ŞEHİRLİ MİLLİYETÇİLİĞİN GÜLEN YÜZÜ: EMİNE (IŞINSU) ABLA

ŞEHİRLİ MİLLİYETÇİLİĞİN GÜLEN YÜZÜ: EMİNE (IŞINSU) ABLA
07 Mayıs 2021 - 15:05

ŞEHİRLİ MİLLİYETÇİLİĞİN GÜLEN YÜZÜ: EMİNE ABLA
KISA ÖZGEÇMİŞİ

 

Emine Işınsu, 1938 yılında babası Aziz Vecihi Zorlutuna’nın görev yaptığı Kars’da doğdu. Babası Bulgaristan Türklerinden, emekli Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna, annesi Erzurum’un tanınmış ailelerinden Zorluoğullarına mensup şair ve yazarlarımızdan Halide Nusret Zorlutuna’dır. Babaannesi ve babası Bulgaristan Eskicuma’dan göç etmişlerdir. Türklerin yaşamış oldukları acı ve zorlu günlerin yakın tanığıdırlar. Çocukluğunun bir bölümünü Kırklareli’nde geçiren Işınsu, babaannesinden ve babasından Balkan Türklerinin, Türklük adına nelerle karşılaştıklarını ya da nelere katlandıklarını dinlemekle büyümüştür. Öğretmen bir anne ve asker bir babaya sahip olması dolayısıyla Işınsu eğitim hayatını yurdun farklı şehirlerinde tamamlamıştır. Lise eğitimini TED Ankara kolejinde yapmıştır. Işınsu’nun yüksek öğrenim hayatı oldukça hareketli geçer. İlk olarak babasının isteği üzerine Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümüne kaydolur. Ancak felsefe ilmi tahsil etmek isteyen Işınsu, o dönem ABD’de bir kuruluşun açtığı Fullbright burs imtihanlarını kazanır ve sosyal akademi uzmanlığı kurslarına katılmak üzere fakülteyi yarıda bırakarak Amerika’ya gider. Altı ay süren bu kurstan sonra Türkiye’ye geri döner. Işınsu, daha önce başladığı İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü yarıda bırakır.1 Yeni İstanbul ve Sabah gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1969’da çıkarmaya başladığı Ayşe dergisini daha sonra Töre adıyla yayımlamaya devam etti. 1981’e kadar sahibi ve yazı işleri müdürü olduğu Töre dergisi, edebiyata da yer vermekle birlikte, daha çok düşünce ve siyaset ağırlıklı bir çizgi izledi. TYB, İLESAM ve Türk Edebiyatı Vakfı üyesi olan yazar, üç çocuk annesidir. 2
1972’de Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ’le ikinci evliliğini yapan Işınsu yazı hayatını da aksatmamış ve pek çok romanının yanı sıra gazete ve dergilerde de yazmaya devam etmiştir3
***
Emine Işınsuyla tanışmamız 1978 senesinde olmuştur. Konya'nın Ereğli ilçesinde lise öğrencisiyken edebiyata ve şiire meraklı bir gençtim. 13-14 yaşlarından beri Ülkü Ocaklarına düzenli olarak gidip geliyordum. Nihal Atsız'ın Bozkurtlar kitabını çok daha önce okumuştum ve orada Emine Işınsu'nun romanlarıyla tanıştım: Sancı, Küçük Dünya, Azap Toprakları, Çiçekler Büyür... Her ay Töre dergisi gelirdi, satın alır ve anladığım kadarıyla okurdum. Yetik Ozan'ın şiirleriyle de orada tanışmıştım. Söylediğim şiirler dost ve arkadaş çevremde beğenilirdi, ben de bundan cesaret alarak Töre dergisine şiirler yolladım. 1977 senesinde ilk şiirim yayınlandı, sonra diğerleri... Emine Işınsu'dan bir mektup aldım; benim kim olduğumu soruyordu. Ârızasız aruz kullanabilen birinin el yazısının bu kadar kötü olmasına hayret etmişti. Ben de yaşımı, eğitimimi, okuduğum kitapları yazdım. Bir müddet sonra Yahya Kemal'in Kendi Gök Kubbemiz, Yetik Ozan'ın Atmaca Uçurumu ve annesi Hâlide Nusret Zorlutuna'nın Benim Küçük Dostlarım adlı kitabını bana yolladı. Heyecanım dağ zirvelerindeydi ve bu sevincimi anlatacak kimse de bulamıyordum Ereğli'de. Ülkü Ocakları çevresinden Erbil Aksoylu yine bu heyecan ve sevincime ortak birkaç insandan biriydi. Şâir, her zaman takdirle ama biraz da tebessümle karşılanmıştır toplumumuzda, gördüğüm bu tür davranışlar şiir bahsini çok dar bir çevrede konuşmam gerektiğini öğretti bana. Emine Işınsu ile tanışmak istiyordum, tanelerce romanı olan orta yaşlarda bir hanımefendi 17 yaşındaki bir gencin şiirlerini ilk sayfasında "ülkücülerin üniversitesidir" yazan Töre dergisinde yayınlıyordu.
O sene devamsızlıktan sınıfta kaldım, çünkü devrimci gençler liseye hâkim olmuşlardı, biz ülkücüler azınlıktaydık ve okula gidemiyorduk. Yazın âileme Ankara'ya gidip Emine hanımla tanışmak istediğimi söyledim; hayret edeceğim kadar makul bir tavırla karşıladılar. Ankara'ya gittim, ne yol biliyordum ne iz? Elimde sadece Konya Öğrenci Yurdu'nun adresi vardı ve akşam da orada kalacaktım. Caddede yürürken yüksek bir binanın üst katında Ülkü Ocakları Genel Merkezi yazdığını gördüm. Biraz sonra oradaydım. Yönetimden birine kendimi tanıttım ve Töre'ye gitmek istediğimi, Işınsu ile tanışmak için geldiğimi söyledim. Benden üç beş yaş büyük arkadaşın morali bozuldu. Beni uyarmak zorunda olduğunu, Işınsu gibilerle ülkücülüğün ilişkisi olamayacağını söyledi. Sebebini sorduğumda onun sigara içtiğini makyaj yaptığını, kısa kollu elbiselerle dolaştığını söyledi. Çok şaşırmıştım bu tavra çünkü benim annem ve teyzelerim de öyleydi. Bunu söyleyemedim elbette. Ben yine de ısrar edince adresi yazıp verdi. Bu hadisenin ülkü ocaklarındaki Menzil ekolüne kayış sürecinin bir parçası olduğunu çok sonra anlayacaktım. Şehirli Emine Işınsu ile köy-kasaba çocukları milliyetçilik bahsinde aynı kulvarda değillerdi. Köprülü'nün kitaplarında okudukları alp-eren tiplemesini Menzil'deki sakallı, şalvarlı, sarıklılarda bulduklarını zannettiler. Bu değişimi Türkeş biliyor muydu? Bu derece şiddetli değişme ona bildirilmiş miydi? Yoksa o da oy uğruna, bütün mücadelesi boyunca kendisine destek olmuş Zorlutuna âilesini fedâ mı ediyordu? Bu soruları kendime 40 yaşımı aştıktan sonra sormaya başladım. Çünkü beni ben yapan ülkü ocaklarındaki o günkü dehşetengîz farklılaşmayı kendime anlatmam lazımdı.
Töre dergisinin Gaziosmanpaşa semtindeki idarehanesine ulaştım. Bir apartmanın ikinci bodrum katındaydı ama yol yokuş olduğundan bina diğer tarafta zeminden bir kat yukarıda kalıyordu. İçeri girdim, Işınsu abla odasındaydı. Beni karşılayan genç (Mehmet Başbuğ'un kardeşi Hayri idi) beni tanıştırdı. Elini öptüm, yanaklarımdan öptü. Bu benim için son derece doğal bir karşılamaydı; Ereğli'de biz bunlara alışıktık zira, Ereğli Sümerbank Bez Fabrikası sayesinde modernleşme yolunda hayli ilerlemiş bir ilçeydi. Bizim mahallede otuz yaşından küçük hanımların hiç birinde başörtüsü yoktu, hele lisede okuyorsalar, tıpkı Işınsu abla gibi kısa kollu gömlekle de dolaşırlardı. O gün bu durumu pek algılayamamıştım, hep ülkü ocaklarındaki gençlerin Emine ablayı kıskandıkları için aleyhinde olduklarını düşünmüştüm. Ona hiç bir şey söylemedim elbette. Kırklı yaşlarımdan sonra bir din sosyoloğu olarak meselenin farkına vardım tabii ki, Emine Işınsu General Vecihi Zorlutuna'nın ve cumhuriyet öğretmeni Hâlide Nusret hanımın kızıydı. Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş yapan bu aydın âile şehirli Türk milliyetçiliğinin temsilcisiydiler. İyi derecede İngilizce bilen fakat radyo spikerlerine taş çıkartırcasına güzel bir İstanbul ağzıyla konuşan bir hanımdı Işınsu. Ülkü ocakları genel merkezindeki genç ise henüz köy hükmünü kaybetmemiş bir kasaba veya şehirden geliyordu. Onun için millet ve milliyetçilik ümmetçiliğin Türkçe konuşan yüzüydü. Birisi dini derûnî olarak hissedilmesi gereken ferdî bir tavır, diğeri boyun, uruğun, aşiretin yasaları altında yaşanması gereken bir gelenek olarak algılıyordu. Birine göre müslüman kadın yalan söylemeyen, dedikodu yapmayan, insanları bilgilendiren, diğerine göre çarşaf giyendi. Cumhuriyetin açmış olduğu fabrikaların değişimde ne kadar önemli olduğunu bugün daha iyi anlamış bulunmaktayım.
Bana Ereğli'de okuma imkânım kalmadığını bildiği için Töre'de çalışarak lisede okumamı teklif etti. Elbette bu tam anlamıyla bir burstu; hem formel hem de kültür eğitimi bursuydu. Töre dergisinin idare âmiri konumunda olan Ekrem ağabeyle tanıştık. Otuzlu yaşlarda güleç yüzlü biriydi. Kısa sürede bir alevî olduğunu öğrendim, zaten bunu saklamıyordu da... Alevîliğin Türk milliyetçisi olmaya engel teşkil etmediği orada zihnime kazınmıştı. Çok disiplinli bir âmirdi, tartışmalarımız da olurdu ama hep benim hamlığıma vermiştir bu baş kaldırışlarımı. O da benim gibi hem çalışıyor hem de gece lisesine devam ediyordu. İşimiz, dergi abone sistemini takip etmek ve dergileri yollamaktan ibaretti. Elbette, Emine abla dergide değilse- ardı arkası kesilmeyen misafirlerle ilgilenmek de bize düşüyordu. Yetik Ozan, Erol Güngör, Çağatay Özdemir, Umay Günay (Türkeş'in kızı), Sadık Kemal Tural, Yağmur Tunalı, Yıldırım Türkeş, Bilge Ercilasun vs; bunların tamamı Türk milliyetçiliğinin şehirli yüzleriydi. Hepsi hem Türk kültürünü hem de batıyı bilen insanlardı. Ankara'ya geldiğim ilk gün ülkü ocakları genel merkezinde karşılaştığım kişinin tavrıyla tamamen ters tavırdaydılar ve Emine ablayı hem sayıyor hem de seviyordular. Bunu o günkü aklım çözümleyemiyordu ama Töre'de çalıştığım 9-10 ay içerisinde dergi aboneliklerinde gözle görülür azalma olduğunu fark ettim. Pek çok ülkü Ocağı şubesi toplu dergi aboneliklerini iptal ediyordu. İlk işe başladığımda beş altı bini bulan abonelik kısa zamanda iki bin civarına düşmüştü. Emine abladan bir kez bile şikâyet duymadım bu konularda. O romanlarıyla ve Töreyle ilgileniyordu, elbette misafirlerle de... Menzil hareketi bana göre Türk milliyetçilerinin şehirlileşmesini en az 40 yıl geciktirmiştir. Bunun vebali o kadar çok insandadır ki anlatamam.
Emine ablayla elbette hatıralarım çoktur ama en komiğini anlatayım: Bir gün dergiye erken gitmiştim. Kapı çalındı, bir adam "Emine geldi mi?" dedi. Sonra ekledi "Ben Karakoç"... Buruşuk bir ceket giymişti, başında bir köylü kasketi vardı. İçeri buyur ettim ve yan odadan Emine ablayı aradım. O da şaşırdı sabahın sekizinde aramama. "Abla tuhaf kılıklı bir adam geldi ben Karakoç'um diyor" dedim. "Sus" dedi Emine abla "Karakoç o, geliyorum."
Emine abla bir taraftan da okuduklarım hakkında konuşur, kitap tavsiye ederdi. J.J. Russo'nun Emil yahut Terbiyeye Dair adlı kitabını elimde görünce çok memnun olmuştu. "Benim en sevdiğin romanım hangisi? diye sorunca tereddütsüz "Küçük Dünya" dedim. Gülümsedi "Bir şaire yakışan bir cevap" dedi.
Mart ayında Konya'ya geri dönmem gerekti. Üniversite boyunca Emine ablayı birkaç kez ziyaret ettim. Sonra irtibatımız kesilse de ben bu Türk milliyetçisi hanımefendinin romanlarını çıktıkça okumaya devam ettim. Bugün beni yetiştiren kültür muhitlerinin ilk halkası daima Töre dergisi olmuştur, orada da en mühim öğretmenim Emine Işınsu'dur diyorum.
Bugün onun Bukağı, Hacı Bektaş ve Hacı Bayram romanlarının Tanrı'ya bir iç yöneliş olduğunu görüyorum. Tamamen ferdin gönül âlemine hitap eden bu öğretmen insanların hayatlarını anlatan eserlerle Emine Işınsu Türk kültürüne -varsa- borcunu ödemiştir. Hacı Bayram camiinden kaldıran cenazesine bir omuz vermek isterdim, kısmet değilmiş, ruhuna fatihalar yolluyorum.

Doç. Dr. Ahmet Yılmaz SOYYER

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum