Sevil İrevanlı: BALKANLAR'DA MACAR VE AZERBAYCAN TÜRKOLOGLARININ ETKİNLİKLERİ

Sevil İrevanlı: BALKANLAR'DA MACAR VE AZERBAYCAN TÜRKOLOGLARININ ETKİNLİKLERİ
07 Kasım 2021 - 23:11

BALKANLAR’DA MACAR VE AZERBAYCAN TÜRKOLOGLARININ ETKİNLİKLERİ.                                                                                     
Uluslararası Vizyon Üniversitesi Gostivar 
Balkan Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Görevlisi Sevil İrevanlı                                                                                    

 [email protected]

İkinci Dünya savaşından sonra diğer Balkan ülkeleri gibi Sovyetlerin uydusu haline getirilen Bulgaristan’da ülkenin azınlık haline getirilmiş Bulgaristan Türkleri Stalin’in ihtilali ihraç etmek için gizli oyunlarının bir oyuncusu olmuşlardır. Bulgaristan’ın prenslik (1879-1908) ve çarlık (1908-1944) yıllarında Türkleri geri bıraktırmak amacıyla eğitim öğretimleri sürekli engellenmiştir. Stalin’in Türkiye’de gerçekleştirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden devrimci elemanlar yetiştirilmesini ister. O dönemde dışarıda hazırlanarak, stratejik önemi olan ülkelerde sosyalist devrimi yapmak, ihtilâl ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca amacıydı. Ancak gereken hazırlıklı elemanların bulunmadığı bir ülkede Türk dilinde eğitim-öğretimin nasıl yapılacağı, şekil bakımından milli ve içerik bakımından sosyalist bir kültürün nasıl geliştirilebileceği; geleceğin sosyalist Türkiye’sinde önderlik yapabilecek elemanlarının eğitiminin yeni baştan kurulması Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin koptuğu bir döneme rastlamıştı. Stalin Azerbaycan Türklüğünün adını bile yasaklamış olsa da Bulgaristan Türkleri ile Dil ve kültür ortaklığını pekala biliyordu. Buna göre 1950’li yılların başında Azerbaycan’dan en yüksek seviyede tam yetkisi olan  akademisyenler getirildi. Kısa bir süre içinde Bulgaristan Türklerinin eğitim öğretim ve basın yayın etkinlikleri yüksek düzeye erişti. 1953’de öldüyse de yönetimi devr alan Kruşçof’un 1956’daki konuşmasında Stalin kültünü alaşağı etti. Kruşçof’un bu konuşmasının yankıları kısa bir zamanda Bulgaristan’da görülmeye başladı Bulgaristan’daki yönetim Türklerin bütün haklarını tek tek ellerinden aldı, Azerbaycan’lı aydınlar süreleri dolmadan ülkelerine geri dönme zorunda kaldılar. Sonraki dönemlerde Batı Azerbaycan (İrevan’da) 1988-1989 yıllarında Azerbaycan Türkleri eritilerek yok edildiği gibi, bugün Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yapılan yöntemlerle Bulgaristan Türklerinin tamamen yok edilmesine girişildi. 2007 yılında üç ülke Avrupa Birliği’ne girecekti. Türkiye, Bulgaristan ve Romanya. Son anda Türkiye’nin üyeliği düşürülerek Türkiye emperyalist planların uygulandığı yer haline geldi.    Türk tarihinde Doksanüç harbi olarak da bilinen 1877-1878 Rus-Türk savaşı Rusların Türklere açtığı savaşın onuncusu oluyordu. Doksanüç Harbi diye anılan Türk-Rus savaşı Gazi Osman Paşa’nın Plevne savunması ve doksan bin esir düşüp altı bin olarak Rusya’daki esir kamplarından dönen Türk ordusunun trajedisi ile akıllarda kalmıştır. 1877 yılında Rusların Tuna Nehrini geçmesiyle Osmanlı devletinin Rumeli topraklarını kaybetmesi başlamış olur. Balkanlardan geri çekiliş 1912’ye kadar sürmüştür. Balkanlar’dan sadece Türk ordusu degil, ordu çekildikçe, aynı zamanda Türk halkı da çekilmişti. Doksanüç Harbi'nden bu yana Rumeli'den milyonlarca Balkan Türkü evlerinden, yerlerinden olmuş göç etmişlerdir. Çoğunlukta olan Türk halkı bu süreçte azınlık haline getirilmiş olsa da Balkan ülkelerinde başta Bulgaristan olmak üzere Makedonya, Kosova, Yunanistan, Romanya ve Moldova’da iki milyondan çok bir Türk nüfusu, oralarda yaşamaktadır.[1] Bu savaşlarda emperyalist Rusya’nın amacının boğazları ve İstanbul’u ele geçirmek olduğu, Balkan halklarına özgürlük getirmek  şiarı bu gerçeği örtmek için öne sürülmüştü.
