Şeyh Bedreddin'in hukuk kitapları

Yusuf Turan Günaydın, ‘yılın kültür hadisesi’ diye nitelediği Kültür Bakanlığı’nın Şeyh Bedreddin’in eserlerini yayınlamasına değindi..

Şeyh Bedreddin'in hukuk kitapları
26 Ocak 2013 - 05:26 - Güncelleme: 26 Ocak 2013 - 05:29

Şeyh Bedreddin, rahatlıkla söyleyebiliriz ki yeterince tanınmamış, ismi etrafında bir töhmet oluşturulmuş, son kertede de yanlış tanınmış ve tanıtılmış bir şahsiyettir.

Düşününüz, iki kardeş (Çelebi Musa ve Çelebi Mehmed) arasındaki taht kavgasında Şeyh Bedreddin, onlardan birinin safında. Kavga sonuçlandığında Bedreddin yenilen taraftadır. Saygın bir kişiliği bulunmaktadır; ilk anda öldürülmez ve sürgüne gönderilir. Fakat o bir bende sığacak mizaçta değildir; ilmine de güvenmektedir: Hacca gitmek ister. İzin vermez Çelebi Mehmed. O da dinlemez ve sürgünde bulunduğu yerden hareket eder.

Eder amma, acaba tam olarak gitmek istediği istikamete gidebilmiş midir; yoksa ‘şartlar’ onu başka taraflara mı sürüklemiştir; kimse tam olarak bilemiyor. Kısacası hacca gitmek üzere -büyük ihtimalle Osmanlı ülkesinden uzaklaşmak amacıyla- yola çıkan Bedreddin, bir isyancı kimliğiyle darağacının altında buluverir kendisini.

Önce yenilenin tarafında kal; sonra sürgünde ikamet etme ve isyan suçlamasıyla yargılan ve ölüme gönderil. İyi de bütün bunlara rağmen taze Osmanlı medreselerinde yazdığı “İslâm Hukuku” kitapları ders kitabı olarak okutulsun. Hatta dara çekildikten sonra dahi bu kitaplar medreselerde tedris edilsin. Ünlü Osmanlı kaynaklarından Mevzûâtü’l-Ulûm’da Taşköprîzâde tarafından hakkında “mazlumen şehid edildi” denilsin.Şeyh Bedreddin'in İslam hukuku kitapları

Kültür Bakanlığının açtığı kapalı kutu

İşte bu Bedreddin’in o medreselerde ders kitabı; ulemanın elinde el kitabı olarak bulunan kitaplarından ikisi Kültür Bakanlığı tarafından tercüme ettirilerek yayınlandı. Sadece tercüme mi; aynı zamanda tıpkıbasımıyla birlikte birer set hâlinde…

Vâridât adlı eseri sebebiyle daha çok sufî kimliğiyle tanıdığımız Bedreddin, bir Osmanlı kazaskeridir; dolayısıyla bir hukukçudur. Hukuk alanında önce Letâifu’l-İşârât’ı yazar. Bu eser mukayeseli hukuk çalışmasıdır. Bir Hanefî hukukçusu olan Bedreddin öncelikle İmâm-ı Âzam, Ebû Yusuf, Muhammed ve Züfer’in görüşlerini karşılaştırmalı olarak ele alır; bu zevâtın görüşlerini ayrıca İmam Malik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’in görüşleriyle de mukayese eder.

Daha sonra Câmiu’l-Fusûleyn’i yazar. Bu kitap, yargı usûlüne dair bir eserdir. Kendisinden önce telif edilmiş iki önemli yargı usûlü kitabını bu eseriyle birleştirip kaynaştırdığı için yine bir mukayeseli hukuk çalışmasıdır.

Peşinden et-Teshîl Şerhu Letâifi’l-İşârât adlı eseri gelir. Adından da anlaşılacağı üzere et-Teshîl, ilk eseri olan Letâifu’l-İşârât’ın şerhidir. Yalnız Letâif’in tamamlanış süreci onun en sancılı dönemine rastlar. Eser, önceki iki eseri gibi Bedreddin’in kendini daha gailesiz ve daha mukim hissettiği bir devrede değil, sürgün döneminde tamamlanabilmiştir. Ve bu husus, eserin mukaddimesine de yansımıştır.

Şeyh Bedreddin'in İslam hukuku kitaplarıProf. Apaydın’ın önemli çabası

Başında Prof. Dr. H. Yunus Apaydın’ın bulunduğu bir mütercimler ordusu tarafından çevrilen bu iki eserin tercümeleri, haklarında bugüne kadar aktarılagelen hususlarda, ilgilisinin kafasında tam bir netlik oluşturacaktır. Gerçi her iki esere de bir giriş yazan Prof. Apaydın, Prof. Halil İnalcık’ın da teyit etmesine rağmen, özellikle et-Teshîl’in Osmanlı medreselerinin ilk dönemlerinde temel metin oldukları görüşünü çok isabetli bulmuyor. Sebep olarak gösterdiği hususlar; et-Teshîl’in çokça tenkit içermesi ve devrin hukukçularından Emir Fâzıl’ın esere bir reddiye kaleme almış olması gibi hususlardır. Oysa Osmanlıya ve Osmanlı öncesi düşünce tarihine bakıldığında tenkit içermese bile hemen her esere reddiyeler, tenkitler yazıldığı rahatlıkla görülebilir. Kim bilir belki de Bedreddin’in tenkit içeren eseri İbrahim Halebî’nin suya sabuna pek de dokunmayan Mültekâ’sı ve Molla Hüsrev’in Dürer’i esas alınmaya başlanıncaya kadar değil de daha uzun süre okutulmuş olsaydı tenkidin zihin açıcılığı Osmanlı düşünce sahasında daha fazla hâkim olurdu.

Bu arada Prof. Apaydın’ın Emir Fâzıl’a ait reddiyeyi de en kısa zamanda tercüme edeceğini girişte söylemesi bir müjde sayılmalıdır. Böylece Bedreddin’in eserinin bir tenkit hamlesi karşısında ne derece dayanıklı olduğunu ölçme fırsatı da yakalayabileceğiz.Şeyh Bedreddin'in İslam hukuku kitapları

Vâridât ne kitapmış öyle

Prof. Apaydın’ın girişinde bir husus dikkati çekiyor: Bedreddin’in eserlerini tanıttığı bölümde sıra Vâridât’a gelince bu eserin müellif tarafından yazılmamış olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Öyle anlaşılıyor ki Vâridât, hâlâ korkulan bir kitap olma özelliğini sürdürüyor. Görebildiğimiz kadarıyla Vâridât üzerindeki korku sisini oluşturan çalışma asıl itibariyle M. Şerefeddin’in Vâridât’ın tercümesini de içeren kitabıdır. Bu kitapta M. Şerefeddin’in Bedreddin’i ne derece doğru anladığı ve anlattığı tartışılması gereken bir husustur.

Gerçi daha o zamanlar M. Şerefeddin’in bu kitabı hakkındaYusuf Ziya Yörükân’ın Mihrab mecmuasında (1925, Sayı 28) bir tenkit yazısı yayımlamışsa da, gürültü patırtı arasında bu makale gözlerden kaçmış görünmektedir. Bu durum biraz da, çok yönlü âlimlerin birikimlerinin, bu ihtisaslaşma çağında herkesin konuyu sadece ihtisas alanı doğrultusunda ele almasından doğmaktadır kanaatimizce. Yani meşhur meselde olduğu gibi herkes fili dokunduğu âzası ile tanımlamaya çabalamaktadır.

Bedreddin’e, İslâm Hukuku alanındaki eserlerini esas alarak yaklaşırsanız, onun tasavvufî tavır ve birikimini şaşırtıcı ve hatta kendisinden uzak görebiliyorsunuz; ona sadece tasavvufî bir kişilik olarak yaklaştığınızda, üstelik bir isyancı ve ‘heretik görüşler sahibi’ bir şahsiyet olduğunu da düşünüyorsanız, hukuk alanındaki çalışmalarını gereksiz, anlamsız görebiliyor ve hatta görmezden gelmeyi daha uygun bulabiliyorsunuz. Türkiye’de şu ana kadar Bedreddin hakkında olan biten biraz da budur. Bu çok yönlü âlimin LetâifCâmi’ ve et-Teshîl adlı hukuk çalışmalarının da bulunduğunu, birikimi değerlendirilirken bu yönünün de mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğini hatırlatanlar her zaman bulunmasına rağmen, malum hayhuy arasında seslerini tam olarak işittirememişlerdir.

Şeyh Bedreddin'in İslam hukuku kitapları
(+)

2012 sonu ve 2013 başında yılın kültür hadisesi

Gelelim Kültür Bakanlığının yayınladığı tercümelere. Her iki esere Prof. Apaydın’ın yazdığı girişte, yukarıda söz ettiğimiz üç eserin de tercüme edildiği vurgulanıyor. Fakat Kültür Bakanlığı’nın Ankara’daki mağazasında sadece Câmiu’l-Fusûleyn’i ve et-Teshîl’i bulabildiğimizi söylemeliyiz öncelikle. Belki Letâif de yakında satışa sunulacaktır. Yoksa yayınlandı da gözümüzden mi kaçtı?

Hemen belirtelim ki yayınlanan her iki eser de oldukça özen gösterilmiş bir baskıyla okuyucuya sunulmuş bulunuyor. Bir defa her iki eserin de son derece düzgün bir tıpkıbasımı mevcut. Yazma nüshaların esas alındığı bu tıpkıbasımlar, çalışmanın kalıcılığını/ evlâdiyeliğini artırıyor şüphesiz. Belirtmiştik; tercüme için oldukça kalabalık bir ekip oluşturulmuş ve öyle görünüyor ki bu durum, bu dev eserlerin daha iyi tercüme edilmesine katkı sağlamış.

Câmiu’l-Fusûleyn bir cilt tıpkıbasım, bir cilt de tercümesi olmak üzere iki ciltte kutulu olarak okuyucuya sunulmuş. et-Teshîl ise yine bir cilt tıpkıbasım, iki cilt tercüme olmak üzere üç cilt hâlinde ve şık bir kutu içinde sunulmuş. Dolayısıyla, düşünce tarihimizde çok önemli bir yeri olan ve hem konusu, hem dili bakımından birçok araştırmacı için kapalı birer kutu hükmündeki her iki eser, önemine yaraşır bir zarfla okuyucuya sunulmuş oluyor. Bu bakımdan Kültür Bakanlığı’nı elbette tebrik etmek gerekir. Göze çarpan tek kusur et-Teshîl’in tercüme ciltlerinin sırtında hangisinin birinci, hangisinin ikinci cilt olduğunun yazılmamış olmasıdır. Yalnız bu kadar güzellik arasında bu kusur görmezden gelinebilir.

Şeyh Bedreddin'in İslam hukuku kitapları
(+)

Şeyh Bedreddin çalışmalarının kazanacağı ivme

Letâif tercümesi de bu iki esere eklenince artık Şeyh Bedreddin hakkındaki çalışmaların daha bir ivme kazanması beklenir. Bedreddin hakkında lehte ve aleyhte söz söyleyen, makale ve kitap yazan zevatın, ulaşmakta ve değerlendirmekte zorluk çektiği iki demir leblebi metin, işte araştırmacıların, ilgilisinin önünde. Şüphesiz bu durum, hem Bedreddin üzerinde yeni düşüncelerin serdedilebilmesini, hem de yeni birtakım tartışmaların açılmasını sağlayacaktır. Fakat her hâlükârda konunun daha sağlam bir zeminde tartışılmasına katkıda bulunacağı şüphesizdir.

Artık kimsenin Bedreddin’e bütünlüklü olarak yaklaşamaması için bir sebep kalmamıştır. 2012 sonlarında basılmış olmasına rağmen 2013 başlarında Kültür Bakanlığı’nın satış yerlerinde görebildiğimiz bu tıpkıbasımlar ve tercümeler her türlü takdiri hak ediyor.

 

Yusuf Turan Günaydın yazdı-(dünyabizim)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum