ŞEHİR, ŞİİR VE DEPREM

ŞEHİR, ŞİİR VE DEPREM
05 Şubat 2024 - 19:56
ŞEHİR, ŞİİR VE DEPREM
                                                                                                     Abbas BİLGİLİ

Kutsal kitapta “Güneş dürüldüğü zaman / Yıldızlar bulanıp söndüğü zaman/ Dağlar sökülüp yürütüldüğü zaman”  (Tekvir/1, 2, 3) diye başlayıp devam eden metinde anlatılan yer sarsıntısının bir benzerini 6 Şubat 2023’te yaşamıştık. Kitabın anlattığı kıyamet sahnesidir ama deprem de bir nevi küçük kıyamet değil mi? Dağların yürümesi, denizlerin taşması, hayvanların bağırtısı, insanların çığlığı… Şehirlerin yerle bir olması… O şehir ki, “Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi” (Yasin/20) cümlesi ile anlatılan şehirdi. O şehir ki İncil’de “Öğrencilere ilk defa Antakya’da Mesihçiler adı verildi”(Elçilerin İşleri, 11: 25,26) denilen şehirdi. O şehir ki Milattan Sonra 115 depreminde Roma İmparatoru Trajanus’un kendini pencereden dışarı atarak canını zor kurtardığı şehirdi. O şehir ki, çevresindeki Casius Dağı’nın (Kel Dağ) yerinden oynadığı, tepelerin denize ve şehre aktığı şehirdi.
Dikkat edilirse Kur’an-ı Kerim’deki kıyamet sahnesi hayli etkili bir şiir üslubundadır. Şiir aşkı, sevgiyi, güzelliği anlattığı kadar acıyı, hüznü, ızdırabı ve insanın çaresizliğini de anlatır. 1939’da Erzincan’daki büyük deprem şairlerimizin dünyasında hayli yer etti. Nazım Hikmet Kara Haber başlığıyla yazdığı şiirde “Karın ortasında Erzincan ağlar / O ağlamasında kimler ağlasın” dedikten sonra  sonunda şöyle diyordu:
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırtüstü yatan ölüler...
Kesemde verecek şeyim yok. Yüreğimden verdim.

Necati Şahin 2023’te yayınlanan Zelzele Destanı isimli eserinde daha çok 1939 Erzincan Depremini anlatıyor ancak destana 6 Şubat 2023 depremi ile şöyle giriş yapıyor:
Erzincan’da bir büyük zelzele olmuştu, / bin dokuz yüz otuz dokuzda, / bir kış gecesi, / kar yağıyordu, /  beyaz…
Şimdi, / bir büyük deprem oldu; / “iki bin yirmi üç,” / bir kış gecesi… / daha büyük…
Kar yağıyor; / Maraş, / Adıyaman, / Antep, / Adana, / Osmaniye, / Urfa, / Kilis, / Malatya, / Diyarbekir / ve / Hatay’a… / Kar yağıyor, kar… / Kar bembeyaz… / Her yer ayaz…
Tevfik Fikret’in 1895 İstanbul Depremini konu edinen Zelzele isimli, 1897 Balıkesir Depremini anlattığı Verin Zavallılara isimli şiiri de, sözleri bugünkü nesle anlaşılmaz gelse de, deprem edebiyatımızın şaheserleridir.
Sümmani, 1893 Erzurum Tortum depremini bakın nasıl anlatıyor;
 Bu gama müşterek ölüler, sağlar
Görenler ah edip yürekten ağlar
Sarsıldı dereler, söküldü bağlar
Her taraf boğuldu toza dumana

Büyük ozan Âşık Veysel de 1939 Erzincan depremi için yazdığı şiirde bizleri ağlatmıştı;
Susmuş bülbülleri güller perişan
Gark olmuş toprağa kalmamış nişan
Kükredikçe dalgalara karışan
Hani Fırat ile coşan Erzincan

Zeki Ömer Defne’nin Bir Memleket Böyle Ağlar isimli şiiri tam anlamıyla memlekete ve Erzincan’a bir ağıttır. 1943’te Tosya’da meydana gelen deprem ise ünlü yazar ve şairimiz Rıfat Ilgaz’ın anlamlı şiirinde hayli uzun anlatılır. Biz kısa bir alıntı ile yetinelim:
Saat biri otuzbeş geçiyor...
Köpekler silkindi uykudan...
Değişti bir anda manzara,
Canlı cansız devrildi ne varsa ayakta,
Yok oldu insan emeği...
Döküldü sokaklara insanlar
Ölüler kaldı yerinde...
Vakitsiz giden hastalarına
Üzülecek hemşireler kalmadı...
Sağ kalan çocuklarımız bir daha
Karşısına çıkmayacaktır Öğretmen Kâzım’ın.
Çocuğunu emziren kadının
Soğudu memesinde sütü...

6 Şubat 2023 depremi yazar ve şairlerin dünyasında şüphesiz önemli bir yer edindi. Depremin yıkıcılığından doğan acılar, sancılar, ağıtlar ve çığlıklar, sanatçı ruhun imbiğinden süzülerek birer hüzün destanı olarak ilham perisinden sayfalara döküldü, dökülüyor ve dökülecek. Çok büyük ihtimalle bu alanda romanlar ve öyküler de okuyacağız ileride. Mısralarından ağıtlar taşan şiirler ise hüzün dünyamızda yer edinmeye başladı. Deprem sonrası yayınlanan şiirlerden örnekler vermeye çalışacağım. Şiirlerin tamamını bir köşe yazısında yansıtmak oldukça zor. Ama yine de bazılarını tam metin olarak vermek isterim.
Değerli şair Şakir Kurtulmuş’un 2023’te yayınlanan Hiçbir Mevsime Sığmıyor Kuşlar isimli şiir kitabı tamamen deprem şiirlerinden oluşuyor. Belli ki, 6 Şubat depremi şairimizi de çok etkilemiş. Toplam 18 şiiri içeren bu güzel kitaptan hangi şiiri buraya alsam öbürlerine haksızlık olacak. Ama hepsini buraya almak mümkün olmadığı için “etrafa saçılan kolları toplayıp / bir güzel yıkadı güvercinler” diyen şairden şimdilik şu kısa alıntı ile yetinelim:
bahçelerde toplanan kuşlar
hiçbir mevsime sığmıyor
karartma yapılan evlerin üstünden
sürü halinde geçip giderken
güvercinler, kırlangıçlar
acıyarak bakıyor
evleri yıkılan serçelere

Biraz da Hatay özelinden ve Hatay’lı şairlerin ilham dünyasından yükselen feryat ve figana kulak vermek ister misiniz? Tuğgenerallikten emekli Antakyalı Naim Babüroğlu, askerlik, tarih ve strateji kitaplarının dışında şiirleri de olan biri. Şiirlerini 2023’te yayınlanan Avucumda Solan Bir Yaprak isimli kitapta toplayan şair, Ağla Hatay başlıklı şirinde bakın neler söylüyor:
Havra'yla, Kilise'yle el sıkışmış Cami,
Apollon'un aşkı Defne kokar sokakların,
Büyük İskender ne çok sevmişti seni,
Atatürk ömrünü verdi senin için,
Medeniyetlerin beşiği Hatay,
Atatürk'ün emaneti...

Bulutların süzülüşü gibidir,
Ardında kalan tebessüm,
Ve beni sana götürür,
Ağlayan gözyaşların,
Asi Nehri gibi isyan edersin,
Medeniyetinden nasip almamış yaratıklara,
Yıl 2023, günlerden 6 Şubat, bir Pazartesi,
Ağla Defne'm, ağla Antakya, ağla Hatay,
Gerçek anavatanım, çocukluğum, Ağla..
Çok kıymetli hemşehrim, dost insan, eğitimci Ali Parlak (nam-ı diğer Gök Ekin) yine muhteşem bir şiirle yürekleri dağladı. Kanaatimce 6 Şubat Antakya Depremi’ni en iyi anlatan şiir Sayın Parlak’ın Deprem Bülteni / Önce Özetler başlıklı şiiridir. Saat 4:17’deki çığlıktır bu şiir. Şiirin neresinden alıntı yapayım derken, bölmeye kıyamadım ve tamamını sizlerle paylaşıyorum:
Şubat soğuğunda sabaha karşı
Felek pusu kurdu dört on yedide
Titredi yerküre titretti arşı
Ve saatler durdu dört on yedide

Bir uğultu koptu kulaklar sağır
Anladım günahım kurşundan ağır
Kimse duymaz seni istersen bağır
Bağırdıkça vurdu dört on yedide

Fay kırıldı vay'lar etmedi fayda
Yedi nokta sekiz geçildi kayda
Adıyaman, Maraş, Antep, Hatay'da
Ölüm adres sordu dört on yedide

Molozlar altında her an bir asır
Her kolon dibinde bir canlı esir
Merdivenler yorgan, duvarlar hasır
Uyumak ne zordu dört on yedide

Acıdı her yanım sustum oturdum
Yürüdüm acıdı, acıdı durdum
Bağırdım çağırdım, gelmedi yardım
Unuttular kurdu dört on yedide

Asrın felaketi duyanlar ağlar
Malatya'dan beri eğildi dağlar
Ta Diyarbakır'dan Hatay'a kadar
Yürekleri yardı dört on yedide

Asıl büyük deprem, deprem sonrası
Mahşeri alanda kurtlar sofrası
Zararla kapandı vicdan borsası
İnsanlık can verdi dört on yedide

Türkmen'im göremem uzak yakını
Giden can dostların saysam hepini
Fatih Akyürek'i, Mehmet Tekin'i...
Kara toprak sardı dört on yedide

Ali Parlak bu şiirle yetinmedi ve deprem sonrası Hatay’dan Ankara’ya gitmek zorunda kalan şair dostu Zeynel Abidin Payas’a sitem dolu bir mektup (şiir) yazdı. Şiirden bir parçayı aşağıya alıyoruz;

Git dostum, sen de git
Yaşanmaz bu ölü şehirde
Mümkün mü yeniden diriliş
Diriliş kim bilir hangi bahara
Bahar gelir mi bir daha kim bilir
Git dostum sen de git
Bir idi bin olsun derdim
Darılırsam namerdim



Git dostum koşar adımlarla
Sesimizi duyan yok nasıl olsa
Çekilmez bu dertler
Katlanılmaz bunca acıya
Her sabah uyandığında aynı manzara;
Her moloz kırığı birer mezar taşı şimdi
Koca şehir kabristan
Artık selam geçmiyor Köprübaşında
Ezansız Habibi Neccar
Göz pınarları kurudu Asi’nin
Dayanamıyorum artık
Ben bu kadar asi değildim
Git dostum koşar adımlarla
Bir idi bin olsun derdim
Darılırsam namerdim



Ali Parlak’ın bu dostça sitemine cevap veren Zeynel Abidin Payas, Az Sabret başlıklı şiiri ile seslendi dostuna. Bu sesleniş sadece dostuna değil, sizlere, bizlere, devlete ve tüm insanlığa idi. Gitmekte haklıydı, çaresizliğin sonucuydu bu. Ama gözü arkadaydı ve şiirinde “dönmezsem namerdim” diyordu:

Sitemin ruhumu bin parça etti
Sabret dostum dönmez isem namerdim
Giderken dostunun ölüsü gitti
Sabret dostum dönmez isem namerdim

Yüreğim yaralı kaldım kahıra
Kalbim düştü o bulanık nehire
Canım Antakya'ma yıkık şehire
Sabret dostum dönmez isem namerdim

Habib Neccar ihtişamın bulur mu
Köprübaşı böyle ıssız kalır mı
Kapalı çarşımız bizsiz olur mu
Sabret dostum dönmez isem namerdim

Hesap ettim doluları boşları
Çekilmiyor Ankara'nın kışları
Altın olsa toprakları taşları
Sabret dostum dönmez isem namerdim

Kolay mı ki gurbet elin cilvesi
İçilmiyor ne suyu ne çorbası
Boş kalsa da bu aşığın torbası
Sabret dostum dönmez isem namerdim

Hatay bize emanettir atamdan
Haber geldi dön gel diye ötemden
Utanırım Habib Neccar dedemden
Sabret dostum dönmez isem namerdim



Nasıl ki, tarih kitaplarında yüzlerce binlerce yıl önceki depremlerden bahseden sayfaları çevirerek o günün yıkıntıları altında kalan insanlığın acılarının tarihçiler ve sanatçılar tarafından bugüne taşındığını görüyorsak, bugünkü sanatçıların yaralı ve bir yangın yeri olan yüreklerinden fırlayan bu feryat figanı da yarınki nesiller okuyacak, düşünecek, hüzünlenecek ve ağlayacak…

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum