Simeranya Özlemi - Oğuz ÇETİNOĞLU

Simeranya Özlemi - Oğuz ÇETİNOĞLU
05 Temmuz 2022 - 18:43

Yazar Fazlı Köksal, anne ve babasına ithaf ettiği eseri hakkında ‘Önsöz’ başlıklı bölümde şu bilgileri veriyor:

Simeranya; Peyami Safa’mn ‘Yalnızız’ isimli Romanının başkahramanı Samim’in ‘hayal ülkesi’, ‘Hayal Ülke’, ‘İdeal Toplum’ kavramları, edebiyat dünyâsına Thomas Mann’ın ‘Ütopya’ eseriyle girer. Batı edebiyatında başka örnekleri de vardır. Campanella’nın ‘Güneş Ülkesi’, Francis Bacon’un ‘Yeni Atlantis’i ütopik romanın güzel örneklerindendir.

‘Hayal Ülke’ konusu bizim edebiyatımızda da işlenmiştir. Ziya Gökalp ‘Vatan’ şiirinde baştan sona bir hayal ülkenin tasavvurunu dile getirir.

Keza Cahit Sıtkı Tarancı ‘Memleket’ şiirinde; ‘Hayal Ülke’ beklentisini kaleme alır.

Aslında, ideolojiler de ‘Hayal Ülke’, ‘İdeal Toplum’ düşüncesinin bir sonucudur. Kimisi eşitliği, kimisi hürriyeti ön plana çıkarır. ‘Hayal Ülke’, ‘İdeal Toplum’ düşüncesi, aslında dinlerin ‘Cennet’ vaadini bu dünyâda gerçekleştirme özlemidir.

Simeranya da bir hayal ülkedir. Bir hülya, bir liman, bir sığınak, hayal kırıklıklarından, ümitsizliklerden, aşk acılarından âzâde bir diyar.

Simeranya’yı Peyami Safa, Samim’in ağzından şöyle anlatır; ‘Bir memleket, Simeranya. dünyâda olmayan bir yer. Benim icadım. Sıkıldım mı kendimi oraya atarım. Simeranya’da yalan yoktur. İnsanlar gölgelerdir. Konuşmadan anlaşırlar. Birbirlerinden hiçbir şey saklamazlar.’

Simeranya’da kültür, sanat, edebiyat, eğitim, âdil bölüşüm, meslek seçme hürriyeti, sükûn, hoşgörü, ahenk var. Yalan yok, sağlığın bozulmasına sebep olan gelişmelere izin verilmediği için insanlar sağlıklıdır. Ve hepsinden önemlisi insanlar mes’uttur. Bir dünyâ cenneti Simeranya.

***

Yazar eserinin türünü ‘Deneme’ olarak belirlemiş ise de, her bir makale; fikir yönü ağır basan, târihî bilgilerin derinliği ve değerlendirmelerin tartışılmaz doğruluğu itibariyle özgül ağırlığı son derece yüksek bir eserdir. Bilindiği gibi ‘Deneme’, ‘yazarın herhangi bir konuda duygularını, düşüncelerini, fikirlerini ve görüşlerini okuyucuya aktarmak amacıyla, kesin hükümlere varmadan, samîmi bir dille yazdığı edebî metinlerdir.’ Fazlı Köksal’ın makalelerende, bir hüküm cümlesi bulunmamakla birlikte, her bir satır, okuyucunun itiraz etmeyeceği doğru bilgiler ihtiva etmektedir.

Yüzlerce örnek arasından rastgele seçilen bir bölüm:

        Diyânetin Kur’ân Mealini esas alırsak, Kuran’da; 65 defa ‘akıl’ ve ‘akıl’ köklü kelimeler geçiyor. 17 defa ‘Akıl sâhipleri’ deniyor. 119 defa ‘düşün’ köklü kelimeler ‘düşünmez misiniz? Düşünmüyor musunuz?’ Ve benzeri ifâdeler geçiyor. Ama ne acıdır ki, düşünmeyi, akıl yürütmeyi emreden bir dinin mensupları düşünmüyorlar. Akıllarını kullanmıyorlar.

        Peki, İslâm dünyâsı aklını ne zamandan beri kullanmıyor? Medreselerden tabiî bilimler ve felsefe dersleri kaldırıldıktan bu yana... Aklı önceleyen Mutezile anlayışının ‘kâfir’ olarak suçlanmasından ve İslâm Kelâmında akılcılığın temsilcisi Türk Din Âlimi İmam Maturidi’yi düşünce hayatından çıkarıp, nakilci ve Arap gelenekçisi yorumların İslâm dünyâsına hâkim olduğu 1500’lü yılların başından bu yana...

Bu cümlelerin doğruluğunu taştırma konusu yapmaya kim cesâret edebilir?

Eserde (‘eserde’ diyorum çünkü ‘Simeranya Özlemi’nde bir kitabı fersah fersah aşan cevherler var. Hepsi de insanları iyiye doğruya ve güzele yönlendiriyor. Yaşanan acı tecrübeler, vücudun en hayatî kemiklerine konulmuş plâtin çivi gibi…

O cümlelerden rastgele seçilmiş örnekler:

*Çocuk yetiştirmek zor… Çocuk yetiştirmek, elinde kuş tutmak gibidir. Fazla sıkarsan ölür. Fazla gevşetirsen uçar gider. Kararını bilmek lâzım.

*Bir yerde yolsuzluk varsa denetim, denetim varsa yolsuzluk yoktur.

*Lafla ‘yerli’ ve ‘millî olunmuyor. Yerli ve millî olmanın ilk şartı; kafanın ve düşüncenin millî olması, ikinci şartı da; ‘emâneti ehline vermek’tir.

*Yıl 1996, İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur. Ayakta seyahat eden bir yolcunun kimliğine bakan polisler dona kalır. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, ‘Bilecik Valisi Refik Aslan Öztürk’ yazmaktadır. İlk şaşkınlığı atlatan polisler, ‘Sayın valim sizi biz götürelim.’ teklifinde bulunsalar da; ‘Teşekkür ederim. Tatildeyken, devletin aracına binmem.’ cevabını alırlar.

***

Eserden tadımlık bir bölüm:

Annem disiplinli kadındı. Fakat bizleri dövmezdi. Annemden iki kez dayak yedim. Ama o iki dayaktan cilt cilt kitap okusam alamayacağım dersler aldım.

Çocukluğum, Talas’ta geçti. O yıllarda bağına bakamayanların bağlarını kiraya vermesi âdettendi. İki yaz üst üste bitişiğimizdeki bağı Kayserili bir Ermeni aile kiraladı. İki yıl komşuluk yaptık. Bu komşularımızın bir de küçük kız çocukları vardı; 3-4 yaşında. Ben de ilkokulda öğrenciyim. Kaçıncı sınıftaydım şimdi çıkaramıyorum. Karşı komşumuzun oğlu, yaşıtım, arkadaşım Mustafa ile birlikte bu küçük kızı Müslüman yapmaya karar verdik. Biz Kelimeyi Şahadet getiriyoruz çocuktan da tekrar etmesini istiyoruz. Çocuk evden tembihli… Söylemiyor. Annem bizim konuşmalarımıza kulak misâfiri olmuş. Hışımla geldi ‘Ne yapıyorsunuz siz?’ ve art arda gelen tokatlar. Annemden hayatımda ilk kez orada dayak yedim. Sonra saatlerce öğütler. Annemin sözlerinin bir kısmını hâlâ kelimesi kelimesine hatırlarım ‘Bizim dinimiz bize, onların dinleri onlara...’, ‘Onlar gibi düşünenler çoğunlukta biz azınlıkta olsak, bize böyle davranılsa ne düşünürdün?’ Ve çok sevdiği ezbere bildiği Yunus’tan bazı dörtlükler okudu. Sevgi tavsiye eden… O dayak, hayatımın en büyük derslerinden birisi oldu. İnsanlara sevgiyi, benim gibi düşünmeyenlere hoşgörüyü, inanca saygıyı öğreten, beni yıllar sonra bile etkileyen müthiş bir ders.

Annemden ikinci dayağı da, sınıfta herkesin ortasında yedim. Yıl 1965 Annem Kayseri’nin Sarıoğlan İlçesindeki Cumhuriyet İlkokulunda öğretmen. Babam Kayseri’de çalışıyor. Annem, Anneannem ve kardeşlerim ile Sarıoğlan’dayız. Sarıoğlan'daki ilk senem. Annem 5. sınıfı okutuyor. Ben dördüncü sınıftayım. İlkokulun ilk üç yılını Talas’ta okuduğum için, seviyem sınıf arkadaşlarımın üzerinde. Öğretmenimiz sağlık sebepleriyle çok sık rapor alıyor. Yine öğretmenimizin raporlu olduğu günlerden birindeydi. Sınıfımızda büyük bir gürültü vardı. Sınıfımıza annem geldi. ‘Bu ne gürültü çocuklar?’ dedikten sonra, sınıfa bir hafta önce gördüğümüz konuyla ilgili bir soru sordu ‘İstanbul'u kim fethetti?’ Benden başka el kaldıran yok. Annem de soruyu bana sormak istemiyor, cevaplandıracak başka bir öğrenci arıyor. Sırada yanımda oturan Halil, ‘Cevap ne Fazlı?’ diye sordu. Halil’in, kopyacılığı, beleşçiliği, hazıra konmak istemesi zoruma gitti. ‘Kanuni Sultan Süleyman’ dedim. Bu kez Halil de el kaldırdı. Annem ona söz verdi. Halil ‘Kanuni Sultan Süleyman’ deyince, annem kıpkırmızı oldu. Sinirinden titriyordu. Beni yanına çağırdı. Gider gitmez, bir tokat attı; ‘Bu kopya verdiğin için.’, bir tokat daha attı ‘Bu yalan söylediğin için’, tokatların ardı arkası kesilmiyordu ‘Bu arkadaşını mahcup duruma düşürdüğün için’, ‘Bu öğretmenini aldattığın için.’ kaç tokat attı bilmiyorum. ‘Geç yerine otur.’ dediğinde ben hüngür hüngür ağlıyordum. Bu olaydan sonra annem benimle yaklaşık bir hafta hiç konuşmadı. Sanırım yaptığım hatâmın büyüklüğünü kavramamı istiyordu. Birkaç kez evde bana laf soktuğunu hatırlıyorum; ‘Birisi de bana tokat atmalı, seni iyi yetiştiremediğim için…’

O tokatlar, hayatım boyunca hiç aklımdan çıkmadı, çok ders aldım. Yalanın, insanları aldatmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu hiç unutmadım.

***

2019 yılının ilk günleri Annem vefat etmeden yaklaşık bir ay kadar önce. Annem, eşim, küçük kızım ve ben akşam yemeğini bitirdik. Sofra başında sohbet ediyoruz. Annem; ‘Çocuklar size bir masal anlatmak istiyorum.’ dedi. Üçümüz de pür dikkat dinlemeye başladık:

‘Zamanın birinde, bir evde Anne-baba ve gelinden oluşan bir aile yaşarmış. Bir kış günü kapı çalınmış. Evin annesi kapıyı açmış. Kapıda üç peri. Kendilerini tanıtmışlar; ben Sağlık Perisi, ben Servet Perisi, ben de Sevgi Perisi. Bizlerden hangimizi evinize isterseniz, siz o konuda hiç sıkıntı çekmeyeceksiniz. Ama yalnızca birimizi seçebilirsiniz demişler.

Kapıyı açan kadın karar verememiş, kocasına danışmış o da karar verememiş. Kadıncağız, ‘izin verirseniz bizim çok akıllı bir gelinimiz var bir de ona sorayım.’ diyerek izin almış. Gelinine olayı anlatıp ne dersin kızım deyince, akıllı gelin hiç düşünmeden ‘Anneciğim, sağlık ve servet, sevgi olmaksızın bir işe yaramaz. Her işin başı sevgidir. Biz birbirimizi seversek, sağlığımızı da koruruz, servetimiz de olur.’ demiş.

Hem anne hem de baba gelinin seçimini uygun görünce, kapıdaki perilere ‘Biz Sevgiyi seçtik.’ cevabını vermişler. Bunun üzerine Sevgi Perisi kapıdan girmiş, Sağlık ve Servet Perileri de onu tâkip ederek içeri girmişler.

‘Her şeyin başı, anahtarı sevgidir. Sevgi olmazsa, sağlık da, servet de bir işe yaramaz.’

Diyerek masalını bitirdikten sonra bize dönerek; ‘Siz siz olun sevginizi kaybetmeyin.’ dedi.

Eserde, günümüzde yaşanan çirkinlikler de ‘böyle olmamalı’ hükmünün yerleşmesi ve tatbik edilmesi maksadıyla veriliyor.

Döne döne, tekrar tekrar okunması gereken bir eser. Kimsenin endişesi olmasın… Sıkılmadan okunabilir. Her okuyuşta bir öncekine nazaran daha fazla zevk alınarak…

AKIL FİKİR YAYINLARI

Alemdar Mahallesi, Alayköşkü Caddesi, Küçük Sokak Nu: 6/3 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul.

Telefon: 0.212-514 77 77 e-posta: [email protected]    www.akilfikiryayinlari.com  

 

FAZLI KÖKSAL

1954 yılında Yozgat’ın ilçesi Boğazlıyan'da doğdu. İlk ve ortaokulu Kayseri’nin Talas ilçesinde, liseyi Kayseri Lisesinde bitirdi. 1976 yılında Ankara İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi’nden mezun oldu. Bir süre Kayseri'de özel sektörde çalıştı. 1982 yılında PTT’de müfettiş olarak vazifeye başladı. 1995'de PTT'nin bölünmesi sonucu Türk Telekom'a başmüfettiş olarak geçti. Haziran 2000 - Temmuz 2003 arasında TürkTelekom Pazarlama Dâiresi Başkanlığı görevini yürüttü. Türk Telekom'un özelleşmesi sonrası, 2008 yılı Ocak ayında Orman Genel Müdürlüğüne müfettiş olarak geçti. Aynı kurumda başmüfettiş olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarına üye olan Köksal; PTT Müfettişler Derneği ve Telekom Müfettişleri Derneği'nde başkan yardımcısı ve sekreter, DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneğinde Genel Başkan, Başkent İktisatçılar Derneğinde Genel Sekreter, Telekomcular Derneğimde Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı.

Yazı ve makaleleri; Akpınar, Başkent İktisat, Bozkurt, Çini Roman, Denetim, Erciyes, Kapı, Müdafaa-i Hukuk, Telepati, Telekom Dünyası, Türk Boyları, Türk Telekom, Türk Yurdu, Orman ve İktisat, PTT Bülteni, Postel gibi çeşitli dergilerde yayınlandı.

Ayrıca, bazı internet gazetelerinde ve kendi bloglarında düzenli olarak yazmaktadır.

Telekomcular Derneği için, ‘Bir Talanın Hikâyesi-Türk Telekom'un Özelleştirilmesi’ isimli raporu hazırladı. ‘Türk Telekom Personeli İçin Bilişim Sözlüğü’nün ve ‘Artık Telgrafın Tellerine Kuşlar Konmuyor’ isimli kitapların editörlüğünü yaptı.

‘Türk Telekom'da Değişen Pazarlama Anlayışı’, ‘Posta Telekomünikasyon Târihinden Portreler’ ve ‘Meyve Tadında Romanlar’ isimli üç kitabı yayınlanmıştır.

En büyük hobisi okumak olan Fazlı Koksal evli ve iki çocuk babasıdır.
http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazilar/YaziDetay/14099


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum