VAN GOGH'UN PENCERESİ

VAN GOGH'UN PENCERESİ
27 Şubat 2024 - 11:20




VAN GOGH’UN PENCERESİ



Av. Abbas BİLGİLİ

Dertlilerin derman aradığı yer olduğu için insanın hastane ile ilgisi de çok iç açıcı değildir. Bazı durumlarda ise hayli karamsar bir atmosfer söz konusu. Peyami Safa’nın klasikleşmiş eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, hasta ve hastane romanıdır. Hastanedeki durumu anlatırken;

“Koğuşlardan birinin penceresinden hasta bir çocuğun söylediği türkü geliyor”[1] diyor. Romanın konusu savaş yıllarında geçtiği için hastanedeki manzaranın da hayli içli olduğunu tahmin etmek güç değil. Hastane penceresi önünde söylenen türkü muhtemelen dertli bir türküdür. Mesela;

Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı

 Ahmet Haşim’in hastane penceresinde daha farlı bir durum var. 1933 yılında Frankfurt’a tedavi için giden yazarımız hastane penceresinden bahsederken hiç de dertli ve içli görünmüyor. Hastane penceresinden seyrettiği bahçedeki doğa ile adeta bütünleşen yazarın canlı betimlemesi ilgi çekiyor:

“Odam birinci katta. Pencerem bahçenin tenha ve yemyeşil bir köşesine bakar. Yalnız kaldığım zamanlar bu pencerenin önünde oturur, çimenlere, ağaçlara, rüzgâr elinde yaprakların oynaşmasına bakar, böylece gözlerimi eğlendirirdim. Bu bahçe köşesinde kuşların pencereme kadar yaklaşması ve bir böcek parçası için kanat kanada dövüşmesi ne eğlenceliydi! Hele ağaçlardan inen kına renkli sincabın çimenler üzerinde sıçraya sıçraya gitmesi, ikide bir yerde bulduğu yiyeceği elleri arasına alıp iki ayağı üzerinde kalkması ve küçücük gözleriyle etrafı gözetleyerek kemirmesi ne dinlendirici bir tabiat ve saflık tablosuydu.”[2]  

Bu iki farklı hastane penceresinde çok olağanüstü bir şey söz konusu değil. Biri hastanedeki dertli ortama, diğeri hastane penceresinin doğa ile buluşmasına vurgu yapıyor. Bunlar bir hastane penceresi için normal diyebileceğimiz şeyler.

Beni en çok etkileyen Van Gogh’un hastane penceresidir. Hollandalı ünlü ressam Vincent Van Gogh (1853-1890), önemli sağlık sorunları yaşayan biriydi. Özellikle de psikolojik sıkıntılar peşini bırakmıyordu. Bunların yanında bir de ekonomik sıkıntı ve sanatında o dönemde başarı gösterememiş olması da onun ruh sağlığını olumsuz etkiliyordu.

Ömrü boyunca kardeşi Theo’nun ekonomik desteğine muhtaç oldu. Theo’ya yazdığı mektuplar sonradan kitap halinde yayınlandı. Mektupların çoğunun daha ilk satırlarında gönderdiği para için kardeşine teşekkür ediyordu. Meselâ 2 Temmuz 1884 tarihli mektubun ilk cümlesinde “Sevgili Theo, mektubun ve içindeki 200 frank için candan teşekkürler” diyordu.

Son yıllarında geçirdiği bunalım sonucu arkadaşı ünlü ressam Gauguin ile sohbeti tartışmaya dönüşmüş ve kendi kulağını ustura ile kesmişti. Güney Fransa’da Saint-Rémy-de-Provence köyündeki akıl hastanesine yatmayı kabul etmişti. Akıl sağlığının yerinde olmadığının farkındaydı ve “sevgili Theo’ya” para için teşekkür ettiği bir başka mektupta (3 Şubat 1889), “beni tümüyle akıllı ya da akıllanmış saymak doğru değil” diyordu.[3]

Hastane penceresinden gece vakti, özellikle de sabah gün doğmadan önceki saatlerde dışarıyı seyretmeyi seviyordu. Bu durum resimlerine de yansımıştı. Nitekim daha önceden yazdığı 8 Eylül 1888 tarihli mektupta geceyle ilgili düşüncesini Theo’ya “Gecenin, gündüzden daha canlı, daha zengin renklerle dolu olduğunu sık sık düşünmüşümdür zaten”[4] diye yazmıştı.

Akıl hastanesinde resim yapması için uygun ortam sağlanmıştı. Demir parmaklıklı penceresinden gördüklerinin üzerine hayalindekileri de ekleyerek tuvale yansıtıyordu. Sonradan çok ünlenen Yıldızlı Gece isimli resim de akıl hastanesinin demir parmaklıklı penceresinden köyü seyrederek yapılmıştı.

Güney Fransa’nın doğal güzellikleri ilgisini çekmişti, manzarayı çok sevmişti ve pencereden gördüklerini “O mavinin harikalığı, o güneş! Hem de bir tek bahçe ile penceremden bakabildiğim kadarını görebildim şimdiye dek…”[5] şeklinde anlatıyor.

Ölümünden bir yıl önce 1889’da yaptığı Yıldızlı Gece de aynı pencere önünde yapılmıştı ama günlük güneşlik bir havada değil, gece yapılmıştı. Pencereden gördüğü geceyi şöyle anlatıyor:

“Bu sabah, şafaktan uzun bir süre önce, yalnızca seher yıldızının –ki büyük görünüyordu- ışığında kırları gördüm penceremden”[6]  (31 Mayıs-6 Haziran arasında bir tarihte 1889)

Resmin gece yapılmış olması ona ilgi çekici bir derinlik kazandırmıştı. Akıl hastanesi ve gece olgusu ile birlikte düşünüldüğünde, resme bakarken ürperti ile karışık bir hayranlık duyuyor insan. Bir yazar Yıldızlı Gece için şöyle bir değerlendirmede bulunuyor:

“Hastalığı yüzünden bir türlü huzur bulamayan Van Gogh’un çırpınışıdır bu resim. Şu bulutlara baksanıza, onlar bile çığlık atıyor sanki. Ya yıldızlar? Her biri hüzünlü bir ağıt.” Aynı yazar “izleyeni mıknatıs gibi içine çeken resim” dedikten sonra  da “Gökyüzünü seyrederken o ışıltılı girdaba kapılacakmış gibi oldum bir an” [7] diyor.

Gerçekten de bu resimde insanı içine çeken bir gizem var. Alt kısımda alacakaranlıkta bir köy yukarı kısımda parlak yıldızlarla birlikte girdaplı bir gökyüzü. Gecenin üstüne çöktüğü sessiz köy ne kadar gerçek ise gökyüzünde girdap oluşturmuş çığlık çığlığa bulutlar ve hayli büyük yıldızlar da o kadar gerçeküstü. Yıldızlara bakarak düş kurmayı seviyorum diyen ressam, gerçek bir köyün üzerindeki gökyüzünü tamamen düşsel bir yorumla yansıtmıştı.

Mitolojide servi ağacının yerle göğü birleştirdiği söylenir ve mezarlığı andırdığı hatırlatılır. Resmin hemen ön kısmındaki servi ağacının siyah bir alev gibi gökyüzüne yükseldiğini görüyoruz ki, sanatçının melankolik durumda olması nedeniyle ölüm düşüncesinden uzak olmadığını araştırmacılar belirtme ihtiyacı duyuyorlar.

Köy ortasındaki kilise kulesinin de servi gibi gökyüzüne uzandığı bariz biçimde görünüyor. Van Gogh’un bir ara dinle yakınlaşmasını hatırlatanlar, servideki ve kilisedeki yüksekliği dinle ilişkilendirmektedir. Van Gogh genellikle gördüklerini resmettiği halde, bu resimde farklı davranmış ve iç dünyasından ve hayalinden çok şey katmıştır. Özellikle gökyüzündeki yıldızlı gecenin tuvale yansıtılma biçiminin sonsuzluğa vurgu olarak yorumlayanlar var ki, dindar evden ayrılıp nefes almaya doğru yöneldiğini belirtenler de olmuştur.

Bu resmin hastane penceresinden yapıldığını biliyoruz ama resimde pencere de demir parmaklıklar da görünmüyor. Van Gogh, onları resme dahil etmemiş. Esasen gördüklerinin bir kısmını yansıtmış ve hayalinden de hayli ilaveler yapmış manzaraya. Bazı sanatçılar “gözler ruhun penceresidir” diyor. Van Gogh da sadece gözleriyle gördüklerini değil, ruhuyla gördüklerini de yansıtmış. Yıldızlı ve girdaplı gökyüzünde Van Gogh’un ruhunda esen fırtınaları da görmek mümkün. Sanatçının hayal gücü bu resimde oldukça etkili olmuştur.

Gökyüzündeki sarı ve mavi renklerin hareketliliği ve canlılığının köydeki sessiz karanlığı kırdığı da söylenenler arasında.

Parasızlık içindeki Van Gogh, resim galerisi olan kardeşi Theo’ya resimlerini de gönderiyordu. Kardeşine gönderdiği bir mektupta Yıldızlı Gece’de beğenmediği yönler olduğunu da belirterek, bu resmi bir başkasına verebileceğini de belirtmişti.[8]

1989’da yaptığında kendisi beğenmese de ölümünden sonra çok ünlenen bu resim bir çok yazar, şair ve besteciye ilham kaynağı olmuştur. Van Gogh 1990’da öldü. Ölümü, genellikle intihar olarak değerlendiriliyor ama bunun intihar değil, silahla kendisini vurduğu ve daha sonra bu yaranın tedavi edilememesi sonucu öldüğünü söyleyenler de var.  Hayatı parasızlık ve sanatının anlaşılmamasından doğan karamsarlıkla geçti. Bugün New York Modern Sanatlar Müzesi’ndeki bu esere paha biçilemiyor. Söz ve müziği Don Mclean’a ait Yıldızlı Gece şarkısı bu tablodan esinlenerek yapılmıştır. Bu şarkı eşliğinde resmi seyretmenizi ve kendinizi yıldızlı gecenin türbülansına kaptırmanızı dilerim.
 

[1] Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Alkım Yayınları, 1. Baskı, 2004, s. 13
[2] Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi, Can Yayınları, 1. Basım, İstanbul 2021, s. 45
[3] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, s. 214
[4] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, Çeviren: Pınar Kür, Yapı Kredi Yayınları, 19. Baskı, İstanbul 2020, s.193
[5] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, s. 219, 220
[6] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, s. 219
[7] Asuman Portakal, Van Gogh’un Yıldızları, Altın Kitaplar Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul 2023, s. 22
[8] Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, s. 220

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum