Suriye Türk Tarihi

Suriye Türk Tarihi
02 Şubat 2021 - 14:50

Türklerin Suriye bölgesine gelişi ve yerleşip vatan edinmesi, Anadolu’ya yerleşmeleriyle zamanlama bakımından paralellik gösterir; Anadolu’nun vatan edinilmesi sürecinde Suriye’nin bir lojistik merkez olduğu açık bir gerçektir. İlk önce Suriye bölgesi Türk vatanı olmuş ve hemen akabinde Anadolu’ya geçilerek Anadolu Türkleştirilmiştir. İslâm dininin zuhuru ve Türkistan sınırlarına kadar dayanması, Türklerin Suriye bölgesine gelişlerini tetikleyici sebepler arasında sayılmaktadır. Aslında Türkler, bu dini kendilerine yakın bulmasından dolayı İslâm devletinin merkezine yönelmişler ve yerleşmişlerdir. Arşivlerde bu temasın Emevî Emiri olan Abdülmelik İbn-i Mervan dönemlerinde olduğu yönünde bilgiler mevcuttur. Lâkin fiilî temasın bu devirden de önce yaşandığı aşikârdır ve bu temas Hz. Muhammed (s.a.v) dönemine kadar uzanır, şüphesiz bunun en bariz misâli Selman’dır. Bu yönelme İslâm ordusu kumandanlarının Türkleri sâdık ve savaşçı bir millet olarak bulmalarındandır. Türk unsuru İslâm devletini koruma ve İslâm dinini yayma amaçlarıyla devlet içerisine dâhil etmişler, idâre merkezine getirmişler ve nüfûz oluşturmalarına izin vermişlerdir.

Bu nüfûz zamanla devletin zayıflaması ve kötü idâreden dolayı devlete hâkim olmuştur. Bu hâkimiyetler Suriye ve Mısır’da Türk devletlerine dönüşmüşlerdir. Bunun ilk numuneleri, Tolonoğulları ve Akşit (İhşidî) devletleridir, ancak en güçlü devlet ise Memlûk Türk devleti olmuştur. Türk varlığı idârî güçten toplumsal güce daha ileriki zamanlarda geçmiştir. İlk dönemlerde Türkler kendilerini idârî güç olarak gösterirken ileriki dönemlerde hem devlet, Türk devleti; hem de ahâli Türk ağırlığı artmıştır, Suriye Türk vatanı hâline gelmiştir. Suriye bölgesine ilk kitlevî yerleşmeler 1040’te Dandanakan Savaşı’ndan sonra yaşanmıştır. Bu tarihten itibâren Suriye, hep Türk idâresi altında varlığını devam ettirmiştir. Suriye bölgesine ağırlıklı olarak Türk nüfusunun yerleşmesi Selçuklu Türk devleti döneminde gerçekleşmiştir. Bu bin yıllık süre zarfında bölgede Türk idâresi sadece kısa dönemlerde kesintiye uğramıştır. Son dönem kesintileri de ilâve ederek, Osmanlı devletinin çekilmesi ile Arap isyancılarının başı olan Emir Faysal tarafından Suriye krallığı meydana getirilmiştir. Bu krallığın ömrü ancak on sekiz ay olmuştur. Bu krallık Fransız işgalinin bir ön safhasıydı. Bu işgal 1932’den itibaren verilen millî mücadeleyle sona ermeye; iktidar tekrar Muhammed Ali Abid, Haşim Atası ve Şükrü Kuvvetli gibi Türk kökenli idârecilerin eline geçmeye başladı ve bu süreç ülkenin bağımsızlığıyla sonuçlandı. Bağımsızlığın kazanan ilk bölge devletine Türk kökenli Haşim Atası başkanlık etmiştir. Bu süre, Baas darbesiyle 1963’te son bulmuş, sonrasındaki kesinti, bu zaman zarfında her ne kadar  Türk kökenli Luay Atası 1979’da başkanlık etmiş olsa da kukla bir yönetici olmasından dolayı,  günümüze kadar devam etmiştir.

 Günümüz Suriyesinde İdârede Bulunmuş Türk Devletleri

 Suriye, Batı’ya giden güzergâh üzerinde yer alan Anadolu’nun vatanlaştırılmasında çok önemli role sahip olmuştur. Bu süreci başlatan, sürdüren ve tamamlayan birçok Türk devleti Suriye’de hüküm sürmüştür. Bu devletler şunlardır, Tolonoğulları, Akşitler, Selçuklular, Halep Selçuk Melikliği, Şam Selçuk Melikliği, Artukoğulları, Atabey Aksungur, Zengîler, Eyyûbîler, Memlûklüler, Timur Devleti, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Osmanlı devletidir.

Suriye Sınırları İçerisinde Türklerin  Dağılımları

Suriye, idârî olarak on dört vilâyete bölünmektedir. Türkler Suriye’nin tamamına dağılmakla birlikte kesif olarak bulundukları vilâyetler; Halep, Şam, Lazkiye, Humus ve Hama’dır. Bu illerin dışında Rakka, İdlip, Kuneytra (Golan Tepeleri), Tartus ve Deraa’da da Türk bulunmaktadırlar.

Türk Devletleri ve Osmanlı Dönemi

Suriye, Türklerin Anadolu ve Mısır’a geçişlerinde bir üs görevi görmüştür. Bu bölge üzerinde dönemin güçlü Türk devletleri hâkimiyet kurmuşlardır. Hâkimiyetlerini pekiştirmek ve insan gücünün tedarik etmek için Türklerin Suriye’ye geçişlerini ve yerleşmelerini sistemli bir şekilde desteklemişlerdir. Suriye’nin bin yılı aşkın bir süredir Türk idâresinde kalması şüphesiz güçlü bir Türk nüfusuna ve kabiliyetli idârecilere ve askerlere sahip olmasına bağlıdır. Osmanlı dönemi hariç  Türk devletlerinde Türklerin varlığının  en çok askerî kanatta bulunmaktaydı. Osmanlı dönemi de devletin istikrara ve güce kavuştuğu dönemlerdir. Bu dönemde devletin desteği ve isteğiyle yerleşik hayata, idâreye ve ticaret geçiş ve yöneliş söz konusudur. Şimdiki dönemde Arap tazyiki altında erimiş Türklerin çoğunluğunu bu dönemde şehirleşenler oluşturmaktadır. Yerleşik hayata geçmeyen Türkmenler ise sürekli devletle anlaşmazlıklar yaşamışlar, hatta aralarından Horasan’a dönenler bile olmuştur. Osmanlı döneminde Türkmenler Suriye bölgesinde bir uç Türk beyliği görevi görmüştür. Bu beyliğe bedevîlerin kuzeye göçlerini sınırlandırma ve Hac yolunu emniyet altına alma görevi verilmiştir.

Fransız Mandası Dönemi

Suriye Türkleri, Suriye’nin millî mücadelesinde de en ön saflarda yer almışlardır. Kuzey bölgesinde halk direnişi söz konusudur. Bu mücadelenin belirgin ismi Halep vilâyetine tâbi Kantra köyünden Araplı aşiretine mensubu Neveyran olmuştur. Türkiye’nin güney illerinin özellikle de Maraş, Antep, Urfa ve Kilis’in kurtuluşunda ve düşmana karşı mücadelesinde insan ve silah teminini önemli bir kısmını Suriye Türkleri tedârik etmişler,  silahlı mücadele vererek Fransız işgalci kuvvetlerine zayiatlar verdirmişlerdir. Suriye’nin ilk Fransız mandasına alınmasına karşı verilen tek silahlı mücâdeleyi bir Türk kökenli Osmanlı askeri olan ve Suriye Savunma Bakanı Şehit Yusuf Azma vermiştir. Ülkenin şerefini ve namusunu kendisi ve silah arkadaşlarının şehit düşmesi pahasına kurtarmıştır. Suriye, Fransız işgali altında iken Türk devleti ile Halep’i Türkiye’ye ilhâk etme mücâdelesi verilmiştir ama maâlesef başarılı olunamamamıştır. Fransız işgal kuvvetlerine diğer unsurlardan katılım olmasına rağmen Türkler içerisinden, çok az istisnaların dışında, hiçbir katılım olmamıştır. Fransızlar karşı verilen sivil mücadeleyle ülke bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu mücadelede en çok cefa çeken ve mücâdele veren Humus Türklerinden olan Haşim Atası’dır. Dolayısıyla Suriye Cumhuriyeti’nin ilk başkanı ve Suriye’ye ilk Türk kökenli cumhurbaşkanı olarak  tarihe geçmiştir.

Cumhuriyet  Dönemi

Millî mücadeleyi başarılı bir şekilde sonlandıran Türkler, faal siyâsetin ve toplumsal hareketlerin içerisinde yer aldılar. Ülkeyi kurtardıktan sonra da ülkenin îmârında ve kalkınmasında önemli hizmetlerde bulundular. İlk cumhurbaşkanları dördüncüsü hariç hepsi Türk kökenlilerdi. Ülkeyi en demokratik ülkeleri bile aratmayacak bir anayasaya kavuşturdular. Ülkenin ekonomisini düzlere çıkartarak kısa bir süre de ekonomiyi parlak bir yere getirdiler. Bu kalkındırmaya en büyük katkıyı Türk kökenli olan ekonomi bakanı Halit Azam sağlamıştır. Darbelerin ve sonrasında Arapçılığa Sovyet desteğiyle gerçekleşen Baas darbesi, 1963’ten beri ülkenin başına korku bulutu salmıştır. Baas rejimi ülkeyi, tarihinin en karanlık çağlarına götürmüştür. Darbe özgürlük, birlik ve sosyalizm iddiasıyla gerçekleştirilmişti fakat sosyal eşitlik getireceğine ülkenin ekonomisini mahvederek Sovyetlere peyk olunmasına ve özgürlük iddiasının aksine ülke açık hava hapishânesine dönüşmesine yol açmıştır. Arap Birliği kurma hayâli, geride kalan kırk yıla rağmen, toprak kaybı ve işgalden başka bir şeye yol açmamıştır. Baas darbesiyle Türkler hayatın her alanından tecrid edilmiş, uzaklaştırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Halep Türkmenlerinin en büyük iki boyu olan Beğdili boyunu Mirhan köyünden Nasan Ağa, İlbeyli boyunu ise Sipahiler köyünden Bilal Bey temsil etmekteydi. Günümüz siyâsetinde her iki boyun da bir temsiliyeti ve îtibârı kalmadı.

Hama ve Humus Türkmenleri

Bitti m’ola  Şam ilinin gülleri

Gitti m’ola  ala gözün sürmesi

Hama’nın Humus’un telli turnası

Turna yârin selam saldı gel diye

 

Aşına da Karac’oğlan aşına

Yeni girmiş on üç on dört yaşına

Irak değil Asi ırmak başına

Turna yârin selam saldı gel diye

Hama ve Humus, Karacaoğlanın yukarıdaki şiirinde zikredilen iki şehir, Asi ırmağı üstünde, Suriye’nin tam kalbinde yer almaktadır. Bu iki şehirde ve onlara tâbi olan köylerde Türkmenlerin yaşadığını kendilerinden başka çok az sayıda insan bilmektedir. Bu yüzden ilk defa Hama ve Humus Türkmenleri hakkında bahsedildiğinden dolayı bu satırlar ayrı bir kıymet taşımaktadır.
 

Hama ve Humus Türkmenlerin Yaşadığı Yerler

Humus Şehir Merkezi

“Humus’ta kim derse; ben Türkmen değilim o asılında  Humuslu değildir.” Humus’ta bilinen meşhur bir sözdür. Bu söz Arap tarihçisine İbn-i El Esir’in El Kamil kitabında kaydına dayanmaktadır. İbn-i El Esir’e göre 1157 yılında Humus’ta meydana gelen deprem şehri yerle bir etmiş, tamamını viran etmiştir. Şehir yeniden bir Türk kumandan olan İmadüddin Zinği atabeğinin oğlu Nureddin Mahmut tarafından îmâr edilmesi ve Türk boylarının ve ailelerinin yerleştirmesi bilinmektedir.

Yukarıdaki kitâbede,  Erbain (Kırklar) camisi onu kuran Küçüklü Karagöz oğlu Hüseyin onu ise Sultan Nureddin Mahmut İbn-i Zingi (Zinği oğlu Mahmut ) 1157 depreminde yıkıldıktan sonra yeniden bina etti.  yazmaktadır.

Humus’un merkezinde eski haralarından birinin adı Harat-ül Türkmen (Türkmenler Mahallesi) ve eski şehir kapılarından birisi  Bab-ı Türkmen (Türkmen kapısı) şimdiye kadar bilinmektedir.

Humuslu büyük ailelerden Türkmenî, Hüseynî, Husami, Vefaiî, Suni, Atası, bu aileden iki cumhurbaşkanı çıkmıştır, Türk oldukları bilinmektedir ama bu günlerde Humus’ta yaşayan Türklerin çoğu tamamen Araplaşmış durumdadır. Bu ailelerin çoğu da Türkmen olduğunu inkâr ederek kendilerini Arap milletine nispet ediyorlar hatta  çoğu da kendilerini Hz. Hüseyin’e nispet ediyorlar. Bu nispetin sebepleri arasında ise, en başta Suriye’de tarih derslerinde ve diğer derslerde Türklerin ve Türkmenlerin ülke tarihinde ve İslâm tarihinde yapmış oldukları fedakârlıkların gizlenmesi ve onların kötülenmesi yer almaktadır. Yakın zamana kadar televizyonlarda ve görsel basında yayınlan diziler ve programlar, Türkleri ve Türkmenleri kötü bir millet olarak ortaya çıkarıyordu. O derslerde İslâm tarihinde kahramanların, bilginlerin, âlimlerin, düşünürlerin tamamı Arap olarak gösteriliyor ve tanıtılıyorlardı. Bu yalanlara inanan Türkmen çocuklar, Türkmen olmaktan utandıkları için Türk bilinmekten kaçıyorlardı. Bu yönlendirmelerle kendilerinin Türk olmadıklarını açıklıyorlardı. Diğer bir sebep ise, Suriye’de şehirlerde yaşayan insanlar kendilerini köylerde yaşayan fakir çiftçilerden ve köylülerden yüksek bir seviyede saymalarıdır. Şimdilerde, en iyi ve en çok Türkçe konuşan bölgeler Türkmen olan köyler ve köylülerdir. Bu çerçevede şehirdeki bâzı Türkmenler kimse onları köylü olduklarını zannetmesin diye kendilerinin Türkmen olduklarını gizliyor ve zamanlarda Türklük bilinci zayıfladığında Türkçe de unutulmaya yüz tutuyor. Son olarak bu sebeplerden birisi, Arapların ırkçı olmalarıdır, onlara göre Araplar Allah’ın en iyi üstün yarattığı millettir. Bu ülkede tek hayat hakkı onlara aittir. Kim Arapçadan başka bir dille konuşursa hemen ona kızarlar, azarlarlar ve Arapça konuş diye bağırırlar. Çünkü onlar çarpıtılmış tarih dersleri okuyarak dünyada Araplardan başka kimsenin İslâm’a ve insanlığa hizmet etmediğini öğrendiler. Lâkin son günlerde bu tesirleri çok hafifleşti, özellikle internet ve uydu televizyonlarının yayınları hizmete girdikten sonra dünyayı küçük bir köy hâline geldi ve bilgiye ulaşmak çok kolay hâle geldi. Gerçek bilgilerin gizlenmesi imkânsız oldu, sahte sözlerin ve tezlerin yalan olduğu hemen ortaya çıkar ve anlaşılır oldu. Dolayısıyla yalanlar ve düzmecilerin tesiri kısa bir sürede bitmeye yüz tuttu.

Günümüz Humus’ta Türkmenlerin en çok bulundukları mahalle Bab Amr.

Hama ve Humus Türkmen Köyleri          

On birinci yüzyıldan beri Türkmenler Humus’ta ve Humus köylerinde ve Hama ve bâzı Hama köylerinde yaşamakta oldukları bilinmektedir. Osmanlı devleti devrinde buralara yerleştirilmeye davet edilen ve iskâna memur olan oymaklar şunlardır: Avşar, Elbeğli, Beğdilli, İnallu, Döğer, Şam Beğmişlüsü, Hücüklü, Kapu-uşak, Kara Tohtemürlü, Şerefli, Uşak obası, Beşîr-oğulları obası, Bozlu, Salur, Dindaş, Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Kara Halil.

Humus’a Ve Hama’ya Bağlı bâzı Türkmen köyleri:

Humus Köyleri

Köy AdıNüfusuTürkler

Hama Köyleri

Köy AdıNüfusuTürkler

Zara

10000100%

Akrab (Kara Halili)

800080%

Halat

1500

100%

Tıllıf

7000

100%

Arcun

1500

100%

Hazzur

10000

90% –  100%

Kızhıl

2000

90%

Huvvır

Üm El Kasab (Kamışlı)

1200

90%

Bıt Natır

Samaalil

1500

100%

Hırmıl

Burc Kaya

3000

100%

Harpnafsa

5000

50%

Kisin

3000

25%

Musal-Hula

2000

30%

Kafrnan

4000

20%

Husun

1500

100%

Sukkare

2000

90%

   

Sabuniyye

1000

90%

   

Hama ve Humus’ta Türkçe’nin Durumu

Bu bölgede özellikle de köylerde hâlâ Türkçe kullanmakta ve konuşulmaktadır, ama yüzde ellisinden fazla Arap kelimelerden oluşan ne fenâ hâlde bir Türkçe. Lâkin bununda sebepleri vardır o sebeplerin en önemlisi ise bu ülkenin Türkiye’den ırak olması ve yakın bir zamana kadar Türkiye’yle temasının az olmasıdır. Diğer taraftan ülkede Türkçe eğitim-öğretim yapılmıyor olmasıdır, buna ilâveten bölgede Türkçe yazan okuyanın  bulunmaması da sebepler arasındadır.

Bu günlerde özellikle Türk kanallarının uydu yayınına başlamasından sonra, buralarda seyretme imkânı oluştu. Bunun sonucu olarak bâzı Türkmenler yeniden dillerine dönmeye ve konuşmaya başladı,  bu ama çok ağır aksak gidiyor, çünkü onlara kimseden destek gelmiyor. Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti’nin mesuliyetlerine dikkat çekmek lâzımdır.

Daha önce dediğimiz gibi bölgede köylüler daha iyi Türkçe konuşmaktalar. Arap olmayan köylerdeki Türkmenlerin Türkçesi daha iyi oluyor. Meselâ Zara köyünde çok güzel Türkçe konuşulmaktadır.

Dili olmayan bir millet var olmaz gerçek bir sözdür, bunun için biz atalarımızdan bize miras kalan dilimize sahip çıkmalıyız. Ama buna gerçekleştirmek için bir otorite olması gerekmekte ve en büyük rol Türkiye’ye düşmektedir. Zirâ Türkiye istese de istemese de buradaki Türkler Suriye’de yaşayan Araplara karşı Türklerin bir yüzüdür. Onların ilerlemesi Türklerin ilerlemesi, gerilemesi Türklerin gerilemesi demektir. Bu çerçevede eğitimli olan Türkmenler kalplerinde ay-yıldızlı al bayrağı taşıyarak Türklerin yüzünü temiz bir şekilde göstermeye çalışıyorlarsa, cahil olanlar bu suratı kirletmeye ve burada denilen ve yutturulan yalanlara inanarak onları dediklerinin ve Türklerin Arapları geri bıraktığı gibi yalanları gerçekleştiriyorlar.  Biz Suriye vatandaşıyız ama biz Türk olduğumuzu unutamıyoruz ve unutmayacağız. Türkiye bizim de devletimiz. Bölgemiz ve insanımız hakkında bir çok bilgi eksik; imkân bulduğumuz müddetçe bahsetmeye çalışacağız, yazımı bir Hama Türkmen türküsüyle bitirmenin yerinde olacağı kanaatindeyim:

 

Kaleden indim düze

Su getirdim rengize

Yedi yıl hizmet ettim

Bir ala gözlü kıza

 

Hama yolu düz gider

İnce belli kız gider

Vurdum incesin kırdım

Daha bize naz eder

 

Hama yolu düz gelir

Bir kınalı kız gelir

O kız yolu şaşırmış

İnşallah bize gelir

 

Dere boyu kavunluk

Bugün hava yağmurluk

Kızın gövnü  var ama

Annesinden hayınlık

 

Karpuz kestim yede gel

Kız adını dede gel

Kız adını demezsen

Bir öpücük verde gel
 

Tarık Sulo CEVİZCİ – Osman SULTAN

______________________________

Suriye Türkleri Derneği:  Suriye Türkleri Derneği, Türkiye’de üniversite okuyan Suriye Türkmenleri tarafından 2011 yılında kurulmuştur. Kuruluş maksadı kültürel faaliyetlerle Suriye-Türkiye arasındaki tarihî yakınlığı vurgulamak, söz konusu yakınlıkta Suriye Türkmenlerinin pekiştirici rolüne dikkat çekmek ve Suriye Türklerinin kültürel haklarını savunmaktır. Suriye’de imkânsızlıklar yüzünden eğitim hayatını bırakan gençlere destek olmak da Suriye Türkleri Derneği’nin çalışmaları arasındadır.

Suriye Türkleri Derneği ambleminde hem Türkçe hem Arapça kullanılması iki dilliliğe işaret etmektedir. Amblemde gök mavi renklerle bezeli zemin üzerinde çift başlı Selçuklu kartalı ve sekiz köşeli yıldız yer almaktadır. Ayrıca dernek amblemi üzerinde yer alan hilâl, İslâm’ı, üzerindeki beş yıldız ise Suriye Türkmenlerin yaşadığı beş bölgeyi; Halep, Humus, Şam,  Lazkiye ve Cezire’yi temsil etmektedir.

http://www.turkyorum.com/


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum