı bağımsız yaşayan Kırım Hanlığı, Rusların bağımsızlık fikri tahrikleriyle, propagandasıyla, destekleriyle ve içeriden elde ettikleri hainler vasıtasıyla Şahin Giray’ın başa geçirdiler. Birkaç sene içinde de Rusya Kırım’ı işgal edip Şahin’in eline dünyalık harçlığını verip kovaladı. Artık Ruslar Karadeniz’de tam bir hâkimiyet sağlamışlardı.

Deli Petro’dan itibaren Rusya büyük dünya devleti olmak için sıcak denizlere inerek Türk topraklarının ve İstanbul’ un ele geçirilmesi hedeflerini ortaya koyarken idari ve askeri yenileşmelere başlamıştı. Sonrasında başa geçen Rus kraliçesi II. Katerina bir Alman kadını olmasına rağmen bir Rus’tan daha çok Rus idi. Akdeniz’in bir Türk Gölü haline gelmesinden sonra Almanlar, doğudaki ticari faaliyetlerini Karadeniz ve Kafkasya üzerinden gerçekleştirdiler ve orada o zaman kuvvetli bir devlet olmayan Ruslarla işbirliği yaptılar. Böylece Rusya’nın batı dünyası ile ilişkilerini geliştirmesini, yönünü batıya çevirmesini sağladı. Bu münasebetler Rusya’da idari olduğu kadar fikir dünyasında da önemli etkileşimler sağladı.

Hücumlar yalnız Osmanlı topraklarında kalmayıp, İdil ve Karma nehirleri arasındaki büyük arazide yaşayan Başkurt Türkleri üzerindeki yurtlarda da amanız bir şekilde devam ediyordu. On altıncı yüzyıl sonlarında itibaren devam eden zulme, vahşete Kırgız ve Türk kazakları karşı koymaya çalıştılar.  1740 senesinde, Kara Sakal diye anılan bir yiğit Türk önderliğinde yine isyan ettiler. İsyan bastırıldığında ise Türkler sivil asker gözetilmeden çeşitli işkencelerle öldürüldü, köyler yakıldı.

Rekabet üzere olan devletlerin, menfaat ortaklıkları yaptıkları olur. Mehmet Ali Paşa isyanını bertaraf etmek için Rus- Osmanlı işbirliği gerçekleşmiştir. Daha sonra Rusya, Balkanlardaki taleplerinden vazgeçmeyince 1853 Kırım Harbinde yine bu sefer Rusya’ya karşı Avrupa devletleriyle ittifak halinde bir savaş olmuştu.

Rus’lar çok defa, hedef aldıkları ülkelerde oranın insanlarını kullanmak, işbirlikçiler kazanmak yollarını gütmüşlerdir. Kırımın işgalinde Şahin Giray ile yaptıkları gibi, Osmanlı sadrazamı Mahmud Nedim Paşa ile de çok yakın ilişkide bulunmuşlardır, paşayı kurnaz Rus Elçisi olan İgnatiev etkilemiş ve onun sözlerini dinler olmuştur. Bu yüzden ona Nedimof derlerdi. Yine Rus Elçinin tavsiyesi ile 1875 yılında borçlanma tahvillerinin değeri yarı yarıya düşürülmüş böylece devletin mali iflasına sebep olunmuştur.

Ruslar, düşünce yönünde de çalışmalar yapıyorlardı. Bir Slav Irkları Birliği olan Panslavizm, Ruslar tarafından desteklenerek Balkan Milletlerinde bir milliyetçilik şuuru oluşturulmuş ve isyan etmeleri sağlanmıştır.  Çalışmalar yalnız fikri cephe alınarak devam etmezdi. Rusya’da komitacı- terörist kamplarda yetiştirilen ajanlar ve askerler bütün Balkanlara ve Osmanlı coğrafyasına gönderiliyor oralar silahlandırılıyor ve isyanlar çıkarılıyordu.

Rusya önceleri din adına yaptığı kışkırtmaları, sonraları ise milliyetçiliği kullanarak yapmıştır. Bolşevik devriminden sonra ise çalışmaları top yekûn inanç, dil ve kültür alanında sistemli şekilde Türkiye üzerinde yapmaya devam etmiştir. Diğer yandan Türkistan’daki Türkler için de ayrılık gayrılık tohumları ekilmiş Özbek, Türkmen, Tatar,  Tacik diyerek sanki başka bir milletmiş gibi onları bölüp, parçalamışlardı

Avrupa Diplomasinin 1870 lerden itibaren yaptığı değişiklik Türkleri yalnız bırakmış, Rusya Osmanlı devletiyle daha rahat bir şekilde mücadele eder olmuştur.(1) Türk tarihi açısından çok çok önemli iki savaş hiçbir zaman unutulmamalı ve dahi ibret alınmalıdır bunlar 93 harbi denilen Rus harbi ve Rusya’nın kışkırtmasıyla yapılan Balkan Savaşlarıdır. Bu savaşlarda beş yüz yıl Türk Toprağı olan ve bir medeniyet ile süsleyerek vatanlaştırdığımız bize ait olan topraklarımızın elden çıkması ve nice şehitlerimizin yanında sivil halka inanılmaz tedhiş işkence ve zulümlerin yapılması ve insanımızın o topraklardan göç etmesidir.

Oysaki Osmanlı fethettiği yerlerde oranın insanına zulmetmemiş, yarı feodal, çok insani, çok hür, çok anlayışlı ve müşfik bir hami devlet olmuştu. (2) Türk Milletinin diline, kültürü ve tarihine sahip çıkması, tanıması bekamızın teminatıdır. Tarihimizi şöyle bir yokladığımızda, Ruslarla münasebetlerimizde Orta Asya’dan,  Balkanlar ve birçok topraklardaki yaşanmışlıklarda ve hayat çizgimizde, yapılan nice bir zulmün ve  ayrılıkların burukluğu   bulunmaktadır. Bu uzak ve yakın hatıraların anlattığı, çarenin yine bizde bulunduğu,  bizi ileriye taşıyacak şefkat, adalet sağanağı olan Medeniyet, Düşünce ve Kültürümüzün ne güzel olduğudur.

Celil Altınbilek                                                                            03.12.2015

 

1- Fahri Armaoğlu 19.YY. Siyasi Tarihi s.694. Alkım Yayın

2- Samiha Ayverdi. Türk Rus münasebetleri ve Muharebeleri s.31 Turan Yayın.1970