Tarihi hazineler nasıl yurt dışına kaçırıldı?
Kayzer’in Hazine Avcıları kitabında 19. yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın başında Osmanlı topraklarında Almanların yaptığı arkeolojik kazılar ve bu kazılarda ele geçen Bergama Sunağı, Milet Pazar Yeri Kapısı, Babil Aslanları, Nefertiti’nin Büstü başta olmak üzere pek çok tarihi eserin nasıl yurtdışına çıkarıldığına ayrıntılı olarak yer veriliyor.
R. Rüveyda Okumuş
Günümüzde arkeoloji, geçmişte yaşamış medeniyetlerin ortak keşfi ve insanlığın dünya kültür mirası üzerine yapılan bilimsel çalışmalar olarak görülmektedir. Oysa bundan bir asır önce arkeolojik kazılar çoğu zaman geçmişin kültür mirasının bulundukları yerden çıkartılarak kendilerini o geçmişin bugünkü devamcıları olarak görenler tarafından ülkelerine götürülmesini amaçlıyordu.
19. yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında Almanlar tarafından gerçekleştirilen arkeolojik kazılarla, bu kazılarda ele geçen Bergama Sunağı, Milet Pazar Yeri Kapısı, Babil Aslanları, Nefertiti’nin Büstü başta olmak üzere tarihi eserlerin nasıl ve hangi yöntemlerle yurtdışına çıkarıldığı Kayzer’in Hazine Avcıları’nda konu ediliyor. Jürgen Gottschlich ve Dilek Zaptçıoğlu’un 2021’de Die Schatzjaeger des Kaisers, Deutsche Archaeologen auf Beutezug adıyla Berlin’de yayınlanan bu önemli çalışması Firuzan Gürbüz Gerholdt çevirisiyle Türk okurla buluştu. 1871’den 1914’e kadar Anadolu ve Mezopotamya’da yapılan kazılarla bulunan arkeolojik ve tarihi kalıntılar, hazine avcıları tarafından zaman zaman hileli yollara başvurularak Avrupa’ya taşındı. Alman müzelerinde sergilenen Anadolu ve Mezopotamya menşeli eserler için yapılan arkeolojik kazı faaliyetleri ile eserlerin yurtdışına çıkarılış hikayeleri Osmanlı ve Alman arşivlerinden hareketle kitapta ele alınıyor.
ÖNCE KAZI İZNİ ALINDI
Osmanlı Devleti adına birçok yol projesi üstlenmiş olan Alman inşaat mühendisi Carl Humann, 1878’de Berlin müzeleri adına ve Kayzer tarafından finanse edilerek İzmir Bergama kale tepesinde kazılara başladı. Esasında Humann, 1870 ile 1878 yılları arasında Bergama’daki kale tepesinde yer alan arkeolojik eserler için defalarca yasadışı kazılar yapmış ve bu kazılardaki buluntuları izinsiz olarak Berlin’e yollamıştı. Bu durum Osmanlı basına yansıyıp Osmanlı yerel yetkililerin soruşturmasına yol açması üzerine Alman büyükelçisi aracılığıyla 1878’de kazı izni için başvuru yapıldı. O sırada Almanların İstanbul’da sahip olduğu güçlü konum sayesinde 2 Ağustos 1878’de bu izin verildi. Carl Humann, gerçekleştirdiği kazılarda bulduğu Bergama Sunağı ve diğer antik eserlerin tamamını Berlin’e götürerek Alman İmparatorluğu’nun ününe ün katmak gayesindeydi. Alman İmparatoru II. Wilhelm de veliahtlığından itibaren antik Yunan eserlerinin elde edilmesiyle yakından ilgiliydi ve yıllarca Berlin müzelerinin en büyük hamisi olacaktı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın Osmanlı Devleti’ne getirdiği olumsuz sonuçlarla içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi durum ülkeyi zor bir duruma düşürmüştü. Bu dönemde Alman İmparatorluğu’nun payitahtta oynadığı baskın rol neticesinde Humann ve ekibinin kazı alanlarında ele geçirdikleri arkeolojik buluntular Osmanlı’ya verilen belli bir meblağ karşılığında Berlin’e taşındı.
DENİZ YOLUYLA GÖTÜRÜLEN ZEUS SUNAĞI
Bergama Sunağı’nun keşfi, Almanların Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirdikleri kazıların sadece bir başlangıcı idi. 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başına dek Mezopotamya’da çeşitli kazılar yapıldı ve Milet Pazar Yeri Kapısı, Babil’in Aslanları, Nefertiti Büstü gibi paha biçilmez eserler Osman Hamdi Bey’in engel olma çabalarına rağmen Alman müzelerine intikal etti. Bergama’dan gemi ve trenle getirilen Zeus Sunağı’nın gösterişli fresk levhaları önce Lustgarten’daki Altes Museum’da sergilendi ardından depolara kaldırıldı. Doğudan gelen bu antik hazineler için yeni bir müze inşa edilmesi gerekti. Ancak müze yerine büyük bir pavyon inşa edildi. 1901’de açılan bu binanın ana salonu Bergama Sunağı’na ayrıldı. Zaman içinde Alman kazıcıların Osmanlı topraklarından birbiri ardına getirdikleri tarihi eserlerin teşhiri için daha yeni ve büyük bir müzenin inşası gündeme geldi. Bunun üzerine Müzeler Adası’nda 1910’da inşa çalışmaları başladı. 1914’de I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Bergama Müzesi’ndeki çalışmalar geçici olarak durduruldu. Müzenin tamamlanarak ziyarete açılması için 1930 yılını beklemek gerekecekti.
14 YIL SERGİLENEBİLDİ
Bergama Sunağı, Milet Pazaryeri Kapısı ve diğer arkeolojik eserler dokuz yıl açık kalabildi. II. Dünya Savaşı’nda (1939-1945) müze koleksiyonu bodrum ve depolarda koruma altına alınmaya çalışıldı. Büyük sergilerden bazıları koruma amacıyla duvarlarla çevrildi. Buna rağmen Savaş boyunca Bergama Müzesi’nin de içinde yer aldığı Müzeler Adası ağır bir tahribata uğradı. Bergama Müzesi, 7 Ekim 1959’da Doğu Almanya’nın kuruluşunun onuncu yılında tekrar halkın ziyaretine açıldı. Bergama Sunağı o tarihte yetmiş yıldan fazladır Berlin’de bulunduğu halde yalnız 14 yıl sergilenebilmişti. Almanya’nın 1990’da birleşmesiyle Berlin Müzeler Adası’ndaki tüm binalar 21. yüzyılın gereksinimlerine göre modernize edilerek köklü değişiklikler yapıldı. 2013’te Bergama Müzesi’nin genişletilmesi ve yenilenmesini amacıyla inşa faaliyetleri yeniden başladı. Bergama Sunağı 2014’ten beri müze ziyaretçilerine kapalı ancak müzedeki diğer bölümler inşaat devam ederken aşamalı olarak kapatılıyor. Bitimi 2031’de öngörülen Bergama Müzesi tamamlandığında Almanya’nın birbirine bağlı en büyük ve en pahalı müze topluluğunu oluşturacak. Bu noktada akıllara bir soru geliyor, Bergama Müzesi’ndeki Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma eserlerin iadesi konusunda iş birliği ve somut bir adım atılabilecek mi? Belki de yapılacak ortak bilimsel yayınlar, projeler ve sergiler bunu mümkün kılabilir. Yaklaşık bir buçuk asır önce bir şekilde Berlin’e götürülen Bergama Sunağı yeniden anavatanına zeytin ağaçlarının gölgesine kavuşacağı günü bekliyor.
Manşette verilen görsel: Bergama’da Carl Humann ve Richard Bohn.
Kaynak:https://www.yenisafak.com/hayat/tarihi-hazineler-nasil-yurt-disina-kacirildi-4523438
FACEBOOK YORUMLAR