Bulgaristan’ın prenslik (1879-1908) ve çarlık (1908-1944) yıllarında Türkiye’den Bulgaristan Türklerine  az sayıda öğretmen, belirli sayıda da ders kitabı, gazete gönderilmiş, bazı gençler Türkiye’de öğrenim görmüş ve İkinci Dünya savaşına kadar Bulgaristan Türklerinin Türkiye ile bağları kopmamıştır. İkinci Dünya savaşından sonra dünya ikiye bölünür ve Bulgaristan Doğu Blokunda, Türkiye ise Batı Blokunda yer alır; dolayısıyla Türkiye-Bulgaristan arası ilişkiler de iki düşman kutbun arasında kesilir.
İkinci Dünya Savaşından sonra, Bulgaristan’da bir iki yıl içerisinde bütün Türk okulları devletleştirilerek Bulgaristan Eğitim Bakanlığının denetimine bağlandı. Yeni komünist rejim bir yandan Türklerin eğitim kurumunu sosyalist ruhta yeniden kuruyordu, öte yandan Türkleri göçe teşvik ederek nüfus oranını azaltmakla eski devlet politikalarını sürdürüyorlardı. 1950-51 yıllarında 154.000’in üzerinde Türk, Türkiye’ye göç etmiş, sırasını bekleyen on binlerce Türkün de elinde göç pasaportları vardı. Stalin, kitle halinde Türkiye’ye göç eden Türkleri önlemek için Bulgaristan devlet başkanı Vılko Çervenkov’a göçün bir an önce durdurulmasını emreder ve gelecekte Türkiye’de gerçekleştirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden devrimci elemanlar yetiştirilmesini ister. O dönemde dışarıda hazırlanarak, stratejik önemi olan ülkelerde sosyalist devrimi yapmak, ihtilâl ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca amacıydı. Ancak gereken hazırlıklı elemanların bulunmadığı bir ülkede Türk dilinde eğitim-öğretimin nasıl yapılacağı, şekil bakımından milli ve içerik bakımından sosyalist bir kültürün nasıl geliştirilebileceği; geleceğin sosyalist Türkiye’sinde önderlik yapabilecek elemanlarının eğitiminin yeni baştan kurulması Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin koptuğu bir döneme rastlamıştı. Türkiye'den ne ki, öğretim üyeleri davet etmek, ders kitaplarının sağlanması dahi olanaksızdı.
1950’lerde Bulgaristan Türklerinin başta aydınları, Türkiye’ye göçmüş, resmi statüye geçmiş Türk okullarında ders verecek okullar öğretmensiz kalmıştı. Bakanlar kurulunun kararı ile 1.9.1951′de Kırcaali ve Razgrat şehirlerinde Türk okullarına öğretmen hazırlayacak okullar açıldı. Türklerin 1951’de Türkiye’ye göçü durdurulunca Moskova’nın direktifiyle Bulgaristan Türklerine okul kapıları daha geniş açılmaya başladı. Ancak gereken hazırlıklı elemanların bulunmadığı bir ülkede Türk dilinde eğitim-öğretim nasıl yapılabilirdi? Bulgaristan Türklerine dil ve kültür bakımından Azerbaycan Türkçesi yakındı, onun için Azerbaycan’dan pedagoglar, bilim adamları Bulgaristan’a davet edildiler.[2] Azerbaycanla Bulgaristan arasında sıkı bir kültürel işbirliği başladı. Dolayısıyla Azerbaycan’ın eğitim, bilim ve kültür alanında yüksek düzeyde hazırlıklı elemanları da vardı. Stalin’in emri üzere Bulgaristan ile Azerbaycan arasında sıkı bir kültürel işbirliği başladı. Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri akademi üyesi İmam (İdris) Mustafayev’in başkanlığında Moskova’dan Sofya’ya en yüksek düzeyde bir heyet geldi. Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel sorunları en üst düzeyde görüşüldü. Gerçek durumun çok üzücü olduğu tespit edildi ve Türklerden de eleman yetiştirilmesi için acil önerilerde bulunuldu ve aynı yıl kapatılan Eski Zağra Türk Öğretmen okulundan öğrenciler yeni açılmış bu iki okula dağıtıldı. Daha sonra 1952’de Sofya’da Vılko Çervenkov’un adını taşıyan bir Türk pedagoji mektebi açıldı. O yıllarda, herkesin mal varlığı devletleştirilmiş bir dönemde üniversitelerde de eğitim devlet hesabına idi, Bulgar, Türk, Yunan, Ermeni, Yahudi, vs. azınlıkta olan öğrencilerin tümü devlet bursu alıyor, aynı yurtlarda kalıyorlardu.
Bakanlar Kurulunun aldığı kararlar Eylül 1952′de uygulanmaya başladı. Sofya’da  Türk Pedagoji Mektebi, Rusçuk Kız Lisesi Eylül ayında törenlerle açıldı. Bu arada Vladimir İliç Lenin’in adını taşıyan Bakü’deki Azerbaycan Pedagoji Enstitüsü (şimdiki N.Tusi adına Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi )[3] rektörü ve daha sonraları Azerbaycan Eğitim Bakanı olan akademi üyesi Ali Asker Aleskerov Sofya’ya gelmiş ve Bulgaristan Millî Eğitim Bakanının Türk halkının eğitim-öğretim ve kültür konularında danışmanı olarak görevine başlamıştır. Prof. A. Aleskerov’un Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel kalkınmasında çok büyük hizmetleri olmuştur. Sofya Üniversitesinin yeni açılmış Türk Filolojisi Bölümünde Prof. M. Şiraliyev ve Doç. M. Mirzazade ders vermiş, Bulgaristan’da Türkolojinin geliştirilmesinde büyük katkıda bulunmuşlardır. Türk Filoloji Bölümünden Azerbaycan’lı hocalara  Sofya Üniversitesi Rektörü akademi üyesi Vladimir Georgiev[4] tarafından hizmetlerinden dolayı şükran belgesi de verilmiştir.
1951-1956 yılları arasında otuz Bulgaristan Türk genci Bakü’ye öğrenime gönderilmiştir. Bunlardan birçoğu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinden mezun olmuşlardır. Bu gençler sonraki yıllarda doktora yapmaya, ihtisasa gönderilmiş olan dilci Türkologlardan E. Demircizade, M. Hüseyinzade, Z. Tagızade, S. Caferov, A. Ahundov; İbrahimov; Sadıkov; M. Sattarov; Y. Şirvan gibi anılmış Azerbaycanlı bilim adamlarının öğrencisi olmuşlardı.   Bulgaristan Türklerinin eğitimi konusunda yıllardır savaş veren Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy da, doktora tezini Bakü’de savunmuştur.
Azerbaycan Devlet Konservatuvarında ünlü üstad Prof. Kara Karayev’in sınıfında bestecilik öğrenenler de olmuştur. 1950-1956 yılına kadar Bulgaristan’da Türklerin yoğun yaşadığı Kırcaali, Filibe, Pazarcık, Şumnu, Razgrad’da Türk liseleri açılmış, bu liselere Azerbaycan Eğitim Bakanlığı deneyimli pedagoglar göndermiş [5] özellikle Sofya, Şumnu, Razgrat, Kırcaali Türk okullarında eğitimden sorumlu müdür yardımcıları olarak çalışmışlardı. Mehtiyev, Kadimov, Gafar Ağayev Gafarzade gibi pedagogların adlarını Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy, bütün konuşmalarında saygıyla anmaktadır.
Ders programları Bulgaristan Eğitim Bakanlığı’nın Türk Şubesinde Prof. Aleskerov’un başkanlığı ve denetiminde hazırlanıyordu. Esas dersleri oluşturan Türk dili ve Türk edebiyatı okutulmuştur. Önegin; klassiklerden Nizami Gencevi, M. Fuzulı, İbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Vakıf, çağdaş Mirza Fatali Ahundov, M. E. Sabir, S. Vurgun, M. İbrahimov gibi şair ve yazarların eserleri okutulmuş, dersliklerde yer almıştır. Ders kitapları hazırlanırken Azerbaycan okul terminolojisinden de kısmen yararlanılmıştır.
 M. Şiraliyev Türk diyalektolojisinden ders vermekten başka, Bulgaristan Türk ağızları üzerinde de araştırmalar yapmıştır. Kuzey Bulgaristan Eski Cuma bölgesinde Opaka köyü Türk ağzını incelemiş, Güney Bulgaristan’da da Kırcaali‘ye bağlı Komuniga köyü Türk ağzını araştırmıştır. M. Mirzazade ise çağdaş Türk dili dersleri vermiştir. Bulgaristan’da Türk filolojisinin temellerini atan bu bilim adamları asistan yetiştirmekte de yardımcı olmuşlardır.
 Türkoloji Çalışmaları
Bulgaristan'da bilimsel anlamda Türkoloji çalışmalarına Ondokuzuncu yüzyılın başlarında başlanmıştır. Bu çalışmaların önceki bir dönemi de olduğunu belirtmek önemlidir. Yirminci yüzyılın ortalarında, Osmanlılar döneminde Bulgarların Türkçeyi öğrenmeleri için daha düzenli bir biçimde çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Bazı ders kitapları, sözlükler yayımlanıyor (Yenisoy, H. S., 1994). Pratik amaçla hazırlanmış ilk "Türkçe-Bulgarca Sözlük ve Konuşma Kitabı" 1851’de Karlovalı Penço Radov tarafından hazırlanır. 1856'da Jeravnalı Stefan Vılkov'un "Türkçeyi Öğrenmek İsteyen Bulgar Gençlerine Bir Alfabe Kitabı" basılıyor. O tarihte Türkçeyi öğrenmek isteyen Bulgarların sayısı da artmaktaydı. Daha sonraki yıllarda Yoakim Gruev'in Osmanlıcaya ait kitabı, İvan Çorapçiev'in "Türkçe-Bulgarca Alfabe Kitabı" vb. yayımlanıyor. Aynı yıllarda Stefan İliev ile V. Hranov da bir sözlük hazırlıyorlar. Bazı ders kitaplarının sonuna sözlük bölümleri de eklenmiştir.
1877/78 Türk-Rus savaşından önceki dönemde iki dilbilgisi kitabı da yayımlanmıştır. Ders kitapları ve dilbilgisi kitaplarının birkaç baskısı yapılmıştır. Aynı dönemde tarih kitapları, masallar ve devlet belgelerinin de Bulgarcaya çevirileri yapılmıştır. Savaştan (1877/78) sonra da bu alanda çalışmalar sürdürülmüştür. Stoyan Tilkov'un 1895’de yayınladığı kitabı ile 1896'da yayınladığı sözlüğü oldukça ciddi çalışmalardır. Sözlük çalışmaları ileriki yıllarda da sürmüştür. 1930'larda ders kitapları ve sözlükler yeni Türk alfabesiyle yazılmıştır. 1933 yılında yeni Türk alfabesiyle basılan ilk Türkçe kitap S. Stırşenov tarafından hazırlanmış 1938'de ise Blagoy Mavrov'un kitabı basılmıştı. Savaş yıllarında ve İkinci Dünya savaşından sonra, yeni koşullarda daha bir sıra kitap ve sözlükler devlet yayın evlerince yayımlanır.
Sofya'da Balkanlar Lisesinde Balkan dilleri, esas dersleri oluşturmaktadır. Bunlar arasında Türkçeye de büyük önem verilmektedir. Yine Sofya'da Yabancı Dilde Eğitim veren lisede Türk dili de öğretilmektedir. Türk dili, tercih edilen bir dil olarak Balkan dillerinin başında bulunmaktadır. Sofya ve Varna'da son yıllarda açılan bazı özel üniversitelerde pratik amaçlarla Türk dili öğretilmektedir.
Daha 19. yüzyılın ortalarında pratik amaçla yürütülen çalışmalar Türkçenin Bulgarcaya etkisi konusu Bulgarların Uyanış dönemi aydınlarından bazılarını ilgilendirmeye başlar. Plevneli Al. T. Jivkov "Bulgarcada Türkçe ve Yunanca Kelimeler Sözlüğü"'nü hazırlar ve bunu 1855'te Bükreş'te yayımlar. Bu sözlüğü P. R. Slaveykov'un "Bulgarcada Türkçe Kelimeler Sözlüğü" takip eder. Literatürde bulabildiğimiz bilgilere göre, P. Slaveykov Bulgarcada kullanılan 10.000 Türkçe kelimenin sözlüğünü hazırlayarak basılması için 1882'de yetkili Bulgar makamlarına başvurur. Maalesef Sözlüğün yayımlanıp yayımlanmadığı hakkında da hiç bir bilgiye rastlanmamaktadır.
20. yüzyılın başlarında Türkoloji alanında bilimsel araştırmalara da başlanmıştır. Sofya Üniversitesinden ünlü Bulgar bilginleri bu çalışmalara öncülük etmişlerdir. İvan Şişmanov Protobulgarların Kökeni, Stefan Mladenov çağdaş Bulgarcada Asparuh Bulgarlarından Kalma Türkçe Kelimeler gibi adlar altında değerli eserler yazmışlardır.[6] Benü Tsonev, 1911 yılında Sofya Üniversitesi akademi üyeleri önünde yaptığı tarihi konuşmasında: "Kültür geçmişimizi öğrenebilmemiz için her şeyden önce Türkçeyi, Türk kültür tarihini öğrenmeliyiz" (Yenisoy, H. S., 1997) demiş ve Türkçenin leksik ve gramer sisteminin Bulgarcayı etkilediğine dair örnekler vermiştir. Bulgar dili tarihi alanında en büyük bilim adamı olan B. Tsonev, yıllar sonra "Bulgar Dilinin Tarihi" adlı 3 ciltlik eserini hazırlar ve ikinci ciltte Türkçe kökenli kelimelere de özel bir bölüm hasreder. İkinci Dünya savaşından sonra bir yandan Türkoloji alanında araştırmalar başarıyla sürdürülürken, bir yandan da Türkçenin Bulgarcaya etkisi konusu güncellik kazanır. 1950'lerden sonra leksikolojinin ayrı bir bilim olarak gelişmesi de dil ilişkileri konusunun önemini arttırmıştır. Bu durum, Bulgar dilciliğinde de yankısını bulur ve Bulgar dilinin başka dillerle ilişkisi konusunda çalışmalar hızlandırılır. Araştırmaların bir bölümü Türk-Bulgar dil ilişkileri üzerinde yapılırdı. Vladimir Georgiev, İvan Duridanov, Mosko Moskov gibi dilbilimcilerin de bu alandaki etimolojik araştırmaları çok ilginçtir. Bulgar tarihi için önemli Osmanlı belgeleri üzerinde Petır Miyatev, Nikolay Todorov, Bistra Tsvetkova, Vera Mutafçiyeva ve başkaları ciddi araştırmalar yapmışlardır.
Bulgaristan’da Türk Filolojisinin Tarihçesi
Bulgaristan'ın en eski eğitim ve bilim ocağı olan Sofya Üniversitesinde Türk Dilinin (Osmanlıca-Türkçenin) okutulmasına oldukça erken başlanmıştır. Üniversitenin o zamanki Tarih-Filoloji fakültesinde serbest seçmeli bir ders olarak başlayan Türk dili dersleri, Türkçeyi çok iyi bilen Bulgar araştırmacılar tarafından okutulmuştur. İlk okutman Stoyan Tilkov olmuştur. Yukarıda da belirtildiği üzere, St. Tilkov, Bulgarlara ait Türkçe kitap, bir de sözlük yazmıştır. Ondan sonra 26 yıl sürece Dimitır Gacanov bu dersleri okutmuştur. D. Gacanov, Bulgaristan'ın Deliorman Türk ağızları üzerine ilk araştırmalar yapan bir Bulgar bilginidir. Önemli Osmanlı kaynaklarını da Bulgarcaya çevirmiştir. Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"sinden Balkanlar ile ilgili bölümlerinin de Bulgarcaya çevirisini yapmıştır. Daha sonraları D. Gacanov'un yerine Gılıb Gılıbov geçmiş ve 1965'te Türk Filolojisinden emekliye ayrılıncaya kadar burada Türkçe  dersleri okutmuştur. Edirne doğumlu G. Gılıbov ilk kez Bulgarca olarak Türkçenin gramerini yazmıştır. Bulgar Bilimler Akademisi tarafından yayımlanmış "Türkçe-Bulgarca Sözlük"ü hazırlayanlardan biridir. Ayrıca İslam Hukuku ve Osmanlı kaynaklarına ilişkin araştırmaları vardır. G. Gılıbov, Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi öğrencilerinin ihtiyaçları için "Osmanlı Tekstolojisi" başlıklı bir de ders kitabı hazırlamıştır.
Türkçe derslere Bulgarlar devam etmişlerdir. Baştan eski yazı kullanılmış, Türkiye Cumhuriyeti'nde yeni yazıya geçilince Üniversitede de hemen yeni yazıya geçilmiştir.
10 Ekim 1952 tarihinde Sofya Üniversitesinin Filoloji Fakültesinde Türk Filolojisinin bir bölüm olarak açılmasıyla öğretim süresi baştan 4 yıl olarak belirlenmiş ve Türk Filolojisinin temelini oluşturan uygulamalı Türk dili, çağdaş Türk dili, Türk diyalektolojisi, dilbilime giriş, edebiyat teorisi, Türk edebiyatı, Türk folkloru, derslerine öğretim planının başında yer verilmiştir. Üniversite’de sonra öğretim süresi 5 yıla çıkarılır ve Türk Filolojisi bölümünün de öğretim planı değiştirilerek genişletilir. Örneğin, Türk dili ses bilgisi ve leksikoloji ayrı bir teorik ders olur, Türk lehçeleri mukayeseli grameri, Türk dilinin tarihi grameri, Türk diplomasisi ve paleografisi gibi derslerin okutulmasına başlanır.
Türk Filolojisi, açılışından 1956 yılına kadar Filoloji Fakültesinin Genel Dilbilim Bölümüne bağlıydı ve Bölüm Başkanı ünlü Bulgar dilbilimci Akademi Üyesi Prof. Dr. Vladimir Georgiev idi. Uzun yıllar Sofya Üniversitesi Rektörü görevinde bulunmuş ve Türk öğrencilere dilbilime giriş dersleri okutmuştu. Bulgar bilim adamı Prof. Miroslav Yanakiev, öğrencilere Bulgar dili dersleri okutmuş ve Türk Filolojisi sınıflarının danışmanlığını yapmıştır. Dilbilimcilerden İvan Duridanov, Mosko Moskov, Bulgar edebiyatı tarihi profesörü Jelü Avciev, Rus ve Sovyet edebiyatından doçent Vasil Tsonev; tarihçilerden Prof. Aleksandr Burmov ve başkaları, Türk öğrencilere ders okutmuşlardır.
1956 yılından itibaren Türk Filolojisi, başlı başına bir kürsü durumuna getirilmiştir. Bölümün temelini oluşturan bazı dersleri Kürsüde kadrolu olarak çalışan Bulgar öğretim üyelerinden: Gılıb Gılıbov: Uygulamalı Türk dili, Osmanlıca. Boris Nedkov: Osmanlı diplomasisi ve paleografisi, çağdaş Türk dilinden: morfoloji ve sentaks bölümleri. Emil Boev: Türk diyalektolojisi, Türk lehçeleri mukayeseli grameri. Vera Samarcieva: Uygulamalı Türk dili, Çeviri teorisi. Yuliya Kirilova: Morfoloji ve sentaks. Belirli yıllarda birçok Bulgar da dış lektör olarak dışarıdan ders okutmuşlardır.
Bulgaristan Türk bilim adamlarından kadrolu olarak kürsüde Riza Mollov, Mefküre Mollova, Hüseyin Mahmudov, İbrahim Tatarlı ve Hayriye Yenisoy çalışmışlar. Öğretim üyelerinden:  Riza Mollov: Türk edebiyat teorisi, Türk folkloru, Türk edebiyatı tarihi. Mefküre Mollova: çağdaş Türk dili, Türk diyalektolojisi. Hüseyin Mahmudov: dil ve edebiyat yöntem bilgisi (metodik). İbrahim Tatarlı: eski (klasik) Türk edebiyatı, yeni Türk edebiyatı. Hayriye Süleymanova (Yenisoy): çağdaş Türk dili, Türk dili ses bilgisi, leksikoloji derslerini okutmuşlardı. Dışarıdan ders okutan Türkler de olmuştur. 
Türk Filolojisi bölümünde yabancı bilim adamları da ders okutmuşlardır. Yukarıda adları geçen Azerbaycanlı öğretim üyelerinden M. Şiraliyev ve M. Mirzazade vatanlarına döndükten sonra, tanınmış Macar Türkologlardan J. Nemeth ve Gyüla Hazai de Kürsüde bulunmuşlardır. Prof. J. Nemeth 1954-1956'larda Türk dili tarihi ve Türk diyalektolojisinden, özellikle Vidin ve Adakale Türk ağızları üzerine konferanslar vermiştir. G. Hazai de 1957-1959 yıllarında Türkolojiye giriş ve Türk lehçeleri tarihi dersleri okutmuştur. Her iki bilim adamı da Bulgaristan Türk ağızlarını araştırmış, çok değerli eserler yazmışlardır.
Başka ülkelerden de bilim adamları, uzmanlar Kürsüyü ziyaret etmiş, konferanslar vermişlerdir. Bunlar arasında Azerbaycanlı Türkbilimci (Türkiye) Prof. Ahmet Caferoğlu, Prof. Sabri Esat Siyavuşgil, Orhan Şayik Gökyay; Leningrat (St. Petersburg) Üniversitesinden Akademi Üyesi Prof. Dr. A. N. Kononov, Viyana Üniversitesinden Prof. A. Tietze, Polonya'dan Edward Trijarski, Wl. Zajaczkowski vb. bulunmuşlardır.
1960'ların ikinci yarısında Kazakistan Cumhuriyeti Alma Ata Üniversitesi Kazak Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Sofya Üniversitesi Oryantalistik/Şarkiyat/ bölümü arasında işbirliği kurulmuş, öğretim üyeleriyle öğrenciler yaz tatilinde karşılıklı ziyarette bulunmuşlar ve bunlara Türk dili ve Kazak dilinden kurslar düzenlenmiştir. Her iki Bölüm arasındaki bu işbirliği, sonraki yıllarda Prof. Dr. Azize Nurmahanova, Prof. Dr. Dovletova gibi öğretim üyeleriyle bilimsel konularda karşılıklı yardımlaşma sürdürülmüştür.
Berlin Üniversitesinden de Türk dili hocası Svoboda Germanova'nın başkanlığında bir grup Alman öğrenci Kürsüde bir süre kalmış, bunlara Türk dilinden ders okutulmuştur.
1956 yılı, Türk Filolojisi bölümü ilk öğrenci mezunlarını bıraktı. Ancak 1958'de Türk liseleri Bulgar liseleriyle birleştirildi, Türk dilinde eğitime son verildi sonra da kapatıldı. Türk öğrenciler ise Bulgar okullarında okuyacak, Türkçe ise sadece ayrı bir ders olarak kalacaktı. Altmışlı yıllarda Türk halkının eğitim ve öğretim yılı böylece sona erdi.
Bulgaristan’da  Azerbaycan’dan gelen öğretmenler sayesinde Türklerin eğitim ve kültürel alanda kalkınması yüksek düzeye çıkarılmıştı. Ancak Türk eğitimindeki bu atılım, çok kısa sürdü. Stalin’in ölümünden sonra Türkiye’de bir sosyalist ihtilalini gerçekleştirmenin  mümkün olmadığı görülünce Bulgaristan Türklerine karşı izlenen politika tamamen degişerek, farklı uygulamalar başlatılmıştı. Türkçe eğitimindeki en büyük çöküş 1956’dan sonra başlamıştır. 1956’da yönetime gelen Todor Jivkov’un azınlıksız tek bir sosyalist homojen Bulgar milleti yaratmanın sonucu olarak Türklere verilen imkanlar yeniden kısıtlanmıştı. Azerbaycan bilim adamları, süreleri dolmadan ülkelerine dönmek zorunda bırakılmışlardır. Azerbaycan’a öğrenci göndermek, Bulgaristan’da üniversitede bölümler açmanın büyük bir hata olduğu değerlendirilmiştir. Bulgar yöneticiler: Bulgar kamuoyunu Türklere karşı kışkırtarak: “Türkler büyük imtiyazlarla enstitü ve üniversitelere yerleşti ve Bulgar gençlerinin yerlerini aldılar, Türklerin çalıştıkları yerler Bulgarlara verilmelidir,” diyerek  Türklere karşı nefret uyandırdılar. 1956’da Bakü ve Sofya Üniversitelerinde Türkçe öğretim gören mezunların   1957’de görevlerine son verildi. Öğretmenlik yapan eğitimli Türk aydınları tarımda, inşaatta, maden ocaklarında birer işçi olarak çalıştırıldılar.
Sofya Üniversitesindeki Türklere ait bölümler Bulgar bölümlerile birleştirildi, bu bölümlerdeki Türk asistanlar üniversite dışında bırakıldı sonuçta Türk bölümleri kapatıldı. Türk Filolojisi Bölümünde Türk gençlerinin yeri Bulgar gençlerine verildi ve bu bölümün adı da değiştirilerek Oryantalistik, Türkoloji, daha sonra Doğu Dilleri ve Kültürleri merkezinde bir birim olarak Türkoloji adıyla yer aldı. Öğretim görevlisi Türkler de Sofya Üniversiteden uzaklaştırıldı. Türkçe yayımlana ve başka ülkelerden (Sovyetler Birliği’nden) getirilmiş Türkçe kitaplar kütüphanelerden, kitap satış yerlerinden ve aydınların evlerinden toplatılarak bir bölümü yakıldı. Kalan kitapların bir kısmı da, Türkçe-Bulgarca ve Bulgarca-Türkçe sözlükler de dahil, kütüphanelerde (yasak eserler) fonuna alındı ve okurların bunlardan yararlanmasına imkân verilmedi.
Daha sonra Türkçe ders kitapları yayımlayan “Narodna Prosveta”(Halk Eğitimi) Yayınevi Türkçe Şubesi kapatıldı. 1985 yılının sonunda Sofya Radyosunda Türkçe yayınlar da yasaklandı. 1985’te Bulgarlaştırma olaylarından sonra Türkçe konuşmak yasaklandı ve Bulgaristan’da Türk olmadığı dünyaya bildirildi. Yüzyıl geriye dönerek ölüm tarihleri çoktan unutulmuş Türklerin adları bile Bulgar adlarıyla değiştirildi. Arşivlerde Türk adları silindi, yerlerine Hristiyan Bulgar adları yazıldı. Mezar taşlarında da Türk adı bırakılmadı. 1985′te Moskova’dan Bakü Pedagoji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Afat Gurbanov’a şöyle  bir emir gelir: 1950’lilerde Bakü’de öğrenim görmüş Bulgaristan Türklerinin Türk adlarının yerine Üniversite arşivlerinde Bulgar adları yazılması istenir. Rektör Prof. Dr. Afat Gurbanov böyle bir emri tepkiyle karşılar ve arşivlerde herhangi bir değişiklik yapılmasının uygun görülmediğini nazik bir biçimde Moskova’ya bildirir.
Bulgaristan Türklerinden Cengiz Hakov, H. Recebov ve A. Sadullov Azerbaycan’da Bakü’de öğrenim görmüşlerdir. Hayriye, Süleymanoğlu Yenisoy ve Ü. Zeynalov Sofya Üniversitesi Türk Filoloji bölümlerinin ilk mezunlarından olmuş, sonra Bakü’de doktora yapmışlardır. Prof. Dr. Hayriye S. Yenisoy ve Prof. Dr. Üzeyir Zeynalov bilim alanında yükselmeleri için Azerbaycanlı akademisyenlere, saygıdeğer hocalarına şükran borçlarını  belirtmektedirler. Azerbaycan aydınları Balkanlar’da, Bulgaristan’da Türkoloji alanında ve kültür tarihinde altın sayfalar bırakmışlardır.
KAYNAKLAR
“Връзки на съвместимост и несъвместимост между християни и мюсюлмани в България”, Международен център по проблемите на малцинствата и културните взаимодействия, Фондация София, 1994
 Hakov, C., Azerbaycan-Türk Diasporası, Kaynak, 2007, 6.
Yenisoy, H. Süleymanoğlu, 1877/1878 Osmanlı-Rus Savaşından Bu Yana Bulgaristan Türklerinin Türkçe Eğitim Sorunları, İkinci Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı, (İhsan Doğramacı’ya Armağan). Bişkek, 2007, 16-40.
Хәлилов, В., Сулеjман Әләсҝәров, Бакы, 1989.[1]


[1] Türbedar, Erhan, Balkan Türkleri Balkanlarda Türk Varlığı, Balkan Araştırmaları Dizisi, Sayı 9. Asam Yayınları Ankara, 2003. s. 22. Ayrıntılı bilgi bkz, Bilal Şimşir, Bulgaristan Türkleri, 1878-1985, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1986.
Bkz, age. s. 23.

[2] Yenisoy, H. Süleymanoğlu, Bulgaristan Türklerinin Eğitim ve Kültürel Kalkınmasında Hizmetleri Geçen Azerbaycan Aydınları. Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı 74-75, Bursa, 2009.

[3] http://www.seribd.com/

[4] http://ogretmeninsesi.org/dergisi/.../serbestkose.asp.

[5] Biliğ dergisi, sayı 3, Ankara Ocak 1997. http://www.Kırcaalihaber.com/?pid

[6] Atilla, J. Bulgaristan’da Türk Edebiyatı. Doğu Kütüphanesi Yayınları. İstanbul, 2012.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum